Hakan Yurdanur
Geniş bir kitle tarafından son zamanlarda popüler hale getirilmiş bir söylemle başlayalım. Deniliyor ki, ‘insan ve doğa ile uyumlu, onların çıkarlarını gözeten, sürdürülebilir yeşil teknolojiler var ve onunun sayesinde insan ve doğa rahat, refah dolu, mutlu yaşam sürecek’. Baştan sona yalan olan bu söyleme elbette bizim de verecek cevaplarımız olacaktır. Burada önemli olan yalanı uydurmak kadar, yalana çok sayıda inanan bulabilmek ve onları uzunca bir süre bu yalanla oyalayabilmektir.
Daha önceleri de belirtmeye çalıştığım gibi teknoloji, taraftır ve egemenin elinde insan ve doğaya karşı güçlü bir silahtır. Teknoloji renksiz, duygusuz, anlamdan yoksun insan-doğa yaratma peşindedir. Buradan bakınca ilk sorgulanması gereken teknolojinin önüne neden yeşil sıfatının konduğudur. Bu durduk yere olmadığına göre nedenleri bizi fazlasıyla ilgilendirmekte.
Önce şunu belirtelim, burada ciddi bir kavramsal kurmaca var. Sanki teknolojiyi belirleyip niteleyenin yeşil sıfatı olduğu izlenimi yaratılıyor. Ardından da yeşil sıfatının arkasına gizlenen teknolojinin temiz olduğuna, doğa dostu olduğuna inandırılmaya çalışılıyor. Oysa gerçekte yeşili belirleyen teknolojinin kendisidir. İlişkinin yönü teknolojiden yeşile doğrudur. Hiç bir ek almamış yeşilden bahsetseydik hepimizin bildiği gibi doğal yaşamı, alanları, insanla kurduğu organik ilişkileri tanımlıyor olacaktır. Oysa teknolojiyi niteleyen yeşil bu kadar masum değildir. O artık teknolojiye yol açan, yeni alanlar bulmasını sağlayan, sömürünün üstünü yeşile boyamaya çalışan bir nevi teknolojiye ajanlık eden konumdadır. Aynı, yeşil otomobil, yeşil ulaşım, yeşil finans, yeşil kalkınma, yeşil sermayede olduğu gibi. Bugün yeşil sıfatı sadece anlam kaybı yaşamakla kalmayıp büyük dönüşüme uğratılarak saldırının morfini haline getirilmiştir. Bir uyuşturucu olarak işlev görmektedir. Uyuşturmak, saklamak ve saklanmak arasındaki güçlü bağı burada da görmekteyiz.
Hiçbir teknolojik araç onu üreten toplumsal formasyondan, üretim ilişki ve biçiminden bağımsız ele alınamaz. Teknoloji, kullandığı araçlar üzerinden amaçlarını gizler. Yeşil teknolojide de bunu yapar. Araçlar, amaçlarmış gibi sunularak nedenlerle sonuçlar yer değiştirilir. Bu saatten sonra da kediyi sallayan kuyruktur denir ve hiç kimseden tepki göstermemesi beklenir.
Bugün sürekli olarak ihtiyaçlardan bahsediliyor. İnsan için gerekli olandan çok daha fazla ihtiyaçtan. İhtiyaç, tek başına bir anlam ifade etmez. Onu karşılayan ve sonlandıran şeylerin de olması gerekir. Sınırsız ihtiyaç da olmaz. Çünkü hem insan hem de doğa sınırlı ve sonludur. Burada sınırsız ihtiyacı olan sermayenin kendisidir. Onun büyüme, sömürme, yağmalama, talan edip öldürme ihtiyacı sınırsızdır! İhtiyacı teknolojiye indirgerseniz işin renginin değiştiğini görürsünüz. Renk değiştiren teknoloji gereksinim duyduğunda yeşile de boyanır, maviye de.
Yeşil teknoloji doğayı makinaya çeviren mekanik baskılama biçimidir. Doğanın doğallığını yitirerek makinalaşması, hesap edilerek ele geçirilmesi ve insanın hizmetine sunulması iç içe geçirilmiş yöntemler zinciridir.
Teknoloji verdiği zararları telafi etmek adına daha büyük zararlar yaratır. Zararın hızı geometriktir ve telafisi neredeyse mümkün değildir. Yeşile boyanan teknolojilerin doğal olan her şeye karşı saldırıları ters orantılı şekilde ilerler. Doğaya ve doğal olana ne kadar çok zarar verilirse, teknolojinin verim gücü, getirisi o kadar artar. Ne kapitalizm ne de onun tekniği hiçbir şeyle dost değildir ve olamaz da. Başından sonuna kadar kirli olan bu sistem istenildiği kadar yıkansın asla temizlenemeyecektir.
Yeşile boyamak, yeşil olmayanı sahtekarca yutturmaktır. Sermayenin bir tek rengi vardır o da, sömürüp yok ettiği tüm canlıların kan rengidir. Yeşil sermaye demek, kan rengini gizlemektir. Bu sembolik oyunlar oyuncusunu kandıran ucuz manevralardır.
Teknoloji, insanın önündeki tercih seçeneklerini yok eder. Onu, kendisi yani bağlı bulunduğu sermayenin çıkarı neye gereksinim duyuyor ise oraya yönlendirir, başka çare yok mesajı iletir. Teknolojinin yeşillenmesi ile birlikte bu alan iyice daraltılır. İnsanın insanla, insanın doğayla ilişkileri sınırlandırılır. Sınırlandırma ile birlikte yabancılaşma artar. Yabancılaşma, ötekileştirme ve düşmanlaştırma el ele ilerler.
Bir diğer sorun da, teknolojiyi sadece bilimin uygulayıcısı olarak görmektir. Durum böyle olunca teknik tüm faaliyetler bilimsel olarak damgalanmakta! Bu saatten sonra da tekniğin uygulamalarına ve düşünsel dayatmalarına karşı çıkmak bilime karşı çıkmak olarak yaftalanmakta. Bilim, insan üstü, doğa üstü olarak görülüyor ve gösteriliyor. Her şeyi bilen ve gören bilim, ön eki olarak geldiği tüm düşünceleri de sorgulanamaz kılıyor. Bilimsel düşünce mutlaklaştırılıyor. Bu da bilim kimin içindir, kimden yanadır sorularının sorulmasını engelliyor. Yakında bilimsel sermaye, bilimsel kapitalizm, bilimsel sömürü, bilimsel talan… kavramlarını duyarsanız şaşırmayın.
Sevimli canavar tanımı akla pek uygun gelmiyor. Aslında bunlar bir araya gelmez sözcükler. Getirilmesi de bir amaç taşıyor. Yeşil teknoloji tanımı da tıpkı sevimli canavar gibi işlem görmekte. Yeşil sevimli ise teknoloji canavardır. Bu, kavramı üretenlerin işine gelmez. O vakit, teknoloji sevimli, canavar da yeşildir. Yeşil, canavar ise acilen evcilleştirilmedir! Evcilleştirme, kültürel dayatmadır. Evcilleştirilen doğa, evcilleştiren sahibinin kölesi olacaktır ve istenen de budur. Doğa, kültürün alt dalıdır ve öyle kalmalıdır! Çünkü sahip bunu buyurmaktadır!
Her yazının sonu, yeni yazılacak yazının başlangıcıdır derler, doğru da söylerler. Bu yazımızın sonu da yeni yazımızın, yazılarımızın başlangıcı olsun. Başladığımız gibi bitirelim: Baştan sona yalan olan tüm söylemlere elbette bizim de verecek cevabımız olacaktır!
*GazeteKarınca