Cuma , 1 Aralık 2023

Seçimler ve ekonomi- 2: 

Özgür Orhangazi

Seçimler ve ekonomi- 2: İstihdam ve ücretler

Seçim sonrasına dair ekonomi senaryoları ağırlıklı olarak Türkiye’ye dış sermaye girişlerinin nasıl seyredeceği ve bunun kuru hangi seviyeye getireceği üzerinden devam ediyor. Ekonomiye dair tartışmaların ağırlığını faiz politikasının yanlışlığı, döviz kurlarının nerede olması gerektiği, KKM’ye ne olacağı gibi sorular oluşturuyor. Bu yazının ilk bölümünde ben de bu tartışmalara dair bazı soru(n)ları ve çelişkileri özetlemeye çalışmıştım. 

  • Son dönemde bir yandan faizleri düşük tutarken bir yandan da çeşitli müdahalelerle döviz kuru kontrol edilmeye çalışıldı. Bu tarz politikaların eninde sonunda durumun tamamen kontrolden çıkmasına, resmi kur ile piyasa kuru arasındaki makasın açılmasına ve daha sert krizlere kapı açtığını biliyoruz. 
  • Eğer Cumhur İttifakı iktidarda kalırsa uygulanmakta olan ekonomi politikalarının sürdürülemeyeceği ve nihayetinde ya faiz artışına gidileceği ya da sermaye kontrollerinin artırılıp sertleştirileceği açık. Ne var ki sermaye kontrolleri spekülatif sermaye girişlerinin bir ekonominin dengelerini bozmasını önlemek için en başta kullanılabilecek politika araçlarıdır. Halihazırda dengesi bu kadar bozulmuş, rekor düzeyde cari açık veren, net döviz rezervleri ekside ve oldukça yüksek döviz ihtiyacına sahip bir ülkede sermaye kontrolleri işleri daha da kötüleştirme potansiyeli taşımakta.  
  • Genel beklenti 14 Mayıs seçimlerinin sağlıklı bir biçimde yapılacağı ve Millet İttifakı’nın iktidara geçeceği yönünde. Bu durumda negatif reel faiz politikasından vazgeçilmesi, politika faizi artırılırken döviz işlemleri üzerindeki kontrollerin de gevşetilmesi ve kurların yeniden tam olarak piyasaya bırakılması bekleniyor. 

Peki seçim sonrası ekonomi politikaları açısından genel olarak emeği neler bekliyor? Ücretler ve istihdam nasıl etkilenecek? 

  • TÜİK’in son açıkladığı işgücü istatistiklerine göre Şubat 2023’te işsizlik oranı yüzde 10. Geniş işsizlik oranı ise yüzde 23,4’e ulaşmış durumda. Bu verilerin depremden etkilenen illeri içermediği de göz önünde tutulduğunda işsizlik sorununun çok daha ağır olduğunu hatırda tutmamız gerekiyor (1).
  • Öte yandan, son dönemin en önemli özelliklerinden birisi çok sert bir bölüşüm şokunun yaşanmış olmasıydı. Reel ücretler çok hızlı bir biçimde azalırken işletmeler rekor düzeylerde kâr elde etti. 2023’te net 8500 TL’ye getirilen asgari ücret çok geçmeden 9425 TL’ye ulaşan açlık sınırının (4 kişilik bir ailenin sağlıklı ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması) bile altında kalmış durumda. 

1. Faiz-enflasyon ilişkisi

Enflasyonu faiz artışları ile düşürmenin temel mekanizması borçlanarak harcama yapmayı pahalı hale getirerek toplam talebi azaltmaktır. Türkiye’de toplam talebin azaltılması ithalatın azalmasına yol açacağı ve yüksek faizden faydalanmak isteyen dış sermaye girişleri yaratacağı için döviz kurundaki yükselişin önüne geçerek kurdan kaynaklı enflasyon dinamiklerini de bir nebze hafifletecektir. 

  • Öte yandan, eğer belli ürünlerde fiyat artışları talebin yüksek olmasından değil de arzın yeterli olmamasından kaynaklanıyorsa faiz artışları ek sorunlar yaratacaktır. Örneğin, gıda enflasyonu halkın borçlanarak aşırı yüksek bir gıda talebi yaratmasından değil bir yandan dünya gıda fiyatlarının seyrinden bir yandan da senelerdir tarımın ve gıda üretiminin desteklenmemesinden kaynaklanmaktadır. Tarımı ve özellikle gıda üretimini destekleyecek politikalar uygulanmadığı sürece bu sorun kolaylıkla ortadan kalkmayacaktır
  • Yahut barınma krizi ve yüksek kiralar, kiralık konut talebinin aşırı olmasından değil yaşanabilir konut arzının yeterli olmamasından, inşaat maliyetlerinin yüksekliğinden ve konutun spekülatif bir yatırım alanı haline gelmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Her ne kadar faiz artışları bu son faktörün önüne geçecekse de diğer sorunları çözmeye herhangi bir katkısı olmayacaktır. Ve hatta yüksek faizler konut üretimini yavaşlatırsa ileride konut sorunu daha da ağırlaşacaktır. 
  • Yine benzer bir biçimde enerji fiyatları, talebin düşük faizlerden ötürü aşırı yüksek olmasından değil bir yandan dünya enerji fiyatlarının arz kısıtları nedeniyle yüksek seyretmesinden ve Türkiye’nin enerjide dışa bağımlı olmasından, öte yandan da, örneğin, elektrik üretim ve dağıtımının özelleştirilmesinden ve dolayısıyla fiyatlar içerisinde yüksek bir kâr payının da mevcut olmasından kaynaklanmaktadır. Enerjide dışa bağımlılığı azaltacak ve yenilenebilir enerjileri hızla devreye sokacak kamu projeleri olmadığı sürece bu sorunun uzun vadede çözümü de mümkün olmayacaktır.

2. İstihdam

Faiz artışlarının toplam talebi azaltması, ilk aşamada yatırımları ve üretimi azaltacak ve işsizliği artıracaktır. Bu konuda genel argüman, uzun vadede enflasyonun kontrol altına alınmasının daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyümeye yol açacağıdır. Dolayısıyla kısa vadedeki yavaşlama ve işsizlik artışı uzun vadeli istikrarlı büyüme için ödenmesi gereken bir bedel olarak sunulur genellikle. 

  • Halihazırda piyasa faizleri zaten yüzde 30-35 civarına çıkmış durumda. “Türkiye modeli” diye sunulan politikaların sonucunda ise yatırım ve üretim de yavaşlamaya başlamış durumda. Böylesi bir ortamda reel faizlerin yeniden pozitif bölgeye getirilmesi ekonomik durgunluğu artırıp uzatabilecek ve yeni hükümetin popülerliğini hızlı bir biçimde yitirmesine katkıda bulunabilecektir. 
  • Bu açıdan bir önceki yazıdaki şu soru önem kazanıyor: “Yüksek faiz ortamı ne zamana kadar sürdürülecek? Başka bir deyişle enflasyon hedefi neye göre belirlenecek ya da yine yüzde 5 mi olacak? Eğer Merkez Bankası bağımsız olacaksa hakikaten yüzde 5 enflasyon hedefine varana kadar faizleri yükseltmesine ve dolayısıyla ekonomik aktiviteyi yavaşlatmasına ne kadar izin verilebilecek? Hedeflenen enflasyon oranına tekabül eden işsizlik oranı nedir? Ne kadar yüksek bir işsizliğe tahammül edilmesi bekleniyor?”
  • Bu bağlamda bedava kredi ve düşük ücretlerle kendisini oldukça karlı bir biçimde döndüren verimsiz işletmelerin faiz ve ücret artışları sonrasında batmasına izin verilecek mi? Yoksa istihdamı korumak için bu verimsiz işletmeleri çeşitli vergi afları ve sübvansiyonlarla desteklemeye devam mı edilecek? Bu politika seçeneklerinin istihdam açısından çok farklı sonuçları olacağı açık. 
  • Genel olarak, aşağıdaki TÜİK grafiğinde görüleceği üzere işsizlik oranının yüzde 10’larda yapışkanlık kazandığı, geniş işsizlik oranının ise artmaya devam ettiği bir ekonomide bir de üzerine faiz artışlarına gidilecekse bunun istihdam üzerindeki etkileri ne olacaktır? Ekonomi politikalarının tek hedefi enflasyon mu olacaktır? Tam istihdam hedefi gündeme getirilecek midir?

3. Ücretler

İşsizlik oranlarının zaten çok yüksek olduğu ve son birkaç yılda emek gelirlerinin muazzam bir aşınmaya uğradığı bir ülkeden söz ediyoruz. Aşağıdaki grafikte de görüldüğü üzere işçi başına katma değer üretimi artmaya devam ederken bu üretimden çalışanların aldığı pay 2020 ve 2021’de düşmüş, 2022’deki görece düşük artışa rağmen makas açılmıştır (2).  Dolayısıyla istihdamı artıracak ve aynı zamanda reel gelir kayıplarını telafi edecek politikalar uygulanmadığı sürece faiz artışları ile yakalanacak istikrar geniş kitleler için ekonomik açıdan pek anlamlı olmayacaktır.  

  • TÜİK’in açıkladığı resmi enflasyon oranlarının en azından son dönemde gerçek enflasyonu yansıtmadığı hemen herkesin kabul ettiği bir gerçek. Muhtemel bir iktidar değişikliğinde yeni iktidar bu istatistiklerin geçmişe yönelik olarak düzeltilmesi işine girişecek mi? Bu düzeltmeye göre ücretlerde iyileşmeye gidilecek mi? Emekçilerin son senelerde yaşadıkları ağır gelir kayıplarını giderecek düzenlemeler yapılacak mı? Örneğin, asgari ücret açlık sınırının üzerine çekilecek mi? 

4. İstikrarın bedeli

Emeğin son dönemde yaşadığı kayıplar, enflasyonu düşürmeyi hedefleyen bir programla telafi edilemez. Uygulanması giderek daha zaruri ve kaçınılmaz hale gelen bir “istikrar programı”nın yükü kime taşıtılacak? Burada kolaycı yaklaşımlara yer yok. Eğer içinden geçtiğimiz dönem basit konjonktürel bir kriz dönemi olsaydı faiz artışları ile ekonominin bir miktar yavaşlamasına tahammül ederek belli bir süre sonra görece daha düşük enflasyonlu bir döneme geçilebilirdi. Ancak 20 küsur yıldır biriken sorunlar ile karşı karşıyayız. 

  • Sığ para politikası tartışmalarından ziyade ihtiyacımız olan birikmiş ekonomik ve finansal kırılganlıklar da göz önünde tutulduğunda geniş kitlelerin talep ve ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağı üzerine bir tartışmadır. Aksi takdirde ekonomik gidişata dair biriken toplumsal tepki, ezbere bir istikrar programı ve belki bunu destekleyecek bir miktar sosyal yardımlarla çözülüp yatıştırılabilecek seviyeyi çoktan geçmiş durumda. 
  • İhtiyacımız olan, genel olarak emek lehine ekonomi politikaları üretme konusunda bir niyet ve irade ile bu politikaların arkasında durabilecek bir güç. Önümüzdeki dönem için bunun anlamı hem birincil hem de ikincil bölüşüm ilişkilerinde genel olarak emekten yana politikaların savunulması olacaktır. 
    • Birincil bölüşüm ilişkilerinde emek lehine kazanımlar elde edilmesi için gerekli olan asgari ücretin yaşanabilir bir ücret seviyesine getirilmesi; sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev hakları önündeki tüm engellerin kaldırılması olacaktır.  
    • İkincil bölüşüm ilişkilerinde ise hem vergi hem de harcama politikalarının yeniden yapılandırılması gereklidir. Vergiler içerisinde dolaylı vergilerin payının hızla azaltılması ve bunun yerine yüksek gelir ve servet sahiplerine vergi yükünün kaydırılması ilk atılabilecek adımlardandır. Harcama politikalarının ise sadece sosyal yardımlarla sınırlı kalmaması, kamusal olarak sağlanması gereken eğitim ve sağlık gibi hizmetlerle birlikte elektrik, su, doğalgaz gibi temel ihtiyaçlarda piyasanın (ve dolayısıyla bu piyasada bu hizmetlere kar marjlarını ekleyen özel şirketlerin) aradan çıkarılması gerekmektedir. 

Kısacası, seçim sonrası her halükârda çalışanları ve geniş kitleleri ekonomik anlamda sert ve zor bir dönem beklemekte. Buna şimdiden hazırlanmaya başlamakta fayda var. 

(1) https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Isgucu-Istatistikleri-Subat-2023-49371

(2) Erinç Yeldan, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Kıskacında Türkiye Ekonomisi: Sermayeyi İhya Eden Benzersiz Bir Bölüşüm Şoku” İktisat ve Toplum Dergisinin Mayıs 2023. 

www.ozgurorhangazi.com