Faik Bulut, “Elif Ana” filminin yönetmeni Kazım Öz ile konuştu
Paris’te düzenlenen “Elif Ana” filminin galası hakkındaki izlenimlerini kaleme alan İsviçre’de yaşayan gazeteci Abidin Çetin’in sayesinde konudan haberdar oldum.
Kendisinden alıntılar yaparak okuyucuyu film hakkında bilgilendirmek istiyorum.
Paris galasında, filmin oyuncuları sinemaseverleri selamlarken / Fotoğraf: Abidin Çetin
Abidin Çetin’in anlatımıyla başlayalım:
Yönetmenliğini Semir Aslanyürek ile Kazım Öz’ün üstlendiği ‘Elif Ana’ filmi 25 Kasım 2022’de Fransa’nın başkenti Paris’in ünlü Şanzelize caddesi üzerinde bulunan Pathe Gaumont salonunda düzenlenen özel gala ile vizyona girdi. ‘İyilik İyiliktir’ mottosuyla beyaz perdeye aktarılan, Alevi inancı ve kültürü açısından önemli bir figür olan Elif Sugan’ın hayatını konu alan film Paris’te sinemaseverlerle buluştu.
Nihat Behram, Semir Aslanyürek ve Kazım Öz’ün senaryosunu kaleme aldığı filmin müziklerini Erkan Oğur üstlendi.
Film gösterimi öncesi verilen resepsiyon, Paris / Fotoğraf: Abidin Çetin
Türkiyeli ve Avrupalı sinema, edebiyat, sanat çevreleri ile basın ve halkın yoğun ilgi gösterdiği gala öncesi bir resepsiyon verildi. Resepsiyonda filmin yapımcılarından Ökkeş Sevimli, Kazım Carman, yönetmen Kazım Öz ve Semir Aslanyürek, oyunculardan Orhan Aydın, İlyas Salman, Aliye Uzunatağan, Sermiyan Midyat, Ali Sürmeli, Necmettin Çobanoğlu, Levent Üzümcü ve Hülya Diken de hazır bulundular.
Filmin yapımcılarından Ökkeş Sevimli Can TV ve PirHaber Ajansına yaptığı açıklamada şunları söyledi:
Bu film, çok zor şartlarda ve hiçbir sponsor ve devlet desteği alınmadan, sadece öz kaynaklarla çekildi. Dünyada ezilen halkların ve baskı altındaki inançların anlatılması sadece politik ve diplomatik çalışmalarla olmaz! Bunun en etkili yöntemi, kültür, sanat ve edebiyatla olabilir. En iyi örneği de Yahudi soykırımının anlatıldığı filmlerdir. Bu film bir ilktir ve halkın desteği çok önemlidir. Bundan sonra da önemli sinema projelerinin hayata geçirilecektir.
Sermiyan Midyat ve Abidin Çetin, “Elif Ana” filmi Paris galası
1903 yılında Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesine bağlı Pulyan köyünde yaşama gözlerini açan Elif Sugan’ın yaşamını konu alan filmde Elif Ana rolünü Aliye Uzunatağan canlandırdı.
Yapımcılığını Life is a Movie AG Film Prodüksiyon şirketinin üstlendiği filmde İlyas Salman, Sermiyan Midyat, Cezmi Baskın, Füsun Demirel, Orhan Aydın, Turgay Tanülkü, Cansu Fırıncı, Ali Sürmeli, Necmettin Çobanoğlu, Rıza Sönmez, Muhlis Asan, Erdal Ayna, Kazım Çarman, Levent Üzümcü, Hülya Diken ve Eray Türk gibi birçok tanınmış oyuncu rol aldı…”
Abidin Çetin
Kadirşinaslık ve mesleki etik açısından vurgulamamda yarar var: Abidin Çetin sayesinde filmin İstanbul’daki galasına katıldım ve yönetmen Kazım Öz ile röportaj yaptım.
Yazı arasında serpiştirilen fotoğrafların bir kısmı Paris’teki galada hazır bulunan Abidin Çetin’e aittir.
Şimdi de film hakkında Kazım Öz ile yapılan röportajı sunuyorum.
Yönetmen Kazım Öz, Independent Türkçe için Faik Bulut’un sorularını yanıtladı
Hoş geldiniz Kazım Bey. Filmin ana karakterinin Pazarcıklı olduğunu biliyoruz. Fakat niçin Elif Ana?
Aslında ben, uzun yıllardır Alevi Kürt hikâyeleri hakkında çalışma yapan biriyim. Türkiye’de insanlar özellikle inanç meselesiyle ilgilidirler. Bildiğiniz gibi, Alevilikle ilgili özelde çok az çalışma yapıldı, yapılıyor. Birinci önceliğim aslında buydu, yani bu konuda bir çalışma yapabilmek.
İkinci sebep ise, işlenen Alevilik ile ilgili de bir tartışma var. Türkiye’de nasıl bir Alevilik yaşanıyor?
Ben o noktada alternatif bir bakış açısıyla bir anlamda daha doğal bir Aleviliğe, kültürün içinden kendiliğinden ve tarihsel arka planıyla birlikte gelip var olan bir Alevilik konusuna yoğunlaştım. Burada biraz daha siyasi olarak birtakım yaklaşımların dışında oradaki gerçeğe, oranın özüne yakın bir film dünyasını, bir atmosferi ortaya çıkarma çabası vardı.
Tabii bir üçüncü sebep de Elif Ana’nın kendisidir. Bildiğiniz üzere kendisi, bölgede daha çok tanınan ama karakteriyle, kişiliğiyle, yaptıklarıyla ve çevresinde yarattığı dünyayla bir farklılığı, bir özgünlüğü olan birisiydi. Bu özgünlüğü ortaya çıkarmak istedik.
Elif Ana’nın bu temelde iyiliğe dayanan, insanlar arasındaki sorunları var olmanın çeşitli sorunlarını daha çok iyilik motivasyonuyla çözmeye çalışan, sevgiyle yaklaşan bir durumu, kişiliği ve anlayışı söz konusuydu. Bunu sinemada işlemek ilginç gelecekti.
Ben böyle düşünüyordum. Aslında Elif Ana, bizim için tüm bu sebepleri anlatabileceğimiz bir yol oldu. O, kendi şahsında pek çok şeyi toplamıştı.
Orhan Aydın, Semir Aslanyürek, Kazım Öz, Hülya Diken ve Ökkeş Sevimli / Fotoğraf: Abidin Çetin
Filmin çekimleri uzun sürmüş, biliyorum. Birkaç yerde çekmişsiniz. Tek mekân değil. Bu mekânları sayabilir misiniz? Özgünlüğü neydi o mekânların?
Tabii, bu yüz yıllık bir hikâye. Aslında ilk çekimlerimiz 1908 yılına kadar dayanıyor. O tarihten itibaren 1990’lara kadar uzanan zaman dilimlerini göz önüne serecek olan çeşitli sahneler çektik. Yani Elif Ana’nın çeşitli yaşlarına denk gelen bir tasarım oldu.
Film sahnelerinin tamamını sadece şu an yaşadığı köyünde çekmiş olsaydık, bu bizi zorlayabilirdi. O yüzden ben özel olarak ilgili bölgelerde dolaşıp çok yoğun bir mekân araştırması yaptım. Bir anlamda filme ait, onunla özdeşleşen mekânlar toplamını tek mekân kapsamında yaratmak istedik.
Mesela Elif Ana’nın köyünü yeniden tanımladık. Elbistan’ın bir köyünü, onun köyü gibi belirledik ve onun üzerinden çalışmayı yürüttük. Elbistan, Adana, Pazarcık, Malatya, Adıyaman bölgelerinde büyük oranda çalıştık. Sanıyorum bu mekân farklılığı da hem bizim hem de film için daha güçlü bir zenginlik oldu. Bir de Çağlayancerit (Kahramanmaraş’ın Akdeniz Bölgesinde kalan ilçesi-F.B.) vardı. O yörede de çekimler yaptık.
Öte yandan filmin hikâyesi Elif Ana’nın hayatıyla da sınırlı değil. Gerçekte bir Alevi toplumunun bulunduğu ortamı, bulunduğu atmosferi, yaşadığı iklimi de göstermeye çalıştık.
Böylece konu itibariyle biraz da belgesel yanına ve arka planına değinen 1908 yılına kadar gidebiliyor filmin kurgusu. O tarihten bu yana yaşanan sosyal olaylar, belki de siyasal olaylar falan geçiyor kurgunun tümünde.
Ali Sürmeli, Aliye Uzunatağan, İlyas Salman, Öykü Şahin ve Sermiyan Midyat
Filmin konusundan biraz bahseder misiniz?
Biz Elif Hanım’ın hayatını anlatırken bir anlamda Türkiye siyasi tarihinin de arka planını anlatmaya çalıştık. Tabii ki tek bir filmle uzun bir tarih anlatılamaz burada. Ancak o dönemlerde yaşanan çok büyük olaylar var. En azından belli konulara değinerek, belli bir bağlamdan uzaklaşmadan bir Kürt Alevi kadının inanç hikâyesini gözler önüne sermek istedik.
Tabii Türkiye’de Kürt olmanın, Alevi olmanın ve kadın olmanın da getirdiği kendine özgü sorunları da var. Onları da işin içine koyarak biraz Türkiye’nin siyasi panoramasını, tarihinin siyasi panoramasını verme konusunda bir çaba içerisinde olduk. Özel olarak da tabii ki Maraş olaylarını, gösterime ve anlatıya kattık.
“Elif Ana” filminin Paris galasının yapıldığı salonun dışarıdan görünümü
Avrupa’da birkaç yerde filmin galası düzenlendi. Paris, Zürih ve şimdi İstanbul… Başka nerelerde yapılacak?
Aslında sırasıyla Paris, Düsseldorf, Stuttgart ve Zürih’te gerçekleşti galalar. Bugün (5 Aralık) İstanbul. 7 Aralık’ta Antep. Bir sonraki gün (8 Aralık) ise İzmir’de gösteriliyor.
Paris’teki galada filmin izleyicileri / Fotoğraf: Abidin Çetin
İzleyenler nezdinde nasıl karşılandı gala gösterimleri?
Çok umut verici ve teşvik ediciydi. Gerçekten gözlerimizi yaşartacak kadar bir tepkiyle, bir reaksiyonla karşılaştık. Bu, bizim açımızdan çok mutluluk verici bir şey oldu. Bir iki senedir çok yoğun bir tempoyla çalıştığımız bir filmi seyirciyle buluşturduk ve bunun karşılığını böyle görmek bizim için iyi oldu.
Semir Aslanyürek, Talha Tosun, Kazım Öz, Öykü Şahin ve Hülya Diken / Fotoğraf: Abidin Çetin
Muhtemelen biraz kaygılıydınız, acaba oldu mu, beğenilecek mi diye?
Ben pek kaygılıydım. Çünkü bu tür konuları işlemek biraz riskli, beğendirmek de çok zordur. Özellikle Elif Ana’nın çevresine beğendirmek de bir hayli zordur diye düşündük. Birisi beğenebilir, diğerleri karşı çıkabilir!
Onun oğlu, torunu, çocukları, “Yok ya! Bizim Elif Anamız ile ya da bizimkiyle hiç ilgisi yok!” diyebilir. Çünkü sizin kurgulayıp yarattığınız karakterle gerçek Elif Ana arasında bazı benzerlikleri bulunabilir ama farklılıklar da çok olabilir.
Bu senaryoda ben bazı sahneleri yeniden yazdım ama tahmin yürüterek ilerledim. Şunlar şunlar yaşanabilir diye düşünüp tasarladım. Her Kürt Alevi ailede yaşanabilecek olanları düşünerek, tasavvur ederek yazdım.
Ancak Paris’te ve diğer yerlerdeki gösterimlere Elif Ana’nın torunları bile gelmişti. Galadan sonra bizi görüp dediler ki: “Çok iyi hissettik biz!” Defalarca teşekkür ettiler. Bu bizi çok mutlu etti.
Ali Sürmeli, Aliye Uzunatağan, İlyas Salman, Öykü Şahin ve Sermiyan Midyat / Fotoğraf: Abidin Çetin
Sanırım sadece Alevi kitlesi gitmemişti bahsedilen gala akşamlarına. Yurtdışındaki ya da buradaki Alevi topluluğu dışında da davetliler vardı. Kürt ve Alevi olmayan farklı çevrelerden insanlar da filmi seyrettikten sonra sizinle izlenimlerini paylaşmış olmalılar. Onlar ne düşündüler?
Onların da izlenim, görüş ve fikirlerini aldık. Çok pozitif yaklaştılar. Onlar için de filmin, gösterimin farklı yanı şuydu: Ayrı bir inanç dünyasına girmiş oluyor ya da farklı bir kültürü görmüş oluyorlardı.
Türkiye’de tek tipleşme hemen her yerde. Yani eğitim alanında, siyaset alanında, kültür sanat alanında hep dayatıldığı için bence farklı insanların, bu konuya ve inanca yabancı olanların, bu kültüre yabancı olanların da ilgisini bu çekecektir Elif Ana filmi.
Muhtemelen şöyle düşünecekler: “Bizim yaşadığımız topraklarda bizim yanı başımızda demek ki böyle bir dünya var. Böyle bir iyilik felsefesiyle dolu, insanı eksen alan bir dünya var ve biz bunu pek tanımıyoruz.
Bunun heyecanını yaşamak ve birbirini anlamak için de bir vesile oldu film diye düşünüyorum. Bunu sadece izleyiciler açısından söylemiyorum. Filmdeki oyuncuların bir kısmı da bu şekilde düşünür oldu.
Mesela Elif Ana’nın gençliğini oynayan genç bir kadın arkadaşımız dedi ki: “Ben bu filmde oynarken Alevilik hakkında düzgün bir şey bilmiyordum. Hatta ailemde ‘Alevi’ye kız verilmez’ fikri hep vardı. Oysa bu filmde, Alevi felsefesini ve dünyasını tanıdım ve çok sevdim.”
Aliye Uzunatağan, Levent Üzümcü ve Sadık Gürbüz / Fotoğraf: Abidin Çetin
İzleyen sanat eleştirmenlerinden görüş ve eleştiriler alabildiniz mi?
Henüz görüşlerini ifade etmediler. İstanbul galası burada belirleyici olacak. Yani bu akşamki galadan sonra büyük ihtimalle bazı kalemler bizi ya eleştirecek ya övecek. Yani bu tür şeyleri bekliyoruz.
Bu filmi de esas alarak hem sanatsal hem de sosyal açıdan geleceğe yönelik mesajınız nedir?
“İyilik iyidir” özdeyişi, filmin sloganı oldu. Tabii, bu söylem biraz soyut bir ifade ve ayakları biraz havada kalıyor. Zira bu kadar kötülük varken, sadece “iyilik iyidir” demek acaba ne kadar çözüm olabilir? Belki de böyle bir tartışmayı yaratacak ama orada Elif Ana’nın son olarak söylediği bir şey var: “Her şeye rağmen iyilik iyidir.” Yani zordur..
Kötülük yapanlarla iyilikle mücadele etmek zordur. Kötülük yapana kötülükle mücadele etmek kolaydır. Söz gelimi sana kurşun sıkana sen de sıkarsın. Bıçak çekene sen de çekersin. Döveni sen de döversin. Ama kötülüğü, iyilikle boşa çıkarmak kolay bir şey değildir.
Siyasette bile tartışılması gereken bir durumdur bu. Bu yüzden asıl sosyal mesajı şudur: Kötülüğü iyilikle defedersin, yenersin.
Ancak sanatsal açıdan bu filmde biz sadece konuya bakmıyoruz. Burada bir sinema sanatı yapmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla sinematografisinin çok güçlü olmasını istedik. Bu akşam umarım iyi bir teknik izleme olur. Filmin sinema dili, ses tasarımı, görüntü kurgusu bunların tümü gerçekten çok uzun bir uğraş ve emek sonucunda gerçekleşip ortaya kondu. Umarım bu da yerini bulur.
Necmettin Çobanoğlu ve Ali Sürmeli / Fotoğraf: Abidin Çetin
Biliyorum, yine de sormuş olayım: Herhangi bir sponsor bulmadan, devlet ya da bir kurumdan yardım almadan filmin maliyetini nasıl karşılayabildiniz? Ben bunu halkımla yaparım, sevenlerin gücüyle, işte bu iyiliğin gücüyle yaparım diye mi yola çıktınız?
Aslında sonuncusuyla yola çıktık. Bu filmin yapımcıları zaten kendileri Pazarcıklı, Maraşlı iş insanlarıdır. İsviçre’de yıllarca restoran işi yapmışlar, başka işler yapmışlar. Bir bütçeleri, bir sermayeleri birikmiş. Şöyle düşündük: Bu sermayeyi sinema alanında da kullanalım ki bir işe yarasın. Elif Ana diye bir değerimiz var. Onu nasıl yaşatabiliriz diye bir kaygıyla hareket ederek işe koyulduk.
İşin sanatsal yönünde ve arka planında, diğer ekiple birlikte belli bir deneyim gücümüz vardı. Onların da sermayesi vardı.
Ben, bağımsız sinema yapan bir yönetmenim. Bu tür filmlerin nasıl olabileceğini, yolunu yöntemini, yapım koşullarını iyi biliyorum. Zor koşullarda film çekmeye çok alışık biriyim.
Film diğer yönetmeni Semir Hoca ile teknik ve sanatsal açıdan bizim gibi arayış içinde olan ekiplerle birlikte uzun süren çalışmalar, fikir alışverişleri yaptık. O yüzden benim de onlarla buluşmam aslında bir sinerji yaratmış oldu.
Bu filmi yapma fikri, aklınıza nasıl geldi?
Tabii, onunla ilgili bir film yapmak fikri, zaten akıllarından geçiyormuş Elif Ana’yı çok beğenen diğer yapımcıların. Bunu gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Birkaç sene geçti, beklenen olmadı. Sonra beni buldular. Benim de aklımda buna benzer bir hikâye vardı: Dersim’de geçen bir Divane’nin hikâyesi. Bir inanç önderinin hikâyesi vardı.
O yüzden benim aklımdan bu ikisini birleştirmek geçti. Sonra Semir Hoca’ya gittim. Semih Hoca’dan böyle bir teklif geldi. Bu arada Semir Hoca benim üniversiteden hocam aslında. Biz bu projede öğrenci ve hoca birlikte yönetmenlik yapmış olduk. Birlikte yönetme teklifi Semih Hoca’dan gelince, ben de reddetmek istemedim, beraber çektik.
Öykü Şahin ve Talha Tosun / Fotoğraf: Abidin Çetin
İlave edeceğiniz bir şeyler var mı?
Film önümüzdeki günlerde Avrupa ve Türkiye’de vizyona girecek. Bizim gözümüz ise bu galaları izleyen gösterimlerde olacak. Bizce önemli olan şudur: Film gösterimini Türkiye’nin her tarafına yaymaya çalışıyoruz. Oralardaki seyirci sayısı, ilgisi bizim için çok önemli.
Türkiye’de bu tür filmlerin duyurusunu yapmak çok zor… O alan için de belli bütçe yapıp harcamak gerekiyor. Eminim ki, seyircimiz bu filmi başka seyircilere taşıyacaktır. Seyirci beğeniyorsa, başka mekân ve kesimlere da taşır.
Beğenildiğini varsayarsak, başka projeniz var mı?
Aslında var şu anda. Hatta bitmiş bir proje söz konusu. Onu henüz kamuoyunun sunumuna, gösterime çıkarmadık. Bir festivalde gösterimi oldu. Selanik film festivalinde… O da “Bir Kar Tanesinin Ömrü” diye bir film.
Hatta yarın ben onun için Duhok’a (Irak Kürdistan Bölgesi şehrindeki film şenliğinin düzenlendiği şehir-F.B.) gidiyorum. Onu da sanıyorum şubat ayı gibi seyircimizle buluşturacağız.
© The Independentturkish