Perşembe , 28 Mart 2024

GARP CEPHESİNDE: HIZLANDIRILMIŞ III. DÜNYA SAVAŞI HAZIRLIĞINDA, ABD BAŞKANININ GÖREVLERİ – Nazım Can

 

Asya Pasifik Bölgesi, III. Dünya Savaşı için esas savaş alanı olmasına rağmen, Anglo Sakson Oligarşisi (İngiliz ve Amerikan İmparatorluğu), dünyanın diğer bölgelerindeki, ilgi alanları ile meşgul olmaktadır. Bu alanlarda, kendisine engel olan güçleri ortadan kaldırmaya veya uygun hale getirmeye çalışmaktadır. Böylece, özellikle Tunus, Mısır ve Libya iç savaşı ile Kuzey Afrika’da, Ukrayna Darbesi ve Ukrayna Rus çatışması ile Doğu Avrupa’da, Irak, Suriye iç savaşı ve İran’a yönelim ile Ortadoğu’da, yol almaya çalıştı. Çalışmaktadır!

Bu yol alış sürecinin belli bir döneminde, tip ve rolü gereği Donald Trump kişiliği, Anglo Sakson Oligarşisi tarafında “sürpriz” biçimde ABD’ye başkan seçildi. Seçilmesinin asıl nedeni, Barak Obama’nın “Çin gibi ülkelerin, küresel ekonominin kurallarını yazmasına izin vermeyeceğiz” diyen stratejik vizyonu üzerinden, hızla ABD’yi III. bir Dünya savaşına hazırlama amacıdır.

Bu nedenle Trump, operasyonel bir başkan olarak seçilmiştir. Görevine devam etmesi veya azledilmesi, manipülatif bir imkân olarak elde tutulmaktadır. Ama şimdilik, Trump’ın (veya yerine geçecek muhtemel bir başkanın) asıl görevini, ülke içi ve ülke dışı olmak üzere, başlıca iki önemli başlık altında toplayıp incelemek mümkündür:

ABD BAŞKANININ (Trump’ın) ÜLKE İÇİ GÖREVLERİ:

Kamuoyu, özellikle WASP’lar (white, Anglo, Sakson, Protestan) temelinde, ABD vatandaşlarını, III. Dünya Savaşına uygun hale getirmek. Devlet vatandaş birlik ve beraberliğini sağlamaya çalışmak. Onları, savaş hazırlığına tabi kılıp, savaşı destekler pozisyona düşürmek. Bu yönde her türlü iş, ilişki ve imkânı kullanmak, arka cepheyi mutlak surette sağlama almaya çalışma esas amacındadır.

Bu amaç temelinde, Trump üzerinden ABD, liberal anlayışından vazgeçip, “korumacılığa” geçiş yaparak, iç kamuoyu ile devletin birliğini ve beraberliğini sağlamaya, vatandaşı örgütleyip devlete kilitlemeye çalışmaktadır. Seçim dönemi ve sonrasında Trump, ABD’Lİ doğrudan dış yatırımcılara “geri dönün” çağrısı yaparak, düşük vergi, sigorta hizmetleri ve idari olanaklar ile destek sunacaklarını belirtirken, iç yatırmaların önemini ve propagandasını geliştirdi. Yeni fabrikalar inşa ederek, ülke sanayini geliştirmek, güçlendirmek, altyapı yatırımlar yapmak, vatandaşlarına iş ve aş sağlayarak, zengin büyük Amerika’yı yenden inşa etmeyi vazetti. Etmektedir! Bu temelde, popülist, ırkçı, faşist söylem ile özellikle Amerikan’ın WASP denen vatandaşlarına kendini, onaylatmayı oynamaktadır. Keza seçimlerden beri, yeri geldikçe Trump, “Yeniden büyük Amerika” (America great again) ve “Önce Amerika” (America first) diyerek, Amerikan’ın WASP (white, Anglo, Sakson, Protestan) denen beyaz çekirdek vatandaşlarını devlete “kilitlemeye” çalıştı. Çalışmaktadır! Yanı sıra, yeni göçmen almamak adı altında, WASP’lardan oluşan çekirdek kamuoyunun burjuva milliyetçi ruhunu okşayıp, kışkırtarak suiistimal etmeye, devletin geliştireceği faşist saldırı ve savaş hamlelerini, kamuoyu tarafından desteklemesini sağlamaya çalıştı. Çalışıyor! Örneğin bu nedenle, katıksız ırkçı bir WASP’çı olmasına rağmen Trump, Ağustos 2017 ortalarında, ABD’de meydana gelen beyaz ırkçı saldırılar karşısında, ırkçılara yaltaklanarak, görünürde, hem ırkçı WASP’lara, hem de liberal ve solcu WASP’lara mavi boncuk dağıtıyordu.

Ama bu arada “kaşla göz arasında”, ABD’nin güvenlik ve savunma bütçesi adı altında, savaş bütçesini %9 artırarak, asıl amacın, III. Dünya Savaşına Hazırlık meselesi olduğunu ortaya koymuş oldu.

Anglo Sakson Oligarşisi, Trump’ı ABD’ye başkan seçer seçmez, değişik biçimde algı operasyonlarına girişti.

Birincisi, dünya kamuoyunu yanıltmak için bir kısım sermaye çevresini, geçici olarak Trump karşıtı eylemlere sürükleyip, Trump’ın başkanlık için yeterli bir kişilik olmadığını piyasaya sürüp, işlerin kötü gidişi ihtimaline karşı, kötü olanın ABD devlet oligarşisi değil, Trump olduğu önlemini alıp, bilinç ve bilgi kirliliği yaratmaya çalıştı.

İkinci olarak, doğru veya yanlış önemli değildir. Bizim için önemli olanın, Rusya’nın ABD seçimlerine “siber saldırısı” veya dedikodusunun, anlaşmalı bir kumpas olduğu gerçeğinin gündeme sokulmuş olmasıdır. Aslında bununla yapılmak istenen, Rusya ile ABD’nin geliştirilen işbirliğini, iç ve dış dünya kamuoyu dikkatlerinden kaçırmaya çalışmaktır. Bu kirli propagandaya rağmen, bu işbirliği dünya kamuoyu nezdinde deşifre oldu. Ama 7-8 Temmuz 2017 tarihli, G-20 Hamburg toplantısında Putin, Trump görüşmesi sırasında, yeni ve daha kirli bir başka anlaşma sağlandığı anlaşıldı. Çünkü Sputnik Haber Ajansının belirttiğine göre Trump, “Putin ile görüşmemiz şahane geçti” diyordu.

ABD, toplantıdan hemen sonra Rusya, Kuzey Kore ve İran’a yaptırım uygulayacağını, sözde elçilik krizleri ile gürlemeye başladı. Ama Çin, “ne oluyor u” anlamakta gecikmeden, Kuzey Kore’ye yeni bir nükleer başlıklı balistik bir füze denemesi yaptırdı. Kuzey Kore’nin, “ABD’ye ait Guam Adasını vururuz” söylemi ile tırmanan gerginlik; ABD, Japonya ve Güney Kore’nin askeri tatbikatı ile devam etti. Kuzey Kore’nin yeni hidrojen bombası denemesiyle gerginlik sürdürülürken, Eylül 2017 tarihli BM’ler toplantısında Trump, “K. Kore’yi haritadan sileriz” konuşması ile tüm dünyayı tehdit etti. İşin ciddiyetini anlayan Çin, geri adım atarak, “Kuzey Koreli şirketlere ambargo koyan” BM kararına imza koydu. Gerginliği tırmandırmaktan bir şey çıkaramayacağını anlayan Anglo Sakson Oligarşisi, Çin’in İpek Yolu projesinin Güney ve Orta Asya bağlantılarını sağlayan ayağına engel olmak amacıyla, Ağustos 2017’den itibaren, Myamar’da Arakanlı Müslümanlar ile Hindu çatışmasını; Irak ve Suriye iç savaşlarından da bazı IŞİD’li teröristleri, Afganistan’a kaydırarak, orada da iç savaşı alevlendirdi.

Azledilme veya Trump ile devam etme, savaş hazırlığını kamufle etmeye dönük kara bir propagandadır. Mesele Donald Trump’ın kişiliği ilgili bir mesele değildir. Ama o, operasyonel bir kişilik ve operasyonel projeler için başkan seçilmiştir. Mesele, ABD’yi III. Dünya Savaşına son sürat hazırlanma meselesidir. Bunun için ülke içinde ve dışında, Anglo Sakson Oligarşisinin sahip olduğu, maksimum olanaklar birleşimi devreye sokulacaktır. Bu arada kazara Trump beceriksiz diye azledildiği gibi ABD vatandaşları tarafından desteklenen burjuva milliyetçi, kurtarıcı, bir lidere de dönüştürebilir. Savaş hazırlığı için ne gerekiyorsa o yapılacaktır.

ABD BAŞKANININ (Trump’ın) ÜLKE DIŞI GÖREVLERİ

Kapitalist emperyalist ülke Oligarşileri, hem kendileri, hem de ‘İthal Aşılı Kapitalist’ ülke işbirlikçileri ile aralarındaki çatışmaya cevap olmaya çalışırken, zorlanarak savaş ve şiddet araçları ile hegemonyalarını korumaya ve sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bunlardan Anglo Sakson Oligarşisi, 1995 özellikle 2000 yılından itibaren III. bir dünya savaşını göze almış bulunmaktadır. Hatta 2015 yılından itibaren de bu yönde hızla hazırlık yapmaktadır. Hızla hazırlık yapıyor çünkü ZAMAN, her geçen gün ters orantılı olarak, Anglo Sakson Oligarşisinin aleyhine; Çin tekelci devlet oligarşisinin lehine çalışmaktadır. Zira Anglo Sakson Oligarşisinin dünya hegemonyası, büyük bir erime ve gerileme yaşamaktadır.

Bu itibarla Anglo Sakson Oligarşisi, iç dış tüm cephelerdeki ekonomik, siyasi, askeri ve toplumsal imkânlarını, stratejik ve taktik düzenlemeler ile III. Dünya Savaşı hazırlığı hedefine bağlamış bulunmaktadır. Bu hedefe hizmet etmeyen, her türlü ve her düzeydeki iç, dış, iş, ilişki ve düzenlemeyi tereddütsüz ezip geçmekte, gerekli olanlar ile yer değiştirmektedir. Çünkü o, küresel bir güç olarak, çok ve değişik parametreleri kullanarak, strateji ve taktik, iş ve ilişkilerini, bu küresel çıkar ve başarı hedefine tabi kılarak, planlama yapmaktadır. Bu da genellikle, müttefikleri olan AB ülke Oligarşileri dâhil, stratejik ortak ve bölgesel işbirlikçileri ile yapılan sözleşme ve çıkarlar ile çelişmektedir. Bu çelişmeye aldırmayan Anglo Sakson Oligarşisi, kendisine tabi olamayan ortak ve işbirlikçilerini ezip geçmektedir.  Dolayısıyla bu hedefe kilitlenmeyi beceremeyen, müttefik, ortak ve işbirlikçiler, kendilerine karşı geliştirilen bu yeni tutum ve davranışını anlamakta zorlanarak, zarar, ziyan ve hayal kırıklığı yaşamaktadırlar. Öyle ki, son iki yılda, AB devletleri dâhil Anglo Sakson Oligarşisi devletleri ile ilişkide olan bütün devletler bu zorlanma, zarar ziyan ve hayal kırıklığını yaşamış, yaşamaktadırlar. Bunların en son örneği, sözde İsrail ve Irak Kurdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) olmuştur.

Trump’ın ülke dışındaki görevleri, yeni jeopolitik düzenlemelere girişmek, stratejik ortak ve işbirlikçiler ile olan ilişkilerini reorganize edip sağlamlaştırmak, özellikle karşı blok güçlerini parçalayıp dağıtarak, kazanmak veya nötrleştirmektir.

Bu temelde, Trump’ın görevleri:

(İlk olarak) Barak Obama döneminde başlatılan, Rusya’yı karşıt bloktan (Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore) çekip almak veya nötrleştirmeye devam etmektir.

Trump’ın en önemli görevlerinden biri Rusya’yı, Çin’den koparmaya veya değilse nötrleştirmeye devam etmek, Çin’i yalnızlaştırmaktır. Bunun için Obama döneminde, Rusya’ya verilen, Kırım işgali ve Suriye’ye inme tavizinin karşılığını almak. III. Bir Dünya Savaşı koşullarında, en azından Rusya’yı NÖTR konumda tutmaya çalışmak olacaktır.

Her ihtimale karşı da Trump, Almanya’ya konuşlanmış 70 bin ABD askeri, NATO üsleri ve nükleer silah depoları olmasına rağmen, ek olarak,  7 Ocak 2017 tarihinde, NATO desteğinde büyük miktarda konvansiyonel silah Polonya’ya yığıp, Rusya’yı batıdan kuşatarak, durumu kendileri için güvenli kılmaya çalışmaktadır.

Anglo Sakson Oligarşisi ABD üzerinden,  Rusya ile pek çok zımni ilişki biçimi geliştirdi, geliştiriyor…

Bu arada Rusya, Çin ile geliştirdiği bloklaşma ilişkilerini, Anglo Sakson Oligarşisinden aldığı tavizlere tahvil etmiş veya bu nedenle ilişkilerini gevşeten tutum ve tavırlar ile sahte çıkışlar, danışıklı dövüşler geliştirmeye çalışmaktadır. Zaten Rusya’yı tarafsız pozisyonda tutmak ve sürekliliğini sağlamak, Anglo Sakson Oligarşisi için hiç de kolay olmayacaktır. Çünkü Rusya da küresel bir güçtür. Çıkarına endeksli küresel oynamaktadır. Oynayacaktır! Rusya, Anglo Sakson Oligarşisinden hazzetmediği gibi Çin’in de bu derece yükselişinden hazzetmiyor. Çin ile aralarında bilinen tarihi rekabetin olumsuzluğu, Anglo Sakson Oligarşisi tarafından, kendisine verilen tavizlerde karşılık bulunca, Rusya’nın, ABD üzerinden Anglo Sakson Oligarşisi ile zımni işbirliği zor olmamıştır.

Şubat 2014 tarihinde, Ukrayna’daki faşist hükümet darbesi dönemi, ABD üzerinden Anglo Sakson Oligarşisi ile Rusya arasında, temas gelişmiş, anlaşmaya zemin olmuştur. Anglo Sakson Oligarşisinin Ukrayna’ya esas ilgisi, AB hamiliği ile Alman Oligarşisinin yükselişini kontrol etme yanı sıra, Çin’in “tek kemer, tek yol (OBOR)” projesinin, Doğu Avrupa ayağına engel olmaktır.

Ukrayna, Rus petrol ve doğal gaz boru hatlarının Batı Avrupa’ya açılan kapısı konumundadır. Batı Avrupa, özellikle Alman Oligarşisi için Ukrayna’yı kontrol etmek demek, bir anlamda Rus enerjisini ucuza kapatmak için pazarlık payının yükseltilmesi demektir. Anglo Sakson Oligarşisi ile Batı Avrupalı müttefiklerinin tezgâhladığı faşist “Turuncu devrim” darbesi ve Rusya’yı kuşatma ve ekonomik ambargo ile sıkıştırmada, AB ülke Oligarşileri, belli ölçülerde amaçlarına ulaştılar. Ama çatışmalar devam ederken, Anglo Sakson Oligarşisi önderliğinde, ABD, Rusya ile zımni ilişkilenmeye başladı. Yapılan gizli görüşmelerde, Çin ile ilişkileri “gevşetip kesme” karşılığında, Anglo Sakson Oligarşisi tarafından, Rusya’ya Kırım işgali ve Ortadoğu siyasi düzenlemeler için Suriye’ye inme tavizi verilmiştir. Zamanla Ukrayna meselesinin arkasından sıvışarak geri çekilen ABD’nin, sergilediği tutum ile Suriye iç savaşında, Rusya ile anlaşmalı zımni anlaşmayı kestirmek zor değildir. Bu zımni anlaşma temelinde, koordineli olarak, Cenevre görüşmeler sürecini ABD, Astana görüşmeler sürecini ise Rusya yönetip yürütmektedir.

Anglo Sakson Oligarşisi önderliğinde, ABD ile Rusya’nın zımni anlaşması, Rusya için adeta “bir taş ile bir kaç kuş vurma” gibi olmuştur. Birincisi Rusya, Çin ile arasında tarihi bir üstünlük ve çekememezlikten dolayı, Çin’in yükselmesine karşı, kendini güçlendiren bir tutum geliştirme imkânı elde etmiştir. İkincisi, Rusya’nın, Suriye’ye yerleşmesi ile tarihi sıcak denizlere inme rüyası gerçekleşmiştir. Üçüncüsü de ABD’nin radikal İslami terör örgütlerinden desteğini çekmesi ile Rusya, ülke içine taşınan radikal İslami teröre karşı bir tedbir geliştirmiş bulunmaktadır.

Bu arada, çıkarları nedeniyle, Avrupalı emperyalistlerin homurdanmasına karşın, Anglo Sakson Oligarşisi, bu ülkelerde İslami terörü tırmandırarak müttefiklerini susturmaya çalışmış. Gerektiğinde devam edecektir.

(İkincisi) İran’daki siyasi iktidarı devirmek:

ABD önderliğinde Anglo Sakson Oligarşisinin, ikinci önemli görevi, İran faktörüdür. İran’ın, Çin ile ticareti yanı sıra, Ortadoğu çapında yayılıp güçlenmesi, İsrail için bir tehdit unsuru olma hesabıyla, Anglo Sakson Oligarşisi ile İsrail planlarını alt üst etmektedir. Bu nedenle, İran’daki siyasal iktidarı devirmek, nükleer silah üretimini engellemek için İran ile Temmuz 2015’te bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşma, İran’ın nükleer silah üretmesini 15 yıllığına engellemek adına İran’a yanaşıp, bu üre zarfında hazırlık yaparak, molalar rejimini iç ve dış saldırılar ile çökertme amaçlıdır. Bu amaç temelinde, Anglo Sakson Oligarşisi ile İran arasında, sürpriz Nükleer Silah Antlaşması (5+1) imzalandı.

Demek ki ABD, İran rejimini devirecek hazırlıkları belli bir noktaya vardırdı ki, Trump, “İran ile imzalanan nükleer antlaşmaya uymayacağını” söylemekte, 27 yıldır IKBY’ye “kazandırdığı” tüm kazanımları, imkânları bağımsızlık referandumunu manipüle etmek için bir çırpıda silip süpürdü.

Bu dünya böyle, verenler bir gün de alabilir!

İran’daki mollalar devriminden (1979) itibaren, Anglo Sakson Oligarşisi önderliğinde, Batılı emperyalist devletler İran’a, 8 yıllık İran-Irak savaşı yanı sıra pek çok saldırı tertiplediler, ambargo uyguladılar. Ama İran hepsini püskürterek üstesinden geldi. Netice de gördüler ki, İran’ı dıştan karıştırmak ve yönetimi devirmek mümkün değildir. Onun için İran’ın, Çin’den kopartılması için onunla birebir ilişkilenip, içten çökertmek gerekiyordu. Bu nedenle, İran’ın nükleer silah geliştirmesini engelleme bahanesi adı altında, ona yanaşarak bir anlaşma imzaladılar. Aslında anlaşmada imzası olan Rusya’nın da İran’ın nükleer silah geliştirmesinden pek hazzetmediğini önemle belirtmek gerekir. İmzalanan antlaşma ile sözde İran’ı dünyaya açtılar. Ama antlaşma imzaladıktan bu yana, Anglo Sakson Oligarşisi ve batılı müttefiklerinin, amaçlarına uygun olarak, ne oranda İran’a sızıp iş kotardıklarını, ileride İran içten ve dıştan karıştırılınca görülecektir.

Nitekim 2017 yazında, İran parlamentosuna yapılan IŞİD saldırısı ile içte ufak bir dene yapıldı.

Dış deneme ise, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) gerçekleştirdiği bağımsızlık referandumu üzerinden, İran’a bir saldırı tuzağı kuruldu. Ama İran tuzağı gördü…

Yıllardır dünya reel politiğinin odak noktası, Merkezi Ortadoğu’dur. Ortadoğu’da kimin kim ile iş tuttuğunu kestirebilmek için küresel çapta çok ciddi, stratejik ve taktik analiz yapmayı gerektiren bir iştir. Çünkü Ortadoğu, küresel güç olan aktörlerinin kafa kafaya geldiği, dünyanın en müstesna siyasi bölgesidir. Bu da ciddi biçimde, küresel güçleri incelemek, takip etmekten geçer.

Bu karmaşık reel politik ortam temelinde, Mesut Barzani, 2000’lerden itibaren, kendince zemin yoklayarak, bağımsızlıktan bahsediyordu. Yani Mesut Barzani’nin bağımsızlık söylemi yeni değildi. Durumu yıllardır dillendirmesine rağmen, hiçte bugünküne benzer yoğun tepkiler alınmadı. Hatta süreç boyunca, her küresel ve bölgesel güç, Irak Kurdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerini normal seyrinde, geliştirmeye çalışarak devam ettirdi.

Ne zaman ki, Kek Mesut, bağımsızlık fikrini referanduma sunacağını, Kurdlerin onayını alacağını belirtip, referandumda direterek, 25 Eylül 2017’de referandum gerçekleştirince, vaveyla koptu. Kek Mesut şahsında, biz Kurdleri aşağılama, rencide etme, tehdit etme saldırılarının bini beş paraya geldi.

Oysa yapılan, burjuva anlamda basit bir işti. Yapılan iş, BM hukukuna, Uluslararası sözleşmelere, dünya demokratik hukuk müktesebatına uygun bir işti. Çünkü dünyanın sömürge statüsünde bulunan bir birim, haklı bazı gerekçeler ileri sürerek, burjuva demokratik bir oylama ile kendi kaderi hakkında bir karar vermek istiyordu. Yapılan buydu! Yoksa Mesut Barzani, “bir koyup, üç almayacak. Emevi Camisinde namaz kılmayacak. Bağdat’ı 82, Basra’yı 83. Kurdistan Vilayeti” yapmayacaktı.

Faşist ve ırkçılar bir kenara; onlara bir diyeceğimiz yok. Adı üstünde. Ama burjuva ilerici, aydın, demokrat, devrimci ve aydın İslami çevrelerden: “Tamam da! Neden şimdi?” Diye haklı olmayan itirazlar yükseldi.

Mesut Barzani’nin bağımsızlık sürecini ve aşağıdaki söylemi aklımızda tutmak kaydıyla, devam edelim.

Dış politikada dostluklar ve düşmanlıklar yoktur. Ulusal çıkarlar vardır.

Bu söylem, dış politika yetkilileri, strateji uzmanları, konunun etkin yetkin akademisyenleri, devlet yetkilileri danışmanları, bu dünyanın işini bitirip ahrete çalışan profesörleri, her akşam TV ekranlarına karşılıklı dizilip, gerçekleri anlatacaklarına, ekâbir pişkin bir edayla, anlamını düşünmeden tekrarladıkları, “dış politikada dostluklar ve düşmanlıklar yoktur. Ulusal çıkarlar vardır.” Diyen söylemin ne anlama geldiğine bir bakalım.

İnsanlık için bu burjuva politik söylemin okuması şudur:

Bir zamanlar Adolf Hitler, “ben güç siyaseti ile ilgileniyorum. Yani söylemek istediğim, bana faydalı görünen her aracı, toplumsal ve ahlaki kurallar açısından en ufak bir kaygı taşımadan kullanırım” diyerek, yukarıdaki söylem sahipleri ile aynı söylemi tekrar ederek, gerçekte demek istiyorlar ki, uluslararası hukuk, sözleşmeler vs. bunlar birer hikâyedir. Güven ve dostluk birer ayak oyunudur. Her ülke sınırları dışında, insanlık “yoktur”. Ölmüştür! Öldürülmüştür! Çünkü bu ekâbir takımına göre, ülke sınırları dışında, insan değil, ülke çıkarları esastır! Her ülke hâkim sınıfları, çıkar amacıyla vahşileşebilir, her türlü haksızlık ve sömürü için hücuma kalkabilir, her istediğini Hitler gibi yapabilir. Gücünüz varsa, haksız da olsanız, haklısınız… Demek istiyorlar! Tam da kapitalist emperyalist zorbalık ve yağmayı tarif ve itiraf ediyorlar!

“Tamam! Öyle de olsa!” Dünya burjuva cenahında, “Dış politikada dostluklar ve düşmanlıklar yoktur. Ulusal çıkarlar vardır.” söylemi bağlamında, herkes bir şeyi unutarak konuşuyor:

İş, Mesut Barzani’ye gelince, ondan en olmadık şey beklenmektedir. Neden beklenmemelidir? Çünkü Mesut Barzani, sosyalist bir lider değildir ki, ondan tüm bölge ülkeleri insanının veya işçi emekçilerin çıkarına olan işler istensin veya beklensin. O da, Irak Kurdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı, muhafazakâr hâkim sınıf temsilcisi, en alasından muhafazakâr demokrat bir liderdir. O da, hali hazırdaki her burjuva/feodal lider gibi, “kendince” dünya konjoktürünü okuyup, Irak Kurdistan Bölgesel Yönetimi “Kurd’lerinin çıkarını” gözeterek, referandum kararı almış bir liderdir. Burjuva demokratik tarzda, bağımsızlık istemini, Kurdlerin onaya sunmuştur. Yukarıdaki dış politika söylemi bağlamında (dış politikada dostluklar ve düşmanlıklar yoktur. Ulusal çıkarlar vardır), böylesi kararları alan tüm burjuva liderler, başkasının göreceği muhtemel zararları göz önüne alarak karar vermezler. Onlar için esas olan, başkasını göreceği zarar, ziyan değil, esas olan, kendilerinin ne kazanacağıdır. Kendilerinin kazanacağından emin olduktan sonra, kim veya hangi çevre bu kararı kullanarak ne kazanacağını veya ne kaybedeceğini düşünmez. Bu sömürücü hâkim sınıf tarzı, herkes için olduğu gibi Mesut Barzani için de geçerlidir. Yapılan ne az, ne de fazla, budur.

Ama bence, tüm bu Ortadoğu karmaşanın arka planını oluşturan, bu tartışmaları yersiz, gereksiz ve hatta anlamsız kılan, çok daha ciddi, tüm bir insanlığın yıkımı ve yitimini sağlayan bir sorun ile karşı karşıya olduğumuz gerçeğidir.

O da, III. bir Dünya Savaşına giden yolun son durağına gelmiş bulunmamızdır.

Eğer İran’daki mollalar rejim devrilirse ve yerine kurulacak yeni İran’i iktidar, ABD yanlısı olacağından, bundan sonraki tek adım, bir dünya savaşı için Çin’e fiili saldırı olacağı gerçeğidir. Yani Çin, Anglo Sakson Oligarşisinin fiili saldırısına açık hale gelecektir. Ki, işte Büyük İnsanlığın tartışacağı esas mesele budur.

Çünkü bu öyle ciddi bir iştir ki, III. bir dünya savaşında, en azından dünya nüfusunun yarısından fazlası ölecek/öldürülecek demektir.

Yukarıda Anglo Sakson Oligarşisi önderliğinde ABD’nin, Rusya ile Ortadoğu’da nasıl anlaşmalı bir iş tuttuğunu tartıştım. Kısmen becerilen bu adımdan sonra, Anglo Sakson Oligarşi, Kurd bağımsızlık referandumunu manipüle ederek, Kurdistan’ı, İran’a işgal ettirmek istedi. İstemektedir!

İKBY’nin bağımsızlık referandumu sırasında, eğer İran’daki Rejim oyuna gelir de IKBY’yi işgale kalksaydı, BM ve NATO müktesebatı üzerinden, Yoguslavya benzeri bir saldırı planı devreye sokulup, mollalar rejimine savaş ile müdahale edileceği hesaplanmaktaydı. Hesaplanmaktadır. Hesaplanacaktır! Çünkü İran’ın Kurdistan’ı işgal manipülasyonu tuzağı, yıllardır yapılan deneme yanılma kumpasları ile NATO toprağı olan Türkiye ile İran’ı çatıştırmaktan çok daha karlı, ucuz ve kolay bir iş olacağı hesaplanıp tespit edilmiş bulunmaktadır.

Ancak İran, kendisine kurulan IKBY bağımsızlık referandum tuzağını anında görüp cevap vermiştir. Nitekim IKBY referandumundan hemen sonra İran, hemen ertesi gün, 26 Eylül 2017 tarihinde,  Suriye Dış İşleri Bakanı Velid Muallim üzerinden bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Suriyeli Kürtler, Suriye Arap Cumhuriyeti’nin sınırları dâhilinde bir tür özyönetim istiyor ve bu mesele müzakere edilebilir, tartışılabilir. Ve IŞİD’i ortadan kaldırdıktan sonra onlarla masaya oturup geleceğin nasıl şekilleneceği üzerinde anlaşabiliriz” dedi.[[1]] Böylece İran, dolaylı yoldan demek istedi ki, Kurd’ler hakkına sahip çıkıyor diye biz, Irak Kurdistan Bölgesel Yönetimine “saldırmayız”. Suriye’de olduğu gibi İran’da da Kurd’ın hakkı vardır ve uhdemizde “bakidir”.

İran’ın, IKBY’ne müdahale tuzağı başarısız olunca, “bağımsızlık” referandumundan sonra oyun, 16 Ekim 2017 tarihinde, Kerkük’ün Irak ordusuna teslim edilmesi üzerinden uygulamaya kondu. Oyunun ikinci etabı devam etmektedir. Bu hamle İran’ın ayaklarına nasıl dolandırılacak, ileride hep beraber göreceğiz.

İran, III. bir dünya savaşına neden olmaktan ve muhtemel bir iç savaş yıkımından kaçınmak zorundadır. Bu nedenle, BM ve ABD’ye bahane yaratmamaya özellikle dikkat etmelidir. Bu nedenle İran, toprak bütünlüğü içinde, mutlaka Kurd sorununu acilen demokratik özerk tarzda çözmeli, iç güvenliğini sağlamalıdır. Çünkü bu onun kaşınıp kanatılacak en büyük yarasıdır. Ayrıca, mutlak surette, kendisi veya paramiliter güçleri ile IKBY’yi işgal etmekten kaçınmalı. Hatta, Haşdi Şabi güçlerini IKBY’den geri çekmeye yardımcı olacak şekilde çalışmalı, bahane üretiminin zeminini ortadan kaldırmalıdır.

(Üçüncüsü) Ortadoğu’yu, özellikle Merkezi Ortadoğu’yu yeniden siyasi olarak dizayn etmeye devam etmektir:

Anglo Sakson Oligarşisinin geliştirdiği “Arap Baharının” esas amacı, Büyük Ortadoğu’nun yeniden siyasi dizaynı ile enerji kaynaklarını ve geçiş güzergâhlarını güvenceye almak, İsrail’in güvenliğini sağlamaktır. Bu temelde, Çin’in geliştirdiği çağdaş İpek Yolunun Orta Doğu ayağını engel olmak içindir. Ortadoğu’nun yeniden siyasi yapılandırması ile Ortadoğu’daki hammadde kaynaklarını ve doğal gaz boru hatları güzergâhlarını Çin ve Rusya’ya kaptırmamak, “on parmağı on pirenin üstünde” emperyalist pozisyonu devam ettirmektir. Bu da Kurdistan, Türkiye ile İsrail’in iyi ilişkiler içine çekilmesinden geçen stratejik hesaptır. Çünkü Anglo Sakson Oligarşisi tarafından Kurdistan, İsrail ve Türkiye’nin bölgesel ittifakı ve işbirliği ile bölgede Rus, Arap, İran ve Alman Oligarşisi faktörünün ancak dengelenebileceği hesaplanmaktadır.

Bu stratejik politika temelinde, Anglo Sakson (İngiliz ve Amerikan İmparatorluğu) Oligarşisi ve Batılı müttefik oligarşiler, bir yandan Çin, Rusya ve Almanya’yı Libya’ya yanaştırmadan, Libya merkezli Kuzey Afrika petrol ve doğal gaz kaynaklarını aralarında paylaştılar. Öte yandan Güney Doğu Asya limanlarını ve Hint okyanusunu, Kızıldeniz üzerinden Akdeniz’e bağlayan stratejik Aden körfezi ve Bab’ül Mendep Boğazının denetimini, Çin’e kaptırmamak için Suudi Arabistan yönetimini kullanarak, 2015’te Yemen’de savaş geliştirdiler.

Benzer biçimde, Sudan ve Somali’de savaş sürdürülmekte. Ağustos 2017’den itibaren de, Myamar’ın Arakan’ında, Müslüman-Hindu çatışmasını alevlendirdiler.

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) üzerinden yürütülen operasyonel siyasi çalışma ile kısa ve orta vadede emperyalist hegemonyayı geliştirmek için IŞİD, Anglo Sakson Oligarşisi, bölgesel stratejik ortak ve işbirlikçileri tarafından kurulup sevk edildi. Irak ve Suriye, IŞİD’e (El-Kaide)  işgal ettirildi. Emperyalist koalisyon güçlerinin sözde IŞİD’e karşı sürdürdüğü savaş ile zamana yayılı IŞİD’ten boşaltılan yerlere, hangi güçlerin kaydırılacağı, Anglo-Sakson Oligarşisi adına ABD ile İsrail ve Rusya tarafından, kapalı kapılar arkasında “dantel” gibi işlenmektedir.

Anglo Sakson Oligarşisi, NATO üyesi, müttefik bir ülke olarak, Türkiye’yi pek çok özelliğinden dolayı zayıflatarak, elde tutmak istemektedir. Bu nedenle, Türkiye’nin kendi Kurd’i ile anlaşma sağlayan “çözüm süreci”, başlatılıp boşa alınmıştır. Dolayısıyla bu arada, pek çok tertip, kışkırtma, darbe, dış göç, saldırı ve savaş hamleleri ile Türkiye, büyük oranda ekonomik, siyasi güç kaybına uğratılmıştır.

Merkezi Ortadoğu’nun sonal düzenlenmesinde, İsrail ile Filistin arasında yıllardır sürdürülen kirli savaş; Kurdistan ile kurulacak yeni suni bir Arap devleti arasında; uzun süreli olacak şekilde, Kerkük, Musul merkezli, petrol, doğalgaz fiyatları ve enerji geçiş hatları üzerinden manipülasyon yapma ve geliştirme kirli çatışmasına temellendirilecektir.

SONUÇ OLARAK:

III. bir Dünya Savaşını, engelleyebilen tek temel güç, Büyük İnsanlığa, pratikleşmesini dayatan, ‘Sosyalist Emekçi’ paradigmanın[[2]] öngördüğü, her bir ülkenin cari emek gücüne dayalı, eşit paylı, kolektif komünal sosyalist özel mülkiyetli toplumsal örgütlenmedir. Merkezi kapitalist emperyalist ülkelerde, bu tarz devrimci bir örgütlenmenin pratikleşmesi, III. Dünya Savaşının engellenmesi için hayati önemdedir.

Reel durumda, ‘Sosyalist Emekçi’ paradigma henüz pratikleşmemişken; Çin yükselişten, Anglo Sakson (İngiliz ve Amerikan İmparatorluğu) Oligarşisi ise Çin’i çökertmekten vazgeçmeyeceğine göre; III. bir Dünya Savaşının fiili başlama tarihi, kaçınılmaz olarak, Anglo Sakson oligarşisinin iç ve dış savaş hazırlığını kendince yeterli bir düzeye getirmesine bağlı olacaktır.

III. Bir Dünya Savaşını engelleyen değil, ama geçici olarak hem erteleyebilen, hem de kışkırtıp öne çeken tek bir güç vardır. O da Rusya’dır. Rusya, dışındaki küresel güçleri savaşa sürükleyip, zayıf düşürerek; III. bir Dünya Savaşından en karlı çıkma stratejik hesabında, taktiksel oynamaktadır. Bu kritik pozisyonu nedeniyle Rusya’nın, hemen herkes ile arası iyidir. Bu temel pozisyonu ile Rusya, Anglo Sakson Oligarşisi ile Çin arasında, geliştireceği her türlü siyasi hamle, III. Bir Dünya Savaşı için belirleyici ve hayati önemdedir.

Bu bağlamda, daha fazla gecikmeden Büyük İnsanlık, her ülke gerçeğinde, kapitalist toplumsal alt yapıya, ‘Sosyalist Emekçi’ paradigma temelinde, devrimci demokratik örgütlenme tarzı ile müdahale edip, ‘Sosyalist toplumsal Altyapıyı’ kurup, geliştirmek dünyaya hızla yaymak zorundadır. Bunun dışında savaşa engel olan, kapitalizmi aşan, başka hiç bir çıkar yol yoktur.

 

3 Kasım 2017

 

(son)

 

DİPNOTLAR:

[1] Velid Muallim, 26 Eylül 2017, Kürtler özyönetim istiyor ve bu mesele müzakere edilebilir, http://sendika62.org/2017/09/sam-yonetimi-kurtler-ozyonetim-istiyor-ve-bu-mesele-muzakere-edilebilir/

[2] “Sosyalist Emekçi” paradigma için bkz. Nazım Can, 30 Mart 2016, Toplumu Biçimlendiren Olguların Tarihsel Eylemi -1, 2, 3 ve 4. http://ozguruniversite.org/2016/05/03/toplumu-bicimlendiren-olgularin-tarihsel-eylemi/

 

 

KAYNAKLAR: