Cuma , 29 Mart 2024

Çin ve Suriye – Thierry Meyssan

Her ne kadar Çin ve Suriye ordularının gerçekte ne üzerinde anlaşmaya vardığını bilmiyor olsak da, bunların arasında bir mutabakatın oluşu, hem savaş alanını, hem de uluslararası ilişkiler dengesini değiştirmektedir. Anglosakson gizli servisler geçen yıl aynı konuyla ilgili garip yanıltıcı haberler yayınlarken, Thierry Meyssan olası kazanımların saptamasını yapmaktadır.

r ne kadar Amiral Guan Yufei’nin (Çin’in yeni uluslararası askeri işbirliği dairesinin sorumlusu) Suriye ziyareti, tüm bölge ülkeleriyle temas kurma çerçevesi içerisinde gerçekleşmiş dahi olsa, Batı’yı kaygılandırmaya yetti. İmzalanan mutabakata göre, şimdilik, Çin Ordusu sadece Suriyeli sağlıkçı askerlerin eğitimini üstlenmeyi taahhüt etti. Bu arada, herkes bu mutabakatın başka bir şeyi gizlediğini anladı, çünkü zaten dört yıldan beri Suriyeli askeri hekimlerin yarısı Çin’de eğitim görüyor. Gerçekte tam olarak neyin kararlaştırıldığını bilmesek de, bu mutabakatın varlığı bir stratejik değişikliğe işaret ediyor.

Son dört yıl boyunca, Çin Halk Cumhuriyeti, Washington tarafından bir askeri yardım olarak yorumlanabilecek her türlü işbirliği biçiminden özellikle kaçındı. Dolayısıyla bu savaş süresince sadece silah değil, ama tünel algılayıcıları gibi çok gerekli sivil malzemeleri dahi tedarik etmeyi reddetti.

Pekin’in çok önemli ekonomik yardımından bağımsız olarak, herkes Rusya’nın aynı şekilde Suriye ile 2012 başında, üç buçuk yıl sonraki askeri yardımın habercisi olan bir mutabakat imzaladığını hatırlayacaktır. Dolayısıyla Çin de mi bölgede konuşlanmaya hazırlanmaktadır?

Bu sorunun yanıtı muhtemelen ABD’nin Çin Denizi’nde konuşlanma hızına ve Washington’un bölgedeki müttefiklerinin kışkırtmalarına bağlı olacaktır.

Çin’in Suriye’ye yönelik ilgisi Antik dönem ve Ortaçağda başlamıştır. İpek Yolu Orta Asya’yı aştıktan sonra Sur ve Antakya’da ikiye ayrılmadan önce Palmira ve Şam’dan geçiyordu. Emevi Camiinin mozaiklerinde göze çarpan tapınak dışında bu eski ticari işbirliğinden bugüne çok az şey kalmış görünüyor. Devlet Başkanı Xi bu iletişim yolunun restorasyonu (ve Sibirya’dan ve Avrupa’dan geçen bir ikincisinin de yaratılması) konusunu göreve geldiğinden beri başlıca hedefi yaptı.

Pekin’in diğer büyük çıkarı, önce El Kaide daha sonra da IŞİD saflarına katılan Türkistan İslam Partisi’ne karşı mücadele etmektir. Bugün Rakka’da bir Uygur mahallesi bulunmaktadır ve IŞİD bunlar için özel bir gazete çıkarmaktadır.

Bu grubun üyeleri, eski Suriye Baş Müftüsü Ahmet Kuftaru’nun lideri olduğu bir sufi cemaati olan Nakşibendi Tarikatına bağlıdır. Bu tarikatın bazı kolları, Anglosakson gizli servisleri CİA ve MI6’in etkisiyle 1961 yılında Müslüman Kardeşler’le yakınlaşmıştır. 1962 yılında Suudi Arabistan girişimiyle oluşturulan Dünya İslam Birliği’nin kuruluşuna katılmışlardır. Irak’ta, İzzet İbrahim el-Duri’nin çevresinde örgütlenmiş ve Suriyeli Müslüman Kardeşler’in 1982 yılındaki darbe girişimini desteklemişlerdir. 2014 yılında IŞİD’e 80 000 savaşçı sağlamışlardır. Türkiye’de Nakşibendiler, Recep Tayyip Erdoğan’ın sorumlularından biri olduğu Milli Görüş’ü kurmuşlardır. 90’lı yıllarda Rusya’nın Kafkasya bölgesinde olduğu kadar Çin’in Sincan eyaletinde de İslamcı hareketleri örgütleyenler onlardır.

Çinlilerin, bu örgüte ve Washington ve Londra’nın onu nasıl denetimi altında tuttuğuna dair bilgilere Ruslardan daha çok ihtiyacı vardır. Çinliler 2001 yılında, 11 Eylül saldırılarından sonra Anglosaksonların değiştiklerini ve terörizme karşı mücadele etmek için Şanghay İşbirliği Örgütü ile işbirliği yapacaklarına inanmakta hata ettiler. Bugün Suriye’nin barışın gerçek dostunun olduğunun bilincindeler.

Çeviri
Osman Soysal

Kaynak
El-Vatan (Suriye)