Ortadoğu bölge çapında bir savaşın eşiğinde*
Jordan Shilton
12 Mayıs 2018
ABD Başkanı Donald Trump’ın Salı günü açıkladığı İran nükleer anlaşmasından çekilme kararı, Ortadoğu’yu, hızla büyük güçleri içine çekebilecek yıkıcı bir bölgesel çatışmanın eşiğine itmiş durumda.
Trump’ın duyurusundan dakikalar sonra, İsrail savaş uçakları, Şam yakınlarındaki bir hükümet üssüne füze saldırısı düzenlemek için Suriye hava sahasını ihlal etti. Saldırılar, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad yönetimini desteklemek için ülkede bulunan en az yedi İran askeri personeli dahil olmak üzere 15 kişinin ölümüne yol açtı.
Durum, İsrail’in Golan Tepeleri’nden Suriye ordusu mevzilerini top ateşine tuttuğuna ilişkin haberlerin çıktığı Çarşamba günü geç saatlerde daha da tırmandı. Kuzeyde roket sirenleri çaldı ve patlama sesleri duyuldu. Golan Bölge Konseyi’ne göre, bölgedeki birkaç kasaba roket ateşiyle hedef alındı.
İsrail ordusu, Perşembe günü erken saatlerde, İran Devrim Muhafızları’nın Kudüs gücünü Golan’daki askeri sınır karakollarına 20 roket atmakla suçlayan bir açıklama yayınladı. Açıklamada, birkaç füzenin engellendiği iddia ediliyor ve yaralı olmadığı bildiriliyordu.
Suriye devletinin haber ajansı SANA’ya göre, İsrail savaş uçakları, Perşembe günü erken saatlerde, iddia edilen İran saldırısından kısa süre sonra, Şam yakınlarındaki hedeflere füze ateşine başladı. Bu yazı yazılırken, bu hava baskınlarının kapsamı ve herhangi bir kayba yol açıp açmadıkları belirsizliğini koruyordu.
Tel Aviv, Salı günkü hava saldırısını, Tahran’ın, dokuz İranlının ölümüne yol açtığı iddia edilen Nisan ayındaki T4 hava üssüne yönelik bir baskına misilleme olarak İsrail’e saldırmaya hazırlandığı biçimindeki doğrulanmamış iddiayla gerekçelendirdi. İran’ın, tam da Trump’ın İran nükleer anlaşması üzerine kararını duyurmak üzere olduğu anda ilk saldırıyı düzenleyen olmaktan kazanacağı hiçbir şeyi olmadığı göz önünde bulundurulduğunda, bu tür suçlamaların saçmalığı ortadadır.
Her şey, İsrail saldırısının ABD ile sıkı bir şekilde koordine edildiğine işaret etmektedir. Pazar günü, İsrail medyası, İsrail’deki hedeflere saldırmak üzere bir İran komplosu olduğu yönünde doğrulanmamış iddialar yayınlamaya başladı. Ardından, Salı günü, CNN, Pentagon’un iddia edilen bir İran saldırısının hazırlıkları hakkında kaygılı olduğunu bildirdi.
Bu bilgiler ışığında, Trump’ın kararından önceden haberdar olan Binyamin Netanyahu hükümetinin, daha geniş bir askeri saldırının bahanesi işlevi görecek bir İran tepkisini kışkırtma amacıyla, Suriye hava üssüne yönelik saldırıyı ABD’nin duyurusuyla aynı zamana getirmeyi planladığı neredeyse kesindir.
Hava saldırısına, İsrail’de bir heyecan kışkırtmaya yönelik bir kampanya eşik etti. Yaklaşan bir İran saldırısına ilişkin haberlerin ortasında, Tel Aviv’deki Amerikan büyükelçiliği ABD hükümeti çalışanlarının ön izin olmaksızın Golan Tepeleri’ne seyahat etmesini yasaklarken, İsrail ordusu, ülkenin kuzeyindeki Demir Kubbe füze savunma kalkanına ek bataryalar konuşlandırmış olduğunu açıkladı.
İsrail’in Suriye’deki İranlıları hedef almaya devam etmesine Rusya’nın onayını almak için gittiği Moskova’dan konuşan Netanyahu, Tahran yönetimini, mantıksız bir şekilde, Nazilerle karşılaştırdı. O, savaşçı bir dille, İsrail’in “kendisini İran saldırganlığı karşısında savunma” hakkını ileri sürdü ve İranlı güçlerin, Suriye’yi, askerleri ve öldürücü silahları bir saldırı için konumlandırmak üzere bir üs olarak kullandığı suçlamasında bulundu.
İsrail hükümetinin bir savunma yetkilisi, Salı günkü hava saldırısının gelecek olan şeyin sadece bir habercisi olduğunu vurgulayacak şekilde, Haaretz’e, “Suriye’deki İran füzelerine yönelik saldırılar, okyanusta bir damla gibidir. Hatta ordu, bunun, füzelerin ve diğer sistemlerin bölgeye ulaşmasını engellemeyeceğini biliyor ve biz bunun olduğunu görüyoruz.” dedi.
Trump’ın İran anlaşmasından çekilmesi, ABD emperyalizminin, istikrarsız Siyonist yönetimi Ortadoğu çapında bir askeri çatışmayı kışkırtmaya teşvik eden bir dizi pervasız eyleminin yalnızca sonuncusudur.
İsrail’in Suriye içindeki İran hedeflerine yönelik bombardımanı, Şubat ayı başında ABD hava güçlerinin Deyrizor vilayetindeki onlarca Rus askerinin ölümüne yol açacak şekilde Esad yanlısı güçlere hava saldırısı düzenlemesinin ardından yoğunlaştırıldı.
İsrail, sadece geçtiğimiz ay, Salı günkü saldırı dahil olmak üzere, Suriye içinde en az üç kez, onlarca İranlının ölümüne yol açan saldırılar düzenledi.
Wasginton, İran ile savaşa hazırlanırken, İsrail’i saldırıya geçmesi konusunda cesaretlendiriyor. ABD’nin İslamcı “asiler” ile işbirliği içinde İran yanlısı Esad yönetimini yedi yıldır devirmeye çalıştığı ve bu süreçte yüz binlerce insanı öldürdüğü Suriye’de, Amerikan güçleri, İran’ın Tahran’dan Şam’a uzanan bir kara köprüsü açma girişimlerini bozmaya odaklanmış durumdalar. Bu amaçla, ABD hava ve kara kuvvetleri, Suriye’nin doğusunda Irak sınırı yakınındaki toprakları elde tutmaya yönlendirildiler. Aynı zamanda, ülkenin petrol rezervlerinin büyük kısmı bu bölgede bulunuyor.
Washington, petrol zengini Ortadoğu üzerinde denetimi sağlamlaştırma yönelimi doğrultusunda, nükleer silahlarla gerçekleşecek bir çatışmayı bile kışkırtma pahasına, Suriye’de Rusya ile karşı karşıya gelmeye kararlıdır.
Trump, Washington’ın İran nükleer anlaşmasından çekildiğini duyuran Salı günkü Beyaz Saray konuşmasında, İran ile savaş planlarının oldukça ilerlemiş olduğunu açıkça ortaya koydu. O, ülkeye karşı en üst seviyede ekonomik yaptırımlar uygulanacağını ilan etti ki bu, çatışmanın tırmanmasındaki bir sonraki adımın askeri gücü kapsayacağına işaret etmektedir.
Trump’ın bu gerçeğin farkında olduğu, onun konuşmasının tonundan belliydi. Ortadoğu’da ve Orta Asya’da geçtiğimiz çeyrek yüzyıldır neredeyse aralıksız bir savaş yürüten bir ülkenin başkanı, Tahran’ı, dünyadaki başlıca “terör destekçisi devlet” olmakla suçladı. Trump, bir savaş sırasında genellikle düşman uluslar için kullanılan bir dille, Tahran’ın Ortadoğu genelindeki “zararlı ve kötü niyetli” etkisine karşı atıp tuttu.
Çarşamba günü, Trump, İran’a yönelik savaşçı bir tehdit yayınladı ve nükleer programını yeniden başlatması durumunda “çok sert sonuçlar” ile karşılaşacağı uyarısında bulundu.
Bu koşullar altında, derinleşen bir kriz ile karşı karşıya olan Tahran’daki burjuva dini yönetim, tek seçeneğinin karşı koymak olduğu sonucuna varabilir. Güçlü Devrim Muhafızları’nın komutanını kapsayan sertlik yanlısı hizip, şimdiden, nükleer anlaşmanın sonunu ilan etti ve Avrupalı devletlerin, anlaşmanın Washington olmaksızın canlandırılabileceği iddialarını ciddiye almadı.
İsrail ile İran arasında bir çatışma Ortadoğu’daki en yakın savaş tehlikesi olarak ortaya çıkarken, Trump’ın İran anlaşmasını baltalaması, zaten patlamaya hazır bir bölgeyi daha da istikrarsızlaştırmış durumda. Onun açıklaması, Basra Körfezi’ndeki İran etkisine şiddetle düşman olan Suudi Arabistan’dan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) destek gördü. Riyad, Yemen’de, Tahran tarafından desteklendiğini iddia ettiği Husi asilere karşı 2015’ten beri soykırımsal bir savaş yürütüyor.
Trump, geçtiğimiz yılın Mayıs ayında yaptığı bir konuşmada, Suudi Arabistan’ı, bölge genelinde İran karşıtı bir ittifakın oluşturulmasında öncü rol oynamaya çağırmıştı. Obama’nın bıraktığı yerden devam eden Trump yönetimi, Suudi uçaklarına, on binlerce sivili öldürdüğü Yemen’deki ölüm saçan bombardımanlarına devam etmelerine olanak veren silahlar ve istihbarat sağladı.
Trump’ın duyurusundan birkaç gün önce, ABD özel kuvvetlerinin Aralık 2017’den beri Yemen’de operasyon yürüttüğü açığa çıkmıştı.
Trump’ın İran açıklamasının ardından petrol fiyatı 77 doların üstüne çıkarken, Suudi yetkililer, İran’ı sert biçimde etkileyecek bir hamleyle, fiyatları dengede tutmak için petrol üretimini arttırma konusunda BAE ile görüşeceklerini duyurdular.
Çarşamba günü Husi asilerin Suudi Arabistan’a füze fırlatmasına sarılan Suudi Dışişleri Bakanı Adil El Cübeyr, bir “savaş ilanı” anlamına geldiğini söylediği saldırı için İran’ı suçladı. O, kaygı verici bir şekilde, İran’ın “bundan sorumlu tutulması” gerektiğini söyledi ve ekledi: “Buna yanıt vermek için doğru yolu ve zamanı bulacağız … Ne yapıp edip İran ile doğrudan askeri çatışmadan kaçınmaya çalışıyoruz ama İran’ın bu gibi davranışları devam edemez.”
El Cübeyr, ayrıca, Tahran’ın nükleer programına yeniden başlaması durumunda, Riyad’ın nükleer silah elde etmek için girişimlerde bulunacağını ilan etti.
* wsws.org’dan