Osmanlı’nın son dönem aydınlarından Kürt Mevlanzade Rıfat; fikirleri, siyasi tavırları ve faaliyetleriyle tartışmalara konu olmuştur.
Hayatı hakkında kamuoyuyla paylaşılan bilgiler, son dönemlere kadar genellikle tek yanlı, sınırlı, yüzeysel, aşağılayıcı ve suçlayıcı bir tarzda sunulmuştur.
Önce aşağılama kabilinden bir örneğe bakalım:
Mevlânzade Rıfat, İttihad ve Terakki’nin yanı sıra İstiklâl Savaşı’na da muhalif olmuş, zaferin kazanılmasından sonra 150’likler listesine alınmış ve sürgünde ölmüştür…
1923’ün 9 Nisan günü, Romanya’nın Köstence şehrinden İstanbul’da bulunan ve senelerce muhalefet ettiği eski bir politikacıya, İttihad ve Terakki’nin Maliye Nâzırı Cavid Bey’e gönderdiği mektubunda, hiç sıkılmadan bir şeyler talep ediyordu:‘Muhterem efendim hazretleri!
Bu aralık malî sıkıntıdan fena halde ızdırab içindeyim. Buradan da hareket niyetindeyim.
Yüksek insanlığınıza ve şahsiyetinize karşı olan samimi bağlılığım dolayısıyla yardımınızı rica ediyor ve hayal kırıklığına uğramayacağımı sanıyorum.
En derin saygılarımın kabulünü rica ederim efendim hazretleri…
Her emrinize âmâde, Mevlânzade Rıfat’… 1
İkinci örneğimiz hem aşağılayıcı, hem de ağır itham edici nitelikte:
Tarihimizin en karışık, en bulaşık tiplerinden biri… Bir Jöntürk ama sıkı bir İttihat ve Terakki düşmanı… Daha doğrusu, Prens Sabahattin’in adamı, Ahrar fırkasından…
Yanılmıyorsam, 31 Mart (Vakası-Olayı, 13 Nisan 1909) kundakçılığına yol açan Serbestî gazetesinin de sahibi…
Said-i Nursi de bu gazetede yazıyor o ara; ama o, her nasılsa İttihatçı dostu. Çok karışık ilişkiler… İngiliz ajanı…
Aynı sitede aynı minval üzre bir başka yorum; üstelik İttihatçılarla Abdülhamit’i birbirlerine sattığı yolundaki iddia, tahrif edilmiş bir yalan:
İttihatçılardan aldığı bilgiyi Abdülhamit’e, Abdülhamit’ten aldığı bilgileri de İttihatçılara satan değişik bir adam.
Tabii, Abdülhamit işin içyüzünü öğrenince, kendisine yanlış bir bilgi veriyor ve bu yanlış bilgi neticesinde İttihatçılar, kendilerini bir anda Abdülhamit’in kucağında buluveriyor…
Kısacası artık nesli tükenmiş bir anlayışı temsil eden garip bir adam. Kalmadı böyle renkli ve garip adamlar artık. 2
Üçüncü itham çok daha ciddi ve önemlidir:
… ‘Vahdettin hain değildir; Halife’den hain olmaz’ yalanı, ilk kez 1929 yılında Mevlanzade Rıfat tarafından söylenmiştir.
O, 1929 yılında Halep’te basılan ve 1933’te Türkiye’de yayınlanan ‘Türkiye İnkılâbının İçyüzü’ adlı kitabında, ‘Vahdettin’in, Mustafa Kemal’i, Kurtuluş Savaşı’nı başlatması için Anadolu’ya gönderdiğini’ iddia etmiş; bu iddiasını, Vahdettin’in 14 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal’e verdiği, sözüm ona, bir fermana dayandırmıştır.
Mevlanzade Rıfat, kısaca, uslanmaz bir Atatürk düşmanıdır. Atatürk, Samsun’a daha çıkmadan önce, 24 Mart 1919 tarihli Hukuk-i Beşer adlı gazetede, I. Dünya Savaşı’na katılan komutanlara, İttihatçıların vagon vagon altın dağıttıklarını ileri sürmüş ve komutanlara, ‘Büyük alçaklar ve haydut başları…’ diye hakaret etmiştir.
Bunun üzerine Atatürk, Harbiye Nezareti’ne (Savunma Bakanlığı) bir dilekçeyle başvurarak, bu yazıyı kaleme alan Mevlanzade Rıfat’ın cezalandırılmasını istemiştir.
Atatürk, Mevlanzade Rıfat’ın Türk ordusunun şerefli komutanlarına hakaret etmesine çok bozulmuştur…
Suçlamanın ‘büyük bir ahlaksızlık ve sefil bir vicdansızlık’ olduğunu belirterek bu ‘namussuzca iftirayı ve sahibini’ lanetlemiştir…
Atatürk’ün gönderdiği şikayet dilekçesi dikkate alınmadığı gibi Mevlanzade Rıfat, kendisine hakaret edildiği gerekçesiyle Atatürk’e karşı dava açmıştır… 3
Mevlanzâde Rıfat’ın, Meşrutiyet ve Cumhuriyet devrindeki değişimi eleştiren kitabının kapağı
Mevlanzade’yi birçok yönüyle mercek altına alan bir inceleme ve değerlendirme, akademisyen Doç. Dr. Tamer Yıldırım tarafından gerçekleştirilmiştir:
Rıfat’ın faklı yönlerden daha teferruatlı olarak incelenmesi Osmanlı tarihinin son dönemindeki önemli bazı olaylarının daha iyi anlaşılmasını sağlayacağından son derece gereklidir.
Esas amacımız birincil kaynaklardan hareketle siyaset, basın, politika alanındaki geniş hareket alanının temel bazı noktalarına değinmektir.
Çalışmamızın sonunda da görüleceği gibi Mevlanzade Rıfat’ın faklı yönlerden daha teferruatlı olarak incelenmesi Osmanlı tarihinin son dönemindeki önemli bazı olaylarının daha iyi anlaşılmasını sağlayacağından son derece gereklidir. 4
Yeri gelmişken belirtelim: Mevlanzade Rıfat üzerine iki eser yazan Ali Birinci, onun hakkındaki bazı hatalı bilgileri kendince düzeltmiştir. 5
Gerçekte, kimdir bu Mevlanzade Rıfat?
Mevlanzade Rıfat
Araştırmacı Ali Birinci, bir makalesinde, onun babasının, ilk matbu kütüphane kataloglarını tertip etmekle görevli Abdurrahman Nacim olduğunu tespit etmiş.
Kesin olmamakla birlikte 1869, İstanbul doğumludur. Ancak köken olarak Irak Kürdistan Bölgesi’nden (Süleymaniye şehrinden) gelmedir.
Gazeteci, yazar ve siyaset adamı olarak tanınmaktadır.
Sultan Mehmet Reşat’ın adamı olduğu suçlamasıyla 12 yıl hapis ve sürgün cezasına çarptırılan Mevlanzade Rıfat, 1908’de ilan edilen İkinci Meşrutiyet ile birlikte affedilerek, sürgün yaşamını sürdürdüğü Yemen’den İstanbul’a döner.
II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi için çalışır.
Mevlanzade Rıfat’ın, Sürgün Hatıraları kitabı
Meşrutiyet ilanının ilk hevesi ve coşkusu Mevlanzade’nin anılarına da yansımıştır:
Gerçekten bir büyük bayram olan 23 Temmuz 1908 tarihi yüceltilmeye layıktır.
Bu muazzez günün hayat veren rüzgârı, bizi de binlerce siyasi mağdur gibi tam on iki sene hapisten hapse, sürgünden sürgüne sürükledikten sonra son sürgün yerimiz olan Yemen’in Sana şehrindeki sefil yaşantımızdan kurtardı.
Diğer bazı sürgün arkadaşlarıyla beraber İstanbul’a geldiklerinde halk onları büyük bir sevinçle karşılar.
İstanbul’a döndüğünde yaptığı ilk iş, 12 yıllık hapis ve sürgününün sebebi olarak gördüğü II. Abdülhamit’in yönetimden uzaklaştırılması için İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne başvurmak olmuş; fakat Cemiyet tarafından dikkate alınmamıştır.
Bundan dolayı değişik yollara başvurmak gerektiğini düşünerek çeşitli çalışmalara başlamış ve kendi ifadeleriyle şunları yapmıştır:
Önce farklı düşünenlerle birleştik. Ermeni vatandaşlarımıza birleşme önerdik. Kürt Kulübü Başkanı merhum Şeyh Ubeydullah oğlu Seyyit Abdülkadir Efendi hazretleriyle de görüşmelerde bulunduk. Sonunda Hukuk-ı Umumiye gazetesinin yönetimini ele aldık.
İşe Sultan Abdülhamit’ten hesap sormak esasından başladık, verilen sözlere aldanmadık, tehditlerden korkmadık. Düşmanlıklar büyüdü. Türlü türlü entrikalar döner oldu. Fakat hiçbiri bizi emellerimizi takip etmekten alıkoyamadı. 6
Hukuk-ı Umumiye gazetesinin sorumlu müdürleri sırasıyla Necip Nâdir, Mevlânzade Rıfat, Dr. Ali Sâib ve Ahmet Esat beylerdir.
İlk sayısı 16 Eylül 1908 tarihinde çıkar. Gazetenin alt başlığı “Fedakâran-ı Millet Cemiyetinin Ceridesidir” şeklindedir.
Mevlanzade Rıfat, sorumlu müdür olduğunda gazetenin 14. sayısının çıkması gerekiyordu. Zira bir önceki 13. sayıydı.
Fakat gazete yanlışlıkla 13. sayı olarak çıkmıştı. Dolayısıyla bu gazetenin iki tane 13. sayısı vardır.
Hukuk-ı Umumiye, bir halk gazetesi olma eğiliminde olduğundan bir ara satışı çok artmıştır. Fakat gazetede hem Abdülhamit’i hem de İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni sert bir dille eleştirdiği için iki tarafın da hedefi haline gelmiştir.
11 Aralık 1909 tarihinde kendisinin de üyesi olduğu Fedakâran-ı Millet Cemiyeti’ne yapılan bir baskında, toplantı halinde bulunan cemiyet üyesi 40 kişi tutuklanmış ve 10 torba kadar evraka el koyulmuştur.
Bu evrak içinde silahlar dağıtıldığına, fedailer tayin olunduğuna, Adana Valisi Bahri Paşa’dan beş bin lira alınmak üzere tehditte bulunulduğuna, Bâb-ı Âli’ye fiili baskıda bulunulduğuna ve bazı elçilerin öldürülmesinin tasarlandığına dair vesikalar bulunmuş ve Hukuk-ı Umumiye gazetesi süresiz tatil edilmiştir.
Fakat daha sonra bulunan bu vesikaların cemiyet katibi tarafından düzenlendiği anlaşılmış ve tutuklular serbest bırakılarak Hukuk-ı Umumiye gazetesi bir hafta tatilden sonra tekrar yayımlanmaya başlamıştır.
Bu olay, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne saldırmak için muhaliflerine kuvvetli bir fırsat vermiştir.
Bu dönemde Fedakâran Cemiyeti’ne üye olan hatta kurucularından sayılan Mevlanzade Rıfat, kendi deyimiyle dışarıdan insanların derneğe girdiklerini görünce Cemiyet’ten ayrılmıştır.
Mevlanzade Rıfat, Hukuk-ı Umumiye gazetesinin Aralık 1908’de kapatılmasına sebebiyet verdikten sonra basının “ilk şehidi” olarak anılan Hasan Fehmi Bey ile Serbestî gazetesini yayımlamaya başlamıştır.
Siyaset alanına Prens Sabahattin’in manevi başkanı olduğu Ahrar Fırkası ile giren Rıfat, Serbestî gazetesinde Osmanlı’ya bağlı her bölgenin ve her kıtanın özelliklerine göre özerk ve ademi merkeziyetçi idari bir sistemle yönetilmesini savunmuştur.
Serbestî, bir boşluğu doldurma peşindeydi ve o devirdeki hiçbir gruplaşmayı ve partileşmeyi geçerli saymıyordu. Gerçek bir muhalefetin olması gerektiği görüşü gazetede ağır basıyordu.
Hasan Fehmi’nin öldürülmesinin de genelde gazetede yer alan sert eleştiriler yüzünden olduğu iddia edilmektedir.
Mevlanzade, anılarında bu durumu şöyle anlatır:
Bu dönemde başkalarına oranla en az hata yapan bizlerdik. Tehlikeyi görüp en önce millete, inkılâbın önde gelenlerine ihtar eden yine bizlerdik.
Bizim başlıca kusurumuz sert bir dil kullanmamız, eski yönetimin ileri gelenlerine karşı açıktan açığa ve fakat mertçe hücum etmemiz olmuştur.
Gelişen olaylar nedeniyle 31 Mart Vakası (olayı-isyanı) döneminde bazı gazetelerin, eskiden yaptıkları gibi tekrar Abdülhamit’i övmelerine karşın Mevlanzade Rıfat, kendi çizgisini şöyle özetler:
Bizim Serbestî ile birkaç gazete daha, her türlü tehlikeye rağmen hayatımız pahasına kutsal hürriyet savaşını sürdürdük.
Saray’a ve Sultan Abdülhamit’e olan yakınlaşmaları, bu türdeki propagandaları kırmak ve önlemek için var gücümüzle savaştık. Ve bu, İstanbul’u terk ettiğim 22 Nisan 1909 tarihine kadar sürdü.
Türkiye tarihçisi ve akademisyen Sina Akşin, bu sert muhalefet çizgisinin engellenmesine dair şöyle bir ayrıntı veriyor:
Döneminde Abdülhamit’le en çok uğraşan gazetelerden bir tanesi de Serbestî gazetesiydi. Divan-ı Harbin vardığı sonuçlardan biri de Abdülhamit’in tüfekçilerinden Miralay Halil’in Serbestî gazetesinin sahibi Mevlânzâde Rıfat’ı öldürmeye memur etmiş olduğu ve bu uğurda görüşmeler yapıldığı merkezindeydi.
Yalnız Hasan Fehmi Beyin öldürülmesinde Saray’dan geldiği iddia edilen bu teşebbüslerin etkili olup olmadığı belli değildir. 7
31 Mart Vakası, Fransızca haber ve fotoğrafı, Taşkışla,Taksim/İstanbul
II. Meşrutiyet rejimini devirmek üzere yaşanan ve bozgunla sonuçlanan meşhur 31 Mart Vakası (Nisan 1909 tarihli isyan olayı) üzerine Mevlanzade Rıfat, kendisinin de bu olaya karıştığı yolundaki suçlamaları, anılarında yanıtlıyor:
Sultan Hamid’in tahttan indirilmesine ilişkin ilk girişimde bulunduğumuz ve bir emriyle her tarafı kızıl kana boyamaya hazır bir silahlı kuvvet karşısında yapayalnız kaldığımızı gördüğümüz zaman biz, yerimizden yine de ayrılmadık!..
Askeri ayaklanmayı hazırlayıp düzenleyenler, alçak ve yüreksiz oldukları kadar ihtilal kurallarından da habersizdiler.
Tarihlerde okudukları ihtilaller hakkındaki bilgileri de eksikti. İhtilalin nasıl idare edileceğini bilmiyorlardı. İşte böyle miskinler 31 Mart Ayaklanması’nın tertipçisiydiler.
Her biri kendisini bir ihtilal kahramanı sanıyordu. Tehlikelerle dolu siyaset sahnesinde aktörlük yapmaya kalkmışlardı. Netice ne oldu? Utanç!.. Boş yere dökülen kan…
Biz kitabımızda, bu iki buçuk yılın olaylarını özetledik. Vicdanî kanaatimize ve düşüncemize göre açık, serbest anlattık ve eleştirilerimizi de ona göre yürüttük.
Şu iki buçuk yıl içerisindeki olaylarda, melek sandığımız insanların bazılarını şeytan gördük. Kötü zannettiklerimizin de bazılarını melek bulduk…
Bu sözleri aktaran dergi, ayaklanmanın Mevlanzade ve benzerleri tarafından tertip edildiğini vurgulayarak şöyle yazıyor:
Ayaklanmayı muhalefet düzenlemiş ve başlatmıştır. Muhalefet denince, başta Prens Sabahattin olmak üzere, Kâmil Paşa ve oğlu Sait Paşa, İsmail Kemal ve Müfit Beyler, Mizancı Murat, Mevlânzâde Rıfat, Said-i Kürdî (Nurculuğun kurucusu), Derviş Vahdetî gibileri ve bunların buyruğu ve etkisi altındaki siyasal örgütlerdir… 8
Ahrar Fırkası’nın önemli bazı üyeleriyle beraber 31 Mart Vakası döneminde Mısır’a kaçmak zorunda kalan Mevlanzade Rıfat, burada Ahrar Fırkası’nın üyeleriyle sıkı bir ilişki içine girmiştir.
Anılarında da belirttiği üzere, Mısır’da iken 11 Mayıs 1909 tarihli Sabah gazetesinde “Kendisinin Derviş Vahdetî ile beraber yapılan irtica ve ihtilal olayıyla ilgili olduğu” yolunda çıkan haberi inkar eden bir mektubu, Hareket Ordusu Komutanı Mahmut Şevket Paşa’ya göndermiştir.
8 Temmuz 1909 tarihinde Mevlanzade Rıfat hakkında görülen dava sonucunda matbaasının kapatılmasına ve 10 yıl sürgün edilmesine karar verildi.
Bu dönemde (1909) Mevlanzade Rıfat, Islahat-ı Esasiye-i Osmaniye Fırkası’nın kurucuları arasında yer alıyordu.
Genel Başkan Şerif Paşa, Üyeler: Mevlanzade Rıfat, Ali Kemal Pertev, İzmirli Kemal Avni, Nihad Reşat (Belger) idi.
Prens Sabahattin, Kahire’den Atina’ya geçen Mevlanzade Rıfat’a para gönderir ve Paris’e yanına gelmesini ister.
Paris’te iken Şurayı Devlet Reisi Sait Paşazade Şerif Paşa ve Prens Sabahattin’in sütkardeşi Ahmet Fazıl Bey’le görüşür.
Serbestî gazetesini Paris’te çıkarması için kendisine mali yönden destek sağlanacağını belirtilir. Sait Paşazade ve Şerif Paşa ile derginin uyması gereken 12 maddelik nizamnamesini imzalarlar.
Serbestî gazetesinin bazı sayıları Paris’te yayınlanır… Gazetenin basım masraflarını Şerif Paşa karşılamaktadır.
Mevlanzade Rıfat bazı masraflı seyahatlere çıkmak için fazladan para istemeye başlayınca araları bozulur.
Tek sebep bu değildir. İttihat ve Terakki yönetimi, gazetenin çıkışını engellemesi karşılığında Şerif Paşa’ya eski mesleği olan büyükelçilik verileceğini teklif etmiştir.
Gazetenin çıkarılması için Şerif Paşa’dan para gitmeyince Paris’te 13 sayı çıkan Serbestî kapandı.
Mevlanzade, tekrar Kahire’ye dönerek orada aynı gazeteyi çıkardı. Ancak Mısır Hidivi’nin muhtemelen Osmanlı yönetiminden giden telkinleri neticesinde, gazetenin sadece birkaç sayısı basılabildi.
Kendisi Mısır’da iken 120 bin forma kitabına el konuldu. Mevlanzade, bastığı gazetesinde sadece İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni değil aynı zamanda Şerif Paşa’nın çıkardığı Meşrutiyet gazetesini de eleştiriyordu.
Paris’te iken Hidiv’in para göndermemesi sonucunda tekrar Kahire’ye dönen Mevlanzade, Yemen’de ihtilal çıkması üzerine bu ülkeyle ilgili bilgi ve araştırmalarını bir kitapçıkta derleyip çoğaltarak Osmanlı Ayan ve Mebusan Meclisi’ne gönderdi.
Bu kitapçık özetlenerek Tasvir-i Efkâr’da da yayınlandı.
Bu dönemde Şerif Paşa ile yaşadıkları anlaşmazlıkların sebebi, Bilânço Yahud Vatan Uğrunda Çektiklerim adlı bir kitapçıkta anlatılmıştır.
Evraklarına bedeli ödenmeden el konularak Mısır’dan sınır dışı edilen Mevlanzade, Atina’ya gitti.
Orada bazı Rumlarla gazete yayını için anlaştı. 3 sayı olarak Faruk ve 13 sayı olarak Cihad gazeteleri taş basma olarak yayımlandı.
Yunan hükümeti de bu yayınları hoş karşılamayınca Mevlanzade Rıfat, İstanbul’a dönüp teslim oldu.
Bursa’da oturması emredildi. Sonra İstanbul’a geri döndü. Dâhiliye Nezareti’ne gidip gazete çıkarmak için başvurdu ama reddedildi.
İttihat ve Terakki hükümetten çekilince Mevlanzade Rıfat, Serbestî gazetesini 29 Temmuz 1912’de yeniden yayımlamaya başladı.
Ancak bu durum 36 gün devam edebildi. Gazetenin sivri dilli oluşu, kapatılmayla sonuçlandı.
Nuriye Ulviye Mevlan Civelek / İstanbul Kadın Müzesi
Bu dönemde kadınların haklarını ve menfaatlerini korumak gayesiyle Kadınlar Dünyası isimli haftalık bir dergi yayımlayan Nuriye Ulviye Hanım ile evlendi.
Nuriye Hanım, “Müdafa-i Hukuk-u Nisvan Cemiyeti” (Kadın Haklarını Savunma Derneği) başkanıdır.
Kadınlar Dünyası dergisi
Kadınlar Dünyası dergisi
Bu dergi, imtiyaz sahibi kadın olan ilk dergilerden biridir. Mevlanzade, bu dönemde kadın dergilerine nazire olarak Erkekler Dünyası (1914) adında tek sayılık bir dergi çıkardı.
İçinde farklı çiftlerin resimlerinin yer aldığı bu dergi evli veya evlenmeyi düşünen gençlere öğüt veren yazılar içermekteydi.
Mevlanzade’nin çıkardığı tek sayılık Erkekler Dünyası dergisi, 19 Ocak 1913 tarihli nüshası
Mevlanzade, eşi Nuriye Ulviye Hanım’ın başında bulunduğu derneğin amaçlarını, tek sayılık dergisinde şöyle savunuyordu:
Biz, dünyada yalnız bir ‘İnsanlık Dünyası’ görmek isteriz. Bunun için de kadın, erkek bir seviyede olması, her bir umur ve hususta müşterek bulunması iktiza eder.
İşte bu maksadın temini için bütün kuvvetimizle çalışacağız. Ümit ederiz ki tabaka-i münevvere (aydın kesimi); gençlik bize daima müzahir bulunacaktır. 9
Mevlanzade’nin eşi Ulviye Hanım’ın çıkardığı Osmanlı Kadını dergisi
Bir süre basın-yayın faaliyetlerinden uzak duran Mevlanzade Rıfat’ın basın hayatına geri dönmesi 1918 yılında olmuştur.
Bu dönemde radikal Avam Fırkası’nın kurucuları arasında yer almış ve fırkanın yayın organı olarak kayıtlarda 29 sayısı görülen İnkılâb-ı Beşer gazetesini çıkarmıştır.
Dergi, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne muhalif bir çizgide yayınına devam etmiştir.
Mevlanzade Rıfat, 1923’te “Yüzellilikler”den olduğu için tekrar sürgüne gönderilmiştir…
Sürgün sırasında bir ara Romanya’da kalan Mevlanzade Rıfat, buradan Yunanistan’a geçmiştir.
1923’te Sanremo’ya giderek Vahdettin ile bağlantı kurmak istemiş, fakat Sultan ve çevresinden ilgi görmemiştir.
Bunun üzerine tekrar Atina’ya dönmüş; ömrünün son günlerini yaşadığı Halep’e gitmiştir. 1930’da kalp sektesinden ölmüştür.
Mevlanzade Rıfat’ın Osmanlı kültür, siyaset ve yazın hayatındaki rolü büyük olmuştur.
Hayatının birinci bölümüne egemen olan Osmanlıcılık, ikinci aşamada yerini Kürtlük için mücadeleye bırakmıştır.
İkinci bölümde, onun Kürt meselesi çerçevesinde az bilinen ciddi diplomatik faaliyetlerini aktaracağız.
Kaynakça:
1. Murat Bardakçı, “Yazar ve şair dediğin hep parasızdır ve iktidardan da her zaman nemâlanmıştır”, Haber Türk gazetesi, 13 Ocak 2013.
2. Uludağ sözlük sitesi, “ Mevlanzade” maddesi, 12 Haziran 2011 tarihli ilgili yorumlar.
3. “Mevlanzade Rıfat’ın Yalanı” başlıklı yazı, Turk Toresi.com isimli site yayını 20 Mart 2013
4. Yrd. Doç. Dr. Tamer Yıldırım, “Mabuat âleminde Mevlanzade Rıfat’la Bir Gezinti”, Sakarya Üniversitesi yayını History Studies: Internatioanl Journal of History, c. 5, sayı 3, sayfa 269-278, Mayıs 2013.
5. Ali Birinci’nin ilgili çalışmaları için bakınız: “Abdurrahman Nâcim”, Müteferrika 8-9, yıl 1996. Tarih Uğrunda: Matbuat Âleminde Birkaç Adım, Dergâh Yayınları, 2001 İstanbul. “Matbuat Hatıralarımın Karartılan Tarihi”, Tarih ve Toplum, sayı 118, yıl 1993 ve Tarihin Gölgesinde Meşahir-i Meçhulden Birkaç Zat-ikinci bölüm.
6. Bu ve izleyen değerlendirmelerin bir kısmı, Yrd. Doç, Dr. Tamer Yıldırım’ın adı geçen uzun makalesinden alınmıştır.
7. Sina Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, Remzi Kitabevi, İstanbul 1987.
8. Bilim ve Ütopya dergisi, Nisan 2017.
9. Mithat Kutlar, Osmanlı Kadın Dergileri içinde Erkekler Dünyası Dergisi, Fe Dergi 2, sayı 2, yıl 2010.
10. Ayrıca şu iki kaynağa da bakınız: Mevlanzade Rıfat’ın Anıları; Mustafa Coşkun, “Mevlanzade Rıfat Bey’in Gazetecilik Hayatı ve Siyasi Faaliyetleri”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans tezi, 2019.