Fikret Başkaya

Sevgili dostum, hocam Samir Amin aramızdan ayrılalı 5 yıl geride kaldı… Acısı hiç dinmedi… Son dönemde dünyaca ünlü beş dostumu kaybettim… Samir Amin’in kaybı bir başkaydı…
1970 Eylül başında (Fransa’da doktora öğrencisiydim), fakültenin ana giriş kapısında yapıştırılmış büyük bir afiş: “1970’lerde Kapitalizm – Tilbourg Kongresi” … Kongreye o dönemin en parlak Marksist teorisyenleri davet edilmişti. Onlardan biri de Samir Amin’di… Hemen birkaç arkadaşı ikna ettim ve Tilbourg’un yolunu tuttuk… Tilbourg, Almanya sınırında küçük bir Hollanda kenti… II. Dünya Savaşı’nda Hitler kenti yerle bir etmiş, kilise dışında tüm evleri yıkılmış, savaştan sonra yeniden inşa edilmiş sevimli küçük bir kent… O kongre hayatımda bir ‘dönüm noktası’ oldu desem abartma olmaz… Birçoklarıyla orada özel görüşmelerim oldu. Bazılarıyla mektuplaştım, bana kitaplarını gönderenler oldu… Paris’e dönüşte Samir Amin’in, ‘Dünya Ölçeğinde Birikim [L’Accumulation à l’Échelle Mondiale]’ adlı kitabını satın alıp bir solukta okuyup-bitirmiştim… Birikim, beni en çok etkileyen kitaplardan biri oldu… Dostluğumuz ondan sonra hep devam etti. Dünyanın bir çok ülkesinde birçok uluslararası etkinlikte, konferans, sempozyum, kollokyum’da birlikte olduk…1997’ Kahire’de Samir Amin’in çağrısıyla toplanan uluslararası semyozyumda ‘Dünya Alternatifler Forumu’ kuruludu, ben de kuruculardan biriydim… Birçok kitabını ve makalesini Türkçeye çevirdim… Onunla söyleşiler yaptım… Yazdığı kitapları, makaleleri bana iletme inceliğini gösterdi hep…
Samir Amin, Marx için kıyısı olmayan derdi… Aslında Samir’in kendisi de kıyısı olmayandı… Realitenin ancak bir bütünlük olarak anlaşılabileceğini çok iyi biliyordu. O sadece yetkin bir iktisatçı, sosyolog, antropolog, tarihçi, filozof değildi, bunların üstünde de veya hepsiydi… Aksi halde Samir Amin diye bir figür olmazdı. İnsan ve toplum yaşamının tüm veçhelerini bir bütün olarak anlamaya ve anlatmaya çalıştı hayatı boyunca… Geride kalan yaklaşık 70 yıllık dönemin birkaç parlak beyninden biriydi… Muazzam bir kavrayışa ve tahlil yeteneğine sahipti… Hayatını ezilen halkların, sömürülen sınıfların kurtuluşuna adamıştı… Yaşadığı sürece ezilen halkların, sömürülen sınıfların gözü, kulağı ve yüreği oldu hep…
Gerçi Samir, aramızdan ayrılalı beş yıl oldu ama insana yaraşır, sömürünün, baskının, sosyal eşitsizliğin, her türden ayrımcılığın olmadığı, özgürlüğün, sosyal eşitliğin, insanın emansipasyonunun gerçekleştiği, yaşanabilir bir dünya yaratma mücadelemiz için devasa bir entellektüel miras bıraktı. Bize düşen, onun bıraktığı yerden yolumuza devam etmektir… İşte o zaman Samir bizde yaşamaya devam edecek…