Prof. Dr. Taner Akçam, Ermeni meselesi hakkında yeni çıkan bir kitabı münasebetiyle Gazete Duvar‘da yayımlanan söyleşisinde şöyle bir ifade kullanıyordu:
Hıristiyanlara biçilen yer, ikinci sınıf vatandaş olmaktı. Korkunç bir örnek vereyim: 19. yüzyıl feodal toplumunda örneğin Kürt bölgelerinde Kürt ağaları, evlenen Ermenilerin ilk gece hakkına sahiplerdi.
Onun ötesinde Ermeniler çifte vergi veriyordu. Bir, devlete normal vergi veriyorlardı, bir de ‘Hafir’ (veya hapir; kiafir) denen yöredeki Kürt feodal yöneticilerine vergi veriyorlardı yani vatandaş sayılmıyorlardı… 1
132 Kürt aydını adına yayınlanan ortak bildiride, Akçam’ın yukarıdaki tespitine yönelik sert bir tepki ve kınama vardı.
Şöyle ki:
…İki halkın da uğradığı bunca haksızlık, mağduriyet varken; devasa sorunlar orta yerde duruyorken, ‘ilk gece hakkı’ gibi absürd bir iddianın sansasyonel bir tarzda ortaya atılması anlaşılır bir durum değildir. Bu, her iki halka da hakarettir…
Taner Akçam’ın üstenci dilini ve bakışını reddediyoruz. Bu yaklaşım Türk resmi ideolojisinin sol tezahürüdür… Bu yanlış ve temelsiz iddiadan dolayı Taner Akçam’ı kınıyor ve kendisini iki halktan da özür dilemeye davet ediyoruz. 2
Doğrusu, ortak bildiri bir şekilde bana da ulaştırılmıştı. Tepkileri haklıydı; fakat ben, iki nedenle imzalamadım.
1) “İlk gece hakkı”nın Kürt ağaları tarafından kullanıldığı yolundaki iddia, dolaylı biçimde tümüyle “yanlış ve temelsiz” sayılıyor, bundan ötürü de “hakaret ettiği iki halktan da özür dilenmesi” isteniyordu. Bence Akçam’ın, “bunu ispata ve Kürt aydınlarla tartışmaya davet edilmesi” daha münasip olurdu.
2) Bildiride, Akçam’ın bu yaklaşımı için, “Türk resmi ideolojisinin sol tezahürüdür” ibaresi kullanılıyordu ki, bu da kusurlu bir belirlemeydi. Zira kendisi, 1980 öncesinde ve sonrasında mensup olduğu Devrimci Yol geleneğine ciddi zararlar verdikten sonra hem örgütü hem de solculuğu terk etmişti.
Günümüzün liberal-muhafazakâr görüş modasına uyarak her kabahat, kusur ve yanlışın altında “illa bir solculuk” aramak, bana ezberlenmiş önyargıyı hatırlatıyor.
Ses getiren ama tartışması bitmeyen her iki tutum hakkında ağırlıklı olarak yurt içi ve dışında yaşayan çok sayıda Kürt aydını, konuya ilişkin eleştirel makaleler yazdılar; Akçam’ın tespitini hamasi cümlelerle çürütme yoluna gittiler.
İzleyebildiğim kadarıyla, Recep Maraşlı, Murad Ciwan, Memo Torî, Ayşe Hür, Dücane Cundioğlu ise “ilk gece hakkı”nın varlığına işaret ettiler.
Rusya arşivlerinde araştırma yapan Kürt akademisyen Prof. Dr. Ekrem Önen, konu hakkında şöyle diyor:
M. S. Lazarev, benim çok yakın dostumdu… Kitabında, Prof. Dr. Taner Akçam’ın atıfta bulunduğu ‘ilk gece hakkı’ şeklindeki bir ifade yer almamaktadır. 3
Avukat-yazar Fırat Aydınkaya olaya farklı bir noktadan yaklaşıyor ve “ilk gece hakkının” olmadığını kanıtlamak maksadıyla ön saptama yapıyor:
Dönemselleştirme ve mekânsallaştırma yapmak, konunun anlaşılmasında önem arz eder. Kürdistan’da, özellikle de Kürtler ile Ermenilerin yaşadığı melez ortamlarda talan, zorbalık, kız kaçırma, tecavüz, düğünlere müdahale edilmesi gibi vakaların 1860-1900 yılları arasını kapsayan zaman diliminde mebzul miktarda arttığı raporlarla ve tanıklıklarla sabittir. 4
Kürt ağalarının “ilk gece hakkı” ve benzeri yollarla kadınları cinsel tahakküm altına alma olayını belli bir zaman ve mekân ile sınırlamak, kanımca isabetli bir tespittir.
Oysa yazar R. Maraşlı, Aydınkaya’nın makalesini ilginç bulmakla birlikte, içeriğine katılmıyor.
Akçam, bahsedilen iddiasını, Ermeni tarihçilerden Stephan Astourian ile Dikran Khalidyan’a dayandırmaktadır. Dikran, doktora tezinde böyle bir iddiaya yer vermiştir.
Her ikisi de Sovyetler Birliği döneminde Kürtler, Ermeniler, Ortadoğu ve emperyalizm gibi konularda araştırma yapıp kitaplar yazan Prof. M.S. Lazarev’in 1964 yılında yayımlanan “Kürdistan Tarihi” isimli kitabından alıntı yapmışlar.
Lazarev, “Bazı Kürt ağalarının ilk gece hakkını kullandıklarına” dair iddiayı, 1901’de ve 1910’da yayımlanan iki kaynağa dayandırmaktadır:
1-) İrlanda asıllı İngiliz işadamı, parlamenter ve coğrafya uzmanı Henry Finnis Blosse Lynch (1862-1913), aynı zamanda Batı İran ile Mezopotamya arasında nakliye işleri yapan “Lynch Brothers” şirketinin sahibi olduğundan, işi gereği İsfahan ile Luristan’dan Irak şehirlerine, Halep’ten Diyarbakır’a kadar at sırtında gezmiştir.
“Kraliyet Coğrafya Cemiyeti” (Royal Geographical Society) üyesi olması sıfatıyla, Ağustos 1893-Mart 1894 ve Mayıs-Eylül 1898 tarihleri arasında Doğu Anadolu bölgesinin birçok vilayetini (Bingöl, Varto, Muş, Hınıs, Ağrı gibi), dağını ve bayırını dolaşarak hem coğrafi hem de ticari keşifler yapmıştır.
1893 sonunda Kars (Ani Harabeleri) ve 1898’de Erzurum’a giderek önemli gözlemlerde bulunmuştur. Lynch, gezi izlenimlerini, 1901’de iki cilt halinde yayınlamıştır: Armenia: Travels and Studies in the Shadow of Ararat (Ermenistan: Ağrı Dağı Gölgesinde Seyahat ve İncelemeler). Kitap, 1902’de Ermeniceye çevrilmiştir.
2-) Çarlık dönemi Rusya’sının Van’daki Başkonsolosluk raporu.
Birinci kaynak İngilizcedir. İngiliz işadamı Lynch, olayı şöyle ifade etmiştir:
Some Beys, established the right of First Night in Armenian villages.
Yani: “Bazı Ağalar, Ermeni köylerine (veya köylülerine) ilk gece hakkını dayatıp ikame etmişler.”
Rus Konsolosluk raporunda ağaların ilk gece hakkına ilişkin kullanılan cümlenin Rusçası ise şöyledir ve aynı anlama gelmektedir: Nekotoriye Bei v selenyah daje ustanovili pravo pervoy noçi.
Bu cümlenin gramatikal doğruluğunu, uzun yıllar Moskova’da gazetecilik yapmış olan Hakan Aksay’a teyit ettirdim.
Hemen belirteyim: İslami kesimden sayılan felsefeci ve yazar Dücane Cundioğlu‘nun, YouTube kanalıyla yayımladığı programın başlığı “İLK GECE HAKKI” ve tarihi de 30 Nisan idi.
Sohbeti sırasında 132 Kürt aydınının ortak bildirisini eleştirip, Akçam’ı dolaylı biçimde doğrulayan gerekçeler öne sürüyordu. Onu dinlerken, hem İngilizce kitaptan hem de Rus Konsolosluğu raporundan haberim oldu.
Bu açıklama ışığında Prof. T. Akçam’ın gürültü koparan ifadesine tekrar bakalım:
Korkunç bir örnek vereyim: 19. yüzyıl feodal toplumunda örneğin Kürt bölgelerinde Kürt ağaları, evlenen Ermenilerin ilk gece hakkına sahiplerdi.
Bu söylemde ciddi bir eksiklik, kusur ve genelleme var. Çünkü gerek İngiliz işadamı ve seyyahın kitabında, gerekse Rus Konsolosluğu raporunda “Kürt ağaları” yerine “Bazı Kürt ağaları” ibaresi kullanılmıştır.
Yani burada tüm Kürt ağaları kastedilmediği halde, Akçam bunu, hemen her Kürt ağasına mal eden bir ifadeye yer vermiştir.
Fırat Aydınkaya, belgelere dayanarak Akçam’ın iddiasını boşa çıkarmaktadır:
Ermeni Patrikhanesi’nin 1878 yılında Palu, Çapakçur (Bingöl) ve Çarsancak yöresinden İstanbul hükümetine gönderdiği şikâyetnamelerde ağa ve beylerin zorbalıkları anlatılıyor: Çifte vergi almaları, Ermeni genç kızlarla delikanlıların evlenmelerine müdahale etmeleri, bazı gelinlik kızları sevdikleri erkekler yerine papaz veya molla nikâhıyla başka Ermeni gençleriyle evlendirmeleri, evlilik haracı istemeleri vb bu tür şikâyetler arasında.
Ancak, gönderilen raporlarda ‘ilk gece hakkı’na sahip olduklarına dair herhangi bir şikâyete rastlanmıyor… Ağalar kendi maiyetine aldıkları Ermenilerin evlilik gibi toplumsal kurumları üzerinden vergi almaya çalışıyorlar. 5
Aydınkaya’ya göre; Kürt toplumunda “ilk gece hakkı” diye tanımlanan uygulamayı tarih boyunca kaydeden bir Kürt yazılı kaynak bulunmadığı gibi, bunu ima eden anlatımlar da söz konusu değildir.
Sadece Kürt kaynaklarında değil, Misyonerlerin raporlarında da bu hakkın iması yoktur. Palu bölgesine dair bir şikâyetnamede Kürt ağaları ‘insan yiyen vahşiler’ olarak nitelenmesine rağmen, onların ilk gece hakkını kullanıp uyguladıklarına ilişkin bilgi bulunmuyor.
Onlar, zalimane usullerle kız kaçırdılar, ırza geçtiler, pogromlara katıldılar… (Ağaların) yüz kızartıcı suç sicilleri hayli kabarıktı. Ne var ki bu sicilde ‘ilk gece hakkı’ diye bir suç yoktu… 6
Bütün bunlara dayanarak yazarın ulaştığı kanaat şudur: Yabancı gezginci, gözlemci, misyoner ve diplomatlar, “Ağaların nikâh ve düğünlere müdahale edip gelinlik kızları ailelerin istediği damat adaylarıyla değil, kendisinin beğenip tercih ettiği delikanlılarla evlendirmeleri veya düzenlenen düğün ile nikâh için ayrı bir vergi (haraç) istemelerini yanlış değerlendirmişler. Sanki bu müdahale, o gelinin gerdeğe girmeden önce bizzat ağanın yatağına girmek zorunda bırakılmasıymış (ilk gece hakkı) gibi rapor haline getirilip ilgili merkeze bildirilmiştir.”
Akçam’ın işaret ettiği, “Ağaların Ermeni köylülere dayattığı ‘Hafir’ vergisi” de Aydınkaya’nın makalesinde birçok yanıyla irdelenip eleştiriliyor.
Haymatlos Suad isimli bir yazar da benzer eleştirilerde bulunuyor. Yazar ve gazeteci Ahmet Kahraman ise, “O zamanki Kürdistan coğrafyasında ‘ilk gece hakkı’nın var olmadığından” yola çıkarak, Prof. Akçam’a adeta veryansın ediyor. 7
Son alıntıyı, Kürt yazar ve siyasetçi Altan Tan‘dan yapıyorum:
Her halkın içinde olduğu gibi Türk, Kürt, Arap, Çerkes, Ermeni, Süryani, Rum… coğrafyamızda yaşayan tüm halkların arasında da çok sayıda talancı, ırz düşmanı, tecavüzcü, sapık, katil, zalim, cani var. Ancak tarihte kurumsal olarak bu coğrafyada asla ‘ilk gece hakkı’ diye bir rezalet yok.
Bu iddia, coğrafyada yaşayan tüm halklara büyük bir iftiradan başka bir şey değil. ‘İlk gece hakkı’ tarihte Batı feodal toplumunun İskoçya gibi bazı bölgelerinde rastlanılan bir durum. 8
Altan Tan, mealen şunu diyor: Her toplumda her millette çürük insanlar vardır, olur. Yüz kızartıcı suçlar kurumsal değil, istisnai hadiselerdir. Onun bu tespiti, isabetlidir.
Bana gelince, hem “ilk gece hakkı” hem de “hafir” denilen vergi hususundaki kanaatim şu yöndedir:
Her iki olay da aslında “Kürt Ağa ve Ermeni köylü yahut Ermeni kızı” meselesi değildir. Kaynağında sınıfsal sorunlar yatar.
Etnik kimlikleri bir yana bırakıp sınıfsal (ezen tahakkümcü ile ezilen köylü erkek ve kadınlar) temelde yaklaşırsak, sorunu daha iyi kavrayabiliriz.z
Bu durumun sadece bir millete, bir halka, bir topluma mahsus olmadığını, evrensel boyutları olduğunu da görebiliriz.
Independent Türkçe gazetesinde yayımlanan 24 Nisan tarihli “Ermeni-Kürt ilişkileri ve çatışmaları tarihine farklı yaklaşım için bazı tespitler” başlıklı makalemde belirtmiştim:
Osmanlı’nın 1858’de çıkardığı Arazi Kanunnamesi (toprak yasası) gereğince Kürdistan’daki beylik yönetimi iptal edilince, dirlik düzen bozuldu. Bölgede doğan otorite boşluğu sonucu neredeyse her vadide yeni bir ağa veya bey zuhur etti.
Bu türedi ağalar kendi nüfuz alanlarını korurken, muhtemel rakiplerini tasfiye etmek ve sınırlarını genişletmek için dört bir yana pervasızca saldırdılar.
Hasım ve rakiplerinin buyruğu altındaki Kürt, Ermeni, Türk, Sünni, Alevi, Süryani, Ezdi adına kim varsa onları da alıp kendi malı saydılar.
Madem ağa veya yöre beyi, her şeye hükmedebiliyordu. Madem ezilenler onun malı ve mülküydüler, icabında onları alıp satabiliyor, öldürebiliyor, farklı amaçlarla kullanabiliyor; dilediği/beğendiği kadınları kaçırabiliyor, nikâhlı veya nikâhsız yatağına alabiliyorlardı…
Zulüm ve zorbalığa dayalı düzeni pekiştirmenin bir yolu da cinsel tahakküm idi. İlk gece hakkı da bunlardan sayılıyordu.
Aynı şekilde o dönemlerdeki sınır boylarındaki aşiretler, Kürt veya Ermeni köylüsünün ürünlerine el koyabiliyor, icabında haraç alabiliyorlardı.
“Hafir” (veya kâfir) denilen vergi de bunlardan biridir. Her şey yerel ağaların keyfine; heves, hırs ve ihtirasına bağlıydı. Çünkü bağlayıcı merkezi bir kanun, ferman ve hüküm yoktu.
Bu yanıyla bakılırsa, “ilk gece hakkı”nın keyfi bir tarzda uygulanması mümkün ve muhtemeldir. Ancak bu sınıfsal zorbalık, her yerde (tüm Kürt coğrafyasında) geçerli değildi ve bütün Kürt ağalarını kapsamıyordu.
Birkaç bölgede ve az sayıda ağanın gerçekleştirdiği istisnai uygulamalardı. Yani mekân, zaman ve ortamla sınırlıydı.
Bu zaman dilimi, beyliklerin feshedilmesini izleyen 30-35 yıllık (1860-1890 arasındaki) bir dönemdir. Ermenilerle Kürtler arasında evliliğe serbestlik tanıyan Bedirhan (Botan) beyliğinin kaldırılmasından sonraki bir tarih dilimidir.
O halde Akçam’ın okuduğu kaynaklara dayanarak bulup hevesle açıkladığı bilgi; kişi, zaman ve mekânla sınırlı olmayan bir genellemedir. Bu yanıyla hatalı ve belki de maksatlıdır.
Konunun diğer yönünde de kusur mevcuttur. Sanki koca Osmanlı coğrafyasında sadece Kürt ağaları “ilk gece hakkı”nı kullanmış ve haraç almışlar!
Sanki farklı bir milletten olan Kürt, diğer milletin mensubu Ermeni köylüsünü (kadın ve erkek) hem haraç hem de gerdek gecesi yoluyla ezip sömürmüş, cinsel bakımdan kullanıp atmış…
Hâlbuki meseleye yine sınıfsal temelde bakıldığında, bu hususun birinin Kürt, Türk veya Ermeni olmasıyla ilgisinin olmadığı, tam tersine, birilerinin tahakkümcü/ezen/yöneten sınıf, diğerlerinin de mazlum/ezilip/yönetilenler olmalarıyla yakından alakalı olduğu ortaya çıkar.
Yani o zalim ağa veya bey, bu tür kötülükleri, Kürt olduğundan değil; sınıfsal konumundan ötürü yapıyordu. Keza ırzına geçilen kadın veya zulme maruz kalanlar Ermeni olduklarından değil, ezilen/yönetilen/sömürülen oldukları için mağdur ediliyorlardı.
Olayı ters yüz edip Ermeni’yi ağa makamına koyup, Kürt’ü de köylü yapsaydık; bu defa ezen Ermeni, ezilen de Kürt olacaktı.
Böyle düşünmem, benim Kürt-Ermeni ilişkilerinin ötesinde başka örnekler aramama yol açtı. Vereceğim ilk örnek, Ege bölgesinden.
Mimar ve yazar Ertuğrul Aladağ, Muğla’daki sivil toplum kuruluşları tarafından kurulan “Sözlü Tarih Atölyesi”ndeki bir söyleşisinde, şu tespiti yapıyor:
Köyler çok fakirdi. Şehir merkezinde veya kasabalarda yaşayan ağaların her birinin, sayıları kırkı geçen köyleri vardı. Yüz binlerce dönüm içine dağılmış bu köyler gibi, köylüler de ağalarının malı gibiydi.
Bu durumun en iyi açıklaması da genellikle bir veya bir buçuk asır öncesine kadar süren ağalık hakkı olayıydı. Köylü gelinlerin evlilikteki ilk gecesinde ağasıyla cinsel ilişki kurma zorunluluğu vardı.
Bu geleneğe itiraz eden cesaretli delikanlı damatlar, ağalar tarafından sürülür veya öldürülürdü. Datça’da yaşanmış olan bir ağalık hakkı olayı sırasında ise damat, ağayı öldürmüştü. Bu ağalık hakkı geleneği, onlar için çok normaldi ve gerçekten haktı. 9
İkinci örneği, Kahire’deki bir gazetede Eski Mısır Baş Müftüsü Ali Cuma’nın, dini meseleler bağlamındaki bir söyleşisinde, buldum.
Ortaçağdaki feodallerin hayvani şehvetlerinden bahisle, şöyle bir tespit yapıyor:
Feodal ağa ve beyler arasında ilk gece hakkı varmış. Sözgelimi beylerbeyi, derebeyi veya kral, konuk olduğu yerel yöneticinin hanımı veya kızını yatağına alma hakkına sahipmiş. 10 (كان السيد الإقطاعى من حقه ليلة الدخلة، فكان يتشرف الرجل بنوم زوجته)
Baş Müftü, bu geleneğin nerede geçtiğini açıklamıyor. İlk izlenim, onun Avrupa feodallerinden bahsettiği yolundadır.
Feodal sistemin egemen olduğu Nil çevresindeki toprak ağalarını kastetmiş olma ihtimali de vardır. Bu ihtimali güçlendiren bir yazı, Mısırlı Nebil Hilal tarafından kaleme alınmış ve İslami bir sitede yayımlanmıştır.
Buna göre:
Osmanlı yönetimindeki Mısır’da köy ağası veya muhtarı, gelin üzerinde ‘ilk gece hakkı’na sahipti. Gerdekten önce onunla yatıp bekâretini izale ettikten sonra, damada geri gönderirdi. Çünkü yönetenle yönetilen ilişkisini tayin eden kılıç idi. 11
Bu noktadan hareketle “ilk gece hakkı”nın evrensel örneklerine geçebiliriz.
5 bin yıl önceki tabletlerden anladığımız kadarıyla, “Uruk’un zorba kralı Gılgameş, egemen sınıfa ve hükümdara tanınan ‘ilk gece hakkı’nı uygulamış. Evlenen her kızla, damattan önce gerdeğe girmiş. Anne ile savaşçı babaların kızlarını, genç damatlardan da gelinlerini çekip alarak (cinsel anlamda) kullanmış. Yetmemiş, soyluların kadınlarına da el uzatmış.” 12
Tarihçi Herodotus, eski çağlardaki Libya’nın Mısır’a komşu bölgesindeki Marmarica’nın bir mıntıkasında benzer âdetin geçerli olduğunu yazmış. MÖ 280’de başkaldıran plebler (soylu olmayan özgür insanlar), Etrüsk şehirlerinde kadınlarını ilk gece hakkı niyetine alan aristokratlara karşı isyan etmişler. 13
Eskiden Güney Amerika’daki kabileler arasında da bu tür kurallar geçerliydi:
Brezilya’daki bazı kabileler, ilk gece hakkını ya (şifalı otlarla iyileştiren tabip) doktorlara ya da kabile reislerine tanırken; farklı bölgelerdeki kabileler, bu hakkı kâhinlere sunuyorlardı.
Eskiden kimi Venezuelalı kadınlar, zifaf gecelerini kâhinlerle geçirmeyi bir inanç haline getirmişlerdi. Buna uymayanlar, günah işlemiş sayılıyorlardı. Küba ve Nikaragua yerlileri arasında da benzer kurallar geçerliydi.
Eski kabile töresine göre, damadın ilk geceyi gelinle geçirmesi kesinlikle men edilmişti. Eğer damat kabile reisiyse, diğer kabile reislerini, nişanlısıyla ilk geceyi geçirmeye davet ediyordu.
Alt tabakadan insanlar ise, bu iş için reisleri veya kâhinlerinden medet umuyorlardı. Senegal’in bir bölgesindeki kral, buyruğu altındakileri öldürme veya yaşama hakkını elinde tutmaya ilaveten, gelinin bekâretini bozma hakkına da sahipti.
Ancak buradaki ilk gece meselesinin gerekçeleri ve yorumları birbirinden farklıdır. Kabile gelenekleri daha çok eski hurafe ve batıl inançlardan kaynaklanmakta; ilkel hayat şartlarında bile bir alt-üst ilişkisine dayanmaktadır.
Kâhinler (ruhbanlar) ve kabile reisleri bir üst tabaka veya sınıf konumundaydılar, soyluydular. O çağlarda bekâret kanının zehirli olduğuna ve hamilelik sırasında bebekleri zehirleyeceğine inanılıyordu.
Dolayısıyla bu zehrin giderilmesi için, asil ve temiz kan taşıyan kabile reisleri ile tanrısal vasıfları olan kâhinler zümresi, bu ilk ilişkide panzehir niyetine kullanılıyordu. 14
Avrupa’da “ilk gece hakkı” Latince jus primae noctis, Fransızca droit de seigneur ve İngilizce The right of First Night adıyla bilinir.
Kürt araştırmacı yazar Murad Ciwan bu kavramın Kürtçesini “Mafê şeva yekê” (İlk gece hakkı) şeklinde yazmıştır.
Kanımca tabir “Mafê Şeva Pêşin” olmalıdır. Çünkü orada bir tahakküm ve alacak ilişkisi vardır; ağanın dayattığı vergi, kızın bekâreti sunularak peşin ödenmelidir. Malum, Kürtçede “pêşin” kelimesi hem “ilk” hem de “peşin” manasındadır.
Nitekim Ortaçağ Avrupa’sındaki evlilik uygulamaları da, borçlu-alacaklı ilişkisi tarzında yürütülüyordu. Bu durum, bazen Lord’un (bey veya derebeyi) buyruğu altındaki köylüye toprağı vermesine karşılık “genç kızları ona peşkeş çekme” olarak yorumlanmıştır.
The Encyclopedia Britannica isimli İngiliz ansiklopedisinde bu kavram, “Lord’a (derebeyine) bağlı yerel beylerden (Vasal) aldığı akçeli vergi/haraç” manasında kullanılmıştır.
Buna benzer bir ödeme yöntemi dönemin kilise yetkililerine de yapılıyormuş. Ancak, İngiliz William D. Howard’a göre, Roma Katolik Kilisesi, zaman zaman ‘ilk gece hakkı’ uygulamasını yasaklıyormuş. 15
Tarihi gerçeklere göre, Ortaçağ’da bir derebeyi (Lord), idaresi altında yaşayan kadınlarla özellikle düğünlerinin olduğu gece cinsel ilişkiye girme yetkisine sahiptir.
Fransızca “droit du seigneur” kavramı, “Efendi, bey veya ağanın hakkı” manasında kullanılır. Teorik olarak anlamı şudur: Lord (derebeyi, beylerbeyi veya kral) feodal hiyerarşide kendinden aşağı konumda bulunan vasal (yerel efendi veya bey) ya da sıradan birinden, düğünden hemen önce gelini bir gece için kendisine teslim etmesini isteyebilir.
Pratikte bu hakkın ne ölçüde yaygın kullanıldığı bilinmiyor. Bununla birlikte derebeyine tanınmış bu hak, kendine bağlı bey ve soylu takımı ile topraklarında yaşayan köylülerin başları üzerinde asılı ‘Demokles’in kılıcı’ gibidir.
Bu hak, onları, lorda bağımlı kılmanın bir aracıdır. Diğer bir deyişle egemen lordlar zümresi, buna dayanarak kendi buyruğu altındakilerden bir tür evlilik vergisi (haraç) toplayabilir.
Vergiyi ödeyemeyenler, evlenecek kızlarını, “ilk gece hakkı” için derebeyinin yatağına göndermeye mecbur bırakılır.
16’ncı yüzyıl soylularından Fransız tarihçi ve asker Pierre de Bourdeille (namı diğer Seigneur de Brantome) anılarında, bu konudan da bahseder:
Kocalarını aldatan kadınlar ile karılarını başkalarına ‘peşkeş çeken’ erkekler el ele tutuşunca, dünyayı çevreleyen bir zincir oluşturacak kadar kalabalıktırlar. Fransa Kralı I. François, ilk gece hakkını en çok kullanan kraldır. Saray memurlarının ve çevresinde yaşayan aristokratların çoğu, böylece Kral’ın ‘lütfuna mazhar’ olmaktan dolayı mutludurlar…Sarayda geçerli olan, ‘Kraliyet kanı, kirletmez!’ kuralıdır.
Buna karşılık, sarayın uzağında yaşayan kentli halk, bu ‘lütuftan’ pek hoşnut kalmadığından, çok kere Kral’ın başı belaya girmiştir. Kralların bu kızlık bozma ve bakireliğe son verme merasimlerinden dünyaya gelen çocuklar, o aile tarafından büyütülmek zorundadır. Ve bu çocuklar bal gibi de kont, dük, şövalye olabilirler. 16
İlk gece hakkı konusu oldukça tartışmalıdır. Örneğin Fransız Alain Boureau, yazdığı kitapta, “Fransız Devrimi’nden sonra eski krallık rejimi ile kiliseyi kötülemek suretiyle feodalizmin olumsuzluklarını ön plana çıkarmaya yönelik bir efsane olduğunu; Fransız hukuk külliyatında böyle bir hakkı ispatlayacak belge bulunmadığını” öne sürmüştür.
İskoçyalı David M. Walker ile Hector McKechnie gibi tarihçiler ise, böyle bir hakkın var olup uygulandığı görüşündedirler. 17
Tarih boyunca yaşananlar, ikinci görüş sahiplerini doğruluyor. Şöyle ki;
Gerald of Aurillac Roma Katolik Kilisesi azizi Gerald Of Aurillac’ın yaşamını yazan Odo of Clunay (879-942), asilzadelerin, emirleri altındaki kölelerine tecavüz etme hakkından bahseder.
Amerikalı tarihçi Vern Bullogh ise, bu tür davranışların o zamanlar uluorta yapıldığını ve efsane denilerek savuşturulan bu hususun gerçek olduğunu belirtir.
15’inci yüzyılda yaşamış Fransız Baudouin de Sebourc, zalim lordların gelin çeyizinden pay almadıkları takdirde “ilk gece hakkı” iddiasında bulunduklarını yazıyor.
Bu hakkın, dönemin İspanyol hükümdarı II. Ferdinand (Aragonlu) tarafından 1486’da iptal edilmiş olduğu sanılıyor.
İlk gece hakkı olayını, 1527’de ilk kaydeden İskoçyalı tarihçi Hector Boece, İskoç Kralı III. Malcolm’un, eşi Margaret’in de etkisiyle bu hakkı iptal ettiğini yazmıştır.
Ünlü aktör Mel Gibson’un yönetmeni ve oyuncusu olduğu “Cesur Yürek” filmi, dönemin kralının birçok zulmüne ilaveten kullandığı ilk gece hakkına isyanın da hikâyesidir.
Özetle hatırlatmalıyım: 16 ve 18’inci yüzyıllarda benzer hadiseler İtalya, Fransa, İspanya ve Estonya’da da yaşanmıştır.
ABD’nin güney eyaletleri ve Brezilya gibi Latin Amerika ülkelerindeki büyük çiftlik (Latifunda) sahiplerine, Afrika kökenli siyahları öldürme, satma, kadınlara tecavüz ve genç kızların bekâretini bozma gibi haklar tanınmıştı.
Ünlü müzik ustası Mozart’ın müzikal tiyatroya uyarlanan “The Mariage of Figaro” (Figaro’nun Evliliği) isimli eseri, ilk gösterisini 1786’da yapmıştı.
Bu oyun, bir yanıyla damat ile gelinin, zamanın derebeyinin “ilk gece hakkı” tasallutundan kaçmayı nasıl başardıklarını anlatır.
Dünyaca meşhur Fransız yazar, tarihçi ve filozof Voltaire, “ilk gece hakkı” kavramını kullanmıştır. (18)
“Malta Eriği” rumuzlu birinin “Jus Primae Noctis (Droit de Seigneur)” başlıklı yazısına göre;
Osmanlı zamanında Yunan, Bulgar ve Sırp düğünlerinde o bölgenin Bey’i veya Ağa’sı (voyvoda) düğünden bir gece önce Hıristiyan gelinlerle yatıyormuş. Ama Müslüman gelinlere ilişemiyormuş. 19
Bu noktanın araştırılıp teyit edilmesinde yarar var.
Kısacası sözün özü şudur: İlk gece meselesi, etnik veya inançsal olmaktan ziyade, sınıfsaldır… Dolayısıyla şu millete veya bu inanca mal edilemez. Zorba egemenin tahakküm aracıdır.
Belli bir toplum, bölge, memleket veya coğrafya ile sınırlı değildir. Efendi-köle, derebeyi-köylü ilişkisinin bulunduğu hemen her yerde az yahut çok yaşanmıştır. Amerika’da, Avrupa’da var olmuşsa, bu tür ilişkilerin baskın olduğu Ortadoğu’da var olmaması eşyanın tabiatına uygun değildir.
Ünlü Kürt düşünürü Ehmedê Xanî (Ahmede Hani), Mem û Zîn isimli eserinde bu türden hükümdar, ağa ve bey takımının niteliğini tarif etmiştir:
Hukkam-ı ji cinsê şahê marın/ Eshabê sımûnû muhredarın/ Muhran ku dı din, bi zan ku zehre…/Qehrê ku dı kın cîhan dı sojın…
(Bu yönetici beyler takımı yılanlar şahının soyundandır/ Zehirlidirler, mühür taşırlar/ Mühür bastıklarında, bil ki zehirlidir/…Kahredince, dünya âlemi yakarlar…)
Şiirin devamında ise “baba, kardeş ve evlat olsa bile bunlara inanıp güvenilmeyeceğini” vurgular Kürt bilgesi.
Esasen orta yerde bir kural yoktur. Kuralsızlığın kuralı egemendir o yıllardaki Kürt coğrafyasına.
Dolayısıyla, “Kürt Ağalar, Ermeni kızlarına ilk gece hakkı kuralı gereği tecavüz ettiler” demek, tek yanlı düşünen çarpık bir mantığa işaret eder.
Son bir not: Irak Kürdistan Bölgesi’nde ve Türkiye’deki bazı aşiret ağaları öncülüğünde oluşturulan korucuların son 40 yıl boyunca, bilhassa kırsal alanda ve taşra şehirlerindeki Kürt insanına neler yaptıklarını hatırlarsak, elimizden geldiğince, Akçam gibi çarpık bir mantık yürütmekten uzak dururuz.
Kaynakça:
1-) Taner Akçam: “Gönüllü bir katılım olmasaydı, bu kadar insan öldürülmezdi”, 20 Nisan 2021.
2-) 132 Kürt yazar ve araştırmacıdan Prof. Akçam’a: “Delil göster ya da özür dile”, Gazete Duvar, 30 Nisan 2021.
3-) Doç. Dr. Önen: “Akçam’ın ‘Kürt ağaları, evlenen Ermenilerin ilk gece hakkına sahiplerdi’ kaynağı tamamen asılsız!”, basnews haber sitesi, 30 Nisan 2021.
4-5-6) Fırat Aydınkaya: Kürt Toplumunda “İlk Gece Hakkı” Var mıydı?, Nûpel sitesi, 1 Mayıs 2021.
7-) A. Kahraman, “Kürtler, Ermeniler ve Taner Akçam diye biri” isimli makale, Ö. Politika, 3 Mayıs 2021; Haymatlos Suad, Sonhaber sitesi, 24 Nisan 2021.
😎 “Taner Akçamgiller” başlıklı makalesi, Independent Türkçe, 6 Mayıs 2021.
9-) “Toprak Damdan Modern Konuta Evrilme ve Cinsellik” başlıklı bu söyleşi, 2007 yılında Yerel Tarih: Yöntem ve Deneyimler 2. Sözlüğü adıyla 2007’de yayınlanan kitapta bulunuyor. Sami Biberoğulları, edebiyatdefteri.com sitesi.
10-) علي جمعة: ليلة الدخلة كانت من حق السيد الإقطاعي قديمًا, Bavvabet-ul Fecr sitesi, 4 Kasım 2017.
11-) Link için bakınız; http://www.dd-sunnah.net/forum/showthread.php?p=324744…
عمدة القرية له حق الليلة الأولى وفض بكارة أي عروس قبل زوجها
12-) Alâeddin Şenel, “Gılgamış Destanı’nın yeni bulunan yitik halkası ve dinsel ideolojinin tektanrıcılığa doğru kesintisiz evrimi”, Bilim ve Gelecek dergisi, 1 Kasım 2015. Ayrıca bakınız; Stephan Mitchell, Gilgamesh: A New English Version, New York, 2006.
13-) Wikipedia İngilizce, “Droit du segineur” maddesi.
14-) حق الليلة الأولى, ويكيبيديا, Wikipedia Arapça.
15-) Wikipedia İngilizce, agy; William D. Howarth, “Droit du Seigneur: Fact or Fantasy”, 1971.
16-) Sami Biberoğulları, aynı site.
17-) Vikipedi Türkçe, “İl gece hakkı” maddesi.
18-) Wikipedia İngilizce, agy.
19-) ATEİSTCAFE – Ateistforum.mht, 25 Ağustos 2017.
© The Independentturkis