4 Eylül 2021
Kapitalist emperyalist dünya ekonomisine hükmeden Anglosakson Siyonist Finans Oligarşisinin (ASFO’nun) [[1]] imzasını taşıyan bir kuralı vardır: “hiçbir zaman kaybetmemek için iki tarafa oynayıp, hangi taraf kazanırsa kazansın, her zaman kazanma” kuralıdır. Bu kural, Afganistan’da da yürürlükteydi. Çünkü 2001’den beri Afganistan, fiilen, ASFO’yu temsil eden ABD’nin önderliğinde, İngiltere, Avustralya ve büyük çoğunluğu, Taciklerden oluşan “Kuzey İttifak Güçlerinin” işgali altındaydı. Fiili savaşan taraflar ise bir yanda Taliban, El-kaide ve bir birine geçişli türevleri; diğer yanda ise Aralık 2001’de BMGK kararına dayanan, NATO önderliğinde kurulan, Uluslararası Güvenlik ve Destek Kuvveti (ISAF) ülkeleriydi. Bu ülkeler: ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Türkiye, Polonya, Romanya, Avustralya, İspanya ve 40’yakın başka ülkedir. ASFO’nun planlanan süreden önce, ani bir kararla [[2]] 15 Ağustos 2021 tarihinde Afganistan’ı, dört dörtlük bir CİA mamulü, terörist dedikleri dinci-gerici Taliban’a teslim ederken, geride büyük bir insanlık dramı ve vahşeti bırakarak, “geri çekildiler”. ASFO’nun kararıyla, ABD’nin Afganistan’ı “terk etmesi” siyasi bir manevradır. Bu manevranın, bir komplo barındırdığı öyle barizdir ki: sanki NATO önderliğinde Afganistan’a yığılan, Uluslararası Güvenlik ve Destek Kuvvetlerine (ISAF) ait silahlı güç, Taliban’ı yenmeye yetmemiş ve “yenilmiştir”. Gerçekte ise bu “geri çekiliş” biçimi ve ifşa ettiği sonuçlardan da anlaşılıyor ki, ‘ABD’nin Afganistan Manevrası’, bizzat ASFO tarafından, ABD’nin karizmasının “çizilmesi” pahasına çalışılmış, kar-zararı hesaplanmış bir projedir. Dolayısıyla ABD’nin ‘Afganistan Manevrası’, pimi çekilmiş bir bomba gibi Çin, Rusya ve İran üçgeninin tam ortasına konmuştur. Asıl mesele Çin, Rusya ve İran ittifakını zor duruma sokup parçalamak; geliştirilecek iç savaş koşullarında, belli bir provokasyonu bahane edip NATO’yu kullanarak, İran’a müdahale etmek; o da olamazsa, bölge devletleri üzerinden, yeni devlet düzenlemeleri ile Çin’i çevrelemek, Çin’in Ortadoğu enerji kaynaklarına erişim yollarını kesmek; yeri ve zamanı geldiğinde ABD’yi dağıtmaktır.
Yukarıdaki asıl meseleye gelmeden önce, kapitalist emperyalist dünya ekonomisine ait temel çelişkinin değişken güçlerini, bu güçlerin dalgalanma biçimini; ondan sonra da bu temelde asıl meseleye, ASFO’nun ‘ABD’nin Afganistan Manevrasından’ beklentilerini ve olası sonuçlarını tartışacağız.
Kapitalist emperyalist dünya ekonomisinin temel çelişkisi ve çelişkinin tarihsel kodları,
Tarihi toplumsallaşma sürecinde, kapitalizm öncesi hâkim sınıfların savaşlardan muratları, karşı tarafı talan edip, ganimet elde etmek amacıyla “savaş pazarlamaktı”. Bu nedenle köleci dönemde, köleci devletler ve imparatorluklar arasında, “savaş pazarı” kurulurdu. Feodal dönemin imparatorlukları ile bu “savaş pazarları” daha da gelişip yayılarak bölge ve kıtalar arası “savaş pazarlarına” dönüştü. Kapitalizmin kuruluş ve olgunluk aşamasında “savaş pazarları” yerine, sömürgecilik temelinde, esas olarak üretim mallarının satışı için “dünya pazarı” oluşturuldu. [[3]] 20. Yüzyılın başından itibaren de tekelleşen kapitalizme dayalı gelişme, “dünya pazarı” ağları üzerinden, “dünya ekonomisine” geçiş başladı. Bu geçiş 1980’lerde, yapay zeka teknolojisi kullanan dijital üretim araçları, özellikle üretim aletleri ve makinelerin kısmen ve tedrici olarak üretime uygulanması ile tamamlandı. Bu tarihten itibaren kapitalizm, “doğrudan yatırımlar” ile esnek üretim biçmi, ticari faaliyet, pazarlama teknikleri ve tüketim biçimleri ile tam manasıyla bir “dünya ekonomisini” geçti.
İşte tarihsel kapitalist emperyalist “dünya ekonomisinin” temel çelişkisi, bu koşullarda belirlenip biçimlendi. Aslında bu çelişkinin genel tespit biçimi, dünyadaki her bir ülke gerçekliğine dayanan bütünlüklü bir soyutlamadır. Onun somut biçimi, dünyanın hemen her ülkesi toprağı gerçekliğinde, mevcut kapitalist özel mülkiyet biçiminde somutlaşan, kapitalist hâkim sınıf ile işçi-emekçi sınıflar arasındaki çelişkidir. Veya 1980’lerden itibaren, yapay zeka teknolojisi kullanan, dijital üretim aletleri ve makinelerin gelişmesine tekabül eden nüans (nicel ince ayrım) değişim farkına dayalı olarak dalgalanan temel çelişkidir. Bu duruma göre dünyanın temel çelişkisi, dünyada mevcut her ülke toprağı temelinde, iç-dış sahipli kapitalist özel mülkiyet biçimine hükmeden kapitalist hâkim sınıflar ile işçi-emekçi temelli sınıfları kapsayan, Büyük İnsanlık arasındaki çelişkidir.
Tarihi toplumsallaşma sürecinde, toplumları yaratıp biçimlendiren ana öğe, üretim araçları; özellikle üretim aletleri ve makineleridir. Dolayısıyla temel çelişkilerin maddi altyapısında, üretim aletleri ve makinelerin, sürekli ivmelenip gelişen belirleyici biçimleri rol oynamaktadır. Üretim aletleri ve makinelerin, sürekli ivmelenip gelişen, niteliği belli bir düzeye gelmiş, her teknolojik gelişme biçimi, kendine uygun özel mülkiyet ve üretim biçimine hükmedip şekillendirerek, toplumun altyapısını oluşturur. Bu altyapı da mülkiyet, üretim, bölüşüm, değişim, yatırım ve tüketim biçimleri ile kendine bağlı alt oluşumlarını belirler. Her toplumsal altyapı da kendisine uygun ve kendisinin toplumsal varlık biçimi olan ideoloji, siyaset, din, devlet, kültür, sanat, edebiyat vs. geliştirir. Böylece özel mülkiyet edinme biçimi ile onun geliştirdiği toplumun, sınıfsal saflaşması temelinde, toplumsal üretim biçimi belirlenmiş olur. Örneğin, Karasaban, toprağı işleyen köle, serf gibi sınıf yapılanmaları ile köleci ve feodal beyli toplumları, belirleyip biçimlendirmiştir. Traktör, kapitalist tarzda toprak işlemeye hükmederek, kapitalist toplumu belirleyip biçimlendirmiştir. Küçük el işçiliği, çırak ve kalfa zanaatkârlığını geliştirip, feodal sanayi üretimini örgütleyip biçimlendirirken; makine ve fabrika üretimi üniteleri, ücretli işçiyi geliştirip örgütleyerek kapitalizmi belirlemiştir. Aynı şekilde ok ve yay, okçu birliğini; piyade tüfeği, piyade birliğini; top, topçu birliğini; at, süvari birliğini geliştirip örgütleyerek belirlemiştir. İşte bu nedenle Marks’ın, “el değirmeni size feodal beyli toplumu verir; buharlı değirmen ise sınaî kapitalist toplumu” [[4]] verir tespiti, yüksek düzeyde diyalektik tarihi materyalist bir anlam ve önem atfetmekteyiz.
Bu anlayış temelinde, 1980’lerden sonra, yapay zeka teknolojisi kullanan dijital üretim aletleri ve makinelerin gelişmesine tekabül eden nüans (nicel ayrım) gelişme farkı, kapitalist emperyalist dünya konomik sistemin temel çelişkisini, hemen her ülke toprağı gerçekliğinde, reel ve aktüel düzeyde dalgalandırmaktadır. İşte bu değişim ölçüsünde yapay zeka teknolojisi kullanan dijital üretim aletleri ve makineler, insan yaşamını, hem renklendirip çeşitlendirerek kolaylaştırmış, hem de adalet, eşitlik, özgürlük ve kardeşçesine bir yaşam bilincini, bilgisini ve yaşanabilirliğini çoğaltıp yükselterek, Büyük İnsanlığın hizmetine sunmuştur. Ama bir o kadar da kapitalist özel mülkiyet ve üretim biçiminin varlığı, Büyük İnsanlığın bu yaşamdan yeterince faydalanmasını engelleyip olanaksız hale getirmiş, devam etmektedir. İşte dünya çapında yaşadığımız, büyüklü, küçüklü bütün hadiseler, bu değişimin yarattığı kapitalist kaos ve engelden kaynaklanmaktadır.
Dünyanın hemen her ülkesinde, bu temel çatışmanın geliştirdiği toplumsal saflaşma şöyledir: bir yandan üretim araçları, özellikle üretim aletleri ve makinelerin, fiziki özel mülkiyetine sahip % 10-15 nüfusu ile kapitalist hâkim sınıflar vardır. Ama öte yandan % 85-90 nüfus ile mülkiyetten yoksun, işçi-emekçi merkezli sınıf ve tabakaları kapsayan Büyük İnsanlık saflaşması vardır. 1980’lerden itibaren, bu iki temel güç arasında, kapitalist üretim ve mülkiyet biçimini aşarak, yapay zekâ teknolojisi kullanan üretim aletleri ve makinelerin dijital eşitçi özü, yaşanan kaostan çıkış yapmak için devrim biçimi veya seçeneği aramaktadır. Bulup pratikleşmeyince de geliştirdiği işsizlik ile işçi sınıfının nicel varlığını azaltarak, yaptırım gücünü etkisizleştirmiş. Onun yerine; kapitalist sömürü ve baskıdan muzdarip, tüm sınıf ve tabakaları kapsayan, özü işçi-emekçi sınıflara dayanan, Büyük İnsanlığı devreye sokmuştur. Büyük İnsanlık da tıpkı işçi sınıfı gibi yaşayabilmek için ücretli çalışmak zorundadır. Çünkü emek gücünün dışında, üretim araçları fiziki mülkiyetten yoksundur. İşçi sınıfı gibi, onlar da ya çalışıyorlar, ya da çalışacak iş arıyorlar. Onlar da işçi sınıfı gibi mülkiyet ile ilişkilenmeyi akıllarından geçirmiyorlar. Bir kapitaliste çalışmak için binlercesi kendilerini sendikalarda, çeşitli grev ve protesto eylemlerinde örgütlerken, 250 yıldır çalışacak işin ve işyerinin sahibi olabileceklerini akıllarından bir an bile geçirmezler. Büyük İnsanlık da tıpkı işçi sınıfı gibi kapitalist özel mülkiyet temelinde, kapitalist toplumun üretilip biçimlenmesine, kapitalist sınıf ile aralarında toplumsal özel mülkiyet bağının tahkimine, devamına ve kapitalist toplumun yaşamasına yol açmaktadır.
İşte bu nedenle diyoruz ki Büyük İnsanlık, kapitalist özel mülkiyet ile toplumsal bağını koparacak tarzda, kendini ‘Sosyalist Özel Mülkiyet’ temelinde değiştirip dönüştürmeden kapitalizm aşılamaz. Çünkü kapitalist özel mülkiyet bağı, Büyük İnsanlığı tıpkı işçi sınıfı gibi ücretli çalışmaya, kapitalisti de ücretli çalıştırmaya zorlamakta ve kapitalizmin üretimine “sürekliliğine” hizmet etmektedir. Bu temelde, kapitalistin çifte sömürüsü gerçekleşmektedir. Birincisi, artı değer sömürüsüne hükmeden, üretim süreçlerinde ücretli çalışma ve onun üzerinden sağlanan canlı emek gücü sömürüsüdür. İkinci ise tarihsel toplumsal makine emek gücüne dayalı, makine (türev) artı değer sömürüsüdür.
Bir üçüncü sömürü biçimi de gündeme düşmek üzeredir:
Bu da Anglosakson Siyonist Finans Oligarşisi (ASFO) tarafından projelendirmeye alınmıştır. Bu proje gereği, her devlet ve hükümet, asgari düzeyde, yurttaşlarına sosyal yardım, maaş veya nakit yardımı sağlayarak, yaşayan insanın midesini sömürüye dâhil edip, kapitalizmin paslanmış çarklarını yağlayıp işleterek, ‘işçisiz üretime’ geçmek istemektedir. Böylece ASFO, “kapitalist kalmada” [[5]] ısrar projesine dayalı olarak, bir yandan zaman kazanmak, çeşitli yol ve yöntemler ile dünya nüfusunu 500 milyona çekmeye [[6]] çalışmakta; öte yandan kalanları da dijital teknoloji ile dijital köle haline getirip, kontrol ve denetim altına alma hesabındadır.
Kapitalist tekeller, kendi mülkiyet ve üretim biçimlerini aşan yapay zeka teknolojisi kullanan dijital üretim araçları, özellikle üretim aletleri ve makineler ile büyük ve çözümsüz, bir handikap yaşamaktadırlar. Onlar, makine artı değer sömürüsüne heves ettikçe, ‘ortalama kar oranı yükselmekte’ ama hemen akabinde işsizlik ile sistem tıkanıp, karlar düşüşe geçmektedir. Böylece üretim tüketim döngüsü, yapılamaz noktaya gelmektedir. Kapitalist için bu zorlu ve zorunlu handikap, onlar için “hem ağlarım hem giderim” tarzında, sömürücü yaşam boyu yolculuğunda, ta baştan itibaren, onun uzlaşır birlik ve mücadeleli sürecinin yol arkadaşı olmuştur. Ama artık kapitalizmin ne yürünecek yolu kaldı ve ne de yürüyecek mecali kalmıştır. Dolayısıyla kapitalist ile Büyük İnsanlık arasında, kapitalist özel mülkiyet bağı; üretim araçları, özellikle üretim aletleri ve makinelerin sürekli gelişmesi ile sürecinin, kuruluş, olguluk aşamalarından geçerek, çözülme aşamasında uzlaşmaz bir biçimde, “yürüyüşünün” son durağına gelip dayanmıştır.
Yeri gelmişken kısaca, kapitalist özel mülkiyet bağının kuruluş tarihi veya arka planı:
Batı Avrupa’dan hareketle, kapitalist özel mülkiyet bağı, kapitalizmin kuruluş aşamasında, feodalizmin tasfiyesinde temelinde, kapitalist ile işçi sınıf arasında uzlaşı ile kurulup var olmuş, olgunluk aşamasında olgunlaşarak gelişmişti. Çünkü kuruluş ve olgunluk aşamalarında, merkantilizm ile manifaktür sanayiye dayanan kapitalist üretim ve özel mülkiyet biçimi; üretim araçları, özellikle üretim aletleri ve makinelerin gelişmişlik düzeyine denk düşmekteydi. Dolayısıyla bu bağ, buharlı sanayi devrimi makinesinin gelişmesi ile aşılıp, çözülme aşamasına geçmişti. Daha önce, birbirine uyumlu olan kapitalist üretim ve mülkiyet biçimi ile üretim araçları, özellikle üretim aletleri ve makineler; yeni gelişme biçimleri ile uyumsuzluğu geliştirmiş oldular. Var olan uzlaşma, uzlaşmaz çatışmaya dönüştü. Çünkü buharlı sanayi devrimi makineleri otomatikleşerek, üretim süreçlerinin hâkim unsuru haline geldiler. Böylece manifaktür sanayine rağmen daha az işçiye cevaz veren noktaya gelindi. Bu gelişme temelinde dünyada ilk kez, teknolojik işsizlik ortaya çıktı. “Ludizm hareketi” ile işçiler, makinelere saldırıp kırmaya başladılar.
Yaklaşık 250 yıldır varlığını sürdüren, kapitalist toplum üretim biçimi sürecine ait temel çelişki sürecinin çözülme aşamasının ürettiği önemli toplumsal hadiseleri, ana hatlarıyla şöyle sıralamak mümkündür:
Dünyada ilk kez 1825, 1874’te, Batı Avrupa çaplı kapitalist bunalımlar, devreli krizler yaşandı. Kapitalist tekelleşme ile I. Dünya Savaşı, SSCB’nin kuruluşu, 1929 ekonomik bunalımı ile sıkılaşan devreli krizler iç içe geçti. II. Dünya Savaşı, Çin Devrimi, ABD ile SB arasındaki Soğuk Savaş yılları. SB çevrelemek için İslami devletlerin katılımı ile kurulan ve bugün ASFO’nun levazım deposu olarak kullanılan “yeşil kuşak” hattı kuruldu. Derken, 1980’den itibaren yapay zekâ teknolojisi kullanan dijital üretim araçları, özellikle üretim aletleri ve makinelerin gelişmesi ile bir yandan teknolojik işsizlik yükselmeye başladı. Üretim süreçlerinde, işçisiz üretim imkânı doğdu. Makine sayesinde, daha az işçi ile daha çok iş üretiliyor oldu. İşsizlikten dolayı kitlerde meydana gelen gelir düşüklüğü ve eksik tüketim-üretim sarmalı, kapitalist tarzda meta üretimi döngüsünün kırılmasına yol açtı. Öte yandan aynı gelişme, uzak mesafelerden kapitalist mülkiyettin korunma ve kollanmasına sağladığı altyapısal güven ortamı ile küresel kapitalistlerin başlattığı finansal fonlama, kapitalist özelleştirme ve neoliberalizm furyası temelinde sömürge, yarı sömürge ve yeni sömürge ülkelere doğrudan yatırımlar ile fabrikalar kaydırıldı. Fabrikaları kaydırma işlemi, daha önce bu ülkelere meta ihracı yoluyla geliştirilen “İthal Kapitalist” gelişmeyi; köklerinden aşılayarak onları, “İthal Aşılı Kapitalist” gelişmeye yükselti. Ama bu arada seri halinde Reel Sosyalizmlerin diz çöküşüne, Çin’in bir türlü durdurulamayan kapitalist yükselişine vardı. ASFO’nun, ABD’de “İkiz Kuleleri yıkma kumpası”, 2001 dünya ekonomi bunalımı ve aynı yıl Afganistan’ın işgali geçekleşti. Çin’i çökertmek için yapay olarak geliştirilen 2008 finansal sitem krizine, oradan da Ortadoğu’da geliştirilen Arap Baharı ile İran sınırına dayanıp etkisizleşen saldırıların, 2013’te Çin’in projelendirip uygulamaya koyduğu “Bir Kuşak, Bir Yol” denen çağdaş İpek Yolu’nun canlandırılmasına gelindi. İran’ın Çin ile “Bir Kuşak, Bir Yol” projesine ait 25 yıllık Mart 2021 tarihli stratejik Antlaşmanın imzalanmasına misilleme olarak, nihayet İran’nın doğu cephesine geçen ASFO’nun, uzun zamandır hazırlığı yapılan saldırı planı ile uygulamaya konan 15 Ağustos 2021 tarihli, ‘ABD’nin Afganistan Manevrasına’ getirildik.
Kapitalist emperyalist dünya ekonomisi Temel çelişkisinin karşıtları ve kaotik dalgalanma biçimi,
Kapitalist emperyalist dünya sosyoekonomik sistemin Temel Çelişkisinin karşıtlarından biri, bağımlı değişken ve diyalektik A-Tez olarak, dünyanın hemen her ülkesinde, mevcut kapitalist üretim ve özel mülkiyet biçiminden muzdarip, farklı emekçi sınıf ve tabakalardan oluşan Büyük İnsanlıktır. Diğeri ise dünyanın her ülkesinde hâkim sınıf, bağımsız değişken ve diyalektik Tez olarak, kapitalist üretim ve özel mülkiyet biçimine sahip kapitalistleridir. Bu iki kutup arasında birlik ve mücadele esas olarak, pozitif diyalektik ve uzlaşır biçimdedir. İstisnai, nispi ve göreceli olarak uzlaşmaz da olabiliyor. Ama bu uzlaşmazlık, hiçbir zaman negatif diyalektik hareket biçimine dönüşmez. Sistem içinde kalır. Dolayısıyla günümüzde bu çelişkiye yakından bakıldığında, ana hatlarıyla göreceğimiz manzara şudur:
I-Dünya ‘Büyük insanlık’ kutbu
Büyük insanlığın mülkiyetsizliği ve işsizliğinden dolayı, ekonomik ve siyasal yaptırım güçleri kısıtlı ve oldukça zayıftır. Ekonomik, kimlik, kişilik, hak ve adalet için tüm kalkışmaları, eylem ve mücadele biçimleri, sistemin sınırları dâhilinde dönüp dolaşarak, sönümlenir veya asgari uzlaşma ile sonuçlanır. Kapitalist toplum sistemini aşma güçler yoktur. Dünya çapında, her toplumsal üretim biçiminde olduğu gibi, kendi karşıtı olan burjuvaziye bağımlı, diyalektik A-Tez konumundadır.
‘Büyük insanlık’ kutbu kapsamında, her hangi bir sınıf ve tabaka, kendini ‘Sosyalist Emekçi Özel Mülkiyet’ temelinde, devrim ve sosyalizm için ‘Sosyalist Emekçi’ özneye değiştirip dönüştürmeden, Tez’i olan kapitalist hâkim sınıf karşısında, A-Tez konumundan, toplumsal sistemin diyalektik Anti-Tez’ine yükseltemez, toplumsal çıkış yapamaz.
- A) Dünya ‘Büyük insanlık’ kutbunda, başlıca sınıf ve tabakalar:
- a) Kendi nam ve hesabına çalışan köy-kent küçük burjuvazisi,
Bunlar kapitalizmden muzdarip birer toplumsal tabakadır. Köy-kent küçük burjuvazisi: kentte esnaflar ile kırsal alanda küçük ve orta ölçekli çiftçilerdir. Bunlar, kendi nam ve hesabına çalışan, ama kısmi ve küçük ölçekte, artı değer ve makine artı değer sömürenlerdir. Bunlardan küçük ve orta boy çitçiler, zaman zaman Fransa, Hollanda, Belçika, Arjantin ve Hindistan gibi ülkelerde, parlayıp sönen saman alevi gibi banka kredilerine, tarımsal gidi fiyatlarına ve devletin koyduğu vergi ve harçlara karşı traktörlerine bindiği gibi şehirlerin ana caddelerin işgal ederler. Her seferinde, ya mücadeleleri kendiliğinden sönümlenir yada üç aşağı beş yukarı asgari bir anlaşma ile geri çekilirler. Mülkiyet biçimini değiştirip dönüştürmeden, büyümek için sistemden daha fazla pay almak ister, bu uğurda mücadele ederler. Yükselerek kapitalistleşme eğilimleri çok güçlüdür.
- b) Ücretli sanayi, tarım ve kamu emekçileri,
Dünya ‘Büyük insanlığı’ kutbunun ana gövdesini ücretli sanayi, tarım ve kamu emekçileri teşkil etmektedir. Dünya çapında ücretli sanayi, tarım ve kamu emekçileri, yapay zekâ teknolojisi kullanan dijital üretim araçları, özellikle üretim aletleri ve makinelerin, özel mülkiyetinden yoksundurlar. Yükselen teknolojili üretim aletleri ve makinelerin üretime uygulanması oranında, artan bir trend ile işsizleşmektedirler. Aynı oranda, sendikal faaliyet ve eylem biçimleri her yönüyle etkisizleşmiştir. Günümüzde sendikaların, sarısı “orda kalsın, kızılları” bile, işyeri kapanmasın diye sosyal yardım ve ücret zamlarından vazgeçmeyi savunur duruma düşmüştür.
Kamu emekçileri cephesi ise örgütlenme faaliyetleri ile canlanmış gibi görünmektedir. Ama kamu emekçilerinin eli kolu, bürokratik iş, ilişki ve yasalar ile bağlıdır. İşin ve işsizliğin, kapitaliste çalışmanın bu kadar genel geçer akçe olduğu bir dünyada, kamu emekçisinin sistem içi olsa dahi devrimci tutum alması mümkün değildir. Gerçi alsa da bir anlam ifade etmez ya! Ayrıca işçi sınıfına rağmen kamu emekçileri, pek çok yolla her gün burjuvazi ile ilişki içinde olduğu için bazı kesimleri hâkim sınıfların kirli emellerine payanda olmaktadırlar.
Dünya çapında işsizlik, kapitalizmi içinden çıkılmaz bir kaos ve karmaşık ortama sokmuştur. Bu kaotik ortama rağmen sanayi, tarım ve kamu emekçilerinin aklında üretim araçları, özellikle üretim aletleri ve makinelerin mülkiyeti ile ilişkilenme diye bir fikir kırıntısı yoktur. Dolayısıyla kapitalistler, bu konuda rahattırlar ama teknolojinin devrimci gelişmesi ile başları büyük beladadır. Örneğin, yeni teknolojiyi üretime uygulamak, yüksek karlılığa yol açar ama işsizliği yükseltiyor. Uygulamama hali ise ortalama kar oranlarının düşmesine yol açıyor. Böylece kapitalistler, çözümsüz bir ikilem ile karşı karşıyadırlar. Kapitalizmin gelip dayandığı nokta şudur: kapitalizm artık ya kendisiyle beraber tüm insanlığı ve uygarlığı intihar ve yıkıma götürecek; ya da Büyük İnsanlık, ‘Sosyalist Emekçi Devrim ve Sosyalizm Paradigmasının’ öngördüğü biçimde, kendisini Sosyalist Emekçiye dönüştürüp, geleceğine el koyarak, kapitalist özel mülkiyet biçimini tasfiye edip, toplumsallaşarak, yeni ufuklara yol alacaktır. [[7]] Başka çıkış yolu yoktur!
- B) Dünya ‘Büyük İnsanlık’ Kutbunda, Başlıca Gerici güçler ve İlerici Siyasal Akımlar:
- a) Evanjelizm ile Siyasal İslam ortaklığı:
Evanjelizm, Eski Ahit (Yahudilik) ve Yeni Ahit (Hıristiyanlık) bileşimli dini Protestan bir mezheptir. O, Batı Avrupalı kapitalist tekellerin, özellikle Anglosakson Siyonist Finans Oligarşi’sinin (ASFO’nun) dini gelenek ve gelecek vizyon ideolojisidir. Siyasal İslam ise 1500 yıllık geriden gelen, dini gelenek ve yöntemleri ile günümüz kapitalist kaos ve karmaşadan çıkış yapmayı vazetmektedir. Evanjelistler, siyasal İslami hareketleri kullanarak; Ortadoğu, Orta ve Güney Asya ile Afrika’daki İslam ülkeleri Büyük İnsanlığını, küresel oligarşilerin oyuncağı haline getirmiştir. Aslında Evanjelizm’in, Siyasal İslami kullanarak Ortadoğu, Asya ve Afrika’daki İslam ülkeleri Büyük İnsanlığına saldırması yeni değildir. Örneğin: 16 Şubat 1968 Türkiye’sinde, Dolmabahçe sahilinde, Amerikan askerlerini protesto eden devrimci ve yurtsever öğrenci gençlere, o günün İslami çevreleri, nasıl saldırarak Amerikan askerlerini savunduysa; bugün de Siyasal İslami kesim, Evanjelistlerin hizmetinde Ortadoğu, Asya ve Afrika ülkelerinde Büyük İnsanlığa saldırıyorlar. Evanjelistler, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında, Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’yi işgal ettiler. Kurdistan, Yemen, Sudan, Somali’yi yakıp yıktılar. Geçmişi karanlık bu ortaklığın, İslam dünyasına, hiçbir zaman faydası olmamıştır. Evanjelizm ile Siyasal İslam ortaklığının tarihi arka planı, SB’ni çevreleyen “yeşil kuşak” projesinin de ötesine dayanmaktadır. İngiliz Sömürgeler Bakanlığının, İslami çevrelere ilgisi, hiç de yeni değildir. 18’ci yüz yılın başından itibaren, Hıristiyan misyonerliği faaliyeti yanı sıra, İngiliz Sömürgeler bakanlığının Ortadoğu uzmanı olan ve Osmanlı İmparatorluğunda, İstanbul-Basra arasında mekik dokuyan, İngiliz ajanı Hempher, Muhammed Bin Abdülvehhab’ı devşirip, onun üzerinden, Vahabilik tarikatını kurmuştur. Daha sonra, bu tarikatın düzensizlikleri, Ahmet İbni Hambel ile Harranlı Teymiyye tarafından düzenlenip formüle edilerek, bugünkü düzeye getirilmiştir.
Evanjelistler, Siyasal İslam’ı kullanması marifetiyle, “İslam” adına, tekbirlerle “Kelle Kesen” dinci-gericiler yaratıp ortalığa salmaktadırlar. Dolayısıyla bunlar ile kol kola geçen ABD ve AB oligarşileri, emperyalist ve sömürgeci emellerini birer birer gerçekleştirmektedirler. Bunun için Orta ve Güney Asya’ya, Ortadoğu’ya ve Afrika’ya yakından bakılınca, pek çok canlı örneklerini görmek mümkündür. Bunlar dünya çapında, eski “yeşil kuşak” üzerinden yeşertilip geliştirilen, El Kaide ve türevleri ile DAIŞ ve Taliban gibi siyasal İslami örgütleri kullanılarak; insanlığı, daha doğrusu İslamları, bir birine doğratmaktadırlar. Gidişat öyle işletilmektedir ki, İslam ülkeleri Büyük İnsanlığını, Müslüman olduğuna bin pişman edecekler.
- b) Sol-Sosyalist Marksistler ile Türevi Olan Hareketler:
Bu hareketler, Reel Sosyalizmin çöküşünü, ideolojik olarak tam manasıyla henüz anlamış değiller. [[8]] Dolayısıyla şaşkınlıklarını, henüz üstlerinden atmış da değiller. Hala işçi sınıfı ve Marksizm’den medet ummaktadırlar. Bunların büyük çoğunluğu, Stalinci ve Maocu gelenekten gelmedir. Liberalleşen kesimleri, kapitalistlerin fonları ile kapitalizme entegre olup, devşirmelik ideoloji ve pratik faaliyet sürdürerek, efendilerine hizmet sunan aparatlar haline gelmişlerdir. Bunlara “inat, müritleşip radikalleşen” kesimleri de geçmiş ile yüzleşmekten, kişisel çıkar ve “pozisyonlarını” kaybetmemek için kendilerini aşmaktan, tartışmaktan kaçınıyorlar. Dolayısıyla gelecek vizyonları yoktur. Toplumsal gelişmeleri, hala eski anlayışları üzerinden ele alıp değerlendirmektedirler.
Hemen hemen sol-Sosyalist kişi ve hareketlerin tümü, bilerek veya bilmeyerek, direkt veya dolaylı yollardan, emperyalistlerin kuyruğunda dolaşarak, kendilerini anti sömürgeci, antikapitalist, antiemperyalist sanıp, “top çevirmeye” çalışmaktadırlar. Sınıflar mücadelesinde etkisiz, ezik ve önemsizdirler. Bu arkadaşların düştüğü reel durum: artık kısıtlı eylem ve toplantılarında, Kızıl Bayrak yerine, kapitalistlere “inat” olsun diye, Gök Kuşağı bayrağı altında saf tutuyorlar.
- c) Sol “Eko-Sosyalist” ve “Toplumsal Ekolojik” Söylemli Hareketler:
Bu hareketlerin de geçmişlerindeki Marksizm-Leninizm’e ( veya Troçkizm’e), ciddi hiçbir eleştirileri yoktur. Öyle ki, geçmişleri ile yüzleşmeye niyetleri de yoktur. Sadece, mavi boncuk bulmuş misali, Marksizm’de, onlar açısından yeterince ele alınmayan “ekolojik” söylem konusunda bir eksiklik tespit etmişler olmalılar ki, oradan adeta maden bulmuş gibi çıkarmaya çalışarak “toplumsal bir proje” geliştirmeye çalışıyorlar. Zannediyorlar ki Reel Sosyalizm, sadece Stalin bürokratizmi, Mao’cu liberal yaklaşım siyaseti ve şiddet politikası yüzünden çöktü. Troçki olsaydı, ekolojik söylemi de ele alır, onu toplumsal bir proje halinde, Marksist bir programa bağlar, Reel Sosyalizm çökmemiş olurdu.
Oysa bu hareketler ve kişiler, geçmişlerinde işçi sınıfının, sınıf mücadelesinde “devrimci” özne olarak ele alındığını. Devrimin, şiddet araçları siyasal iktidarın ele geçirilmesi biçiminde olduğunu. Ve bu siyasal iktidarın, “Proletarya Diktatörlüğü” biçiminde siyasal iktidara dönüştürüldüğünü, bu iktidar aracılığı ile de yukarıdan aşağıya, sosyalist toplum altyapısının kurulabileceğini söyleyen ve 70 yıl deneyen, Reel Sosyalizmlerin çöktüğünü; ya unutuyorlar, ya da geçmişlerinden saymıyor, görmezden geliyorlar. Oysa Reel Sosyalizm ile dünyanın 1/3’üne hükmederken, sıfıra indik. İnsaf derim!
Bilim ahlakı da şunu gerektirir: geçmişe saygı, ileriye atılacak her adımda, geçmişin radikal eleştirisini yapmaktan, geçmiş ile yüzleşmekten geçer. Arkadaşlar! Ne kadar iyi niyetli ve heyecanlı olursanız olun! Bu işin neresinden tutarsanız tutun; ne kadar güçlü olursanız olun, ama bu yüzleşmeyi yapmak zorundasınız! Bunu yapmadan, tarih karşısında siz, büyük bir hiçsiniz! Tarih sıfırdan başlamaz. Siz de başlatamazsınız. Hele önce geçmişinizle, köklü bir biçimde yüzleşin! Ondan sonra, kapitalist emperyalist sosyoekonomik sistem analizi temelinde, toplumsal mülkiyet ile nasıl ilişkileneceksiniz? Bu ilişkilenmede, sınıfsal özneniz kim olacak? Devrim ve sosyalizm davasını, nasıl bir programa bağlayacaksınız? Bu programı, hangi strateji ve taktiklerle yürüteceksiniz? Bu sorulara ciddi biçimde cevap olmadığınız müddetçe, toplum projesi geliştirmeniz mümkün değildir!
Sadece sol-sosyalist ekolojik bir söylem ile kapitalizmin ekolojiyi yıktığı üzerinden, toplumsal proje geliştirilemez. Toplumsal Program, kapitalizmin tarihsel toplumsal sömürüsü ile canlı insan emek gücü sömürüsünü ilga edebilen anlayış üzerinden ancak geliştirilebilir. Çünkü ekolojik sistemler, insandan öce vardı. Keza müşterekler de özel mülkiyetten önce vardı. [[9]] Dolayısıyla devrimci değişim ve dönüşüm için birincilerden mi, yoksa ikincilerden mi başlamak gerekiyor? Kararını verip işe koyulacaksınız. Bizce şüphesiz ki ikincilerden, yani insan yaşamı için gerekli ve zorunlu olan kapitalist özel mülkiyetten başlamalıyız! Ekolojik söylem ve müştereklerden hareketle, Büyük İnsanlık kurtarılamaz; ancak Sosyalist Emekçinin devrimci çabası ve kapitalist özel mülkiyetin devrimci tasfiyesi ile ekolojik sistemler kurtarılabilir. Öyle ki, insan dışında, ekolojik sistemlerde mevcut olan bütün varlıklar bir araya gelseler, bir insanı sömürülmekten kurtaramazlar; ama tam tersine, bir insanın geliştireceği sömürü ve zulme karşı, bilinçli ve işe yarar faaliyeti, insanlığı ve bütün ekolojik sistemleri kurtarabilir. Maddenin doğal hiyerarşik akışında, en son gelişen öğenin, başı nasıl çektiğine dikkat etmelisiniz. Dolayısıyla Büyük İnsanlık, kendini ‘Sosyalist Emekçiye’ dönüştürüp, kendini kurtarmadan, ekolojik sistemleri asla kurtaramaz. Onun için kapitalizmin doğa, çevre ve ekolojik sistemleri yıkıma uğrattığı mücadelesini verirken, ekolojik yıkımı başlangıç noktası belleyip; insan öğesinin bilinçli faaliyeti olan devrimci sınıf mücadelesinin önüne geçirmeyelim. Çünkü aksini, 1960’lardan beri yapan, bizi “ekolojik söylem” ile motive edip oyalayan, tali yollara saptırmak isteyen, burjuva ideologları zaten iş başındadır. Örneğin, Arne Naess’in “Derin ekolojik” [[10]] söylemi ile bu çabanın en çarpıcı en “derin” biçimidir. Dolayısıyla işin özünü anlamak amacıyla, bir an için şöyle bir düşünme işlemi yapalım: Düşünün ki, teorik olarak mümkün de olabilen, dünya çapında ekolojik sisteme yeterli özen ve ihtimam gösteren, hiçbir ekolojik sorun yaratmayan, kapitalist toplum şartlarında yaşıyoruz. Toplumsal kurtuluş için “Ekolojik Söylemi” büyük hevesle bir toplumsal proje bazında ele alıp kullanan arkadaşlar, böylesi bir kapitalist toplumdan, sosyalizme çıkış için ne söyleyebilirler? Böyle bir kapitalizmde kalalım mı, çıkalım mı ne dersiniz? İşin özü bu soruya verilecek cevapta yatmaktadır. Kalalım diyeceğinizi sanmıyorum. O zaman kendinizi, sistemi aşabilen sınıf mücadelesi önceliğinde, gözden geçirmelisiniz lütfen!
- d) Küresel oligarşilerin finanssal fonlamasına rağmen, bu başlık altında ayrıca feministleri, kadın hakları savunucuları, Çevrecileri ve insan Hakları ile uğraşan çevreleri de önemsemek gerekir.
(Devam edecek)
DİPNOTLAR:
[1] Siyonizm, Yahudiliğin etnik ve dini motivasyonu ile oluşan ırkçılıktır. Siyasi ve toplumsal olarak, İsrail Büyük İnsanlığı ile Siyonizm’i bir birinden ayrı tutmayı bilmek ve farkında olmak gerekir. Çünkü tarihsel kodları farklıdır. Çeşitli tarihi olaylardan dolayı, İsrail’den göç eden Yahudiler, diasporada, ırk mülahazasıyla farklılaştılar. Siyonist olanlar, dünyanın her tarafına yayılıp, bir birini finanssal olarak destekleyip zenginleşen Yahudi Irkçılarıdır. Bu ırkçılar, vatandaşı olduğu ülkeler temelinde örgütlenip, lobi faaliyeti yürüterek, devlet yönetimlerine tırmandılar. İngiltere’de, ırkçı ve çıkarcı yapıları, bir biriyle uyuştuğu için Siyonistler ile Protestanlar, Evanjelizm’de birleştiler. Evanjelizm, eski Ahit ile yeni Ahit birleşiminden türetilen dini, ırkçı-faşist ve emperyalist bir zümredir. Bu birliğe, bilimsel temel hazırlamaya çalışanlar Martin Luther’den hareketle Dekart, Kant ve özellikle Hegel’dir. Anlayacağımız, Anglosakson Siyonist Finans Oligarşinin (ASFO’nun) oluşumu, tesadüflere bağlı olan bir olay değil, tarihi ve dini arka planı olan Firavuni, yapay bir birliktir.
[2] Aslında, ‘ABD’nin, Afganistan Manevrasının’ ve “geri çekilme kararının” mucidi ASFO’dur. ASFO tarafından, Temmuz 2021 tarihli NATO toplantısında, kararı uygulanmak üzere taraflara ibraz edilmiş. Kararın sahada uygulaması ve zamanlaması belirlenmiş, belli bir program dâhilinde ABD önderliğinde uygulanacaktı. Çünkü geri çekilmenin ön açıklamaları o yöndeydi. Ancak kararın asıl zamanlaması, daha sonra ASFO tarafından değiştirilip, aniden ABD’nin uygulaması gerektiği emredildiğinde, ABD bile şaşırarak hazırlıksız yakalanmış, dünya çapında karizması çizilerek yerle bir edilmiştir. Kararın aniliği ve ABD’nin karizmasının neden çizildiği, bu yazıda ayrıca tartışılacaktır.
[3] Marks-Engels, (1846), Alman İdeolojisi, Sol Yayınlar (1976), S. 67.
[4] Marks, K. (1847), Felsefenin Sefaleti, Sol Yayınları (1979), S. 117.
[5] Klaus Schwab (Aralık 2019), Daha iyi bir kapitalizm türü için neden ‘Davos Manifestosu’na ihtiyacımız var? weforum.org, web site.
[6] Georgia Guidestones (1979), ABD’nin Georgia Eyaletinde inşa edilmiştir, vikipedia.org, web site.
[7] Nazım Can, (2019), Toplumların Altyapı Anatomisi ve Marksizm – IV, V, VI- Ozguruniversite.org, Web site.
[8] Nazım Can (Ocak 2020), Sol-Sosyalist Söylem ve Sosyalist Emekçi Paradigma, Ozguruniversite.org, Web site.
[9] Nazım Can, (2012), Toplumsal Çelişkiler Sisteminin Kuruluş ve İşleyiş Biçimi -1-, Ozguruniversite.org, Web site.
[10] Arne Naess, (1986), The Deep Ecology Movement, Some Philosophical Aspects .