Suudi tiranları Filistin’i satacak bir plan geliştirdiler. Düşman gördükleri İran’a karşı yürüttükleri fanatik kampanyaya ABD desteği sağlamak amacıyla bunu gerekli görüyorlar.
Lübnan gazetesi El Akbar’a sızdırılan, kendi içlerinde gönderdikleri bir Suudi notası, sözü edilen planın ana unsurlarını ifşa ediyor. (Not: Notanın gerçek olduğu konusunda henüz bir doğrulama gelmedi. Teorik olarak bu, başka bir parti tarafından yerleştirilmiş bir “hile” de olabilir. Fakat El-Akbar doğru sızıntıları yayınlama konusunda bugüne kadar mükemmel bir sicile sahiptir ve ben onun editörlerinin yargılarına güveniyorum.)
Notaya göre Suudiler Filistin’in dönüş hakkından vazgeçmek için hazırlar. Filistin’in Kudüs üzerindeki egemenliğini kaybedip, Filistin’in bütün bir devlet olma ısrarından vazgeçiyorlar. Karşılığında Basra Körfezinin doğu yakasındaki düşman gördükleri ülkeye karşı ABD- Suudi Arabistan-İsrail arasında askeri ittifak talep ediyorlar.
Suudiler ile Siyonistler arasında, meseleye ilişkin müzakereler Amerika’nın himayesi altında gerçekleştirildi. Netanyahu ve Trump’ın “ortak asistanları dahi çocuk Jared Kushner” bu müzakerelerde kilit adamdı. Bu yıl, Suudi Arabistan’a, en sonuncusu çok yakın bir zamanda gerçekleşen en az üç seyahat gerçekleştirdi.
Lübnan’daki Hizbullah’a ve Selman kabilesinin içerideki muhalefetine karşı geçen ay yürütülen operasyonlar büyük bir plan bağlamında ve bu planın hazırlığı olarak görülmelidir. Özetle:
Filistinlilerin şu anki lideri Mahmud Abbas geçen hafta Riyad’a çağrıldı. Orada ona ABD’nin barış planı olarak ne sunulursa kabul etmesi, aksi takdirde istifa etmesi söylendi. Filistin’in İran ve Hizbullah’la olan tüm bağlarını koparması konusunda baskı yapıldı:
Gazze Şeridindeki İran destekli Hamas ile El-Fetih tarafından imzalanan birlik anlaşmasını tehdit eden uyarılardan bu yana Filistin medyası İran’a karşı çıkarak bu birlikten pek söz etmiyor.
6 Kasım’da, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun İsrail elçiliklerine gönderdiği bir mektup kasti olarak “sızdırıldı”. Mektupta Netanyahu diplomatlarını, Suudi Arabistan’ın Lübnan, Yemen ve daha uzaktaki planlarına tam destek için baskı yapmaları konusunda sıkıştırıyor. Aynı gün Trump tweet attı:
Donald J. Trump @realDonaldTrump – 3:03 PM – 6 Kasım 2017
Kral Selman ve Prens Selman’a güvenim tam. Onlar ne yaptıklarını biliyorlar…
(Bu tweet Suudi bot takipçileri tarafından yüksek oranda beğenildi.)
Suudi tiranı, Lübnan Başbakanı Saad Hariri’yi kaçırdı ve ülkeye savaş ilan etti. Bu hamle; Suudi Arabistan’ın Filistin planlarına muhalefet eden, İran’la müttefik Şii direniş örgütü Hizbullah’ı devreden çıkarmak ya da izole etmek için yapıldı.
New York Times 11 Kasım’da ABD’nin “yeni bir barış planı” hazırladığını yazdı ancak çok fazla ayrıntı vermedi. Böylesi bir planın başarıya ulaşma şansı düşük olarak değerlendirildi.
Solcu Lübnan gazetesi El Akbar Suudi Dışişleri Bakanı Adel El Zübeyr tarafından Prens Muhammed Bin Selman’a nota formunda gönderilen planın ( Arapça ) bir kopyasını elde etti:
Üzerindeki örtü ilk kez kaldırılan belge, Trump’ın Suudi Arabistan ile İsrail arasında barış anlaşması imzalanması için birtakım çabalara girişmek amacıyla Suudi Arabistan’a gittiği geçen Mayıs ayından bu yana sızdırılan her şeyin doğru olduğunu kanıtlıyor. Bunu, Riyad ve Tel Aviv arasında karşılıklı ziyaretler – en önemlisi Suudi Prensin Siyonist mevcudiyete yaptığı ziyaret – olduğuna dair malumat izledi.
Belge, Filistin meselesini kapatma bağlamında Riyad’ın sunmaya niyetlendiği imtiyazların boyutlarını ve karşılığında İran ve Hizbullah tarafından yürütülen direnişe karşı birtakım güç unsurları elde etmekle ilgilendiğini gözler önüne seriyor.
Suudi Dışişleri notası stratejik perspektiflerini düzene sokarak başlıyor:
Balistik füzelerle ilgili yaptırımları artırmak ve nükleer anlaşmayı yeniden gözden geçirmek suretiyle İran’a karşı koymak gerektiğinde, Krallık, ABD başkanı Trump’la yaptıkları stratejik ortaklık anlaşması çerçevesinde ABD-Suudi ortak çabasının başarının anahtarı olacağına dair şeref sözü verdi.
…
Suudi Arabistan’ın İsrail’le uzlaşması Krallıktaki Müslüman halklar açısından bir risk oluşturuyor, çünkü Filistin davası, manevi, tarihi ve dinsel bir mirası temsil ediyor. Terörizme destek vermek suretiyle, mezhepçi politikalarıyla ve diğerlerinin işlerine burnunu sokarak bölgeyi istikrarsızlaştıran İran’a karşı Amerika, yaklaşımında samimi olmadığı sürece krallık bu riski almaz.
Suudi balgesi, meseleleri ve anlaşma yönünde atılacak adımları beş noktada tarif ediyor:
Birincisi: Suudiler, İsrail ve Suudi Arabistan arasında “tam eşitliğe dayalı bir ilişki” talep ediyorlar. Askeri düzeyde, ya İsrail’in nükleer silahlardan vazgeçmesini ya da kendilerine de aynı şekilde nükleer silah edinme izni verilmesini talep ediyorlar.
İkincisi: Karşılığında Suudi Arabistan, İsrail ile Filistin ve diğer Arap ülkeleri arasında ABD’nin çizdiği doğrultuda ‘bir barış planı’nı sözü edilen ülkelere kabul ettirmek için diplomatik ve ekonomik gücünü kullanacak. Notaya göre böylesi bir barış planı içinde Suudi Arabistan olağanüstü tavizler vermeye gönüllü:
Kudüs Filistin devletinin başkenti olmayacak fakat Birleşmiş Milletler tarafından yönetilen uluslararası özel bir rejime tabi olacak.
Siyonistler tarafından şiddet kullanılarak sürülen Filistinli mültecilerin dönüş hakkına dair beklentiler sona erecek. Şu an ikamet ettikleri ülkelerin vatandaşı olarak o ülkelere entegre olacaklar.
(Filistin devletinin tam bağımsızlığına dair bir talep telaffuz edilmiyor.)
Üçüncüsü:Filistin sorununa ilişkin Suudi Arabistan’la ABD ( İsrail ) “nihai çözümün temel ilkeleri” üzerinde bir anlaşmaya vardıktan sonra bölgedeki tüm Dışişleri bakanları bu ilkeleri desteklemek amacıyla toplantıya çağrılacak. Son görüşmeler bunları takip edecek.
Dördüncüsü: İsrail’le eşgüdüm ve işbirliği içinde Suudi Arabistan ekonomik gücünü Arap kamuoyunu plana ikna etmek için kullanacak. Bir nokta doğru bir şekilde not ediliyor: ” İsrail’le ilişkilerin normalleşmesi sürecinin başında, Arap kamuoyu bu normalleşmeyi kabul etmeyecektir.” Sonuç olarak, aslında bu, Arap halkına planı kabul ettirmek için rüşvet vermektir.
Beşincisi: Filistin sorunu, Suudi iktidar sahiplerinin bölgedeki asıl meseleleri İran konusunda da dikkatleri dağıtıyor: “Sonuç olarak Suudi ve İsrail tarafı aşağıdaki konularda hemfikir:
Orta doğuda İran’ın agresif politikalarına hizmet eden her türlü etkinliğe karşı koymada katkıda bulunmak. Suudi Arabistan’ın İsrail’le yakınlığı, Amerika’nın İran’a karşı olma konusunda samimi bir yaklaşım sergilemesiyle birlikte gitmek zorundadır.
İran’ın balistik füzelerine ilişkin ABD ve uluslararası yaptırımların artırılması.
İran’ın dünyada çapında terörizme desteği konusunda yaptırımların artırılması.
İran’la nükleer anlaşma imzalayan grubun ( beş artı bir ülkeleri ), anlaşmanın şartlarının harfiyen ve sıkı bir şekilde uygulanmasını garantiye almak amacıyla yeniden teftişe tabi tutulması.
İran’ın dondurulmuş malvarlıklarına erişiminin kısıtlanması, bozulan ekonomik durumundan faydalanılması ve bu durumun dolaşıma sokulup İran rejimine içeriden baskının artırılması.
İran ve Hizbullah tarafından desteklenen organize suçlar ve uyuşturucu ticaretine karşı mücadele için yoğun istihbarat işbirliğine gidilmesi.”
Belge Adil El- Cubeyr’in imzasını taşıyor. (Fakat ona bunu yazdıran ‘akıl hocası’ kimdi acaba?)
ABD’nin Filistin için barış planı, Filistinlileri ve Arapları İsrail’in her türlü talebi için baskı kurmak amaçlıdır. Güçlü düşmanları İran’dan kurtulmaları için ABD ve İsrail yardımcı olduğu takdirde Suudiler, önemsiz birkaç şartla bu planı kabul edeceklerdir.Fakat bu imkansız. Ne İsrail, ne de ABD, Suudi Arabistan’la “eşit bir ilişkiyi” kabul eder. Suudi Arabistan Orta doğuda üstün bir devlet olmak için gerekli unsurların hiçbirine sahip değil. İran’ı da yenmeleri mümkün değil.
İran Şii tabanın ve “batı” emperyalizmine direnişin tam kalbinde göbeğinde yer alıyor. Orta doğuda Şii ve Sünni nüfus ( Mısır hariç ) hemen hemen eşit. İran Suudi Arabistan’ın dört katı nüfusa sahip ve Suudi Arabistan’dan çok daha eski bir tarihe sahip ve çok daha kültürlü. Eğitimli bir nüfusu ve gelişmiş bir endüstriyel kapasitesi var. İran bir ulus devlet; Suudi yönetimi altındaki yarımada çöldeki gibi çöl kabilelerinin kümelenmesinden ibaret bir ülke değil. Coğrafi konumu ve kaynakları onu fethedilemez bir ülke yapıyor.
Suudiler İran’ı yenmek için Irak, Suriye, Yemen ve şimdi de Lübnan’da vekalet savaşlarına başladılar. Bu savaşları kazanmaları için piyadelere ihtiyaçları vardı. Her zaman emirlerine amade olan yegane piyade grubunu tutup gönderdiler. Suudilerin El-Kaide ve fanatik IŞİD sürüleri yenildi. Irak, Suriye ve Yemen’de savaş alanlarında on binlercesi öldürüldü. Küresel seferberlik kampanyasına rağmen mevcut potansiyel güçlerin neredeyse tamamı sahada yerel direnişçiler tarafından yenildi. Ne sömürgeci yerleşimci devlet ne de Amerika Suudi üstünlüğü için yürütülen savaşa asker göndermeye heveslidir.
Trump yönetiminin Orta doğuda barışı sağlamak için bahşettiği plan büyük beklenti oluşturuyor fakat bazı çok önemli ayrıntılardan yoksun. Şayet Trump yönetimi Suudiler’in büyük düşmanı İran’la mücadele etmeye gönüllü olursa Suudiler ABD planına destek sözü veriyorlar. İki yönetim de talihsiz ve fevri ve her ikisinin de planlarının sonunda başarı elde etme şansı düşük. Ne yazık ki bir şekilde bu durum sürdürülecek ve devasa boyutlarda sivil kayıplar yaratmaya devam edecekler. Siyonist mevcudiyet barış konusunda herhangi bir baskı hissetmiyor. Bu planlar konusunda da zaten ayağını sürüyor ve onları sadece bir avantaj olarak kullanmaya çalışacak.
14 Kasım, 2017 at 05:42 AM’de gönderildi| Permalink
Çeviri: Özgür Girişen