Doç. Dr. Fikret Başkaya, Kürt Sorunu ve Kürdistan’da yaşanan olaylar ile ilgili Cihan Haber Ajansı’na (Cihan) açıklamalarda bulundu. Kürt sorununun 90 yıllık bir sorun olduğunu vurgulayan Başkaya, Türkiye’nin, Kürt sorununda yanlış bir yaklaşım içinde olduğunu kaydetti. 1925-1946 arasında orada sıkıyönetim olduğunu ve 1965’e kadar da oraya yabancıların girmesinin yasak olduğunu hatırlatan Başkaya, “Eğer orası Türkiye’nin sınırında olmasaydı da başka bir yerde olsaydı tipik bir sömürgesi olurdu. Dilini yasaklamış, kültürünü yasaklamış, orada sürekli bir baskı, sıkıyönetim var, yani varlığını inkar ederek başlıyorlar. Biraz tanıyor gibi olsalar da esasen bu rejimin esneme kabiliyeti yok. Nasıl başlamışsa öyle devam ediyor.” ifadesinde bulundu.
“Son zamanlarda açılım diyorlar, aslında rejimin soruna bakışında herhangi bir yenilik yok aslında. Zaman kazanmak, asimilasyona devam etmek. Politikanın esası oyalama, zaman kazanma üzerine fakat öyle görünüyor ki yolun sonuna gelindi.” diyen Başkaya, eski politikalarda ısrar ederek sorunun çözüm imkanı olmadığını kaydetti.
Sorunun, tamamıyla Türkiye’nin sorunu olmaktan çok bölgesel sorun haline dönüştüğünün altını çizen Başkaya, şöyle devam etti: “Onun için bu rejimin bu kafayla onu çözme şansı yok. Öyle bir devlet ki halk tarafından gelen hiçbir hak talebini dikkate almıyor. Cerrattepe halkı ‘Buraya dokunma’ diyor, buraya dokunman bizim varlığımızı riske atıyor, burası bir dünya harikası. Oraya sadece Artvin polisiyle saldırmıyor, 6 ilden kuvveti oraya taşıyor. Oradaki halkla savaşıyor. Bu, orada bunu yapan bir devlet Kürdistan’da neler yaptığı gayet açık. Bu rejimin resmi ideolojisi Kürt varlığını inkar üzerine inşa edilmiş bir ideolojiydi. Son 10 yılda Kürt realitesini tanıyoruz gibi bazı söylemlere rağmen işin esasında değişiklik olmadı.”
“BU REJİMİN SORUN ÇÖZME KABİLİYETİ YOK”
Güneydoğu’da tank ve top kullanıldığını belirten Başkaya, bu anlayıştan süratle uzaklaşmak gerektiğine dikkat çekti. Soruna nasıl yaklaşılması gerekiyorsa öyle yaklaşılması gerektiğini dile getiren Başkaya, “Bu kafayla o sorunu çözme imkanı yok. Bu rejimin esneme kabiliyeti yok. Bu, şu demek; sorun çözme kabiliyeti yok. Eğer böyle devam ederse bu çatışma sadece bölge ile sınırlı kalmayacaktır. Yani bütün Türkiye’ye ateşe atacak. Israr ede, ısrar ede sonunda Türkiye’nin tamamını kapsayan birçok yıpratıcı bir savaşa dönüşebilir. Onun için acilen bu anlayışı süratle değiştirmek lazım. Eski yaptıklarını yapmamak üzere yeni bir rotaya girmek gerekiyor. Aksi halde daha da kötü olayların olması hiç sürpriz olmayacak.” uyarısında bulundu.
“HALKTAN GELEN HİÇBİR TALEP KARŞILIK BULMUYOR”
İnsan haklarına, saygılı olunması gerektiğini vurgulayan Başkaya, insan haklarına saygılı bir rejimseniz, özgürlükleri, insanların kendi kaderlerini tayin etmesi, kendi istedikleri gibi yaşamasına izin verilirse problem olmadığını söyledi. Başkaya, “Öyle bir rejim ki fıtraten demokrasi düşmanı bir rejim bu. Parlamento var, seçimler yapılıyor. Bunların hepsi şekilde ibaret. Bu tamamen kitleri oyalamaya yarayan bir oyun. Bunun demokrasi ile bir ilgisi yok. Halktan gelen hiçbir talep karşılık bulmuyor. Rejim halk talebi geldiği zaman ırzına geçilmiş gibi bir refleks gösteriyor, kutsal devletin büyüsünün bozulacağına dair bir zihniyet var.” dedi.
Bu devletin, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir devamı olduğunu ifade eden Başkaya, onun bütün olumsuzluklarını bugünlere taşıdığını söyledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda devletin halka karşı tamamen yabancılaştığına dikkat çeken Başkaya, “O yabancılaşma 1923’ten sonra da devam etti. Bir takımların varlığı, siyasi partiler, seçimler. Şu anda yargı sistemi tamamen çökmüş durumda, ifade özgürlüğü diye bir şey kalmamış. Aykırı söz söyleyen herkes düşman olarak görülüyor. Bir rejim kendi halkının yarısını düşman olarak görürse orada imkanı yok, bu sürdürülebilir değil. Şu andaki iktidar yarıdan fazlasını düşman olarak görüyor. Böyle kutuplaştırarak nereye varacaklarını sanıyorlar, bu mümkün değil.” diye kaydetti.
“KAOS DURDURULMAZSA İÇ SAVAŞA KADAR GİDER”
“Kutuplaştırma kaosu durdurulmazsa iç savaşa kadar gider. Buranın yurttaşlarını ortadan ikiye bölmüşsün, bir kısmını dost, bir kısmını düşman ilan ediyorsun. Bu akıl karı mıdır?” diyen Başkaya, iktidarın, giderek yerini sağlamlaştırıp kendine güveni arttıkça gerçek yüzünü ortaya çıkardığı iddiasında bulundu. Yapılanların demokrasi, insan hakları ile ilgili bilgileri olmadığını kaydeden Başkaya, “Vehhabiliği buraya daha çok taşıyarak, kurumları dincileştirerek, Diyanet’in harcadığı kaynak sabahtan akşama fetva veriyor. Böyle saçma bir şey olabilir mi? Ne taraftan baksanız dökülüyor. Bu bölgede de tecrit olmuş durumda. Orada tarihi bir hata yaptılar. ABD’nin Hilary Clinton’ın gazına geldi, Başbakan ve Cumhurbaşkanı kısa bir sürede Suriye’deki rejimin gideceği, bunların abi olacağı. Hata şurada; kendi güçlerini ve oynayabilecekleri rolün çapını hesap edemediler. Bir öngörü sorunu var. O zaman Fas’tan, Endonezya’ya kadar Sünni bir İslam devletleri uşağı olacaktı. Türkiye de bunun abisi olacaktı. Ama yanlış hesap Bağdat’tan döndü.” diye konuştu.
“DEVLETE KARŞI MÜTHİŞ BİR KIRILMA VAR”
Başkaya, Türkiye’nin batısında yaşayanların, Güneydoğu’da ne olup bittiğinden haberdar olmadığını dile getirdi. Orada yaşanan dramın, orada yaşanan onca olumsuzlukların batıya yansımadığını savunan Başkaya, konuşmasına şöyle devam etti: “Medyanın büyük çoğunluğu yüzde 80’lik kısmı oradan haber vermemek üzerine çalışıyor. Medya, medya olmaktan çıkmış. Çok az bir kesim var. Oradan haberler, emniyetin verdiği haberler, sen gideceksin, orada aç bırakılan yaşlı kadınla konuşacaksın, buraya haber ileteceksin. Güvenlik güçlerinin verdiği haberleri gazetecilik diye veriyorlar. Gazete demek, toplum çoğunluğunun vicdanı demek, televizyon, televizyon olmaktan çıkmış, basın özgürlüğü yok. O zaman orada olup bitenleri buradaki insanlar bilmiyorlar. Orada anormal bir insani trajedi yaşanıyor, orada her dakika insanlık suçu işleniyor. Siz gidip bir insanın evini yıkıyorsunuz, aç bırakıyorsunuz, 2 aydan fazla sokağa çıkmasını yasaklıyorsunuz. Orada polisiyle, jandarmasıyla, Özel TİM’le sarmışsınız. Elektriğini, suyunu kesiyorsunuz ve bunu siz 2016 yılında yapıyorsunuz. Bunu nasıl izah edebilir, kim bunu savunabilir. Böyle bir şey olabilir mi? O artık eskisi gibi olmaz. O bitti. Bundan sonra nasıl olur kestiremem ama hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak. O halk bu kadar zulümden sonra eskisi gibi bu tarafa bakamaz, bunu herkes bilsin. Devlete bakışta müthiş kırılma var. Bir devlet kendi halkıyla savaşır mı, böyle bir devlet olur mu? Devlet kendi halkıyla savaşmaz. Düşmanla savaşır. Topla, tankla ne buluyorsa yakıyorlar.”
“TÜRKİYE’DE HUKUK, KANUN, KURAL HİÇBİR ŞEY YOK”
Çözüm süresinin başından itibaren bu rejimde esneme olmadığını açıkladığını söyleyen Başkaya, iktidarın çözüm sürecinde asla samimi olmadığını sadece oyalamak üzere bu işe girdiklerini, bir sonraki seçimi kazanmak için bir manipülasyon olduğu iddiasında bulundu. Bir sorunun çözülmesi için ona göre yöntem kullanılması gerektiğini belirten Başkaya, konuşmasına şöyle devam etti: “Orada samimiyet yoktu, çözme niyeti yoktu. Zaman kazanma niyeti vardı, amacı bir sonraki seçimlerdi. Mesela, durmadan yeni anayasadan söz ediliyor, 12 Eylül’ün o seçim kanunu bunları değiştirmek için anayasayı değiştirmek mi gerekiyor, oradaki kanunları değiştirirsin. Anayasa yine bir oyalamadan ibaret yeni anayasa yapalım diyorlar eskisini rafa kaldırmış. 12 Eylül anayasasının daha Türkiye’de hukuk, kanun, kural hiçbir şey yok. Bu faşist bir dikta rejimi. Asgari yasallığı askıya almış durumdalar. Sosyal medyada bir şey yazıyor alıp götürüyorlar. Hakimin, savcının bile güvencesi yok. Hakimler içerde, gazeteciler içerde. Bu iktidar meşruluğunu çoktan yitirdi.”
“İKTİDAR ÇOKTAN MEŞRULUĞUNU YİTİRDİ”
İktidarın asgari bir eleştiriye ve hiçbir şeye tahammüllerinin olmadığını ifade eden Başkaya, konuşmasını şu şekilde sonlandırdı: “Sadece seni muhalif olarak da görmüyor, düşman olarak görüyor. Türkiye’nin son birkaç yıl gibi bir halde olduğunu hiç görmedim. Çok sıkıntılı baskılı dönemler oldu ama eskiden her şeye rağmen asgari yasallık olurdu. Bunun şu an sınırı yok, hiçbir yasallığı yok, tamamen keyfi. Ondan sonra diyorlar ki Türkiye demokratik, laik, sosyal, hukuk devletidir. Türkiye demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti demek bir cümlede dört tane yalan söylemek. Bu rejim, bu iktidar çoktan meşruluğunu yitirmiş. Bunlar sınıra geldi maç bitti, uzatmalarda, uzatmalarda da ne zaman biteceği bir gole bakıyor. Maalesef katlanılabilir, Türkiye’nin şu andaki durumu. Tamamen düşünme yeteneği dumura uğramış. Söylenecek kelime bulmak bile zor.”