Perşembe , 12 Aralık 2024

Habeş Cemaati: “Lübnan’ın Fethullahçıları” – Faik Bulut

Kolaj: Independent Türkçe

Lübnan’da seçimleri etkileyen yerli ve yabancı çevreler” başlıklı yazımla ilintili kaynaklara bakarken, Arapçada “Habeşî” veya çoğul haliyle “Ehbeş” olarak anılan sufi bir hareketin HizbullahEmel seçim ittifakının yanında yer alarak Lübnan’da 2 milletvekili çıkardığını okudum.

Bu Habeşî Cemaati’nin adını yıllar öncesinde de duymuştum. 2011 yılında Beyrut’taki bir konferansa katılmıştım. Farklı Arap ülkelerinden gelen siyasetçiler ve fikir adamları Ortadoğu’daki gelişmeleri değerlendiriyorlardı.

Türkiye’nin gidişatına ilişkin yaptığım sunumda bir münasebetle Fethullah Gülen hareketinin ne kadar tehlikeli olduğundan ve ülkenin başına getireceği felaketlerden bahisle, Arap kamuoyunun anlaması için Gülenciler ile Habeşî hareketi arasında bir benzerlik kurmuştum.

Ancak oradaki kimi Suriye yanlıları, buna itiraz ederek bu hareketin yararına değinmişlerdi.

Geçmişten aşina olduğum bu cemaat, seçim sonuçlarını analiz ederken özellikle ilgimi çekti.

Son zamanlarda okuduğum birçok makalede de Habeşî hareketinin genelde bulundukları ülke yönetimleri ve özellikle Suriye tarafından desteklendiği yolunda iddialar yer almaktaydı.

Üç hafta önce konuştuğum Ortadoğu uzmanı bir meslektaşım da aynı iddiayı tekrarlayarak bu hareketin Türkiye’deki bazı taraftarlarından, yatırımlarından ve gayri resmi kuruluşlarından söz etti.

Bir Lübnan televizyon kanalında hareketin sözcüsü konumundaki zat ise, “Suriye devleti tarafından desteklendiğimiz iddiası asla doğru değildir; biz, sırtımızı Lübnan devleti ve milletine dayamış bir camiayız…” tarzında bir açıklama yaptı.

Bu durumda, benim de Habeşî hareketinin ne olduğu ve kimlerden oluştuğu meselesine açıklık kazandırmakla başlamam gerekiyor:

El Şeybani isimli Arap aşiretine bağlı bir ailenin evladı olan Abdallah bin Muhammed El Şeybi El Abderi (El Harari), 1910 yılında eski Habeşistan’ın (şimdiki Etiyopya) Harar şehrine bağlı kırsal bir alanda dünyaya gelmiş; memleketi Harar şehrine atıfla, El Harari (Hararlı) soyadını almıştır.

Habeşî Cemaati şeyhi Abdallah El Harari.Kaynak, projectsassociation.org_.jpg
Habeşî Cemaati şeyhi Abdallah El Harari / Görsel: projectsassociation.org

 

El Harari, Şeyh Said bin Abdurrahman El Nuri’den Şafii fıkhını ve Arapçayı öğrendi; Şeyh Muhammed Yunus sayesinde ise kâinat, yaradılış ve peygamberlere gönderilen kutsal kitaplar hakkında rivayetlerle bilgileri içeren “Cami’ul Funun ve Selwat’ul Mahzun” isimli kitabın tefsirine vakıf oldu.

Cami'ul Funun ve Selvwat'ul Mahzun kitabının kapağı.jpg
‘Cami’ul Funun ve Selwat’ul Mahzun’ kitabının kapağı

 

Akabinde Cumma mıntıkasındaki Şeyh Şerif’in rahle-i tedrisatından geçti. Orada sufi ve Bâtıni fikirlerle tanışarak Ticani tarikatına intisap etti.

Sonradan taşındığı iki farklı mıntıkada Hacı Ahmet El Kebir’in sayesinde Buhari’nin “Sahih-i Buhari” isimli eseriyle Kur’an ilmini okudu.

Başka bir yörede yaşayan Müfti El Sarrac ile buluşmasından sonra kendini tasavvuf akımına kaptırarak, sufi tarikatı Rufailik mensubu oldu.

1950’lerde Suudi Arabistan’ın Hicaz mıntıkasını dolaştı; kaldığı bir yıl boyunca Mekke ve Medine’nin meşhur din âlimleriyle tanışıp konuştu.

Akabinde sırasıyla Kudüs, Şam ve Beyrut’u gezdi. Sonradan ikamet ettiği Beyrut’ta çeşitli dini şahsiyet ve çevrelerle ilişki kurup fikir alışverişinde bulundu.

2.jpg
Habeşîlerin bir gösterisi

 

Cami, mescit ve salonlarda dersler ve konferanslar verdi. Etrafına kadın erkek, yaşlı ve gençlerden oluşan çok sayıda insan toplandı.

El Harari, 2 Eylül 2008’de 98 yaşında vefat etti. Naaşı, ilk imamlık yaptığı caminin haziresine defnedildi.

İslam ve Arap dünyasının farklı yerlerinden çok sayıda ziyaretçi, Şeyh Abdallah’ın türbesini ziyaret edip onun aracılığıyla şefaat diledi-dilemekte.

Şeyh El Harari, 1969 yılında ülkesinden ayrılıp önce Suriye, ardından Lübnan’a gitti.

Kimi müritlerine göre 1950’lerin sonunda Afrika’yı terk etti. Nedeni de şuydu: Dönemin Habeşistan İmparatoru Haile Selasiye’nin damadıyla işbirliği halinde Harar şehrinde Kur’an kursları açan derneklere karşı 1940 yılında kampanya başlatmıştı.

Abdallah El Harari, işbirliği yapmanın karşılığında çevresine çok sayıda mürit ve din adamı toplamıştı. Yönetim, muhalif gördüğü bağnaz din adamlarıyla şeyhleri, terbiye edilmesi için El Harari’ye teslim etti.

“Eti senin kemiği benim” kabilinden yapılan bu teslimat sonucu, buyruğundakilere hem Ticani tarikatı meşrebini dayattı hem de zor ve cebir yoluyla onları hizaya getirmeye çalıştı.

Bunun üzerine bağnaz Sünni şeyhler ile âlimlerin bir kısmı, Mısır’a ve Suudi Arabistan’a kaçtılar.

Muhtemelen bu kurs merkezleri, yeni Selefilik akımının bir kolu sayılan fanatik Vahabilik ve benzeri radikal öğretileri yaymaya yönelik olmalıydı.

Kursların kapatılması ve sorumlusu İbrahim Hasan’ın 23 yıl hapis ve sürgün cezasına çarptırılması bize bunu gösteriyor.

Bağnaz Selefi anlayış ile sufi tarikat öğretisi arasındaki zıtlaşma, ara sıra kavga ve arbedeye yol açmaktaydı.

Bu yüzden de Selefi kesim, Ticani tarikatı temsilcisi Abdullah El Harari için “Fitne Şeyhi” ve “Fitneci” sıfatını kullanıyorlardı.

Selefiler ile siyasal İslamcıların iddiası şudur: Lübnan’a gittiği günden beri, mezhepçi görüşü olan Cebriye/Cehmiye (İnsan eliyle gerçekleşen fiillerin gerçekte Allah’a ait yani kaderine çok önceden yazılmış olduğu) doğrultusunda hareket edip konuşan El Harari ile müritleri, ülkede fitne ve fesat çıkarmaktadırlar.

1960’lardan itibaren bilhassa Beyrut ve Trablus dolaylarında yoğunlaşan cemaatin müritleri, ev ev dolaşarak Şeyh El Harari’nin görüşlerine anlatıyor ve kitaplarını dağıtıyorlar. Kendi şeyhlerine biat ederek müritleri olmayan herkesi kâfir ilan ediyorlar.

Hareketin adının kamuoyunda Habeşî ismiyle anılmasının sebebi, dini mürşit Şeyh El Harari’nin Habeşistanlı olmasıdır. Habeşî, Habeşistanlı manasına gelmektedir.

Kelimenin çoğulu Ehbeş ise (Habeşistanlılar) demektir. Buradaki “Habeşî” deyimi, Şeyh El Harari’nin takipçilerini, müritlerini ifade eder.

Habeşî topluluk, sadece dini bir cemaat değildir. Kendilerine ait çok sayıda kuruluş mevcuttur.

Örnekleyelim:

1982’de İsrail’in Güney Lübnan ile Beyrut’u işgal etmesi, ülkede yaşanan iç çatışmaları da tetikledi. Mesela Filistinli silahlı hareketler arasında çatışmalar çıktı.

Hıristiyan Falanjistler, İsrail’in göz yummasıyla eylül ayında Sabra ve Şatilla mülteci kampındaki Filistinlilere yönelik katliam yaptılar. Suriye destekli Şii Emel milisleri ile Filistinli örgütler çatıştılar.

Şeyh Qaraqira, Filistin El Fetih hareketi yetkililerini kabul ediyor. Kaynak-Daily Lebanon. .jpg
Şeyh Qaraqira, Filistin El Fetih hareketi yetkililerini kabul ediyor / Fotoğraf: Daily Lebanon

 

Karmaşa ortamının yol açtığı bu yıkım, yoksulluk, yokluk ve atalet ortamında Habeşî Cemaati, hayırseverlik şiarıyla ortaya çıktı.

1983’ün başında çok yönlü büyük projeler başlattı. Aslında 1930 yılında kurulan ama o günden beri atıl halde duran İslami Hayırseverlik Projeleri Cemiyeti’ne (İHPC) el attılar.

Cemaat şeyhi Abdullah El Harari, o zamanki sahiplerinden (meşhur dini şahsiyet Şeyh Mustafa El Ğeleyani ile eski başbakan Hacı Hüseyin El Uveyni) bu kuruluşun kendisine devredilmesini istedi.

Talebi kabul edilince de İHPC’yi dini eğitim ve sosyal alanlarda faaliyete geçirdi. Başına halifesi Nizar El Halebi’yi tayin etti.

Şeyhin baş halifesi Nizar El Halebi, 1983 yılında Lübnan merkezli İslami Hayırseverlik Projeler Cemiyeti-İHPC ( جمعية المشاريع الإسلامية ) başkanı olarak görevlendirildi. Hat sanatı ile araştırma alanında faaliyet gösteren Hizmet İçin Kültür Kurumu ( المؤسسة الثقافية للخدمات ) da bu cemaatin denetiminde idi.

Cemaat'in düzenlediği El Harari ve El Halebi Ödülü töreni. Kaynak-Daily Lebanon. jpg.jpg
Cemaat’in düzenlediği El Harari ve El Halebi Ödülü töreni / Fotoğraf: Daily Lebanon

 

El Halebi, 1952 Beyrut doğumlu olup, çocukluğundan beri dini cemaatin şeyhi Abdallah El Harari’nin yanında yer almıştı.

Giderek gerçek tilmizi, şakirdi, müridi ve halifesi haline geldi. Kahire’deki dünyaca ünlü El Ezher İlahiyat Üniversitesi’nden 1975 yılında mezun oldu. Sonra da Beyrut’taki Burc Ebu Mecid Haydar Camisi’ne imam tayin edildi.

Bir dönem Lübnan müftülüğünde görevli din adamı olan El Halebi, “Şeyh Hazretleri” diye anılıyordu.

Habeşîler, cemaatin ikinci adamı ve halifesi olan bu zatın baş müftülük makamına gelmesi için Beyrut ve Trablus gibi büyük şehir merkezlerinin duvarları ve geçitleri üzerine şu ibareyi yazmışlardı:

Kâfir Mütfü Hasan Halid’e hayır! Mümin Müftü Nizar El Halebi’ye evet!

El Halebi, El Kaide bağlantılı Esbat’ul Ansar üyesi bir cihatçının saldırısı sonucu 1975’te katledildi. Cenaze merasimi tam bir gövde gösterisi ve meydan okumayla geçti.

Cihatçı saldırısında katledilen Nizar El Halebi ve cenaze merasimi. Kaynak- Islamic Media Podcast-stream  online.jpg
Cihatçı saldırısında katledilen Nizar El Halebi ve cenaze merasimi / Fotoğraf: Islamic Media Podcast-stream online

 

Şeyh El Harari’nin 2008’deki vefatının ardından yerine Hüsameddin Qaraqira geçerek cemaat içinde “şeyh” diye anıldı.

Habeşîlerin şimdiki şeyhi Hüsameddin Qaraqira. Kaynak.mika2eel.com_.jpg
Habeşîlerin şimdiki şeyhi Hüsameddin Qaraqira / Fotoğraf: mika2eel.com

 

1960’da Beyrutlu bir ailenin evladı olarak dünyaya geldi. Zaman için Şeyh Harari’nin sağ kolu konumuna yükseldi.

3.JPG
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ile Habeşî şeyhi Hüsameddin Qaraqira. İki kesim birçok konuda müttefikler / Fotoğraf: kuna.net

 

Yurt içi ve dışında çeşitli toplantı, konferans, söyleşi gibi etkinliklere katılmaktadır.

Şeyh Qaraqira ile bazı şahsiyetler eşliğinde cemaatin bir etkinliğinde. Kaynak-youtube.jpg
Şeyh Qaraqira ile bazı şahsiyetler eşliğinde cemaatin bir etkinliğinde / Fotoğraf: YouTube

 

Mesela Kasım 2016 tarihli Berlin’deki modern bir camide düzenlenen konferansa Rufai, Kadirî mensuplarıyla kendi müritlerinden oluşan büyük bir kalabalık önünde konferans vermişti.

Bu konferansa, Lübnanlı (ve Suriyeli) Kürtlerin Berlin’teki “Kürt Aileleri Birliği” üyeleri de katılmıştı.

Almanya Berlin'de Şeyh Qaraqira'yı dinlemeye giden tarikat mensupları arasında Lübnanlı gurbetçi Kürtler de vardı. .jpg
Berlin’de Şeyh Qaraqira’yı dinlemeye giden tarikat mensupları arasında Lübnanlı gurbetçi Kürtler de vardı

 

Cemaatin kamuoyunca tanınmış önemli şahsiyetleri arasında şu isimler de yer alıyor: Kemal El Hut, İmaduddin Haydar, Abdullah El Barudi, milletvekili Adnan El Tarablusi, Taha Naci.

4.jpg
Lübnanlı bazı dini ve siyasi şahsiyetler Şeyh Qaraqira’nın ziyaretinde / Fotoğraf: Al Manar TV

 

Cemaatin sağlık kuruluşları, gençlik merkezi, spor tesisleri, öğrenci yurtlarına ilaveten inşa edilmiş kadın (dul-yetim) evleri ve yaşlı bakım yurtları bulunuyor.

Habeşî okullarında okuyan talebeler. Kaynak, islamist-movements.com_.jpg
Habeşî okullarında okuyan talebeler / Fotoğraf: islamist-movements.com

 

Ayrıca, dini eğitim için kurdukları izci kamplarına da sahipler. Açtıkları medrese, okul, enstitü, kolej, mesleki okul ve yüksek okul sayısı toplamda Lübnan devlet okullarınınkinden fazladır.

Habeşî Cemaati, çeşitli münasebetlerle sosyal-kültürel etkinlikler düzenliyor.Kaynak-arabi21.com .jpg
Habeşî Cemaati, çeşitli münasebetlerle sosyal-kültürel etkinlikler düzenliyor / Fotoğraf: arabi21.com

 

Dini ve sosyokültürel münasebetlerle gösterişli anma, festival, şenlik benzeri etkinlikler düzenlemekle nam salmışlar.

Habeşîlerin ilahi müzik grubunun bir gösterisi.jpg
Habeşîlerin ilahi müzik grubunun bir gösterisi

 

Çalışanlara ödenen ücretler ortalamanın üstünde görünüyor. Kendilerine taraftar kazanmak için masraftan kaçınmadıklarına dair yaygın söylentiler var.

Lübnan devleti tarafından “İslami sufi bir cemaat” olarak kabul görüyor. 24 Ağustos 2010 tarihinde nüfuz alanları kavgası nedeniyle Şii Hizbullah ile kendi milisleri arasında ciddi silahlı çatışmalar yaşandı.

Ancak sonradan uzlaşıp yakınlaştılar. Suriye iç savaşı sürecinde 2000 kadar Habeşî milisin Hizbullah ve Suriye birlikleri sancağı altında “radikal silahlı cihatçılara karşı” iç savaşa katıldığı iddia ediliyor.

Cemaat yetkilileri ise, hem bu hususta hem de Suriye’den destek aldıklarına dair iddiaları ısrarla yalanlıyorlar.

Habeşî şeyhleri, Lübnan’daki farklı Hıristiyan parti ve dini merkezleriyle iyi diyalog halindeler.

ABD, Kanada, AB, Avustralya, İsveç, Danimarka, Afrika ve bazı Orta Asya ülkelerindeki gibi ülkelerde yaygın yatırımları ve dini faaliyetleri söz konusudur. Bu ülkelerde 33 şubeleri mevcuttur.

Kendi beyanlarına bakılırsa amaç şudur:

Makul kurallar doğrultusunda ılımlı ve arı (saf) İslami öğretileri yaymak. Bu minval üzere sosyal, kültürel ve dinsel çalışmaları yayarak toplum ile vatana hizmet etmek.

Lübnan Müftülüğü ile bazı rakip İslamcı çevreler, Habeşî Cemaati’nin denetimine aldığı camileri geri alma uğraşı vermekteler.

Habeşî yetkilileri ise, çok sayıda siyasi şahsiyeti ve partileri ziyaret ederek ilişki ağını genişletip kendisine sosyopolitik bir meşruiyet sağlamış görünüyorlar.

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Awn, Habeşi Cemiyeti yetkilisi kabul ediyor. Kaynak-facebook.com, ProjectsAssociation.jpg
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Awn, Habeşi Cemiyeti yetkilisi kabul ediyor / Fotoğraf: facebook.com, ProjectsAssociation

 

Cemaatin hemen tüm faaliyetlerinin ana çatısı durumundaki İHPC bünyesinde binlerce mürit ve şakirt bulunuyor.

Lübnan Baş Müftüsü Abdullatif Dıryan, Habeşi Hayırseverlik Cemiyeti heyetini makamına kabul ediyor. Kaynak-darelfatwa.gov_.Ib_.jpg
Lübnan Baş Müftüsü Abdullatif Dıryan, Habeşi Hayırseverlik Cemiyeti heyetini makamına kabul ediyor / Fotoğraf: darelfatwa.gov

 

Dini ve mesleki uzmanlık alanlarına göre başta Beyrut olmak üzere Lübnan ile yurtdışındaki farklı bölgelerde görev yapıyorlar. Bir anlamda kendilerini adamış oldukları cemaatin hedeflerini gerçekleştirmek üzere hizmet veriyorlar.

Habeşî Cemaati ana kurumu İHPC'nin verdiği iftar yemeği. Kaynak-alkalima online. jpg.jpg
Habeşî Cemaati ana kurumu İHPC’nin verdiği iftar yemeği / Fotoğraf: alkalima.online

 

Yayınlarında yazdıklarına göre cemaat mensupları dinsel, kültürel ve sosyal alanda yeni bir yöntemle değil, geleneksel (vasat ve makul yolu tavsiye eden) İslam’ın rehberliğinde yüzyıllardan beri iş ve gayret göstermektedirler.

Onlara göre; 100 ve 700 yıl önceki Selefi fikirlerden ilham almış olan yeni Selefi Seyyid Qutub, Hizb’ul Tahrir kurucusu Takiyüddin el Nebhani ve Vahabilik fikrinin öncüsü Muhammed bin Abdulvahab tarafından icat edilmiş birtakım çağcıl yahut modernist yöntemleri benimsemek imkansızdır.

İHPC kuruluşunun hedefleri şu şekilde sıralanabilir:

  • Herkesin durumunu göz önüne alan nasihat, rehberlik ve hikmete dayalı İslam dinini yaymak.
  • Radikal dini söylemler ile aşırılıklara karşı mücadele etmek.
  • Toplumu kötü bid’at, yaygın batıl fikirler ile benzeri felaketlerden arındırmak.
  • Faydalı geleneklere hizmet için hat sanatı benzeri kültürel mirası koruyup geliştirmek. Bu alandaki eserlerin basım-yayımını yapmak.
  • Bireyi, aileyi ve toplumu ıslah edip doğru yola getirmek.
  • Çeşitli alanlarda toplumun ihtiyaç duyduğu bilimsel araştırmaları hazırlayıp gerçekleştirmek.
  • Yararlı olan çağcıl ve modern akademik yayınlara önem vermek. Bu alanda uzmanlığa ulaşarak okul, enstitü ve üniversiteler kurmak.
  • Yoksul, öksüz-yetim, dul, yaşlı kesimlere sosyal yardımlarda bulunmak. Bu alandaki faaliyetleri yaygınlaştırmak. Gerektiğinde istihdam alanları, yaşlı yurtları, sağlık merkezleri açmak.
  • Engellilere özel sağlık hizmetleri sunarak ihtiyaçlarını temin etmek.
  • Sağlık açısından hijyen, korunma, temizlik alanında bilgilendirip eğitim vermek.
  • Uyuşturucuyla mücadele etmek.
  • Aile içindeki ihtilaf ve çatışmaları çözmek.
  • Gençlere özel önem vermek. Onları günün belalı ve kötü alışkanlıklara karşı bilinçlendirmek. Topluma hizmet edecek tarzda potansiyel enerjilerinden yararlanmak.
  • Kadın ile onun çalışma ortamına özen göstermek. Kadınların yararlı olabilecekleri çeşitli alanlarda istihdam edilmelerinin yolunu açmak.
  • Eğitim, medya, kültür, sosyal, spor, eğlence ve izcilik gibi alanlara özel önem vermek.
  • Kamu yararı için belirlenen hedeflere ulaşabilmek için diğer kurum ve kuruluşlarla temasa geçmek, gerektiğinde işbirliği yapmak.
  • Şeriat-ı Şerif ilmi ışığında gerçek İslami bilinci yaymak.
  • Dini münasebetleri anmak ve gerektiğinde şenlikler düzenlemek.
  • Faydalı gelenek ve kültürel mirasları korumak.
  • Hacılar ile ilgilenmek. Hac ziyareti sırasında onların sağlık sorunları ve diğer ihtiyaçlarını gidermek.
  • Kur’an kursları açmak.

Habeşî cemaatinin belli başlı fikirleri şu şekilde özetlenebilir:

  • Fıkıh konusunda ve itikad hususunda İmam Şafii’nin mezhebinden olduklarını ileri sürerler. Akaid (dini öğreti) bakımından son dönem Eş’arilik meşrebini benimserler.
  • Rufailik ile Nakşibendîlik isimli tarikat meşrebinin sentezinden oluşan bir tasavvuf anlayışı geliştirmişlerdir. Mesela Nakşibendîlik için geçerli olan zikri hafi (sessiz ve gösterişsiz zikir) yerine Rufailikte pek makbul sayılan zikri cehri (açık zikir) üstelik de tef ve raks eşliğinde icra edilmektedir.
  • Kimine göre Habeşî Cemaati, Şafii mezhebi ile Eşari meşrebinin gereklerini yerine getirmiyor. Bu yanıyla gerçekte Şafii sayılmazlar. Örneğin Allah’ın sıfatları meselesinde Cehmiye (Cehmilik) ve Mutezile görüşünü benimsiyorlar.
  • İman hususunda Mürcilik öğretisine bağlıdırlar. Yani imanı esas alırlar. İnsanın mümin olabilmesi için Allah’ın varlığını bilip kalbiyle tasdik etmesini yeterli sayarlar. Söz gelimi namaz kılmayan, oruç tutmayan biri hâlâ Allah’ın varlığını, tekliğini samimi biçimde kabul ediyorsa, o insanı kâfir saymazlar.
  • Ömründe sadece bir defa “La ilahe illallah” diyen bir kişi, başka hiçbir dini ibadeti yerine getirmese bile kâfir değil, ebedi billah mümin Müslüman sayılır. Olsa olsa kendisi için “günahkâr Müslüman” denilebilir.
  • Bilhassa Cifr ilmine (yüzyıllardan beri Kur’an’daki harf, sayı ve kavramlara dayanılarak bazı tarih, haber ve müjdelerin önceden bilinmesi amacıyla yapılan bir çeşit ebced hesabı) ilgi duyarlar.
  • Tefsir ve tevil yoluyla sıkça Bâtınî yorumlara başvurmaktalar.
  • Allah’ın buyurduğu ilahi kanunlara aykırı düşen insan icadı kanun ve kuralları küçümserler. Mesela tarikat Şeyhi Abdallah El Harari şöyle der:

Allah’ın şeriat ve yasalarını kendi üzerinde uygulamayan bir kimsenin İslam’da farz kılınan şeyleri yerine getirmesi ve haramlardan sakınması imkânsızdır.

  • Kader meselesinde şöyle düşünmekteler:

İnsanoğlu’nun kaderi Allah tarafından önceden belirlenmiştir. Ne yapacağı ve olacağı, Levh-i Mahfuz’da yani alın yazısında mevcuttur. Allah’ın buyurup takdir etmediği hiçbir şeyi, insanın kendi iradesiyle yapması imkânsızdır.

  •  Peygamberlerin masum (günah işlemez ve hata yapmaz) oldukları hususunda cemaat içinde farklı görüşler mevcuttur.
  • Peygamber eşi Ayşe’nin “Allah’a âsi olduğunu” öne sürerler.
  • Kur’an’ın Allah kelamı olmadığını, lafzının Cebrail melek tarafından inşa edildiğini iddia ederler.
  • Sufi metafiziğindeki Vahdet-i Vücut (Varlık Birliği) görüşünü savunurlar. Buna göre nefsini terbiye eden insanoğlu Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat kapılarından geçtikten sonra Hak (Tanrı) ile birleşip özdeşleşir. Tanrı, onun suretinde tecelli eder. Bu tezin fikir babası Muhiyiddin El Arabi, cemaat nezdinde İslam dünyasındaki en büyük şeyh sayılır.
  • Habeşîler, kâfir suçlamasını şu din bilginlerine de yöneltmektedirler: Tutucuğuyla nam salmış Ortaçağ bilgini İbn Teymiye, İbn Kayyım ve Gazali. Aynı şekilde 1274 Şam doğumlu Suriyeli hadis uzmanı ve tarihçi Şemsüddin Muhammed El Zehebî, Hanbelî mezhebinden Vahabilik öğretisinin öncüsü olan ve 1703’te Necd bölgesinde doğan Muhammed bin Abdülvahab, Arnavut asıllı hadis bilgini Muhammed Nasırüddin El Albânî (1914 İşkodra doğumlu). Sözgelimi Abdülvahab için cani, katil sıfatını kullanmaktalar.
  • Hakeza Mısırlı Şeyh El Sayyid Sabiq (1915 Mısır Doğumlu) “Mecusi” diye nitelenirken, günümüz cihatçıların ilham aldıkları yeni Selefi Mısırlı düşünür Seyyid Qutub “Harici” ifadesiyle suçlanmaktadır.
  • Cemaate ait Manar dergisi (sayı 3, sayfa 234) Seyyid Qutub’un fikirlerine ilaveten Suudi Arabistan’da basılmış olan “El Nehc El Sevi” isimli Kur’an ilmine ve yorumuna dair kitabı da hedef almıştır.
  • İcabında dini ve sosyal düzlemde hile-i şeriye yoluna başvurulmasını caiz görürler.
  • Kadın ve erkeklerin bir arada bulunması haram sayılmaz. Yabancı kadın eli sıkmak yasak değildir. Erkeğini hoşnut ve memnun edebilmek için kadın süslenip makyaj yapabilir ve koku sürebilir.
  • Eşinin cinsel muamelesinden tatmin ve nefsinden emin olan evli erkekler, çıplak kadın resimleri ve seks filmleri izleyebilirler. Zira böyleleri, izlemeye sırasından kendilerini kaptırıp gitmezler. Bekâr erkeklerden nefsini zapt edenlerin de bu tür resim ve filmleri görmelerinde sakınca yoktur. Bu tür filmler, canlı olarak karşınızda değiller; sanal bir ortamda size görünmüş olduklarından onlara bakmak haram/günah sayılmaz. Nefsi kontrolsüz ve zayıf olanlar kendilerini kaybediyorlarsa, film izlemeleri haramdır.
  • Aile, zaruret halinde evladını satabilir veya başka aileden para karşılığı çocuk alıp evlatlık edinebilir.
  • Kâğıt paranın zekâtı verilmese de olur. Çünkü zekât altın-gümüş gibi takılardan alınır.
  • Faydalı olduğuna kanaat getirilirse, faiz alınabilir. Müslüman olmayanlarla yapılan işlerde de faiz haram sayılmayabilir.
  • Bir malın çalıntı olduğundan haberi olmayan Müslüman müşteri, o malı alıp kullanabilir.
  • Fitneye yol açmadığı müddetçe kâfir ile gayrimüslimin malı çalınabilir.
  • Farkında olmadan giyilen kirli elbiseyle namaz kılmak caizdir.
  • Batı ve Avrupa (ABD, Kanada, Danimarka) ülkelerinde kıblenin yönünü değiştirerek veya diğer Müslümanlarca yanlış sayılan bu kıbleye doğru dönerek namaz kılarlar. 90 derecelik bir yön değiştirme söz konusudur. Çünkü onlara göre dünya portakal şeklinde ve yarım yuvarlaktır.
  • Lübnan’da cami cemaatiyle beraber kılınan namazın dışında, kendi cemaatleriyle namaz kılarlar.
  • Bazı camilerde kargaşa çıkarmak, imamlarına dayak atmak ve saldırmak gibi alışkanlıkları vardır.
  • Sahip oldukları mescit veya camilerde kendi fikirlerini yaymakta ve böylece namaz kılmak için gelen cemaat dışı insanlara da propaganda yapmaktadırlar.
  • Habeşî Cemaati’ni küçümseyen Selefi ve İhvan (Müslüman Kardeşler hareketi) gibi siyasal İslamcı hareketlerin iddiası şudur: Habeşîler, hemen hiç bilinmeyen Hafız El Abdari adını Ortaçağ İslam dünyası tarafından iyi tanınan Hafız İbn Hacer veya Hafız El Nevavi’nin ismine benzetip eşleştirmek suretiyle hadis aktarıyor veya dini tefsir yapabiliyorlar. Dil ve kelime oyunlarıyla talebeleri ve insanları kandırıyorlar.

Bazı kesimler, kendine özgü tarikatçı yorumlar yapan Habeşîlerin dini yorumlarını “Ehli Sünnet” anlayışına aykırı bulmaktalar. Selefiler ile Vahabiler ise, bu topluluğun dinden sapmış bir fırka olduğunu iddia etmektedirler.

Her durumda Lübnan’daki İslami oluşumlar ile hareketler arasında “en tartışmalı cemaat” olduğu kanaati yaygındır.

1.jpg
Habeşî Cemaati ile önderlerini kötüleyen bir Facebook yayını

 

Karşıtlarına göre cemaatin asıl amacı; İslam öğretilerini bozup yozlaştırmak ve Müslümanlar arasında fitne çıkarmaktır. Bu suçlamayı yapanların başında Suudi Arabistan’daki Hanbeli-Vahabi öğretiyi benimseyen Fetva Evi ve Büyük Din Âlimleri Heyeti gelmektedir.

Şeyh Memduh El Harbi isimli Suudi Arabistanlı bir din adamı, Habeşî anlayışını şöyle eleştiriyor:

Ölülerden medet umuyor, bazı ihtiyaçlarını görmesi için onlara çağrıda bulunuyorlar. Eshab-ul qubur (mezarlara defnedilmiş önemli dini şahsiyetler) arasından Salih ve Evliya olanlardan, gelip kendi dertlerine derman ve ihtiyaçlarını karşılayıp geri dönmelerini istiyorlar.

Zayıf ve mevzu (uyduruk) hadislere itibar ediyorlar. Özellikle mezhep/tarikat yolunu destekleyen hadisleri ön plana çıkarıyorlar. Buna karşılık, hadis ilminin uzmanı olan Buhari’nin sahih ve muhkem hadislerine aldırmıyorlar. Çünkü işlerine gelmiyor.

Şiilerin ve Rafızîlerin kötüleyip reddettikleri Sahabe (Peygamberin yakın dostları) kesiminden uzak durup onları eleştiriyorlar.

Kuşkusuz, dogmatik Vahabi bakış açısından dile getirilen yukarıdaki eleştiriler, Habeşî cemaati nezdinde geçerli ve makbul değildir.

Suudi Arabistan eski baş müftüsü Şeyh Abdulaziz Bin Baz (1912-1999) çıkardığı fetvayla bu cemaat ile şeyhini “dinden sapmış” olarak nitelemiş ve “kendileriyle teması kesip boykot edilmelerini” şart koşmuştur.

Buna karşılık Habeşîlerin nazarında Baz, “külliyen kâfir” olan mutaassıp bir Selefi zat olarak görülmektedir.

Bu münasebetle belirtmeliyiz ki Habeşî din adamlarının tekfir (birini kâfir ilan etme) anlayışı mutlak tekfir kapsamında değil, tekfiri muayyen yani bir şahsın fikri, zikri ve davranışı temelinde ele alınarak din düşmanı, dinden çıkmış kâfir çerçevesinde işlevsel kılınmıştır.

Arap ve İslam dünyasında gayet meşhur olan Mısırlı din bilgini ve Dünya Müslüman Âlimler Birliği Başkanı Yusuf El Karadavi, 4 Ocak 2020 tarihli bir televizyon konuşmasında, Habeşîlerin tekfir anlayışını sert ifadelerle eleştirmiştir:

İbni Teymiyye, İbn Kayyım, Muhammed Abdulvahab ve Seyyid Qutup ve diğer din bilginlerini bilhassa Selefileri kâfir etme tarzına, Zahirat-ul Ğuluv fi’l Tekfir (Kâfir İlan Etmede Aşırılık Fenomeni) isimli kitabımda itiraz etmiştim.

İslam’da esas olan şey dinden sapan veya sapma emareleri görülen insanı öncelikle uyarma, ikna, ıslah ve terbiye etmektir. Kişinin sapkın olduğuna dair birçok delil toplandıktan sonra kâfir ilan edilmesi caizdir.

Tekfir kararıyla birlikte söz konusu insanın kanını, malını, namusunu helal kılıyorsan ki, bu da eşiyle çocuklarından koparılması, malına el konulması ve kanının akıtılması yani öldürülmesi yolunda fetva vermek anlamına gelir. Adamı, söz ve fiziki olarak idama mahkûm ettin demektir.

Hal böyle olunca, Habeşîler ile Selefiler, cihatçılar ve politik İslamcılar arasında didişmelerin olması da kaçınılmazdır.

Birkaç örnek verelim:

  • Ürdün’de İhvan (Müslüman Kardeşler) hareketiyle Habeşîler arasında 1990’lı yıllarda “Cami savaşları” adıyla bilinen sürtüşmeler başladı. İhvancılara göre, Ürdün’deki diyanet işleri bakanlığı, camilerde dini vaaz ve ders verme konusunda Habeş Cemaati mensuplarına öncelik tanırken, Müslüman Kardeşlere bu ibadethanelere girmeyi yasaklamıştı.
  • Mısır eski Müftüsü Ali Cuma, “Müslüman toplumu yozlaştırmayı amaçlayan Habeşîlerin dini tahrif eden sapkınlar olduğu” yolunda 2003 tarihli bir fetva vermiş; Mısır yönetimi ise 2007’de bu cemaatin fikirlerini yaymakla suçladığı 22 kişiyi tutuklamıştı.
  • Avustralya’nın Sidney şehrindeki bir caminin imamı olan Taceddin Hilali, Habeşîlerin temsilcisi Dr. Mustafa Qaraali’nin Müslüman toplumun dini başvuru makamı temsilcisi olarak kabul edilmesi kararının gözden geçirilmesi yolunda çağrı yaptı. 2011 yılında ise bu ülkedeki Milli İmamlar Meclisi, oradaki gurbetçi Müslümanlara yönelik yayın yapan radyo şirketinin Habeşî Cemaati’ne ait olduğunu ileri sürdü. Avustralya Hükümeti ise bu şirkete 5 yıllık yayın izni vermişti.

    Bu karar, başta müftü Fehmi Naci El İmam olmak üzere diğer İslami kesimlerin, bu cemaati, kendinden olmayanların dinden dönüp kâfir oldukları yolunda propaganda yaparak Müslüman toplum içinde fitne ve ikilik çıkarmakla itham ettiler.

  • Yaklaşık 1000 kişiden oluşan Etiyopyalı bir Müslüman topluluk, 21 Kasım 2011’de ABD Dışişleri Bakanlığı önünde gösteri yaparak şöyle bir talepte bulundu: Beyaz Saray, dönemin Etiyopya eski Devlet Başkanı Meles Zenawi yönetimine mali yardım kesmelidir. Zira Zenawi, Habeş Cemaati’ne mensup birini Amerika’daki Etiyopyalıların temsilcisi olarak belirlemiştir.

    Oysa bu temsilci, “dini eğitim” adı altında yöredeki Müslümanları kamplara polis zoruyla getirtip istekleri hilafına kendi görüşlerini telkin ediyordu. Kabul etmeyenleri ise tutuklattırıyordu. Ayrıca Zenawi yönetimi, Müslüman ahali arasında Habeşî fikriyatının propagandasını yapıyordu.

Etiyopya'daki Habeşî müritleri. Kaynak-studies.aljazeera.net_.jpg.jpg
Etiyopya’daki Habeşî müritleri / Fotoğraf: studies.aljazeera.net

 

  • Lübnan’da Haziran 2014’te Cemaat’e ait bir cami basılıp içerideki yetkilinin öldürülmesi üzerine Filistin Mülteci Kampı Ayn’ül Helva’daki (muhtemelen cihatçı) bir İslamcı grupla kısa süreli silahlı çatışmaya girdiler.
  • Radikal Selefi bir cihatçı, “Suriye taraftarı olduğunu” bahanesiyle Habeşîlerin Trablusşam’daki bir camisini basarak içini tahrip etti ve cihat bayrağını minareye dikti.

Görüldüğü üzere İslami kimi çevrelerle cemaat arasındaki itham, polemik ve kavgalar asla tek yanlı değildir. Hem alanı hem de boyutu sanıldığından çok daha büyüktür.

Selefi, İhvan ve cihatçı kesimlerin “külliyen İslam yolundan sapmış bir fırka” olarak damgalayıp dışladıkları Habeşîlere yönelik suçlamalarını, ihtiyatla karşılamak gerekir.

Zira bu cemaat de, kendince hasım ve rakip gördüğü bu kesimleri “kâfir” ilan etmekte beis görmemektedir.

İstanbul’dan İhvan hareketi adına yayın yapan Mukemmilin TV kanalında konuya ilişkin bir tartışmayı izliyordum. Mısırlı İhvan hareketinden bir zat, yukarıda bahsedilen karalayıcı ve önyargılı iddiaları ardı ardına sıraladı.

15 Mart 2018 tarihli bu yayını izleyen kimi seyircilerin iki önemli cevabına yer vereceğim:

Ahmed Cundi:

Habeşî tarikatı ve projelerinin içinde yer almadım. Ancak okullarından birinde bir süre için okudum. Onlar, herkesi kâfir ilan etmezler; ayrıca faiz ve içki içmeyi haram sayarlar. Müritleri, Habeşî diye tanımlamaktan gurur duyarlar. Kitaplıklarında buna ilişkin çok sayıda kaynak ve ses kayıtları mevcuttur. Siz, sinsi bir yalancısınız.

5.jpg
Habeşî Cemaati şeyhini “Sultan El Harari” diye öven bir dörtlük / Görsel: Facebook​​​​​​​

 

Sami Odeh:

Doğru söylemiyorsunuz. Zira Şeyh Abdallah El Harari, ‘Muhtasaru Abdallah El Harari’ isimli kitabında şeriatça haram kılınan ‘haraç alma, gasp, soygunculuk, hırsızlık gibi’ suçları kesinlikle yasaklamıştır.

Ayrıca bilmenizde fayda var: Sapkın ve kâfir ilan ettiğiniz bu Cemaat denetimindeki İHPC isimli kuruluş ile Sünni İslam dünyasında saygıyla anılan Mısır’daki ünlü El Ezher Üniversitesi İlahiyat Üniversitesi arasında 10 Kasım 1999’da, din kültürü ve ilim (din bilimi) alanında bir anlaşma imzalanmıştı.

Dönemin El Ezher Başkanı Dr. Ahmed Omar Haşim ile İHPC sorumlusu Dr. Hüsam Qaraqira ile yardımcısı Dr. Adnan El Tarablusi arasında Beyrut Commodore otelinde imzalanan anlaşma töreninde çok sayıda din adamı da bulunmuştu.
Anlaşma gereğince her iki kurum arasında yardımlaşma, işbirliği ve müşterek alanlarda fikir alışverişi kararı alındı. El Ezher şeyhi Dr. Hişam, bu tür hayırsever cemiyetlerin önemine değinerek takva ve iyilik hususunda ortaklaşma gereğine işaret ederek, bahsi geçen derneğe başarılar diledi.

El Ezher eski Rektörü Dr. O. Hişam ile  İslami İHPC yetkilisi arasında işbirliği anlaşması imza töreni.jpg
El Ezher eski Rektörü Dr. O. Hişam ile İslami İHPC yetkilisi arasında işbirliği anlaşması imza töreni

 

Konuyu şöyle bir tespitle bağlamalıyım:

Birkaç hafta önce sohbet ettiğim Ortadoğu’yu iyi bilen bir dostum, Habeşî hareketinin klasik bir tarikat tanımına uymadığına, yapılanma ve faaliyetleri bakımından bir anlamda Nur veya Gülen hareketini andırdığına işaretle önemli bir noktaya dikkat çekerek şunları söyledi:

Habeşîler Türkiye’ye de el atmaya başladılar. Bunlar Haznevîler ve Şeyh Muhammed Osman Sirâceddîn Nakşibendî’nin Türbesi’nin bulunduğu Büyük Çekmece’deki kesimler ile bir şekilde bağlantılı olmalılar.

Cemaat mensupları, bilhassa Mardin ve Siirt kökenli Araplarla irtibat halindeler. İstanbul’da birkaç cami ve dini-kültür merkezi, cemaat mensupları tarafından kullanılıyor. Yaklaşık bir ay önce aralarında Cemaat’in üst düzey bir yetkilinin de bulunduğu bir heyet, Miraç ve Mevlit münasebetiyle Türkiye’ye gelip bazı görüşmeler yaptı.

Ne diyelim? Hadi hayırlısı!

 

 

Kaynakça: 

Mekameleen TV, 15 Mart 2018
Alghad (El Ğad) TV,  12 Ağustos 2016
Al Jadeed News TV 9 Oack 2014,
https://ar.islamway.net/article/7617/, 28 Mayıs 2011.
ttps://www.youtube.com/watch?v=Zyh5GZUfg_A


https://www.youtube.com/user/channeal…

الرئيسية


الأحباش (جمعية المشاريع الخيرية الإسلامية) – ويكيبيديا 

 الإسلام للشباب العالمية الندوة عداد
https://wamy.org/;  http://www.saaid.net/feraq/mthahb/41.htm.
https://islamqa.info/ar/answers/8571;  https://eldorar.info/science/article/13488.
A. Nizar Hamzeh, Dekmejian, R. Hrair ، “A Sufi Response to Political Islamism: Al-Ahbash of Lebanon”، International Journal of Middle East Studies، 1996,  American University of Beirut. 

© The Independentturkish

Takvim

Haziran 2022
P S Ç P C C P
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
27282930  

timeline

Aylık

ÖZGÜR ÜNİVERSİTE YOUTUBE