ETELGRAF HABER-

Prof. Dr. Mustafa Durmuş, Türkiye’nin “kıt kaynaklarını” askeri amaçlar için harcayan ülke olduğunu belirterek, mevcut ekonomiyle yeni bir savaşa girmenin “yangına körükle gitmek” olduğunu söyledi.  Ekonominin 3 yıllık yol haritası belirleyecek hedef ve politikaların yer aldığı 2022-2024 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program (OVP), geçtiğimiz günlerde Resmi Gazete’de yayınlandı. OVP kapsamında yayımlanan verilere göre, Savunma Bakanlığı’nın (MSB) gelecek yıl için ayrılan bütçe ödenek teklifi 80 milyar 439 milyon TL oldu. Daha önce yayımlanan ve 2021-2023 yıllarını kapsayan OVP’de 2022 yılı için MSB’ye ayrılan bütçe 65 milyar 893 milyon TL olarak belirlenmişti. Ekonomik krizin derinleştiği bir dönemde MSB’ye ayrılan bütçe tartışma konusu oldu. Ekonomi-Politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, olası bir savaş ve operasyonda Türkiye’nin ekonomik olarak uğrayacağı tahribatları değerlendirdi.

SÖMÜRGE VE KAPİTALİZM

Durmuş, savaşların ve operasyonların en önemli nedenlerinden birinin, kar elde etmek için emek sömürüsünü esas alan sömürgeci-kapitalist sistemin gereği olduğunu belirtti. İktisadi krizlerin, sömürgeci sistemin ve savaşların birbirinden ayrı görülmeyeceğini vurgulayan Durmuş, “Savaşlar ve işgaller bu tür çatışmaların meyveleridir” dedi. Savaşların sadece emperyal amaçlarla sınırlandırılamayacağını dile getiren Durmuş, “İçinde yaşadığımız coğrafyada ayrıca bölgedeki ulus devletler, bölge halklarının özgürleşme çabalarından ve daha iyi bir yaşam kurabilmek için kurmaya çalıştıkları demokratik yönetim biçimlerinden de rahatsızlık duyuyorlar” ifadelerini kullandı.

SORUNLAR ÖRTÜLÜYOR

Durmuş, iktidarların savaşa yönelmelerinin bir diğer nedeninin, “İçerde yaşanan ciddi ekonomik, siyasal ve sosyal sorunların üzerini, ‘terörle mücadele ya da ulusal güvenlik’ gibi gerekçelerle örtme gayreti” olduğunu söyledi. Durmuş, “Başta ekonomik kriz olmak üzere, birçok önemli sorunun üstesinden gelemeyen siyasal iktidar, tarihte birçok benzer durumdaki iktidarların yaptığı gibi, çözümü dışarıda arıyor olabilir. Böylece yükselen bir milliyetçilik ortamında giderek eriyen tabanını konsolide edebileceğini, diğer yandan da demokratik muhalefetin yükselişini önleyebileceğini hedefliyor” dedi.

HARCAMALAR YÜZDE 77 ARTTI

Türkiye kapitalizminin giderek bir nekro-kapitalizme dönüştüğüne işaret eden Durmuş, “Yani militarist-savaşçı, aşırı otoriter, emeğe, farklı kimliklere ve kültürlere, kadına düşman ve mafyatik özellikler taşıyan nekro-kapitalizmin giderek bu özelliklerini yansıtmaya başladı. Bunun en somut göstergelerinden birisi de ülkedeki iç ve dış güvenlik harcamalarının boyutları ve ülkede ön plana çıkmaya başlayan askeri sanayi karması şirketlerdir” diye konuştu. Türkiye’de son 10 yılda askeri harcamaların yüzde 77 arttığına dikkati çeken Durmuş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Stockholm Uluslararası Barış Enstitüsü’nün (SIPRI) verilerine göre, 2020 yılında ülkede gerçekleşen sadece askeri harcamaların tutarı 17,7 milyar dolar. Harcamalar 2020 yılında yüzde 5 azaldı. Ancak bu düşüş salgınla ilgili bir düşüş zira Türkiye 2011 yılından bu yana askeri harcamalarını yüzde 77 oranında artırdı. Türkiye’deki artış özellikle de 2015 yılından bu yana çok belirgin. Dar anlamda askeri harcamaların milli hâsıla içindeki payı 2020 yılında yüzde 2,8 oldu. 2011 yılında bu pay yüzde 2 idi. Ayrıca 2020 yılına ilişkin Merkezi Yönetim Bütçesi ödeneklerinin dağılımı bu militarist yönelimi daha net olarak gösteriyor.”

SANAYİYE 249 MİLYAR KAYNAK

Türkiye’nin “kıt kaynaklarını” askeri amaçlar için en fazla ayıran ülkeler arasında sıralandığını söyleyen Durmuş, “Savunma ve Hava Sanayi, TAİ, STM gibi Askeri-Sanayi Karmasının yerel örneklerini oluşturan şirketlerin güvenlik hizmetine dönük üretimleri için kullandıkları kaynak olan 98,5 milyar TL de dâhil edildiğinde ekonomiden ayrılan toplam kaynak miktarı 249 milyar TL’ye yükseliyor. Bu rakama Savunma Sanayi Destekleme Fonu’nun 23,4 Milyar TL’lik harcaması dahil edildiğinde 272,4 milyar TL’ye ve oran yüzde 25’e yükseliyor” diye konuştu.

GERİ DÖNÜLMEZ TAHRİBATLAR

Durmuş, savaşlar sadece saldırıya uğrayan ülkenin değil, bu saldırıyı gerçekleştiren ülkenin ekonomisinde de çok önemli tahribatlara neden olduğuna vurgu yaparak, savaşın en fazla etkilediği kesimlerin ise başta işçi sınıfı, emekçiler, kadınlar, çocuklar ve engelliler olmak üzere tüm halklar olduğunu belirtti. Savaşın doğa üzerinde yarattığı tahribatların da geri dönülmez ve büyük olduğunu sözlerine ekleyen Durmuş, “Hem ekosistemi tahrip ederek geleceğimizi tehlikeye atıyor, hem de doğa üzerinde yaratılan etkiler yüzünden büyük çapta ekonomik zarar ortaya çıkıyor” dedi. Savaş harcamalarının eğitim, sağlık, sosyal refah harcamaları ve alt yapı hizmetlerinden vazgeçmek gibi alternatif ekonomik maliyetleri olduğu gibi, içerdeki yatırımları da caydırdığını belirten Durmuş, “İşin gerçeği savaş kıt ekonomik kaynakları, doğayı ve yatırımları yok ederek ekonomiye ciddi zarar veriyor” diye ekledi.

MANİPÜLE RAKAMLAR

İktidar bloğunun hem “ulusal güvenlik” konusunu hem de “ekonomik büyümeyi” her türden kirin altına süpürüldüğü bir halı gibi kullandığına dikkati çeken Durmuş, şöyle devam etti: “Dış tehditler ve ‘terörizmle mücadele’ adı altında bir yandan militarizm ve buna uygun bir otoriterleşme sürdürülürken, diğer yandan bu alanda faaliyet gösteren askeri sanayi karması şirketlere ve sektörün kendisine ciddi kaynak aktarılıyor. Ekonomi büyüdüğünde bir başarı hikayesi yazılıyor ve böylece işsizlik, derin yoksulluk, yolsuzluklar, adaletsizlik ve ayrımcılık gibi diğer ekonomik ve sosyal sorunlar bu halının altına süpürülüp göz ardı edilmeye çalışılıyor. Bu yüzden de zaman zaman hatalı ya da manipüle edilmiş büyüme rakamlarıyla karşılaşabiliyoruz.”

CİDDİ DÜŞÜŞ

Durmuş, geçmiş zamandaki yürütülen yanlış politikaların ekonomiye etkisinin geleceğe etkilerini ise şöyle aktardı: “Suriye savaşının 2’nci yılı, Gezi Direnişi’nin gerçekleştiği yıl ve Kürt sorununun barışçı yollardan çözümünden vazgeçildiği dönemin başlangıç yılı olan 2013 yılından bu yana kişi başı milli gelirde ciddi bir düşüş oldu. Kişi başı gelir 2013 yılında 12 bin 519 dolardı. Yani, eşit dağılmasa da kişi başı gelir ölçütü ile açıklanan ortalama insanımızın refahı 2013 yılında, bugüne göre, yüzde 24 daha yüksekti. O yıldan bu yana refahımız sürekli azaldı ve 2020 yılında bu gelir 8,597 dolara düştü. 2021 yılında bunun 9,489 dolar olması bekleniyor. Önümüzdeki 3 yılın sonunda bu rakam ancak 11 bin 465 dolara çıkabilecek. Yani 2024 yılı sonunda dahi, 2013 yılındaki kişi başı gelir düzeyini tekrar yakalayabilmek mümkün olamayacak.”

DÖVİZ KRİZİ VE ETKİSİ

Durmuş, savaşın döviz kuru ve enflasyona etkisini dair şunları söyledi: “Yeni bir savaş ekonomik tahribatı çok daha derinleştirecektir. Şu anda Türkiye ekonomisinin göstergelerine baktığımız zaman krizin bütün göstergeleri var. Reel sektör krizde, işsizlik çok ciddi boyutlarda, enflasyon resmi yüzde 20 gayri resmi yüzde 40’ın üzerinde ama daha önemlisi çok daha hızlı bir döviz krizi geliyor. 2001 yılındaki krize benzer bir sıkıntı yaşanacak gibi görünüyor. Zaten yükseliyordu ısrarla faizin düşürülmesindeki çaba ile yükselmeye devam ediyor. Dolar kurundaki bu yükseliş, kur değişiklikleri nedeniyle enflasyonu daha da çok büyütecek. Hayat pahalılığı kitleler için hele ki işsizler için çok büyük bir sorun. Hayat pahalılığı artacak, döviz cinsinden borcu olan firmalar kapanmaya başlayacak, ödenemeyen borçlar yüzünden bankacılık sistemi krize getirecek. Bütün bunlar ortadayken siz bir de savaşa girerseniz bu doları tutma şansınız yok. Bunu bir tek biz emekçiler, akademisyenler ve aydınlar değil TÜSİAD da görüyor. TÜSİAD da ekonomik krizin gidişatına karşı iktidara bir sarı kart gösteri. O nedenle bugün bir savaşa girmek ve bu savaşa onay vermek de yangına körükle gitmek olur.”

11 BİN 200 İSTİHDAM 

Dünya çapında askeri harcamaların en verimsiz harcamalar olarak kabul edildiğini aktaran Durmuş, “Zira harcanan lira başına en az istihdam yaratırlar. Genelde negatif etkileri vardır. Diğer taraftan kentsel hizmetlere, okullara, sağlığa ve diğer refah hizmetlerine dönük harcamalarındaki artışlar istihdam yaratırlar. Bu yüzden de bugün yapılması gereken askeri harcamaları artırmak değil, işsizlik yardımları başta olmak üzere halkın sorunlarını çözmeye dönük kamu yatırımları olmalıdır. Her 1 milyar dolarlık askeri harcama 11 bin 200 yeni istihdam yaratırken, bu kaynak temiz enerji, eğitim, sağlık gibi sektörler için harcansaydı daha fazla istihdam yaratabiliyor. Örneğin; 1 milyar dolarlık harcama eğitimde 26 bin 700, temiz enerjide 16,800 ve sağlıkta 17,200 yeni istihdam yaratabiliyor” şeklinde konuştu.

MÜLTECİ VE GÖÇ SORUNU

Durmuş, savaşlar sonucunda göç etmek zorunda kalan mülteci ve göçmenlere de dikkati çekerek sözlerini şöyle tamamladı: “Özellikle Suriyeliler başta olmak üzere savaş mağduru halkların yerlerin göç ediyor. İktidar bu insanları göçmen olarak kabul etmiyor ve bu yüzden insanlar ‘sığınmacı’ olarak birçok haklarından mahrum bırakılıyor. Düşük ücrete ve kayıt dışı çalışmaya mahkum ediliyorlar. Ayrı bir sorun olarak, mülteciler üzerinden özellikle çocuk ve kadın olmak üzere insan ticareti çok artmış durumda. Bütün bunlar aslında savaşın beraberinden getirdiği sorunlar. Bu sorunlar insanlık sorunu. Türkiye bu sorunları güvenlik sorunu diye kodlayıp aşamaz. Bu sorunun artık güvenlik sorunu olmak çıkartılıp, insanlık sorunu olduğunun kabul edilmesi lazım.”

MA / Berna Kişin