Thierry Meyssan’ın « Gözlerimizin Önünde » kitabının Müslüman Kardeşler’e ayrılan bölümünün yayınını tamamlıyoruz. Bu bölümde Cemaat, IŞİD ile birlikte Halifeliği kurma düşünü gerçekleştiriyor. Bu ilk terörist devlet Batı’nın yardımıyla iki yıl yaşamını sürdürmeyi başarır.
IŞİD kendini kamuoyuna işkenceleri ve kestiği başlarla tanıttı.
14- IŞİD ve Halifelik
Başlarda El Nusra Cephesi (Suriye’deki El Kaide) üyeleri, 2003’te Bağdat’ın düşmesinden sonra Irak’ta savaşmaya gitmiş Suriyelilerden oluşuyordu. Daha sonra nihai olarak Temmuz 2012’ye kaydırılacak olan Cumhuriyet’e karşı planlanan operasyona katılmak üzere Suriye’ye geri dönerler. İki yıl boyunca -2005’e kadar-, işgalci ABD’yle savaştıklarını düşünen ve onların serbestçe dolaşmasına izin veren Suriye’nin yardımından yararlandılar. Öte yandan, General David Petraeus Irak’a gelince, asıl işlevlerinin işgalcileri memnun etmek üzere Iraklı Şiilerle savaşmak olduğu açıkça ortaya çıktı. Nisan 2013’te, içinden geldikleri Irak İslam Emirliği, Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) adı altında yeniden faaliyete geçirilir. Suriye’de güzel ganimetler edinen El Nusra Cephesi üyeleri, içinden geldikleri yapıya yeniden katılmayı reddederler.
John McCain Suriye’de iş başında. Önde sağda Syrian Emergency Task Force müdürü görülüyor. Kapı eşiğinde, ortada, Kuzey Fırtınası (El Kaide) sözcüsü Muhammed Nur. Lübnanlı rehinelerin aileleri, kaçırma eyleminde suç ortaklığı yaptığı için « senatör » hakkında suç duyurusunda bulunacaklardır. McCain, Nur’u tanımadığını iddia edecektir. Parlamentodaki sekreterliği tarafından yayınlanan bu resmi fotoğrafa sonradan sızmıştır.
Mayıs 2013’te, bir ABD’li Siyonist dernek olan Syrian Emergency Task Force, Senatör McCain’in işgal altındaki Suriye’ye yaptığı seyahati örgütler. McCain burada, aralarında Azez’de 11 Lübnanlı Şii hacıyı kaçırıp rehin tutan Kuzey Fırtınası Katibatı (El Kaide) sözcüsü Muhammed Nur’un da yer aldığı çeşitli suçlularla görüşür. Basın bürosu tarafından dağıtımı yapılan bir fotoğrafta, içlerinde bazıları El Nusra Cephesi bayrağı da taşıyan Özgür Suriye Ordusu liderleriyle hararetli bir şekilde tartışırken görülmektedir. Bunlardan birinin kimliğine ilişkin bir şüphe ortaya çıkar. Ardından bu kişinin IŞİD’in gelecekteki halifesi olduğunu yazsam da Senatörün sekreterliği bunu şiddetle yalanlayacaktır [1]. Aynı adam gazetecilere çevirmenlik de yaptığı için şüpheye düşülmesi doğaldır. Sekreterlik benim varsayımımın saçma olduğunu, IŞİD’in senatörü birçok kez ölümle tehdit ettiğini açıklayacaktır. Kısa süre sonra John McCain, kendi söyledikleriyle çelişmekten çekinmeden, televizyonda IŞİD yöneticilerini şahsen tanıdığını ve « onlarla sürekli olarak temas halinde olduğunu » açıklayacaktır. Her ne kadar senatör İslamcılar hakkında yanılmadığına inansa da, Vietnam’dan ders aldığını ve « Beşar rejimine » karşı onları stratejik gereklilikler nedeniyle desteklediğini belirtir. Dolayısıyla, Suriye’de olayların başlamasından önce onların Lübnan’dan silah tedarikini örgütlemiş ve Ersal Köyünü gelecekteki harekatların geri üssü olarak seçmiştir. Cihatçı Suriye’ye yaptığı ziyaret sırasında, IŞİD’in gelecekteki işlevselliğinin koşullarının değerlendirmesini yapar.
John McCain ve Özgür Suriye Ordusu’nun genelkurmayı. Solda önde, Senatör’ün konuştuğu, daha sonra IŞİD’in « Halife İbrahim »’i rolünü oynayacak olan kişi. Hemen yanında, Tuğgeneral Salim İdris (gözlüklü). « Halife » hiçbir zaman sorumluluk üstlenmemiş bir aktördür. John McCain’e göre, Halife değil, ona benzeyen biri söz konusudur. Öte yandan senatör ardından IŞİD ile sürekli irtibatta olduğunu kabul edecektir.
Aralık 2013’te Türk Polisi ve adaleti, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın birkaç yıldan beri El Kaide’nin kasası Yasin el Kadı’yla gizlice görüştüğünü ortaya koyar. Birçok kez özel uçakla geldiği ve havaalanının güvenlik kameraları kapatıldıktan sonra karşılandığı, fotoğraflarla belgelenmektedir. El Kadı bir zamanlar (ve muhtemelen bugün de) ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in kişisel dostudur. Aranan kişiler listesinden adının BM’de 5 Ekim 2012’de ve ABD Dışişleri Bakanlığında ise ancak 26 Kasım 2014’te silinmesine rağmen, çok uzun zamandır Erdoğan ile görüşmeye gelmektedir. Bosna-Hersek’te (1991-95) Bin Ladin’in Arap Lejyonunun finansmanından sorumlu olduğunu ve Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’e mali destek sunduğunu kabul etmektedir. FBI’ye göre aynı şekilde Tanzanya ve Kenya’daki ABD büyükelçiliklerine yönelik saldırıların (1998) finansmanında kilit rol oynamıştır. Yine FBI’ye göre, uluslararsı terörizmde rol oynamakla suçlanan Ptech (bugün artık Go Asile adını alan) bilişim şirketinin sahibi olduğu belirtilmektedir.
İstanbul havaalanı güvenlik kameraları, Bilal Erdoğan’ı El Kaide’nin kasası Yasin el-Kadi ile görüşürken görüntüledi.
Kısa süre sonra Türk Polisi İHH merkezini basar ve burada Türkiye’deki El Kaide’nin lideri olmakla suçlanan Halis B. ve örgütün Ortadoğu’daki ikinci komutanı İbrahim Ş.’yi yakalar. Erdoğan polisleri tasfiye etmeyi başarır ve suçluların serbest bırakılmasını sağlar.
Suudi televizyon kanalı El-Arabiya’da, bir IŞİD subayı örgütün Prens Abdul Rahman el-Faysal tarafından yönetildiğini açıklıyor.
Ocak 2014’te ABD, adı verilmeyen bir cihatçı örgüte yönelik geniş kapsamlı bir geliştirme programını yürürlüğe sokar. Türkiye’de Şanlıurfa, Osmaniye ve Karaman’da olmak üzere üç eğitim kampı oluşturulur [2]. IŞİD’e bol miktarda silah gelir ve bu durum El Nusra’yı kıskandırır. Birkaç ay süresince iki grup arasında kıyasıya bir savaş başlar. Neyin hazırlanmakta olduğunu henüz iyi anlayamayan Fransa ve Türkiye, IŞİD’in silah stoklarını ele geçirmesi için başlangıçta El Nusra’ya (El Kaide) cephane gönderir. Suudi Arabistan, IŞİD’in lideri olduğunu iddia eder ve örgütün bundan böyle Prens Abdül Rahman el Faysal’ın (Suudilerin ABD Büyükelçisi ve Suudi Dışişleri Bakanı’nın kardeşi) yönetimi altına alındığını açıklar.
Gün geçtikçe işler açıklığa kavuşur: Beyaz Saray 18 Şubat’ta, Suudi Arabistan, Ürdün, Katar ve Türkiye’nin gizli servis şeflerini toplantıya çağırır. Ulusal Güvenlik Danışmanı Susan Rice bunlara Prens Bender’in sağlığına yeniden kavuşamadığını ve cihatçıları yönetmek için yerine Prens Muhammed bin Nayif’in getirildiğini açıklar. Ancak Nayif’in bu insanlar üzerinde doğal bir otoritesi yoktur, bu da Türklerin iştahını kabartır. Türkiye onlara Özgür Suriye Ordusunun yeni yönetim şemasını iletir ve onları Washington’un sınırları yeniden şekillendirmek üzere geniş kapsamlı yeni bir gizli operasyonu kendilerine emanet edeceği konusunda bilgilendirir. Mayıs ayı başında, Abdülhakim Belhac (eski El Kaide kadrosu, Libya’da Trablus askeri valisi ve Özgür Suriye Ordusu’nun kurucusu), ABD ve cihatçılar arasındaki planlar konusunda Fransız Hükümetini bilgilendirmek ve Fransa’nın IŞİD’e karşı yürüttüğü savaşı sonlandırmak üzere Paris’e gider. Özellikle Quai d’Orsay’de kabul edilir. 27 Mayıs – 1 Haziran arası birçok cihatçı önder danışmalarda bulunmak üzere Amman’a (Ürdün) davet edilir.
CİA başkanlığında Amman’da gerçekleştirilen toplantıya ait, Türk gizli servisleri tarafından tutulan tutanak (söz konusu belge, 6 Temmuz 2014 tarihli Kürt « Özgür Gündem » gazetesinde yayınlanmıştır).
Toplantı tutanağına göre, Sünni savaşçılar IŞİD bayrağı altında bir araya getirilecektir. Kendilerine bol miktarda Ukrayna menşeli silahlar ve ulaşım araçları verilecektir. Suriye ve Irak arasında, çoğunlukla çölden oluşan birleşik geniş bir bölgenin denetimini ele geçirecek ve burada bağımsız bir devletin kuruluşunu ilan edeceklerdir. Görevleri aynı zamanda hem Beyrut-Şam-Bağdat-Tahran yolunu kesmek, hem de Fransız ve İngilizlerin belirlediği Suriye ve Irak sınırlarını havaya uçurmaktır. Ülkesindeki Nakşibendi tarikatının mürşidi olan eski Irak Başkan Yardımcısı İzzet İbrahim el Duri, Saddam’ın ordusunda görev yapmış 80 000 askerle aralarına katılacağını açıklar. CIA, onun gelmesiyle birlikte El Ambar’daki Sünni aşiretlerden 120 000 savaşçının IŞİD’e katılacağını ve bunların Pentagon’un resmi olarak Irak Ordusu için sahaya nakledeceği ağır silahlarla donatılacaklarını teyit eder. Irak Bölgesel Kürt Yönetimi gizli servis şefi Masrur « Cuma » Barzani’ye, IŞİD’in el Ambar’ı ilhak etmesi durumunda hükümetinin de Kerkük’ün tartışmalı topraklarını ilhak edebileceği güvencesi verilir. Norveç’te hapis cezasının infazı devam etmesine karşın NATO’ya ait bir özel uçakla gelen Kürt Molla Krekar’ın sahadaki varlığına anlam verilmez. İşin gerçeği şudur ki bu İmam birkaç yıldan beri Halifelik ilanı hazırlıkları içerisindeki İslamcıların ideolojik olarak hazırlanmasında önemli bir rol oynamaktadır. Ancak toplantı sırasında bu konuya değinilmeyecektir.
Aynı anlarda Başkan Barack Obama, West Point Askeri Akademisi’nde yaptığı konuşmada, « terörizme karşı savaşın » yeniden başlatılacağını ve bunun için yıllık 5 milyar dolarlık bir bütçe ayrılacağını açıklar. Beyaz Saray daha sonra bu programın, yılda 5 400 ılımlı isyancının (yani Müslüman Kardeşler değil) eğitimini de içerdiğini açıklayacaktır.
Haziran ayında, İslam Emirliği önce Irak’ta, sonra da Suriye’de bir taarruz başlatır ve Halifelik ilan eder. Buraya kadar sadece birkaç yüz savaşçıdan oluşan DAEŞ –Arapça kısaltmasıyla bu şekilde adlandırılıyor-, mucizevi bir şekilde birden binlerce paralı askere sahip olmuştur. Bu şekilde Bağdat Hükümetinden intikam alan Saddam Hüseyin’e bağlı eski subaylar ve o sıralarda ABD’ye göç eden Şii subaylar aracılığıyla kendilerine Irak’ın kapıları açılmıştır. IŞİD, Pentagon’un Irak Ordusuna daha henüz teslim ettiği silahları ve Musul’daki Merkez Bankasının paralarını ele geçirir. Eş zamanlı ve eşgüdümlü bir şekilde, Kürdistan Bölgesel Hükümeti Kerkük’ü ilhak eder ve bölgenin özerkliği konusunda bir referandumun düzenleneceğini duyurur. İslam Emirliği’ne rakip grupların içerisindeki cihatçıların Türkiye’ye akın etmelerini önleyecek şekilde, Ankara Suriye ile olan sınırını kapatır.
IŞİD bölgeye yerleşir yerleşmez, Fort Bragg (ABD)’da eğitilmiş ve aralarından bazıları kısa süre önce Irak’taki ABD yönetiminde de görev almış olan sivil yöneticileri buralara yerleştirir. IŞİD kısa sürede, ABD ordusunun State building’i anlamında bir devlet yönetimine sahip olur. Birkaç hafta öncesinde küçük bir terörist gruptan öteye gitmeyen bir yapı için bu tabi ki topyekun bir dönüşümdür.
Bunların hepsi önceden öngörülmüştür. Böylece IŞİD Irak’taki askeri havaalanlarını ele geçirince, muharebeye hazır savaş uçağı ve helikopter pilotlarına anında sahip olur. Bunların Irak ordusundaki eski pilotların olmasına imkan yoktur çünkü uçuşa 6 ay ara verince kabiliyetlerini yitirdikleri bilinmektedir. Ancak planlamacılar gerekli teknik ekipleri unuttukları için bu malzemenin bir bölümünü kullanmaları mümkün olamamıştır. IŞİD, gazetelerinin yazıişlerini yönetmenin yanı sıra, Allah’ın şiddetini sahnelemekle de görevli olan MI6 uzmanlarından oluştuğu anlaşılan bir iletişim birimine sahiptir. Bu, cihatçılar için bir başka değişikliktir. Bugüne kadar halkları dehşete sürüklemek için şiddeti kullanıyorlardı. Bundan böyle artık onları şoke ve hipnotize etmek için şiddeti taçlandıracaklardır. Çarpıcı bir şekilde filme alınıp estetik hale getirilen videolar akılları vuracak ve snuff movies amatörlerini seferber edecektir.
John McCain ve Abdülhakim Belhac. Bu fotoğraf çekildiği sırada Belhac, IŞİD’in Mağrip emiri olarak İnterpol tarafından aranmaktadır.
IŞİD’in parlak başarısı bütün dünyadaki İslamcıları kendisine yönelmeye iter. Eskiden El Kaide, Usame bin Ladin ve ikizlerini referans alırken, şimdi artık yeni idolleri Halife « İbrahim »’dir. Dünyadaki cihatçı grupların çoğu birer birer IŞİD’e biat ederler. 23 Şubat 2015’te Mısır Başsavcısı Hişam Bereket, İnterpol’a Trablus’un askeri valisi Abdülhakim Belhac’ın, IŞİD’in tüm Mağrip bölgesinin lideri olduğunu belirten bir not gönderir.
IŞİD, Irak ve Suriye petrolünü sömürür [3]. Ham petrol ya Irak Bölgesel Kürt Yönetiminin denetimindeki boru hattıyla ya da Serii ve Sam Otomotiv’e ait tanker kamyonlarla Karkamış, Akçakale, Cilvegözü ve Öncüpınar sınır kapıları üzerinden taşınmaktadır. Ham petrolün bir bölümü Türkiye’nin iç tüketimi için Turkish Petroleum Refineries Co. (TÜPRAŞ) tarafından Batman rafinerisinde işlenmektedir. Ceyhan, Mersin ve Dörtyol limanlarından, Türk-Azeri çifte vatandaşı milyarder Mübariz Gurbanoğlu’na ait Palmali Shipping Agency JSC’nin gemilerine yüklenmektedir. Ham petrolün büyük bir bölümü, önce sahte menşei belgeleri aldığı İsrail’e, ardından da Avrupa’ya (Fransa’da rafine edildiği Fos-sur-Mer de dahil) nakledilmektedir. Petrolün geri kalanı doğrudan Ukrayna’ya gönderilmektedir. Bu düzenek konunun uzmanlarınca gayet iyi bilinmektedir ve petrol şirketlerinin Dünya Petrol Kongresi (15 ila 19 Haziran tarihleri arasında Moskova’da düzenlenen) sırasında dile getirilmiştir. Konuşmacılar ARAMCO’nun (ABD/Suudi Arabistan ortaklığı) IŞİD petrolünün Avrupa’da dağıtımını örgütlediğini, Exxon-Mobil’in (Katar’a hakim Rockfeller’lerin şirketi) ise El Nusra petrolünün ticaretini yaptığını savunurlar [4]. Birkaç ay sonra, Avrupa Birliği’nin Irak temsilcisi Büyükelçi Jana Hibaskova, Avrupa Parlamentosu önünde yaptığı bir konuşmada Birliğe üye ülkelerin petrolünü satın alarak IŞİD’i desteklediklerini teyit edecektir.
Başlarda BM Güvenlik Konseyi bu kaçakçılığı ifşa edemese de, Başkanı terörist örgütlerle ticaret yapmanın yasak olduğunu anımsatır. 2199 sayılı kararın onaylanması için Şubat 2015’i beklemek gerekecektir. Bunun üzerine Mübariz Gurbanoğlu bu işten elini çeker ve birçok gemisini (Mecit Aslanov, Begim Aslanova, Poet Qabil, Armada Breeze ve Shovket Alekperova) bu kaçakçılığı sürdüren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın gemicilik şirketi BMZ Group Denizcilik ve İnşaat A.Ş.’ye satar. Kasım 2015’te, Antalya’daki G20 zirvesi sırasında Vladimir Putin, Türkiye’yi BM kararını ihlal etmek ve IŞİD’in petrolünü pazarlamakla suçlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yalanlamaları karşısında, Rus Ordusunun harekat başkanı General Sergey Rudskoy, düzenlediği basın toplantısında Türk sınırını geçmekte olan 8 500 tanker kamyonun uydu görüntülerini kamuoyunun bilgisine sunar. Ama asıl kaçakçılık Başkan Mesut Barzani’nin sorumluluğu altında, Irak Kürdistanı aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. « Yumurtalık » petrol terminalini (Irak ve Türkiye arasındaki Kerkük-Ceyhan boru hattına bağlı) genişletme çalışmaları gerçekleştirilerek stok kapasitesi 1,7 milyon tona çıkarılmıştır. Tanker kamyonların tümü, petrolün Türk topraklarına nakil tekelini ihalesiz olarak elde eden Powertrans adlı bir şirkete aittir. Bu şirket önce Singapur, ardından da Cayman Adaları merkezli çok gizemli Grand Fortune Ventures’e aittir. Bu montajın geri planında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı ve Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın şirketi Çalık Holding gizlenmektedir [5].
Kürt petrol boru hattı üzerinden aktarılan petrol ise aynı şekilde satılmaktadır. Bununla birlikte Irak Hükümeti, Barzani Ailesinin IŞİD ile işbirliğini ve birlikte Irak’ın kamu mallarını çalmalarını teşhir edince, Ankara şaşırmış gibi yapar. Bunun üzerine Erdoğan, Erbil ve Bağdat’ın arasındaki sorunun açıklığa kavuşmasını beklerken, Iraklı Kürtlerin bir Türk bankası hesabındaki gelirlerini bloke eder. Tabi bloke edildiği iddia edilen bu parayla yapılan yatırımların geliri Türkiye bütçesinde gösterilmeyerek AKP’ye aktarılır.
Eylül 2014’te, Halife örgüt içerisindeki kadrolarını tasfiye eder. Genel olarak Mağripli ve özellikle de Tunuslu olan subaylar itaatsizlikle suçlanır, ölüm cezasına çarptırılır ve infaz edilir. Yerlerine Gürcistanlı Çeçenler ve Çinli Uygurlar geçirilir. Gürcü askeri istihbarat subayı Tarkan Batiraşvili, « Ebu Ömer el Şişani » adıyla Halife’nin sağ kolu haline gelir. Gürcistan Savunma Bakanı ve « Sürgündeki Abhaz Hükümeti » eski başkanı İrakli Alassania aynı günlerde ülkesinin, Suriyeli cihatçılara yönelik eğitim kamplarına ev sahipliği yapmaya hazırlandığını masumca açıklar.
Büyük ölçekli caniliklere ve iki ABD’li gazetecinin infaz edilmesine tepki gösteren Başkan Obama, 13 Eylül’de bir IŞİD karşıtı Koalisyonun oluşturulduğunu duyurur. Kobane (Suriye) Savaşı sırasında, US Air Force’a bağlı uçaklar, bazı günler IŞİD’i vurarak ve diğer günlerde de ona paraşütle silah ve cephane atarak zevk süresinin uzamasını sağlarlar.
ABD basınına göre, Fransız askeri istihbarat subayı Fransız vatandaşı David Durgeon, IŞİD’in Muhammed Merah ve Kuaşi kardeşleri eğiten bomba uzmanıydı. ABD basını iddiasında ısrar ederken, Fransız Savunma Bakanlığı onu kullandığını reddeder. Bir müttefik bombardımanından istifadeyle kayıp olduğu ilan edilmiştir.
Koalisyon, Suriye’de El Kaide’nin Horasan adlı bir grubuna karşı bir operasyon düzenlediğini açıklar. Bu grubun gerçekten var olduğuna ilişkin herhangi bir kanıt olmasa da ve Fransız Savunma Bakanlığı bunu yalanlasa da, ABD basını grubun sahada bulunan Fransız gizli servislerine bağlı David Drugeon adlı bir bomba uzmanı tarafından yönetildiğini belirtmektedir. ABD basını daha sonra, Drugeon’un Fransız gizli servisleri hesabına Muhammed Merah (2012’deki Toulouse ve Montaban saldırılarının faili) ve Kuaşi kardeşleri (2015 yılında Paris’te Charlie Hebdo’ya yönelik saldırının faili) eğittiğini savunacaktır.
IŞİD kaynaklarını daha da arttırmak için yönetimi altındaki topraklarda vergi almaya başlar, elindeki tutsaklar karşılığında fidye ister ve tarihi eser kaçakçılığı yapar. Bu son faaliyeti Ebu Seyyaf el Iraki tarafından yönetilir. Çalınan tarihi eserler Gaziantep’e (Türkiye) ulaştırılır. Kaçırılan bu eserler, ya Şenocak Nakliyat, Devran Nakliyat, Karahan Nakliyat ve Egemen Nakliyat adlı şirketler üzerinden bunları sipariş eden koleksiyonculara doğrudan gönderilir ya da Bakırcılar Çarşısı’nda satılır [6].
Son olarak, Başbakan Binali Yıldırım tarafından yönetilen Türk mafyası, emirliğin topraklarında taklit ürün fabrikaları kurmakta ve Batı dünyasını bu mallara boğmaktadır.
Bunun dışında, Afgan Cumhurbaşkanı Hamid Karzai iktidarı bıraktığında, Afgan afyon ve eroininin nakli işini Kosovalıların elinden alıp Halifeliğe verir. Afgan Cumhurbaşkanının ailesi –özellikle de öldürülene kadar kardeşi Ahmet Veli Karzai- uzun yıllar boyunca en büyük afyon kartelinin başındadır. ABD silahlı kuvvetlerinin koruması altında Afganistan her yıl, 430 tonluk dünya eroin pazarının 380 tonluk bölümünü üretmektedir. Karzai çetesinin bu ticaretten 2013 yılında 3 milyar dolar kazandığı belirtilmektedir. IŞİD, Afrika ve Asyalı yan kuruluşları aracılığıyla uyuşturucuların Avrupa’ya naklinden sorumludur.
15- IŞİD’in tasfiyesi
21 Mayıs 2017’de Başkan Donald Trump Riyad’ta, ABD’nin Irak ve Suriye topraklarında birleşik bir Sünnistan kurmaktan vazgeçtiğini ve uluslararası terörizmi desteklemeyi sonlandıracağını duyurur. Tüm Müslüman devletlerini aynı şekilde hareket etmeye çağırır. Bu konuşma, Londra değil ama Pentagon ve Prens Muhammed bin Salman tarafından özenle hazırlandı.
İtaatkar Suudi Arabistan altmış yılda yürürlüğe soktuğu Müslüman Kardeşler’e yönelik devasa destek düzeneğini tasfiye etmeye başlarken, Birleşik Krallık, Türkiye ve Malezya ABD’nin önayak olduğu gelişimi reddeder.
Mİ6, « Taliban karşısındaki direnişçiler » için Batı kamuoyunun desteğini almak üzere, Afganistan’da « Afganistan Birleşik İslami Selamet Cephesi »ni nasıl « Kuzey İttifakı » olarak yeniden adlandırdıysa, aynı şekilde Myanmar’da da, « İnanç Hareketi »ni « Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu » olarak yeniden adlandırır. Her iki durumda da, Müslüman Kardeşler’i çağrıştıracak her şeyin ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Ağustos 2017’de Londra, Birmanya Hükümetine karşı Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusunu öne sürer. Bir ay boyunca uluslararası kamuoyu, Myanmar’lı Müslüman Rohingaların sürgününe ilişkin kuşa çevrilmiş haber bombardımanına tutulur. Medeniyetler çatışmasının ikinci aşamasının başlatılması söz konusudur: Müslümanların Hıristiyanlara karşı saldırısından sonra şimdi de Budistlerin Müslümanlara saldırısı. Öte yandan Suudi Arabistan merkezi Mekke’de olan Rohingya Kurtuluş Ordusu’na desteğine son verdiğinde operasyona durdurulur [7].
Sri Lanka saldırılarından üç gün önce, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı Kolombo’daki büyükelçiliğine gizli bir telgraf gönderir. Tüm personelinin üç gün boyunca olabildiğince dışarıya çıkmasına engel olmasını ve saldırılara hedef olacak mekanlara gitmelerini kesinlikle yasaklaması talimatı verir (Kaynak: Alahed News).
Sonuç olarak, Suriye ve Rusya IŞİD’i Suriye’den kovarken, ABD, İran ve Irak da Irak’tan kovar.
Nihayetinde, IŞİD tarafından Sri Lanka’da Paskalya bayramı sırasında 21 Nisan 2019’da, 258 kişinin ölümüne ve 496 kişinin yaralanmasına yol açan geniş çaplı bir operasyon gerçekleştirilir.
1928 yılında Hasan el-Banna tarafından düşünülen Halifeliğin yeniden tesisi, kendi çıkarına Devlet Başkanı Enver Sedat tarafından denenmiş, ama bunun bedelini yaşamıyla ödemişti. Bu düş sonunda IŞİD tarafından gerçekleştirilmiş, ama başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Arap halklarının direnişi çok güçlü olmuş ve Başkan Trump’ın muhalefeti denemenin sürdürülmesine imkan vermemiştir. Şimdilik İslam Emirliğinin kendini Halife ilan etmek için Rehberden yetki alıp almadığını ya da bunu yapmak için Batılı destekçilerinden mi yararlandığını bilme imkanımız yoktur. Ne olursa olsun, cihatçılar bu yolda çabalarını sürdüreceklerdir.
(sürecek…)Thierry Meyssan
Çeviri
Osman Soysal