Mısırlı Dr. Yusuf El Karadavi (d.9 Eylül 1926-ö.26 Eylül 2022), son yüzyılda İslam dünyasının en tartışmalı ve tanınmış din âlimlerinden sayılır.
2005 yılında Arapça yaptığı “İslam ve Şeriat” konulu uzun söyleşilerini El Cezire televizyon kanalında izlerken, fikrinin ayrıntılarına ve siyasi konulardaki değişken tutumuna da aşina olmuştum.
AKP’nin Dış İlişkilerden ve İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay, başkan danışmanlığı da yapmaktadır.
Bu çerçevede Arap İslam dünyasına sıkça gidip gelen Aktay, Dr. Yusuf El Karadavi’nin Katar’ın başkenti Doha’daki cenaze merasimine de gitti.
Aktay yurda dönüşünde, akademisyen ve yazar sıfatıyla Dr. Karadavi hakkında bir yazı kaleme aldı, biz bir kısmını aktaracağız:
Bir âlim ölmüştü, bütün Müslümanların âlimi, ömrünü İslâm’a, Müslümanların meselelerine adamış, sadece ilim tahsil edip öğretmekle kalmamış bu ilmin gerektirdiği siyasi bilinci de sonuna kadar özümsemiş, bunun önderliğini yapmış, kelimenin en gerçek anlamıyla bir âlim. Ama benim de kişisel olarak çok yakınlık duyduğum bir insan.
2016 yılında İstanbul’da dünya Müslümanlarının Türkiye’ye, insani yardım ve dünya mazlumlarının yanında sergilediği duruş dolayısıyla düzenlenen ‘Teşekkürler Türkiye’ toplantısına hasta olduğu halde ve o yaşıyla Doha’dan gelip katılmaktan geri durmamıştı…
O gece bugün dünyada temsil ettiği değerlerle, duruşla, mücadeleyle Türkiye’nin yanında durmanın bütün Müslümanların görevi olduğunu kendi üslubuyla anlatmış ve bilhassa Erdoğan’a bolca teşekkür ve dua etmişti… Tekerlekli sandalyede olduğu halde… ‘Bu yiğit, cömert, mütevazı lider oturularak karşılanmaz’ diyerek Cumhurbaşkanı R. Tayip Erdoğan’ı ayakta karşılamıştı. 1
Cenaze merasimine katılanlar arasında yüzlerce politikacı, İslamcı aydın, entelektüelin yanı sıra, Arap ülkelerinden birçok din adamı, Müslüman Âlimler Birliği Genel Sekreteri Ali Karadaği ile El Şark Forumu Başkanı Vaddah Khanfar’a ilaveten Filistin Hamas örgütünün iki önde geleni İsmail Heniye ile Halit Meşal de vardı.
Cenazeye binler eşlik etti. Türkiye’den Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Erbaş ile 17. Diyanet İşleri Başkanı ilahiyatçı Prof. Mehmet Görmez katıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Karadavi’nin kardeşine telefon etmek suretiyle baş sağlığı diledi.
Birkaç istisna hariç El Ezher İlahiyat Üniversitesi Başkanı ile Mısırlı önde gelen kimi din adamları ise sessiz kaldılar.
Peki, kimdi Karadavi?
1926 yılında Mısır‘ın Garbiye vilayeti Saft Turab köyünde fakir bir Müslüman ailede doğdu.
İki yaşındayken yetim kaldı. Babasının ölümünün ardından amcası tarafından büyütüldü. 9 yaşına geldiğinde Kur’an’ı hatmetti.
Ardından Tanta kentine giderek dinî bir okulda eğitim gördü. Orada Müslüman Kardeşler örgütü kurucusu diye bilinen Hasan El Benna ile tanıştı.
Daha sonra Kahire El Ezher Üniversitesi’nde ilâhiyat öğrenimine başlayan Karadavi, 1953 yılında mezun oldu.
1958 yılında Yüksek Arap Dili Araştırmaları Enstitüsü’nden dil ve edebiyat konusunda lisans aldı.
Usul-ul Din Fakültesi, Kur’an ve Sünnet İlimleri bölümünde master yapan Karadavi, doktorasını 1973 yılında aynı fakültede tamamladı.
Karadavi’nin doktora konusu, “Zekât ve zekâtın toplumsal sorunların çözümündeki yeri” başlıklı tezidir.
1977’de Katar Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dekanı seçildi. Mart 1997’de, Batı ülkelerindeki Müslüman azınlığın dinî hayatına dair fetvalar vermek amacıyla, Avrupa Fetva ve Araştırma Meclisi’ni kurdu.
Ayrıca Dünya Müslüman Âlimler Birliği’nin kurucuları arasında yer aldı, başkanlığını yaptı.
Aynı yıl kendi adıyla “İslam Online” sitesini kurdu. İslam, medeniyet, İslam dünyasının geleceği ve çeşitli fıkhi konularda 80 kadar kitap yazıp yayımladı.
Bazıları Türkçeye de çevrildi. İslam fikriyatına katkılarından ötürü 8 uluslararası ödül aldı.
2004 senesinde İngiltere Oxford Üniversitesi bünyesindeki İslami Araştırmalar Merkezi’nin sekreterliğini ve İngilizce çekilen “Muhammed Peygamber” filminin danışmanlığını üstlenmiştir.
7 Kasım 2018’de Dünya Müslüman Âlimler Birliği Başkanlığı’ndan ayrılmıştır.
Yusuf Karadavi, geleneksel anlamda salt dinî konularla ve bilhassa fıkıh (İslam hukuku) hususuyla meşgul değildir.
Siyasal İslam hareketinin somut simgesi haline gelen Müslüman Kardeşler (İhvan) örgütünün mensubu ve ruhani önderi olmasından ötürü, günlük siyaset ve iktidar oyunlarıyla yakından ilgilenen bir siyasetçidir de.
Mısır Kralı I. Faruk devrinde, 1949 yılında ilk kez tutuklanmış; Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır yönetiminde 3 kez hapse atılmış; 1961 yılında Mısır’ı terk ederek Katar’a yerleşmiş ve vatandaşlık almıştır.
Kendisi Müslüman Kardeşler (İhvan) hareketinin fikir öncülerinden sayılır.
Buna rağmen 1976 ve 2004 yılında İhvan hareketinin başına geçme teklifini reddetmiştir. Politik İslam üzerine oldukça farklı düşüncelere sahiptir.
ABD’den Foreign Policy ile İngiltere’den Prospect isimli iki derginin internet yoluyla oluşturdukları okuyucu anketlerine göre; “dünyanın ilk 100 aydını/entelektüeli” listesinde Karadavi Kasım 2005 yılında 56. sırada, Haziran 2008 yılında ise 3. sırada yer almıştır.
On milyonlarca taraftarı bulunmaktadır. Fıkıh ve siyasal İslam hakkında sıkça değişebilen fikirleriyle tavırlarına itiraz edenlerin sayısı da hayli kalabalıktır ve bunlar arasında Arap dünyasının önde gelen âlimleri de vardır.
Mesela Filistinli, Suudi Arabistanlı ve Iraklı ulemadan 2 bin 500 kişi onun tutum ve düşüncelerine karşı çıkmıştır.
Başlangıçtaki (Filistin Hamas militanlarının İsrail’e yönelik intihar eylemleri ile bazı cihatçıların Batı karşıtı faaliyetlerini destekleyen) fetva ve siyasal fikirleri, Batı tarafından büyük eleştiri almıştır.
2004 yılında ABD ve İngiltere’ye girişi yasaklanmış; ancak Arap ülkelerindeki ayaklanmaları destekleyip bu hususta (bilhassa Libya ve Suriye’deki iç savaş sürecinde) Batılı devletlerin duruma askeri müdahalede bulunmasını isteyince, kendisine yönelik sert tutum yumuşatılmıştır.
2011 yılında başta Mısır olmak üzere bazı Arap ülkelerinde “Arap Baharı” diye tanımlanan kitlesel ayaklanmalar başlayınca 1981 yılından beri ayak basmadığı memleketi Mısır’a gitti Karadavi.
18 Şubat günü Tahrir Meydanı’nda yüzbinlerce göstericiye nutuk attı ve ardından cuma namazı kıldırdı.
Nutku sırasında, başkaldırıya destek vermelerinden ötürü Hıristiyan inançlı Kıptileri de övdü.
Üstelik Kur’an’da geçen “Ey Müslümanlar” ifadesinin yerine siyaset icabı “Ey Müslümanlar ve Kıptiler” şeklinde bir cümle kurdu. Devrik Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek için “zalim firavun” dedi.
Libya iç savaşı sırasında da benzer siyasi tutumu takınan Karadavi, Muammer Kaddafi’nin öldürülmesi için fetva verdi. Libyalı büyükelçileri, Kaddafi rejimiyle bağlarını kopartmaya davet etti.
Cezayir asıllı bir cihatçının Mart 2012 Toulose bölgesinde gerçekleştirdiği ve ölümle sonuçlanan saldırının (Mart 2012) ardından dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozi, Karadavi ve bir grup Müslüman din adamını ülkeye sokmayarak Nisan 2012’de Paris’te düzenlenecek olan dinî bir konferansa katılımını engelledi.
Aralık 2014’te Mısır yargısının talebi üzerine, INTERPOL Karadavi’nin yakalanması için kırmızı bülten çıkarıldı. Ancak Eylül 2017’de INTERPOL’ün web sitesinden adı kaldırıldı.
Ocak 2018’de Mısır’da askerî mahkeme, bir albaya suikast düzenlediği iddiasıyla gıyabında yargıladığı Karadavi’nin de aralarında bulunduğu 17 kişiye müebbet hapis cezası verdi.
Ne var ki INTERPOL polis teşkilatı, Aralık 2018’de bu din adamının adını arananlar listesinden tamamen çıkardı.
Katar ile diğer Körfez ülkeleri arasında yaşanan siyasi kriz sonucu Karadavi, bilhassa Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri tarafından El Kaide’nin Suriye’deki uzantısı “El Nusra Cephesi’nin finansörleri” listesine dahil edildi. Katar krizi kapsamında Eylül 2018’de Suudi Arabistan savcıları, Karadavi hakkında idam talebiyle iddianame düzenledi.
Suriye iç savaşı sırasında TV kanallarında cihatçıları ve diğer muhalifleri yönetime karşı kışkırtan din-cihat eksenli söylemleri nedeniyle Şam yönetimi, kendisi hakkında idam kararı çıkarttı.
Dr. Yusuf Karadavi, sadece siyasal İslam’ın teşvikçisi değil, Arap ayaklanmalarının hem propaganda yapanı, hem fetva vereni hem de tahrikçisi olmakla da tanınıyor. Aynı zamanda hemen bütün gelenekçi ve siyasal İslamcılar gibi kaba antisemist görüşleriyle de biliniyor.
9 Ocak 2009’da Karadavi, İsrail’in Gazze’ye karşı başlattığı “Dökme Kurşun Operasyonu” hakkında beddua ederken, Allah’ın “bütün Yahudileri, son ferdine kadar helâk etmesi” yönünde dilekte bulunmuştur.
Ayrıca İsrail’e parasal destek veren Marks&Spencer ile Starbucks gibi şirketlerin Müslümanlar tarafından boykot edilmesini istemiştir. Ki bence boykot noktasında haklı sayılır.
Siyasal ve ırkçı karakteriyle ön plana çıkarılıp militarizmle özdeş haline getirilen Siyonizm hülyalarıyla hareket eden İsrail’in Filistinlileri ezmesi, imha etmeye kalkışması mutlaka kınanmalıdır.
Bu sadece Araplar ve Müslümanlar açısından değil, dünya kamuoyu açısından da insani bir görev, vecibe ve hatta farzdır.
Buna karşılık İsrail’in yaptıklarından hareketle “bütün Yahudilere lanet okumak ve onların helak olmasını” dilemek antisemitizmdir.
İşte Karadavi, bu noktada büyük bir hata içindedir; kaba bir ırkçılık, ayrımcılık ve nefret suçu sayılabilecek bir fikrin sahibidir.
30 Ocak 2009’da şunları söyleyebilmiştir:
Allah, Yahudileri sapkınlıkları yüzünden tarih boyunca zaman zaman cezalandırmıştır. En son verilen ceza ise Adolf Hitler eliyle gönderilmiştir.
Devamında ise şöyle demiştir:
Allah’ın düşmanları olan Yahudilerle çatışırken ölmek istiyorum!
Son cümlesi, Filistinlilere çektirilen onca zulüm ve ölümden ötürü kaba bir intikamcılık duygusu olarak yorumlanabilir.
26 Nisan 2013’te El Cezire TV kanalında vaaz veren Karadavi, Yahudilerle hiçbir ortamda görüşmeyeceğini söylemiş ve Yahudilere karşı ağır suçlamalarda bulunmuştur;
Yahudileri davet ettiğiniz hiçbir toplantıya katılmam. Bir Müslüman-Hıristiyan toplantısına katılabilirim ancak Yahudiler varsa tartışacak hiçbir şey yok demektir. Onlar bizim kanımızı döktü, çocuklarımızı öldürdü, halkımızı yerinden yurdundan etti, topraklarımıza el koydu ve haklarımızı çiğnedi. Elleri kana bulandı. Ben de onlarla tokalaşarak elimi kana bulayamam.
Kendisine hak verilmese bile, bu tutum da bir yere kadar anlaşılabilir bir duygu ve tavırdır.
Öte yandan bir ara “Yahudileri sever misiniz?” sorusuna şu cevabı da verebilmiştir:
İnsanlığı yani insanoğlunu severim. Çünkü hepsi Hz. Âdem’in evlatlarıdır.
Karadavi, tipik bir Sünni meşreplidir. Tam anlamıyla Ehli Sünnet bir din adamıdır. Zira Şii inançlı cepheye karşıdır.
Eylül 2008’de Mısır’da yayın yapan El Mısr el Yevm gazetesine verdiği demeçte, “Şiilerin Sünni toplumunu istilâ etmeye ve Sufilik kılıfı altında Sünni cemaatine zarar vermeye çalıştığını” iddia etmiştir.
Halbuki İran İslam Devrimi’nin ilk zamanlarında Ayetullah Humeyni rejimine sıcak mesajlar ve bir şekilde destek ileten de kendisidir.
1980’lerde İsrail’e karşı direnen Şii Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ı da epeyce methetmiştir.
Mayıs 2013’te Suriye İç Savaşı sürerken Karadavi, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esat’ı destekleyen Alevilerin “Hıristiyan ve Yahudilerden bile daha gayrımüslim” olduğunu ileri sürecek kadar aşırı mezhepçilik yapmıştır.
Karadavi’nin özgürlüğe bakışı “amaç için araç” anlayışından kaynaklanmaktadır ve şöyle demektedir:
Özgürlük elzemdir. ‘Önce şeriat kuralım’ iddiasında bulunanlar yanılıyorlar. Özgür olmadan şeriat tesis edilemez. Herkes hürdür; dolayısıyla din değiştirip Hıristiyan olan birini hemen öldürmek caiz değildir. Onun niçin din değiştirdiğini, derdinin ve illetinin ne olduğunu anlamak lazımdır. Zira mükemmel bir din olan İslam’ı terkeden biri, marazlı sayılır; illeti vardır ki din değiştirmiştir. 2
Şeyh Karadavi’nin siyasi tutum değişkenlikleri hakkında, Şeyhler Devrinin Sonu (Nihayet’u Zaman’il Şuyuh) başlığıyla uzun bir eleştiriyi kaleme alan Muhammed El Desuqi Rüşdi şunları dile getiriyor:
Ortaçağ sultanlarının keyfine göre fetva çıkaran şeyhler misali, ‘İhvan Şeyhi’ Karadavi de kendisini finanse eden Saray’ın mizacı ve siyasetine uygun fetvalar verebilmekte; çoğu zaman da bu fetvalar birbiriyle çelişmektedir.
Şeyh Dr. Karadavi’nin fıkhi ve fikri hilelerine dayanan fetvaları, aslında sığınıp barındığı toprağın yönetimi ile kendisine para ödeyen sarayın hizmetine sunulmuştur. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ilişkisi de menfaate dayalıdır.
Öyle ki Erdoğan’ı öve öve neredeyse ilah ve enbiyalar mesabesine koyabiliyor. Ona tek kelime eleştiri yöneltmiyor. Erdoğan iktidarına muhalefet ve itiraz etmeyi caiz görmüyor. Tersine, onu, dünyayı himaye etmenin biricik örneği olarak sunabiliyor.
İnsanların (Müslümanların) kendisine biat etmesini istiyor. Finansörü Katar Devleti Emiri Temim bin Hamad El Sani ile ilişkisi de aynı minval üzredir.
Aynı Şeyh Karadavi, 2009 yılında davetlisi olarak gittiği Libya’da Başkan M. Kaddafi’ye övgüler dizmişti. Misal, ‘Libya Devrimi’nin önderi, gelişmelere ilişkin derin ve açık analizleriyle bilinmektedir’ diyebilmişti.
Kendisine karşı dış destekli kitlesel isyan başlayınca, bu kez Kaddafi için ‘devrilmesi vacip olan tağut (zalim-diktatör), hain’ şeklinde görüş belirterek ‘NATO’nun bu ülkeye müdahalesini’ desteklemişti.
Belki de bu nedenle, dış müdahalelere ve iç savaşlara karşı çıkan Arap kesimlerince ‘NATO’nun fıkıhçısı’ suçlaması yöneltilmişti Şeyh Karadavi’ye.
Benzer ikili tutumunu Tunus’ta da göstermişti. Tunus Başkanı Zeynelabidin bin Ali’nin davetlisi olarak katıldığı Keyravan şehrindeki kültür şenlikleri sırasında, ‘Zeynelabidin’in söylemleri olgun ve kemalat meyanındadır. Ümmetin kültürü düzleminde gayet manalıdır ve İslam kültürüne de inayetli bir yaklaşım ve katkıdır’ demişti.
Tunus’ta ayaklanma başlayıp (İhvan hareketinin bir kolu olan) El Nahda da devreye girince, bu defa ağız değiştirerek ‘İslam şeriatına karşı mücadelede ifrata kaçıp haddini aşan zalim’ diyerek halkın Bin Ali’ye başkaldırması için fetva vermişti.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Katar arasında ihtilaf çıktığında, sığındığı Katar’ı savunup BAE yönetimini 31 Ocak 2014’te sert sözlerle eleştirmişti.
Keza 2012 yılında İhvancılar Mısır’da iktira geldiklerinde kadınların mutlaka seçime katılmaları hususunda fetva veren Şeyh Karadavi, iktidar el değiştirip askeri yönetimin eline geçtikten sonra düzenlenen 2014 seçiminde Mısırlıların seçime katılmalarını fetvayla yasaklamıştı.
İç savaş süresince Türkiye’nin planlarına/amaçlarına hizmet eden (cihatçı) muhaliflerin Libya ve Suriye’de gerçekleştirdikleri intihar eylemlerini meşru bulup destekleyen Şeyh Karadavi, Filistinlilerin bazı intihar eylemlerini dinen yasaklayan fetvalar verebilmiştir.
Müslüman Kardeşlerin (İhvan) şeyhleri (Karadavi dâhil benzeri din adamları) önceleri kadınların sokaklarda erkeklerle biraraya gelmesine karşı fetvalar verdiler; ancak 2011 yılında Mısır halkı devrim başlatınca, kadınların sokağa dökülmelerini ve hatta başı açıkların protestolara katılmalarını hararetle desteklediler.
Karadavi, bir ara kadınlara da seçme seçilme hakkı tanınmasından yana oldu. Keza iyi kelam etmeleri şartıyla kadınların şarkı söylemeleri hakkında da fetva verdi. Bu fetvalar, Vahabi ve Selefi din anlayışına aykırı olduğundan Şeyh Karadavi ‘ılımlı, aydınlatıcı, vasati’ fikirlerin simgesi sayıldı.
Bu hususta Arapça yazılmış kitabının adı ‘Merkez’ül Marâ f’il Hayat-il İslamiye’ (Kadının İslam Hayatındaki Konumu) idi. O zamanki maksadı, Arap dünyasında kitlelere kendi fikirlerini benimseterek destek almaktı. 3
Arap dünyasında Şeyh Karadavi’ye yönelik eleştirilerin bir kısmı da fıkhi (İslam hukuku) temele dayanır.
Eleştirenlerin çoğu gelenekçi Selefiler ile tarikat kesimleridir. Ona yönelik en yaygın suçlama ise “mezhepsiz” ithamıdır.
Aynı çevreler, 19 ve 20’nci yüzyıllarda yaşamış bazı modern selefi şahsiyetlere de benzer suçlamayı yöneltmişlerdir. Örnek verelim:
Batı Avrupa’daki modern gelişmelerden etkilenen ve çağdaşlaşmacı İslamcılık ile Yeni mutezilecilik fikriyatının savunucusu gibi görülen Mısırlı Muhammed Abduh (d.1849-ö.1905), Afgan kökenli İranlı din bilgini ve Yeni Selefiliğin savunucu Cemaleddin Afgani ile 1872 yılında Mısır’da tanışarak onun tilmizi olmuştu.
Onun etkisiyle yazdığı Risalet-ül Tevhid ve Tefsir’ül Manar isimli eseri, İslam tarihindeki radikal ve cihatçı görüşlerin ilham kaynağı sayılan İbn Teymiyye’nin görüşlerinin izini taşımaktadır.
Abduh’un en yakın tilmizi (sonradan Arap milliyetçisi oluveren, bir anlamda Arap-İslam sentezinin temelini atan) Lübnanlı Muhammed Reşid Rıza (ö.1865-d.1935) idi.
Abduh şöyle der:
İslamiyet ve Hıristiyanlık gibi iki büyük dinin bir gün el ele vererek birbirlerini kucaklayacaklarını ümit ediyorum. Daha sonra Tevrat, Kitab-ı Mukaddes (İncil) ve Kuran-ı Kerîm birbirlerini destekleyen ve her yerde okunan kitaplar haline gelecekler ve bütün milletler tarafından desteklenecekler. 4
Türkiyeli birçok ilahiyatçı ve gelenekçi tarikat mensubunun da Dr. Karadavi’ye yönelik eleştirileri söz konusudur.
Hadis ilmi ve İslam araştırmaları konusunda uzman Doç. Dr. Ebubekir Sifil de bunlardandır.
Sifil’e göre Dr. Karadavi “mezhep tanımaz” biridir. “Mezhep tanımazlığın vardığı son nokta ise ‘dinsizliğe köprü’ olmaktır.”
Ayrıca “Karadavi, ‘üniversiteye alınmayan başörtülü kızlar başlarını açabilirler’ yolunda fetva verebilmiştir.”
Devamına da bakalım:
İslam fıkhı metodolojisine bağlı olmadığından, kendi görüşleri ile fetvalar vermesi, onu İslam dünyasında tartışmalı konuma getirdi. Hasan el Benna liderliğindeki ihvan hareketlerinde tutuklanmasıyla gelişen yaşamı, onu bir dönem hoca kimliği yerine siyasi kimliğinin ön plana çıkması kariyerine (!) bu açıdan da zarar verdi.
Karadavi’ye İslam dünyasında yöneltilen eleştirilerden bazıları da şunlardır: Zayıf hadisleri kanıt olarak kullanmak, buna karşın Buhari ve Müslim gibi sahih hadis kitaplarındaki bazı hadisleri reddetmekle itham edilmektedir.
Bazı konularda kat’i icmaya muhalefet ettiği öne sürülmektedir. Bu eleştiriye bazı El-Ezher şeyhleri de katılıyor. Selefiler, Karadavi’nin hukuk metodolojisinde bazı kaideler icat ettiğini öne sürüyor.
En ağır eleştirilerden biri de, Karadavi’nin ABD’deki Müslümanların ABD ordusu bünyesinde Afganistan’da savaşabileceklerine dair fetvasıdır. Karadavi’nin Filistin davası noktasındaki fetvalarının İslami olmaktan çok milli eksenli olduğunu savunuluyor.
Yeri gelmişken el-Karadavi’nin, İbn Teymiyye’ye hitaben Cehennem’in kâfir ve müşrikler için de ebedi olmadığı görüşünü benimsediğini bir not olarak eklemiş olalım. 5
Yazar ve Akademisyen Ebubekir Sifil, bir başka röportajında şöyle diyor:
…Fakat beni rahatsız eden bir şey var, Yusuf El Karadavi’nin söylemleri içerisinde. Bu Müslümanlar arası, müslümanlar içi bir meseledir.
İslam’ı günümüz insanına anlatırken, yaşamaya çalışırken, tarih içerisinde oluşmuş ve bugüne kadar varlığını taşımış, devam ettirmiş İslam mezhepleriyle Yusuf El Karadavi’nin bir derdi var…
Yani herhangi bir mezheple bağımlı kalmak, herhangi bir mezhebin mukallidi olmak ki o buna, mezhep taassubu diyor, çağdaş bir Müslüman için Yusuf El Karadavi’nin onaylamadığı bir şey.
Bir de şunu söylüyor:
‘Global bir köy haline gelen, çok küçülmüş bir dünyada artık mezheplerle bir yere varamayız. Mezhep taassubunu bırakacağız. İslam’ın kolaylaştırılmış hükümleri nerede varsa onu alacağız.’
Hatta daha ileri giderek şunu da söylüyor:
‘Kur’an ve sünnet aslında bu dini kolaylaştırdığı halde fıkıh zorlaştırmıştır. Fuzuli, gereksiz birtakım hassasiyetlerle bazı yükler getirmiştir. Şimdi bu yükleri atıp fıkhı, bu dini kolaylaştırmamız lazım.’
Dikkat edin bu, Yusuf El Karadavi’nin ‘sapıklıktır’ dediği modernist İslam söyleminin üstüne oturduğu sacayaklarından biridir. Modernist İslam, birkaç sacayağı üzerine oturuyor. Bunlardan birisi akliliktir, rasyonalitedir. Öbürü de kolaylaştırmadır. 6
Bu ve benzeri eleştirilere, Dr. Yusuf El Karadavi’ye kendisini pek yakın hisseden Yasin Aktay’ın son derece sert yanıtıyla konuya kapatalım:
Âlimlerin âlemi dışarıdan herkesin ilgisini çeker elbet. Bazısına parlak gelir, bazısına ürkütücü ve zorlu gelir…
O âleme destursuz dalıp dağıtmak isteyenler de olabiliyor, uzaktan kaplarının alabildiğini bile murdar edip dökmek için alanlar olabiliyor. Dostane değildir yaklaşımları, o yüzden nasipleri de ona göredir. Azıcık akıllarıyla, zahmetsiz duyduklarından oluşturdukları malumat yığınıyla, daracık zindan gibi hücrelerinden koskoca bir âlemi değerlendirmeye, yargılamaya da kalkarlar.
Yusuf el-Karadavi’nin vefatı üzerine hakkında yazılanlara, söylenenlere bakıldığında bu tür yargılayıcı değerlendirmelere de şahit olduk. Başka herkes bir yana da onun Ehl-i Sünnet’e bağlılığını eleştirenler en tuhaflarıydı. Ehl-i Sünnet’in belki yaşayan en büyük referansı olan bir âlimi Ehl-i Sünnet adına yargılamaya kalkışmaya atfedilecek sözü bulamıyorum.
Cahillik, Ehl-i Sünnet bezirgânlığı, tereciye tere satmak, haricilik, ukalalık, zavallılık veya hepsi. Hani Ehl-i Sünnet Karadavi değilse kim olabilir? Veya bunların kafasında hiçbir kitapta yeri olmayan bu Ehl-i Sünnet vehmi ne?.. 7
Selefi, tarikat erbabı, ulema ve siyasetçi kesiminden bazılarının görüşlerini aktardım. İster ondan yana, isterse diğerinden taraf olun, her durumda Dr. Yusuf El Karadavi, siyasal tartışmaların odağında olan önemli fıkıhçı idi.
Kimileri onun için “NATO fıkıhçısı, iç savaş kıştırtıcısı” diyor, kimileri de onu “küresel ölçekte büyük din âlimi görüp, alemine destursuz girilmez” kanaatini taşıyor.
Siyaseti, İslam dünyasındaki dinî tartışmaları ve gelişmeleri yakından izleyenler için bir bilgilendirme yaptım.
Okuyup izleyen hakikatin nerede olduğunu görecektir.
Kaynakça:
1. Yasin Aktay, “Karadavi farkı”, Yeni Şafak gazetesi, 1 Ekim 2022.
2. https://s2m9.blogspot.com/2017/12/blog-post_61.html.
3. https://www.3ain.net/Article/76719/
4. Vikipedi Türkçe, “Muhammed Abduh” ve “Reşid Rıza” maddeleri.
5. https://www.facebook.com/NaksibendiTarikati/photos/a.272993229468393/1126566237444417/. https://dintahripcileri.com/yusuf-el-Karadavi-nasil-birisidir-ebubekir-sifil/, 6 Haziran 2018. https://www.ihvanlar.net/2014/03/18/yusuf-el-Karadavinin-ilginc-resimleri/, 18 Mart 2014. http://www.reddiyeler.com/detay.asp?haberID=184, 30 Kasım 2014.
6. https://www.zehirli.org/konu/yusuf-el-Karadavi-mezhepsiz-mi.html, ilkadım dergisi, eylül Eylül 2005.
7. Yasin Aktay, “Âlimin âlemine girmek için destur lazım”, Yeni Şafak, 1 Ekim 2022.
8. Karadavi hakkında bakınız: Wikipedia’nın Türkçe, İngilizce ve Arapça yazılı olanları. Arapça El Marife sitesi de iyi bir referanstır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish