Muhtemelen Myanmar’da dönen dolaplar hakkında tam olarak bilgilendirilmediğinizin farkındasınız ve bu ülkeye saldırmak üzere askeri koalisyon hazırlıkları yapıldığından haberdar değilsiniz. Oysa bugün yaşanan olaylar, Thierry Meyssan’ın burada ortaya koyduğu üzere, 2013’ten beri Riyad ve Washington tarafından hazırlanıyor. Bu makaleyi okumadan ve burada aktarılan bilgileri öğrenmeden bu konuda taraf olmamanızı öneririz.
VOLTAİRE İLETİŞİM AĞI | ŞAM (SURİYE)
- ABD Genelkurmayına göre, Myanmar yok edilecek bölge içerisinde yer almaktadır (Thomas P.M.Barnett tarafından 2003’te yayınlanan harita).
Savaş alanının yayılmasına yönelik büyük stratejisini sürdüren Pentagon [1], aynı zamanda hem Kürtlerin genişletilmiş Ortadoğu’da araçsallaştırılmasını, hem Venezüella’da bir iç savaşı, hem de Filipinler’de bir yıpratma savaşını hazırlıyordu. Öte yandan bu çatışmalar dördüncü bir harekat sahnesi yararına beklemek zorunda kalacaklar: Çin’in yanı başındaki Birmanya.
- 28 Eylül’de Güvenlik Konseyinde, BM’nin iki numaralı ismi Jeffrey Feltman, Genel Sekreter António Guterres’in yanında yapılan konuşmaları izliyor. Suriye’ye karşı saldırıyı bizzat yöneten Feltman, Birmanya’ya yapılacak saldırıyı örgütlemek niyetindedir. Eski ABD’li memur olan Feltman, Hillary Clinton’un yardımcılığı görevini üstlenmişti.
28 Eylül’de BM Güvenlik Konseyindeki toplantı sırasında ABD daimi temsilcisi ve birçok müttefiki Myanmar’daki koalisyon hükümetini « soykırım » ile suçladılar [2]. Bu ağır sözcük –ki Avrupa hukukuna göre bir kitlesel katliamı tanımlarken, ABD hukukunda katilin tek bir kurbanı dahi olsa bir cinayet yöntemi için kullanılmaktadır- Washington’un, Yugoslavya’da da gördüğümüz gibi Güvenlik Konseyinin onayı olsun ya da olmasın bir savaşı meşrulaştırması için yeterlidir [3]. Güvenlik Konseyi toplantısı İslam Konferansı Örgütü’nün (İKÖ) talebi üzerine gerçekleştirildi.
- Batı medyaları 2013’ten beri Budizmi sekter bir din gibi göstermeye çaba harcamaktadır. Yukarıda Rahip Ashin Wirathu görünmektedir. Müslüman karşıtı vaazları nedeniyle 2003’te 25 yıl hapse mahkum edilen Wirathu 2012’de çıkan bir genel aftan yararlandı. Herhangi bir bölgede fanatikleri bulmak hiç de zor değil.
Yaşanan gerçekleri anlattıkları masala uydurmak için, « Safran Devrimi » (2007) sırasında kutladıkları Aung San SuuKyi ve Budist rahipleri SLORC diktatörlüğüne karşı yürüttükleri barışçıl direniş için kutlayan [4] ABD, Birleşik Krallık ve Fransa, Birmanya Ordusunu, Aung San SuuKyi’nin aldığı Nobel Barış Ödülünü [5] ve ülkedeki tüm Budistleri [6] kolayca kötülerin safına kattılar.
Birmanya, önce İngilizlerin, ardından da Japonların yabancı egemenliğinden beri hiçbir zaman iç barışa kavuşamadı [7]. SLORC cuntasının iktidarı Demokrasi için Ulusal Birlik (LND) ile paylaşmayı kabul etmesinden beri bu ülkeyi istikrarsızlaşmak daha kolay olmuştur.
- Çin ekonomisi için vazgeçilmez olan Yunnan’daki boru hatları, Arakan/Rakhin Eyaletinde yer alan Pasifik Okyanusu kıyılarına ulaşmaktadır.
Birmanya coğrafi bir tesadüfle Çin’in Yunnan bölgesini Bengal Körfezine bağlayan boru hatlarının topraklarından geçmesine izin vermekte ve kıyılarının açıklarından geçen denizyollarına yönelik Çin’e ait elektronik gözetleme istasyonlarına ev sahipliği yapmaktadır. Dolayısıyla her iki « ipek yolunun » önünü Ortadoğu ve Ukrayna’da kesmek yerine Birmanya’da savaş yapmak Pentagon için daha da önem kazanmaktadır.
Britanya sömürgelerinin mirası olarak, Birmanya’da ayrımcılığa uğrayan halklar arasında, Londra’nın Hindistan İmparatorluğu içerisinde Birmanya’ya naklettiği Bengalli işçilerin torunları olan 1,1 milyon Rohingyalı da yer almaktadır [8]. Yalnız Birmanyalıların büyük çoğunluğu Budist iken bu ulusal –etnik değil- azınlık Müslümandır. İkinci Dünya Savaşı boyunca Rohingyalar, Birmanyalı milliyetçilere karşı Hindistan İmparatorluğuyla işbirliği yaparlar.
- Çok iyi donatılmış olan İnanç Hareketi ya da Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu, İngilizler tarafından Suudi Arabistan ve Bangladeş’te eğitilmektedir. Örgüt bugün yaşanan olayların başlangıcında en az 5 000 savaşçıya sahipti.
Pentagon ve CIA Suriye’de cihatçı sürülerini konuşlandırıp mevzi savaşına girişirken, Suudi Arabistan Mekke’de İnanç Hareketi (Harekat el-Yakin) adında bir terörist örgüt daha kuruyordu. Rohingyalıları bir araya getirdiğini açıklayan bu grup gerçekte, Afganistan’da Sovyetlere karşı savaşan Pakistanlı Ataullah tarafından yönetilmektedir [9]. Suudi Krallığı, Birmanya’dan sonra ve Bangladeş’ten önce, aileleri olmayan 300 000 erkek işçi ile en kalabalık erkek Rohingya nüfusunu barındırıyordu.
Bengal istihbarat servislerinin yayınladığı bir rapora göre, bugünkü krizden önce İnanç Hareketi bir yıldır « Bengal’in cihadı Bağdat’a » sloganıyla Cemaat-ül Mücahidin’den ayrılan bir grupla birlikte hareket etmektedir. Bu küçük grup IŞİD Halifesi Ebubekir el Bağdadi’ye bağlılığını ilan etmiş ve aynı koalisyon içerisinde Hintli Mücahitleri, El Cihad, El Umma, Hindistan İslami Öğrenci Hareketi (SİMİ), Leşkare-i Taiba (LeT) ve Pakistanlı Hareket-ül Cihad el İslami (HuJI)’yi bir araya getirmiştir. Bu birliktelik Kuveyt’e ait Revival of Islamic Heritage Society (RIHS) Vakfı tarafından finanse edilmiştir.
Bundan bir buçuk yıl önce, Mart 2016’da SLORC iktidarı Aung San SuuKyi’nin partisiyle paylaşmayı kabul ettiğinde, ABD, Nobel Barış Ödülünü Çin çıkarlarına karşı araçsallaştırmayı denedi. Birmanya bağımsızlığının mimarı olan Komünist Aung San’ın kızını yönlendirmenin zor olacağının farkında olan ABD, « ne olur, ne olmaz » diye düşünerek İnanç Hareketini destekler.
- Aung San SuuKyi Eylül 2016’da Rohingyalılar için gösterdiği çabaları açıklamak üzere BM Genel Kurulu kürsüsüne çıktı. Ülkesini Britanya’nın sömürgesi olmaktan kurtarmak için bir ara Japonların yardım edeceğine inanan Babası Aung San gibi, Nobel Barış Ödülünü almış olması onu safça, Myanmar’ın iç sorunlarını çözmede Anglosaksonların sempatisinin yardımcı olacağına inandırdı.
2016’da Aung San SuuKyi Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda ülkesini temsil etti [10]. Fazlasıyla saf bir şekilde ülkesinin sorunlarını ve Rohingyalıların sorunundan başlamak üzere bunları hızla çözmek için kullanacağı yöntemleri anlatmıştı. Ülkesine döndüğünde, eski ABD’li destekçilerinin gerçekte ülkesinin düşmanları olduğu gerçeğini kavrar. İnanç Hareketi, 400 teröristin 13 gümrükçü ve askeri öldürerek mühimmatlarına el koydukları Maungdaw sınır karakolu baskını da dahil olmak üzere bir dizi terörist saldırıyı başlatır.
Sebatkar Aung San SuuKyi, Rohingya sorununu ele almak ve maruz kaldıkları ayrımcılığa son vermek üzere somut bir plan önermekle görevli bir danışma komisyonunun oluşturulması sürecini sürdürdü. Bu komisyon altı Birmanyalı ve üç yabancıdan oluşuyordu: Hollanda Büyükelçisi Laetitia van den Assum, eski Lübnanlı bakan (gerçekte Fransa’yı temsilen) Gassan Salame ve Komisyon Başkanı olarak BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan.
Dokuz komiser Birmanyalıların engellemelerine karşın çok başarılı bir çalışma yürütürler. Siyasi partilerin Millet Meclisi üzerinden komisyonu tasfiye etme çabaları sonuçsuz kalsa da, Arakan (Rohingyalıların yaşadığı eyalet) yerel meclisi tarafından komisyona yönelik bir güvensizlik önergesini kabul ettirmeyi başarırlar. Komiserler her şeye rağmen 25 Ağustos’ta, herkesin yaşam koşullarını iyileştirme gerçek amacıyla uygulamaya sokulabilecek ve tuzak içermeyen önerilerden oluşan raporlarını sunarlar [11].
Aynı gün, Suudi ve ABD’li gizli servisler buna yönelik bir misillemenin işaretini verirler: İngilizler tarafından Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu olarak yeniden adlandırılan İnanç Hareketi, 24 ayrı komando grubuyla ordu kışlalarına ve polis karakollarına yönelik gerçekleştirdiği saldırıda 71 kişinin ölümüne neden olur. Birmanya ordu birlikleri bir hafta boyunca cihatçılara yönelik bir anti-terör operasyonu yürütür. Cihatçıların ailelerinden oluşan 400 kişi Bangladeş’e kaçar.
- İslami İşbirliği Örgütü Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rohingyalıları kurtarmak için dünya çapında bir medya kampanyasını başlatır (İstanbul, 1 Eylül 2017).
Üç gün sonra, Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bütün Müslüman devlet başkanlarına telefon ederek onları « Rohingyalılara yönelik soykırım » konusunda harekete geçmeye çağırır. 1 Eylül’de, yani Müslümanların en önemli bayramı olan Kurban Bayramında, İslam İşbirliği Örgütü dönem başkanı sıfatıyla, Rohingyalıları kurtarmak ve Kurtuluş Ordularını desteklemek için İstanbul’da ateşli bir konuşma yapar [12].
Oysa bu cihatçılar hiçbir zaman Rohingyalıları savunmamış, ama onların yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve kendilerine yönelik ayrımcılığa son verilmesine yönelik girişimleri başarısızlığa uğratmak için sistematik bir şekilde müdahalede bulunmuşlardır.
- General Muhsin Rızai, Bosna-Hersek Savaşı sırasında Sırbistan’a karşı NATO ve Suudi Arabistan saflarında çarpışan Devrim Muhafızlarının komutanıydı.
5 Eylül’de İran Nizam Maslahatını Belirleme Konseyi Başkanı Muhsin Rızai, « Rohingyalı kardeşleri » kurtarmak için tüm Müslüman devletlerin güçlerini bir araya getirmesi ve bir İslam Ordusunun kurulması önerisinde bulunuyordu [13]. General Rızai’nin Devrim Muhafızlarının eski komutanı olduğu göz önünde bulundurulduğunda bu tavır alış daha da önem kazanmaktadır.
Birmanya Ordusu teröristlere yönelik her türlü faaliyete son verdiğinde, Rohingya köyleri ateşe verilmişti ve Arakan’daki Rakin halkı, tümünü teröristlerle bağlantılı olarak gördüğü Müslümanları linç ediyordu. Rohingyalılara göre köyleri Birmanya Ordusu, Birmanya Ordusuna göre ise cihatçılar yakmıştı. Arakan’ın Kuzeyinde yaşayan tüm Rohingyalılar Bangladeş’e sığınmak üzere yürüyüşe geçerler. Ama eyaletin Güneyinde yaşayan Rohingyalılar ilginç bir şekilde yerlerini terk etmezler.
6 Eylül’de bir resmi Türk heyeti sığınmacılara gıda yardımında bulunmak üzere Bangladeş’e gider. Heyetin başında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Cumhurbaşkanının eşi Emine ve oğlu Bilal da yer almaktadır.
- Müslüman ülkelerinde toplumu seferber etmeye yönelik kampanya çok çarpıcı görsel malzemelere dayanmaktadır. Yukarıdaki fotoğraf Türk hükümeti tarafından yayınlanmıştır. Birmanya’da Budist rahiplerin kurbanı olan Müslümanların gösterildiği iddia edilmektedir. Gerçekte ise Çin’deki bir depremin kurbanlarının cenaze törenine ilişkin eski bir fotoğraf söz konusudur.
Müslüman ülkelerinde fotoğraflarla desteklenen geniş kapsamlı dezenformasyon kampanyasında Budistlerin Müslümanları kitlesel olarak katlettiği söylenmektedir. Tabi ki bu fotoğrafların hiçbiri Birmanya’da çekilmemiştir ve bu yanlış haberlere ilişkin gerçekler teker teker ortaya konmuştur. Ancak halkın eğitimsiz olduğu ülkelerde yalanlamalara kulak tıkanırken bu fotoğraflar ikna edici olmaktadır. Yalnızca Bangladeş cihatçıların üstlendiği role ilişkin çekincelerini dile getirir ve Myanmar’a teröristlere karşı işbirliği içerisinde olacağı taahhüdünde bulunur [14].
11 Eylül’de İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) dönem başkanı Recep Tayyip Erdoğan, örgütün Astana’da (Kazakistan) toplanan bilimsel komisyonu önünde –ki bu konu ilgi alanına girmemektedir- « Rohingyalıları kurtarmak için » bir konuşma yapar.
- Ayetullah Ali Hameney’e göre, ülkesinin Birmanya’da NATO saflarında askeri olarak müdahil olması bir felaket olacaktır. Üstelik İran, Çin ile bin yıla uzanan bir işbirliği tarihine sahiptir.
Ertesi gün 12 Eylül’de Devrimin Rehberi Ayetullah Hameney de tavır alır. General Rızai’nin önerisi karşısında çok kaygılanan Hameney, devletin başında bir kadının olmasını sorgulamakla birlikte, hazırlanmakta olan din savaşının, « medeniyetler çatışmasının » gayrimeşru olduğunun altını çizmekteydi. Dolayısıyla Devrim Muhafızlarının yapacağı bir askeri girişime kapıyı kapatmak niyetindeydi. Şu açıklamayı yapar: « Dini fanatizmin yaşanan olaylarda bir rol oynaması muhtemeldir ama burada tamamen ekonomik bir sorun söz konusudur çünkü bundan Myanmar hükümeti sorumludur. Bu hükümetin başında, Nobel Barış Ödülü sahibi acımasız bir kadın bulunmaktadır. Aslında yaşanan olaylar Nobel Barış Ödülünün ölüm belgesini imzalamıştır » [15].
Kısa süre sonra Tahran’da Cumhurbaşkanı Şeyh Hasan Ruhani hazırlanmakta olan çatışmaya katılmak üzere düzenli orduya çağrıda bulunuyordu. 17 Eylül’de İran ve Pakistan Genelkurmay Başkanları kriz kapsamında güçlerini birleştirmek için temasa geçerler [16]. Bu ilk ortak askeri girişimdir, ama Devrim Muhafızlarını (cihatçılara karşı Suriyelilerin saflarında çarpışan) değil, İran Ordusunu (Katar’ı savunmak için Türk ve Pakistanlı mevkidaşlarıyla zaten çalışmakta olan) ilgilendirmektedir. İran aynı zamanda sığınmacılara büyük miktarlarda yardım göndermektedir.
- Aung San SuuKyi uluslararası kamuoyunu, Myanmar’ın Rohingyalar sorununu çözmek için harcadığı çabaları dikkate almaya çağırmakta ve cihatçı terörizmi kınamaktadır. Ülkesine saldıran El Kaide’yi kınayan Muammer Kaddafi’den daha çok anlaşılmayacaktır (Naypidaw, 19 Eylül 2017).
19 Eylül’deAung San SunKyi’nin [17] açıklamalarını duymayan ve BM Genel Kurulundan istifade eden Recep Tayyip Erdoğan, tüm üye devletlerden Myanmar ile yaptıkları ticareti kesmeleri ve BM Güvenlik Konseyinde bu konuda karar alınmasını talep etmek için İKÖ’nün temas grubunu toplar [18].
- Suudi Arabistan 2013’ten beri Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu’nu himaye etmekte ve eğitmektedir. Kral Selman, cihatçı grubun eğitim kamplarının bulunduğu Bangladeş’teki Rohingyalı sığınmacılara 15 milyon dolar bağışladı.
Nihayet gün ışığına çıkan Suudi Arabistan bunun üzerine Rohingyalılara 70 yıldan beri gizlice destek verdiğini ve bu süre boyunca onlara 50 milyon dolar tutarında yardımda bulunduğunu açıklar. Kral Selman buna 15 milyon dolarlık bir bağışı da ekler [19]. Suudi Arabistan’ın Cenevre Birleşmiş Milletler nezdinde büyükelçisi Abdülaziz bin Muhammed el-Vassil, buradaki İnsan Hakları Konseyi’ni seferber eder.
Irak, Suriye ve Yemen’de yürüttükleri savaşları unutan Türkiye, İran ve Suudi Arabistan, yani Müslüman dünyasının en büyük üç askeri gücü, sadece topluluk refleksiyle bir araya gelerek yeniden kenetlendiler [20] ve Rohingyalılardan yana saf tuttular. Her üç devlet de ortak düşmanlarını belirledi: Birmanya Ordusunun Koalisyon Hükümeti ve Aung San SuuKyi.
Ortadoğu’da yaşanan bu mevcut durumun tamamen değişmesi sürecine daha önce de Yugoslavya savaşlarında tanık olunmuştu. Bosna-Hersek’te (1992-95) ve Kosova’da (1998-99) Müslüman ülkeler ve NATO, Rusya’ya bağlı Ortodoks Hıristiyanlara karşı omuz omuza çarpışmışlardı.
- 1995’te Usame bin Ladin’in kurduğu Arap Lejyonunu Zenica’da, Devlet Başkanı Aliya İzzetbegoviç’in önünde resmigeçitte. Bu savaşçılar, Afganistan’da Sovyetlere karşı dövüşmüi olan eski Mücahitlerdir. Bunlar daha sonra El Kaide adını alacaklardır. Savaş boyunca Rus gizli servisleri Arap Lejyonunun kışlasına sızar ve buradaki tüm belgelerin Arapça değil ama İngilizce olduklarını tespit eder.
Bosna-Hersek’te Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç yakın çevresine kendisine diplomatik alanda danışmanlık yapan ve Dayton Anlaşması sırasında Bosna heyetini yöneten ABD’li Richard Perle’i alır. Hiçbir zaman yalanlanmamış olan anlattıklarına göre medyatik alanda Fransız Bernard-Henri Lévy’nin önerilerinden yararlandı. Son olarak da askeri alanda, kendisi için Arap Lejyonunu örgütleyen ve bir Bosna diplomatik pasaportu alan Suudi Usame bin Ladin’in önerilerini dikkate alır. Anlaşmazlık süresince, el altından NATO tarafından desteklenen İzzetbegoviç açık bir şekilde Türkiye, İran ve Suudi Arabistan’ın desteğinden yararlanır [21].
- Batı kamuoyu, Kosova’dan binlerce sivilin sürülmesine seyirci kaldıktan sonra, Birleşmiş Milletler sözleşmesini tartışmadan ihlal etmeyi kabul etti.
Kosova savaşı, Kosova Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun (UÇK) Belgrad’a yönelik bir terörist kampanyasıyla başlamıştı. Savaşçılar Türkiye’de bulunan NATO’ya ait bir üste Alman özel kuvvetleri tarafından eğitilmişti [22]. Bugün Türk gizli servislerinin başında olan Hakan Fidan, NATO karargahı içerisinde teröristlerin bağlantı subayı görevini üstlenmişti. Fidan bugün MİT başkanı ve rejimin iki numaralı kişisidir. Savaşın başında 290 000 Kosovalı üç gün içerisinde Sırbistan’dan kaçarak Makedonya’ya sığınmıştı. Öte yandan onlara ev sahipliği yapan birkaç milyon Makedonyalı arasında, NATO tarafından örgütlenen bu göç için hiçbir nesnel neden yoktu. Her durumda bu halk göçü Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç’i ülkesini vuran terörist kampanyayı orantısız bir şekilde bastırmakla suçlanmasında kullanıldı ve NATO Güvenlik Konseyinin onayı olmaksızın ona karşı savaş ilan eder.
Hazırlanmakta olan kirli oyun harekat sahnesini Doğu’ya yaymaktadır. Pentagon’un bir Türk-İran-Suudi ittifakını dayatma imkanı yoktur, ama buna ihtiyacı vardır. Yugoslavya’da bu üç devlet, doğrudan temasları olmadığından NATO’nun eşgüdümündeydi. Öte yandan Birmanya’da yan yana savaşmaları onları Irak, Suriye ve Yemen’de ve hatta Libya’da çözümler bulmaya zorlayacaktır. Ortadoğu’nun uğradığı yıkımı ve buradaki halkların direşkenliğini dikkate alan Pentagon, politikasına yönelik en küçük bir muhalefetin ortaya çıkmasından kaygı duymaksızın on yıl boyunca bu bölgeyi kendi yaralarını sarmaya bırakabilir.
Birmanya’ya karşı yaklaşan savaşın temellerini ortaya koyan Güvenlik Konseyi toplantısının ertesi günü, Dışişleri Bakanlığı Başkan Barzani’yi ABD’nin Irak’taki Kürdistan’ın bağımsızlığını desteklemeyeceği konusunda bilgilendirdi. Pentagon, sınırlarında sırtlarına bir çocuk koyarak, Türkiye ve İran’ı Güneydoğu Asya’da seferber edemez. Dolayısıyla ısrarla bağımsızlık referandumuna girişen Mesud Barzani’nin yakında siyasi yaşamdan geri çekilmesi gerekecektir. Arap, İranlı ve Türk televizyon kanallarında bol bol yayınlanan Erbil’e İsrail bayraklarının asılması görüntüleri, komşularının tümünün kendisine yüz çevirmesine yol açmıştır.
Eğer Pentagon’un senaryosu önceden öngördüğümüz gibi sürerse, Suriye’ye karşı savaşın, çok uzaktaki yeni bir harekat sahnesinde « Amerikan İmparatorluğuna » hizmet etmeye giden savaşçıların yokluğu nedeniyle bitmesi gerekecektir.
Çeviri
Osman Soysal