Bruno GUIG’ı
Uzun zamandır Kuzey Suriye’yi ilhak etme hayali kuran NATO üyesi Erdoğan Türkiye’sinin büyük desteğiyle Şam’da tekfirci paralı askerler iktidara geldi ve Suriye devleti iskambilden bir ev gibi çöktü. Bu aniliğe şaşırdık. Ancak harabeye dönmüş bir ekonomi, yaygın yolsuzluğa yol açan, savaş nedeniyle kan kaybeden bir ordu, hükümetin yabancı müdahaleler karşısında güçsüzlüğü nedeniyle zayıflayan meşruiyet ve güç kaybının hepsi bu çöküşe katkıda bulundu.
Suriye ordusunun subaylarından daha iyi ücret alan Arap, Özbek ve Uygur paralı askerlerinden oluşan, ağır teçhizatlı bir Türk-Tekfirci ordusuyla karşı karşıya kalan setler yol verdi ve Beşar Esad, oyundan çekilerek gereksiz bir kan gölünden kaçınmayı tercih etti.
Şam’ın, El Kaide’nin en son çarpıtılmış avatarı tarafından fethi, çok uzun bir baltalama çalışmasının sonucudur: Suriye halkına, Batılı düşmanları tarafından kurulan rejimi tasfiye etmek için on üç yıl süren kesintisiz savaş ve ölümcül yaptırımlar uygulandı. Hafız Esad altmış yıldan fazla bir süre önce. Bataclan suikastçılarının yakın akrabaları olan HTŞ tekfircilerinin zaferi, Tel Aviv ve Batı başkentlerinden coşkulu alkışlarla karşılandı. Aynı milisler İsrail’e değerli yardımlarından dolayı da içtenlikle teşekkür etti. Bu süreçte Siyonist ordu Golan’ın tamamını ele geçirdi ve hava kuvvetleri sistematik olarak Suriye’nin askeri altyapısını yok ediyor.
Onlarca yıldır Suriye, Siyonist işgale ve emperyalist tahakküme karşı direnişin temel ekseni olmuştur. Özellikle Arap milletine ve Filistin davasına olan bağlılığı başını belaya soktu. Yalnızca Filistin direnişinin, Hizbullah’ın, Husilerin ve elbette İran’ın düşmana diz çökmediği bölgede izole edilmişti. Arap Birliği içinde Cezayir gibi çok az ülke Washington’dan gelen esen rüzgarlarla yüzleşme cesaretini gösterebildi. Bugün, Nasır’ın bahsettiği “Arap milliyetçiliğinin atan kalbi” olan egemen Suriye yenilgiye uğratıldı ve bu dramatik olayların sonunda ona ne olacağını kimse bilmiyor. Libya senaryosu tamamen akla yatkın çünkü ülke halihazırda parçalanmış ve başka durumlarda ikiyüzlü bir şekilde iddia ettikleri uluslararası hukuku göz ardı ederek bölgesel bir derebeylik oluşturmak için “vekillerini” kullanan yabancı güçler tarafından işgal edilmiş durumda.
Genel olarak, Ankara liderliğindeki Tekfirci paralı askerin Washington ve Tel Aviv’in suç ortaklığıyla kazandığı bu zafer, yalnızca direniş ekseni için değil, bir bütün olarak Arap dünyası için ezici bir yenilgidir. Bedelini ilk ödeyecek olanlar Filistinliler olacaktır. Hizbullah’ın İran’dan tedarik yollarının kesilmesiyle birlikte bu yeni durum Şii örgütü belirsizlik içinde bırakıyor. Tel Aviv, Güney Lübnan’daki avantajını ilerletmek ve sahadaki başarısızlığının yarattığı hakareti iki ay boyunca ortadan kaldırmak için bundan faydalanabilir. Lübnan direnişi Suriye’nin kaderini yaşarsa Filistin ulusal hareketi yakın bölgedeki son müttefikinden de mahrum kalacak. Şam’ın tekfirciler tarafından ele geçirilmesini memnuniyetle karşılayan Hamas, kendi ayağına kurşun sıktı.
Filistin meselesinin ötesinde, Ankara’nın uygun bir zamanda yeniden başlattığı, Ortadoğu’yu kaos stratejisiyle parçalamayı amaçlayan Amerikan-Siyonist planı, amansızca gelişiyor. Ne Rusya ne de Çin bu konuda hiçbir şey yapamayacak. Çok uzaktalar, emperyalist tehdidin kendi kara veya deniz sınırlarına yönelik sonuçlarıyla uğraşmak için çok meşguller. Arap dünyası kendini toparlamazsa boyunduruğa maruz kalmaya devam edecek. Hiçbir yüce kurtarıcı onun yardımına gelmeyecektir. Rusya’nın Suriye’yi terk ettiğini söyleyenlerin gidip Donbass’ta savaşması gerekiyor. Çin’in hiçbir şey yapmadığını söyleyenler her zaman Tayvan Boğazı’na gidip Amerikan filosuna meydan okuyabilir. Tekfircilerin Suriye’deki zaferine sevinirken Filistin davasını savunduklarını iddia edenlere gelince, en azından beyinlerini soyunma odasında bırakmış olduklarını söyleyebiliriz.Bu makalenin URL’si 40061
*legrandsoir.info