Cuma , 29 Mart 2024

Trump protestocuları vurmak üzere orduyu seferber etme tehdidi savuruyor Polisin George Floyd’u öldürmesine karşı ABD genelinde kitlesel öfke patlak verdi* Anthony Bertolt 30 Mayıs 2020

George Floyd’un Minneapolis, Minnesota’da polis tarafından öldürülmesine karşı ABD genelinde şiddetli bir tepki olarak protestolar ve gösteriler patlak verdi.

Minneapolis’te, Floyd’un öldürüldüğü yerde binlerce kişi toplandı ve Minneapolis Üçüncü Polis Merkezi’ne yürüdü. Perşembe günü çok sayıda yer ateşe verildi. Bu yazı yazılırken yanmaya devam eden Üçüncü Polis Merkezi de bunlar arasındaydı. Minnesota Ulusal Muhafız Teşkilatı, Perşembe akşamı, 500 askerin harekete geçirildiğini ve kente konuşlanmaya hazırlandıklarını açıkladı.

Yine Perşembe akşamı, ABD Başkanı Donald Trump, Twitter’da, göstericilere karşı orduyu konuşlandırarak protestocuları vurma tehdidinde bulundu: “Büyük bir Amerikan şehrine, Minneapolis’e bunlar olurken kenara çekilip izleyemem. Ya Radikal Solcu Belediye Başkanı Jacob Frey kendine çeki düzen verir ve şehri kontrol altına alır ya da Ulusal Muhafız’ı gönderir ve işi düzgün bir şekilde hallederim.”

Gösteriler sırasında bir yerden geçen polisler, 28 Mayıs 2020 Perşembe, St. Paul, Minn. (AP Photo/Julio Cortez)

Trump, protestocuları “HAYDUTLAR” olarak adlandırdı ve “az önce [Minnesota] Vali[si] Tim Walz ile konuştum ve ordunun sonuna kadar onunla beraber olduğunu söyledim. Herhangi bir güçlük olursa kontrolü sağlarız ama yağma başlarsa ateş açma da başlar.”

New York City’de düzenlenen gösterilerde, polisle yaşanan çatışmanın ardından 33 kişi gözaltına alındı. Columbus, Ohio; Albuquerque, New Mexico; Pensacola, Florida; Louisville, Kentucky ve Los Angeles, Kaliforniya’da da gösterilere yüzlerce kişi katıldı. Columbus’ta, protestocular Ohio eyalet yönetimi binasını girmeye çalıştı.

Louisville şehir merkezinde toplanan birkaç yüz kişi, Mart ayında Breonna Taylor’ı öldüren polislerin tutuklanması talebiyle yürüyüş düzenledi. Denver, Colorado’da, kalabalığı yararak geçmeye çalışan bir araç bir protestocuya çarptı.

Floyd, Pazartesi günü, dört Minneapolis polisi tarafından sahtecilik iddiasıyla yakalanmasının ardından öldürülmüştü. Perşembe günü itibarıyla, cinayete dahil olan polislerin hiçbiri gözaltına alınmış ya da suçlanmış değil.

Derek Chauvin adlı polis dizini Floyd’un boynuna bastırır ve Tou Thao adlı polis de kalabalığın müdahale etmesini engellerken, Floyd “Nefes alamıyorum” ve “Öleceğim” diye bağırarak defalarca yardım çığlığı atmıştı.

Demokrat Partili Belediye Başkanı Jacob Frey, Perşembe öğleden sonra düzenlenen basın toplantısında, protestocuları yatıştırmaya çalıştı ve “olduğumuzdan daha iyi” olacaklarını ileri sürdü. Minneapolis Polis Müdürü Medaria Arrodondo da, şehirde düzeni yeniden kurmak için aynı söylemi sürdürdü: “Şehrimizde bugünlerde bir umut eksikliği olduğunu biliyorum… Ama kimsenin toplumumuzdaki insanları yeniden travmatize ederek bu eksikliği arttırmasına izin vermeyeceğim.”

Davayla ilgili yargı yetkisine sahip savcı, Hennepin County Dava Vekili Mike Freeman’ın Perşembe günkü açıklamaları halkın öfkesini daha da arttırdı. Freeman, gazetecilere yaptığı açıklamada, “suç isnadını desteklemeyen başka kanıtlar” var. “Adaleti aceleye getirmeyeceğim,” diyordu.

Freeman, 2016’da Jamar Clark’ı öldüren polis memuruna suçlama getirilmemesi kararından sorumludur. Bu karar, günler süren protestoları tetiklemişti. Freeman ayrıca, 2017’de Justine Damond’u vurup öldüren polis memurunun suçlanıp tutuklanması kararını bir buçuk yıldan fazla erteletmişti.

Öfke patlaması sadece George Floyd’un öldürülmesiyle ilgili değildir. Bu, sonu gelmeyen bir cinayet ve vahşet dizisinin yalnızca son halkasıdır. ABD’de polis, şehrin veya eyaletin Demokratlar ya da Cumhuriyetçiler tarafından yönetilmesine bağlı olarak değişmeksizin, her yıl yaklaşık bin kişiyi öldürmektedir.

Polis şiddetine yönelik öfkeye, egemen sınıfın koronavirüs pandemisi karşısında izlediği politikanın yarattığı patlayıcı durum eklenmektedir. On milyonlarca işçi işsiz kalırken, zenginlere trilyonlar dağıtılmıştır.

Trump yönetimi, yaygın toplumsal sıkıntıyı işe geri dönülmesini dayatmak için kullanmaya çalışıyor ki bu COVID-19 vaka ve ölü sayısında sert bir yükselişe yol açacak. Halihazırda 100 binden fazla insan koronavirüsten hayatını kaybetti.

Her korkunç polis cinayetinden sonra olduğu gibi, egemen seçkinlerin temsilcilerinden alışıldık biçimde ikiyüzlü açıklamalar geliyor. Barack Obama döneminde başkan yardımcısı olan, Demokratların başkan adayı Joe Biden, Floyd’un öldürülmesinin “bu ülkede hâlâ var olan köklü bir sistemli adaletsizlik döngüsünün parçası” olduğunu söyledi. Halbuki Obama döneminin Adalet Bakanlığı, katil polislere federal suçlamalar getirmeyi reddederek polis cinayetlerini tekrar tekrar aklamıştı.

Buna, Perşembe günü Minneapolis protestosu sırasındaki konuşmalarında yaptıkları gibi, polis şiddetini ırksal bir çatışmanın ürünü gibi sunmaya çalışan Al Sharpton ve Jesse Jackson gibi Demokratik Partililerin çabaları eşlik ediyor.

Floyd’un öldürülmesinde ve diğer dehşet verici polis şiddeti olaylarında ırkçılığın bir rol oynadığından kuşku duyulamaz. En geri ve faşizan unsurlar bilinçli bir şekilde polis yapılmaktadır. Trump yönetimi, dizginsiz polis şiddetini cezasız bırakarak özellikle teşvik etmektedir.

Bununla birlikte, polis, özünde bir sınıf egemenliği aracıdır. ABD’deki sınıfsal gerilimler bir kırılma noktasına ulaşırken, egemen sınıf her zamankinden daha dolaysız bir şekilde baskı aygıtını seferber etmeye yöneliyor.

Wsws.org’dan 30 Mayıs 2020.