Hakan Yurdanur
Eğer ideolojinin teknik detaylarını konuşuyor olsaydık kuşkusuz başlığımız değişecek ve -ideo(tekno)loji- olacaktı. Bu yazıda tersini yapmaya çalışacağız. Teknolojinin ideolojik yaptırımları üzerinde duracağız.
Şöyle başlayalım: teknolojik ilerleme ile topluma ve doğaya ait sorunların kendiliğinden çözüleceğine dair müthiş bir inanç hakim. Bu inanç, tekniğin ürettiği nesnelere ilahi amaçlar yüklüyor. Böylece teknik ve büyü adeta yer değiştiriyor. Yer değiştirmenin alt yapısı olan ideolojik varsayımlar öyle bir safhaya ulaşıyor ki, bir süre sonra suyun buharlaşmak gibi bir amacının olduğu ve bunu bilerek gerçekleştirdiğini söyleyenler çıkabiliyor. Unutmamak gerekir ki büyü, tekniğin ideolojik kullanımının sonuçlarından birisidir.
Teknik bir medeniyette yaşadığımız söylemi her yerde dillendirilmekte. Fakat bu medeniyette amaçların önce araçlarla sonra da çıkarlarla yer değiştirdiği söylenmiyor. Teknolojinin giydiği ideolojik pelerin onu insan ve doğa üstü bir konuma yükseltiyor. Oysa teknik, planlanmış kontrol yöntemidir ve insan yapımıdır. Egemenin elinde böylesi bir misyona bürünen teknoloji, planlanmış kontrol yöntemi görevini başarı ile yapar, toplumu itina ile hizaya sokar!
Büyülenmiş düşünceler içerisinde görme yetisi zamanla işlevini yitirir. Gerçeği görmek yerine, gördüğümüz her şeyi (baskıyı, zulmü, talanı…) gerçek ve olması gereken gibi algılarız. İşte bu bulanıklık içinde tekniğin özünü kaçırırız. Onun aslında bilimin özel mülk haline dönüşmüş biçimi olduğunu atlarız.
Tekniğin gelişimi sanıldığı gibi bizleri karmaşıklıktan kurtarmaz. Tam tersine daha karmaşık süreçler içine sokar. Karmaşıklık arttıkça sorma ve sorgulama yöntemleri sönümlenir. Bundan en çok faydalananlardan birisi olarak teknoloji, sorgulanamaz mertebeye yükseltilir. Aslında sorgulanması istenmeyen kapitalist sistemin kendisidir.
Teknolojik akılcılık, olanı biteni akla indirgemede önemli bir köşe taşıdır. Akılcılık, her şeyi akıl üzerinden açıklayan büyük bir fasit dairenin içinde yaşar. Unutmamak gerekir ki, bir şeyi, aynı şey üzerinden açıklamak ve tanımlamak onu keskin sınırlara hapsetmektir. Bir şeyi, o şey üzerinden açıklamak çoğunlukla çarpıtmak ve kendine doğru bükmek olacaktır.
Teknoloji giydiği ideoloji pelerinine bir paye daha ekler: doğa yasaları. Doğa yasaları ile zihin yasaları arasında kurulan ve değişmez kabul edilen özdeşlik sayesinde toplumların düşünce ve ilerleyişi bire bir doğa yasaları ile eşitlenir. Formül nettir, bilimsel yasalara uygun toplumlar ileri, modern ve gelişmiş toplumlardır. Diğer geri kalmış toplumlara da onları yakalamak için koşmak kalır! Bu kovalamacada sormak gerekir; yakalayınca ne olacak? Sosyo ekolojik sorunlar şıp diye çözülecek mi? Örneğin Türkiye yıllardır büyüyor. Hangi sorun çözüldü?
Doğru düşünmeyi doğa yasalarına ve teknolojinin kurallarına göre düşünmeye indirgeyenlere, bu yasa ve kuralların kimden yana olduğunu sürekli sormak gerek. Doğa yasaları, her ne kadar ismini doğadan alsa da sonuçta insan, egemen sınıfın egemen insanı yararınadır!
Kendi gerçeğine kendi elleri ile tuttuğu aynadan bakamama sorunu teknolojik bombardıman altında iyice vahim bir durum alır. Topluma uyan teknolojiler yerine, teknolojiye uyan toplumlar oluşturulur. Teknoloji harikası televizyonu, biz mi izliyoruz yoksa o mu bizi izliyor sorusu önemlidir. Her akşam aynı kanalda, aynı konuşmacılar, aynı konuyu konuşuyor. Aslında konuşarak unutturuyor! Teknoloji harikası televizyon, ideolojik bir unutturma kutusudur!
Teknoloji, kullandığı araçlar üzerinden amaçlarını gizler. Yarattığı toplumsal körlük, ucuz düşünce gücünü yaratır. Kişi başına düşen özgürlük miktarının azalması, sözleşmeli hayatların sürmesi ile el ele ilerler.
Teknolojinin gelişimi, insan zihninde yaratılan sürekli ilkellik ile birlikte var edilir. Geride kalma, alamama, sahip olamama, bunun yarattığı endişe ve korku… İlkel olan sadece insan değil, doğanın kendisidir de. O nedenle mucizevi teknoloji sayesinde doğa da modernleştirilmelidir! Eski doğa acilen yok edilmelidir!
Teknolojinin sadece sonuçlarına karşı çıkarak uzun bir yol almak mümkün değil. Onu yaratan nedenleri de sorgulamalıyız. Sadece sorgulamamalı aynı zamanda karşı mücadeleyi de örgütlemeliyiz.
Bugün, ülkeye teknoloji getireceğim diyenlere yukarıda söylediklerimi hatırlatmak isterim. Teknoloji, egemen ideoloji ile birlikte hareket eder. Egemen ideoloji ve onun yıkım aracı teknolojiyi birbirinden ayrı düşünemeyiz. Teknoloji getireceğim demek, daha çok doğa yıkımı, sefalet, derinleşen sosyal kötülükleri de davet ediyorum demektir. Çünkü teknoloji, bilimin özel mülk halidir ve özel mülkiyet kapitalizmin çelik çekirdeğidir!