Cumartesi , 23 Eylül 2023

İtibar-ı Milli Bankası ve İş Bankası birleşmesi (1927): Bir banka birleşmesi üzerinden Müslüman/Türk burjuvazisi üzerine tarih yazımını düşünmek* – Y. DOĞAN ÇETİNKAYA

Giriş
1927 yılının özellikle iktisadi alandaki en önemli gelişmelerinden bir tanesi İtibar-ı Milli Bankası ile İş Bankası’nın birleşmesiydi. 1927 yılının başlarında basına haberleri düşmeye başlayan bu birleşme o günlerde çok konuşulmuş ve yıl boyunca gündemin ilk sıralarındaki yerini korumuştu. Ancak bu birleşmenin içeriği, nasıl gerçekleştiği ve ne anlama geldiği zamanla unutuldu ve somut bilgilerden ziyade o dönemin siyasi gelişmele- ri ile ilişkilendirilerek özellikle tarihyazımında spekülatif mülahazaların konusu oldu. Komplocu yöntemin en temel özelliği olarak iki bankanın tarihinde ortaya çıkan çeşitli gerçek unsurlar ile dönemin bir takım gerçek siyasal gelişmeleri bugüne kadar yan yana konularak bunların birbiriyle ilintili olduğu varsayıldı.1 Bu makale daha çok kurgu ve vehimler üzerinden anlatılan İtibar-ı Milli Bankası’nın 1927 yılında İş Bankası’na “iltihak” etmesini, yani katılmasını, somut bilgiler ışığında analiz ederek Müslüman/Türk burjuvazisinin yükselişi ve ulus devlet inşasının “tekçi” bağla- mında ele alacaktır.
Peki bu neden önemli? 1927 yılında iki bankanın birleşmesi literatürde Mustafa Kemal’e 1926 yılında gerçekleşen suikast girişimi iddiası ile başlayan dava süreci ve İttihatçıların tasfiyesi çerçevesinde anlamlandırıldı.2 Yani ortada siyasal bir karar ve siyaseten yürütülen bir süreç vardı. Ancak tarih- yazımı bu sürecin nasıl yürüdüğünün ayrıntılarını vermediği için bağlam içinden bu sonucun çıkarılmasını bekliyordu.3 Hatta Türkiye’nin mali tarihi üzerine yazılan resmî nitelikli yayınlarda İtibar-ı Milli Bankası’nın İstiklal Mahkemesi tarafından kapatıldığını zannedenler dahi olabiliyordu.4 Yani İt- tihatçıların bankası ortadan kaldırılmış ve Mustafa Kemal’in kurucusu ve kurucu hissedarı olduğu Türkiye İş Bankası’na katılmıştı. Siyasi bir müda- hale ile “küçük balığın büyük balığı yuttuğu” bu süreç Cumhuriyet’in genç bankası için bir “can suyu” olarak da nitelenmişti.5

Yazının Devamı Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar Dergisinde

https://iletisim.com.tr/dergiler/tarih-ve-toplum-yeni-yaklasimlar/4/anasayfa

* Yazıya getirdikleri eleştiriler dolayısıyla Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar hakemlerine, Barış Çatal ve Ömer Turan’a çok teşekkür ederim.

1 İki bankanın birleşmesi konusunda işletilen bu yöntemi elbette “Lozan’ın gizli maddeleri” benzeri vulgar komplocu söylem ve düşünceden ayırmak gerekir.
2 Çağlar Keyder, Dünya Ekonomisi İçinde Türkiye (1923-1929), (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınla- rı, 1993 [İngilizce ilk baskı 1981]), s. 144.
3 Örneğin Türkiye’nin en nitelikli popüler tarih yazarlarından Ayşe Hür, İtibar-ı Milli Bankası’nın İş Bankası’na “devredildiğini” yazıyordu (hatta yanlış bir şekilde bankanın adını “İttihad-ı Milli” olarak zikreder) Ayşe Hür, Mustafa Kemal Atatürk Dönemi’nin Öteki Tarihi – I, (İstanbul: Literatür, 2020), s. 133. Yine Türkiye’nin önde gelen akademik tarihçilerinden Ahmet Kuyaş da süreci tamamen İttihatçılığın ekonomik tasfiyesi olarak okur (o da İtibar-ı Milli’nin ödenmiş sermayesi ile İş Bankası’nın iki katı büyüklüğünde bir banka olduğunu yanlış bir şekilde iddia ederek literatürde konu üzerine yazanların en temel bilgiler konusunda doğru bilgi sahip olmamasını örnekler. Halbuki birçok önde gelen banka gibi İtibar-ı Milli Bankası’nın sermayesinin de yarısı ödenmişti), Ahmet Kuyaş, Tarihi Düşünmek, (İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi, 2016), s. 128 ve 135.
4 Atatürk Dönemi Maliye Politikaları, Maliye Bakanlığı adına yazan Prof. Dr. Güneri Akalın, (An- kara, T.C. Maliye Bakanlığı, 2008), s. 142.
5 “Cansuyu” nitelendirmesi 2001 yılında yayımlanan Türkiye İş Bankası tarihi kitabından vurgulandığı için özellikle önemlidir, bkz. Uygur Kocabaşoğlu vd., Türkiye İş Bankası Tarihi, (İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 2001), s. 112.