Salı , 19 Mart 2024

*El Nusra Cephesi, Türkiye’nin kâhyası mı olacak?-I


Notice: Undefined index: tie_hide_meta in C:\inetpub\WpSites\ozguruniversite.org\wp-content\themes\sahifa\framework\parts\meta-post.php on line 3

Faik Bulut

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmesinin ardından “Suriye ile barışma niyetinden” bahsetti (29 Eylül 2021) ve bunu 19 Ağustos 2022’de tekrarladı. Bu yönde bazı adımlar da atıldı. O tarihte siyaset ve medya çevreleri bu haberle çalkalandı. Çeşitli spekülasyon ve değerlendirmeler yapıldı. Kamuoyunda barışa ilişkin iyimserlik rüzgârı esti. Hatta haber yetiştirmenin kaçınılmaz aceleciliğiyle kimi basın mensupları, hemen barış olacakmış yolunda sunumlar yaptılar.

Çıktığım Halk TV kanalında ve bazı yazılarımda ben, bu tür hassas konuların hemen gerçekleşemeyeceği ve AKP’nin bu girişiminin de seçim yatırımı olabileceği yolundaki görüşümü kamuoyuyla paylaştım.

Nitekim medya açısından beklenen olmadı; Kısa sürede tersine gelişmeler yaşanmaya başladı.

Neydi o gelişmeler? Sonuncusundan başlayalım:

13 Kasım 2022’de Taksim’de gerçekleşen menfur patlama, o günden bu yana tartışma konusu oldu. Gerek patlayıcıyı koyan Ahlam El Beşir isimli kadının birbiriyle çelişen ifadeleri, gerekse bu (ilk, ikinci ve sonraki) ifadelerde geçen bazı itirafların yetkili çevrelerce birbiri ardı sıra tashih edilerek kurgulanan derme çatma senaryosu kamuoyuyla paylaşıldı. Ancak çoğunlukla tatmin edici ve güvenilir bulunmadı. İçişleri Bakanlığı ve Valiliğin açıklamaları da (yer, zaman, tarih, çıkış noktası ve kimler tarafından eylemin gerçekleştirildiği hususunda) çelişkiler barındırıyordu.

‘SAHİPSİZ’ KALDI

Kamuoyunu tatmin edecek şeffaf açıklamalar olmadığı sürece eylemin perde arkası ve kim/kimler tarafından yapıldığı karanlıkta kalacak, bu husustaki kuşkular devam edecektir. İçişleri Bakanlığı ile Valilik, belki de millet paniğe kapılmasın, kaos ve infiale yol açmasın diye haberin yeniden şekillendirilip sunulmasında hem idari hem de siyasi bir tasarrufta bulunmuş olabilirler. Hata şuradaki: Kanun ve hukuk açısından, bu tür eylemler hakkında kamuoyuna bilgi verme yetkisi sadece Cumhuriyet Başsavcılıklarının uhdesindedir.

Taksim’deki patlama Suriye-Türkiye görüşmelerinin de geri planda kalmasına neden oldu. Suriye ile barış meselesinde niçin ilerleme sağlanamadığının sebebi tamamen gözden kaçtı. Gerçi Türkiye ile Suriye istihbarat yetkilileri arasındaki görüşmeler hâlâ farklı yer ve düzeylerde sürüyor. Ancak Erdoğan’ın barış hamlesinin beklenen karşılığı bulamadığı ve hızını kaybettiği görülüyor.

Bunun başlıca nedeni, Türkiye ile Suriye’nin şartlarının birbirlerine zıt olması ve Türkiye’nin barıştan niyet ve maksadının ne olduğu konusunda Suriye’yi bir türlü ikna edememesidir.

Somut örneğine, neredeyse üç hafta önce birkaç Arap gazetesinde rastlamıştım ama bu değerlendirmeleri yazmaya bir türlü sıra gelmedi. Bu hususta Yusuf Karataş, Fehim Taştekin, Hediye Levent, Musa Özuğurlu bazı yorumlar yaptılar. Ben, burada Arap gazetelerindeki kimi yorumlara işaret edeceğim.

Örneğin, Katarlıların sahipliğini yaptığı ve Türkiye (AKP) yanlısı bir politika izleyen Londra merkezli El Quds El Arabi gazetesinde yazan Suriyeli muhalif yazar Muvaffak Neyrbiye, Türkiye-Suriye muhalefeti ilişkilerini ele alan bir başmakale yazdı, ona göre durum şöyle:

“TSK denetimindeki topraklarda faaliyet gösteren Türkiye destekli Suriye Milli Koalisyonu (SMK) saflarında yaşanmakta olan büyük yozlaşma (yolsuzluk, gasp, haksız vurgun, suikast, adam kaçırma, iktidar kavgaları ve çıkar çatışmaları) sonucunda doğan halkın hoşnutsuzluğunu ve istikrarsızlığı fırsat bilen HTŞ, belli bölgeleri askeri bakımdan ele geçirdi. SMK çevresindeki bu yozlaşmanın bir nedeni de ona ev sahipliği yapan devletin (muhtemelen Türkiye kastediliyor-F.B.) stratejisiyle yakından ilintilidir.

Her fraksiyonun kendine ait kontrol noktalarında geleni-geçeni haraca bağlaması, rakip fraksiyon mensupları dâhil önüne geleni yakalayıp kendine ait hapishanelerde tutması, çapulculuk maksadıyla gerçekleşen sözde operasyon ve ev baskınları, ayyuka çıkan tecavüz ve işkence türünden insanlık dışı muameleler, kaçırdığı insanlardan fidye alması gibi çirkin olaylardan bizar olan Türk yetkililer, Suriye ile barış girişiminin açıklanması üzerine aynı bölgelerde kendisine yönelik protestolara ve bayrak yakma gibi eylemlere fazlasıyla sinirlendiler.

GÖZ YUMDULAR

Başına buyruk çetelerin ileride başına iş açacağını gören Türk yetkililer; denetim bölgesinde desteğine mazhar olan bilumum örgütlerin, hiyerarşisi ve disiplini olan tek bir hareketin çatısı altında toplanmasını istiyorlar. Tek adam liderliğindeki merkezi hükümranlığın Türkiye’nin bölgedeki amaçlarına daha iyi hizmet edeceğine kanaat getirerek HTŞ’nin Afrin, Azez ve Halep’in kuzeybatı bölgelerini kontrol altında tutmasına göz yumdular…

Gerçi Türkiye’nin uyarısı üzerine Üçüncü Kolordu (El Feylak El Selis) ile mutabakata varan HTŞ, silahlı milislerini Afrin-Azez yöresinden çekti; fakat yerine asayişi temin edecek kolluk kuvvetleri ile günlük hayatı yönetecek Selamet Hükümeti memurlarını bıraktı.

Her durumda HTŞ ile onun Selamet Hükümeti’nin Türkiye’nin arzusu üzerine üstlendikleri bu vazifeyi başarıp başaramayacağı henüz kesin değildir. Ayrıca HTŞ’nin bilinen anlamda makbul derecede ılımlı olacağı ve üstlendiği tedip görevini yerine getirip getirmeyeceğinin de garantisi yoktur.” (1)

Benzer iki yorumu Lübnan merkezli El Ahbar gazetesinde de okumuştum. Buradaki yorumlardan biri yüksek öğrenimini Türkiye’de yapmış olan ve dolayısıyla Arap basınında Türkiye uzmanı diye tanınan Lübnanlı akademisyen Dr. Muhammed Nureddin’e, diğeri Suriye’deki İslamcı muhalifler (Cihatçılar ve Müslüman Kardeşler hareketi) ile Türkiye arasındaki ilişkileri yakından izleyen Suriyeli gazeteci Âlâ Halebi’ye aittir. Halebi, Ekim ayında El Ahbar’da, 8 Kasım 2022 tarihinde ise “Nabd” isimli sitede aynı çerçevede iki analiz yaptı. (2)

Halebi özetle şöyle diyor: “HTŞ’nin Afrin ile Azez bölgesine girmesinden hoşnut olmayan Amerika ve diğer bazı çevrelerin baskısı altında bu örgütün işgal ettiği bölgelerden silahlı milislerini çekmesi için, Türkiye adı geçen örgüte ciddi bir uyarıda bulundu. O da Türkiye’nin dediğini hemen yerine getirdi.”

Halebi’nin yazısında dikkat çeken ayrıntılar şöyle sıralanabilir: Yazar, makalesinde HTŞ ile Suriye Milli Koalisyonu çatısı altındaki örgütlerle ilişkilerden sorumlu Türkiyeli bir istihbarat yetkilisinin kod adını veriyor. Ancak ben bunu, ‘Ebu…’ diye kısaltmış olayım.

Yazar Halebi’nin görüşmelerle ilgili aktardığı ayrıntılara göre, durum şöyle:

“Bu yetkili, yanına bölgedeki bazı subayları da alarak önce Gaziantep’te toplantı yapan Milli Suriye Ordusu bileşenlerinin komutanlarının da bulunduğu mekâna girip, yaklaşık 40 dakikalık talimatlar ve uyarılar dizgesini dillendiriyor. Bileşenlerin kendisiyle ayrı ayrı görüşmesi teklifini de kabul etmeyen istihbarat yetkilisi, sadece yapılması şart olan şeyleri söylüyor.

Örneğin söz konusu bileşenler (cihatçı fraksiyonlar), yetkilinin bağlı olduğu kurum ve sorumlulardan (kastedilen MİT’in ilgili birimi yahut masası olmalı-F.B.) başka kimseyle asla muhatap olmayacaklar.

İlgili fraksiyon ve gruplar (muhtemelen Hamza Tümeni, Ahrar’ül Şam, Süleyman Şah gibi silahlı örgütler ile bazı Türkmen grupları-F.B.) daha önce kendi çabalarıyla Türkiyeli bazı yetkili ve kurumlarla geliştirdikleri irtibat kanallarını kapatacaklar ve hatta TSK mensubu askeri kesimlerle de izinsiz temasta bulunmayacaklar. Keza herhangi bir devlet veya güç odağıyla temasa geçmeleri de yasak olacak.”

Ardından Türkiyeli kimi görevliler, Atme ve İdlib bölgesinde (bu ikinci mekândaki buluşma teyit edilmiş değildir) HTŞ yetkilileriyle görüşme yapıp Türkiye destekli Milli Suriye Ordusu/Koalisyonu arasında belli ölçüde mutabakat sağlamışlardı. Ancak HTŞ, kendi şartlarının kabul edilmesinde ısrarcı olmuş; bu yüzden bazı noktaların görüşülmesi sonraya kalmıştır.

Anlaşılan Türkiye tarafı, zaman içinde HTŞ’nin şartlarını kabul etme noktasına gelecektir. Zira Milli Suriye Ordusu bileşenlerinin ayyuka çıkan çeteciliğinden, çapulculuğundan, vurgunculuğundan, zulüm ve zorbalığından yaka silken TSK ve MİT yetkililerinin önerileri üzerine AKP iktidarı bundan böyle İdlib, Afrin, Serê Kaniyê gibi bölgelerin asayiş ve denetimini HTŞ bünyesindeki kolluk kuvvetleriyle onun sivil uzantısı sayılan Selamet Hükümeti’ne tevdi etmeyi ilerideki amaçları için daha münasip görmektedir.”

Kaynakça:

1-) https://www.alquds.co.uk/, 25 Ekim 2022.

2-) https://nabd.com/s/111083793-a876ae/, 8 Kasım 2022.

*Birgün gazetesi