Mehmet Can
Yazıma demokrasinin en önemli bileşenlerinden biri olan siyasi partiler diye başlamak isterdim, ancak Türkiye siyaseti için bu durum söz konusu değil. Türkiye’de demokrasinin en önemli öğesi olması gereken siyasi partiler tam aksine günümüzde aldıkları pozisyon itibariyle demokrasiyi boğan, demokrasinin demokratikleşmesini engelleyen bir durum içindedirler. Modern demokrasilerde veya burjuvazinin yavaş yavaş palazlanmaya başlayıp iktidar alternatifi olduğu-olmaya çalıştığı, Batı Avrupa merkezli demokrasilerde halkın da aşağıdan kitlesel bir hareket geliştirmesi sonucu oluşan bu tip demokrasilerde, demokrasi dediğimiz olgu çoğunlukçu değildi, çoğulculukçu idi.
Çoğulculukçu demokrasi anlayışında toplumun önemli bir katmanı siyasal süreçlerin ve karar alma mekanizmalarının içinde hatırı sayılır bir şekilde yer alırken. Çoğunlukçu demokrasi anlayışında ise halk sadece oy vererek 4-5 yılda bir bu sürece müdahil olmakta, seçilen hükümet ve onun tek başına aldığı kararlar belirleyici olmaktadır. Yani bu hükümet şunu demektedir; seçimde en fazla oyu ben aldım dolayısıyla siyasi ve politik kararları da sadece ben alırım anlayışı egemen olmaktadır. Kısacası çoğunlukçu anlayışın aksine, çoğulcu demokratik anlayışta siyasi partiler çok geniş bir kitlenin – tabanın katılımı sonucu şekillenmekte parti program ve tüzükleri de bu minval üzerinden oluşmaktadır.
Bu durum burjuvazinin Batı Avrupa’da iktidarı almasıyla birlikte sonlandı. Temsili demokrasi ve onun en geri biçimlerinden biri olan lider, genel başkan, önder merkezli bir siyasi parti yapılanması ortaya çıktı. Bu anlayış ile birlikte bırakalım geniş-katılımlı siyasi partileri, tek adam ve onun çevresinde oluşan Merkez Yürütme Kurulu üyelerinin veya parti bürokratlarından oluşan azınlık-oligarşik bir kliğin eline geçti. Özellikle Türkiye gibi az gelişmiş kapitalist ülkelerde bu durum daha da kurumsal bir nitelik kazandı.
Sorgulanmayan, eleştirilmeyen, tartışılmayan, tartışılması ‘’partiye ve davaya’’ ihanet sayılan parti liderleri, önderleri, genel başkanları yeniden özellikle Türkiye gibi ülkelerde açığa çıktı. Stalinist dönemden kalma 20.yüzyılın parti modelleri yeniden türemeye başladı. Türkiye’de ister sağdan olsun, ister soldan tüm siyasi partiler yukarıda da ifade ettiğim gibi bu geri anlayışın bir parçası. Örneğin iktidarı tek adamlıkla eleştiren muhalif siyasi partilerin hemen hemen hepsi tek adamlıkla yönetilmektedir. Eğer bu siyasi partiler demokrasi ve demokratikleşmeden az da olsa nasiplerini almış olsalardı Kemal Kılıçdaroğlu görevini bırakır, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan istifa eder, Meral Akşener benden bu kadar der, altı kez milletvekili seçilen Pervin Buldan bir daha vekil adayı olmazdı. Pervin Buldan’ın veya herhangi bir insanın altı kez üst üstte vekil seçilmesi hem siyasi etik açısından, hem parti içi demokrasi açısından, hem de ağızlarından düşürmedikleri özgürlük ve demokrasi açısından uygun ve inandırıcı bir tutum olmamaktadır.
Dolayısıyla bir insanın altı kez üst üste vekil seçilmesi, Türkiye’deki parti oligarşilerinin, parti bürokratlarının parti içine nasıl egemen olduklarının da bir dışavurumudur esasında. Tartışma ve eleştirinin olmadığı yerde parti içi demokrasiyi işletemezsiniz. Eleştiri bu gibi partilerde genelde küfür ve hakaret olarak algılanır. Örneğin CHP’de Kılıçdaroğlu’nun eleştirilmesinin bir bedeli vardır, İyi Parti de yine hakeza öyle, Deva, Gelecek vs. hepsi aynı.
HDP veya Yeşil Sol Parti’de parti merkezinin belirlediği aday dışında kimse genel başkan adayı olamaz, olmaya çalışan birisi çıkarsa çok ağır ithamlarla karşı karşıya kalır. Geçmişte Mahmut Alınak buna cüret etti ve başına neler geldiğini, neler ile suçlandığını gördük.
Dolayısıyla ortada muhalefet açısından tam bir fiyasko ve hezimet var, ve bu hezimet yani cenaze ortadayken insanlara bu siyasetlerin teklif ettikleri hiçbir şey yok. Hem hiçbir şey yok, hem de insanlara hiçbir şey olmamış gibi hareket etmeleri, bu durumu sineye çekmeleri söylenmekte. Siyasette başarısızlığın faturası halka değil siyasetçilere ödettirilir, bunun asgari ölçüsü ise özeleştiri vermektir, ancak özeleştiri laf ile olmaz, istifa ederek olur. Siyasi partiler ne yazık ki günümüz Türkiye’sinde demokrasinin en önemli öğesinden birisi değil, tam aksine demokrasinin gelişmesinin engelleyen bir tutum ve tavır içerisindedirler. Demokrasi ne değildir? Diye bir soru sorulursa, Türkiye’deki siyasi partiler bakıp bu sorunun cevabını vermek yeterlidir sanırım.