Faik Bulut
Faik BULUT, Araştırmacı-Yazar
Son zamanlarda Ortadoğu ve Türkiye’de yaşanan gelişmelerin rüzgârına kapılan medya organları acele tespitlerde bulunabiliyorlar. Neredeyse her saat başı değişen olaylara veya siyasi tavırlara bakarak birbirine zıt haberler sunuyor yahut da buna uygun görüş belirten “uzman” sıfatlı yorumcuları stüdyolarda konuşturabiliyorlar. “Uzman” etiketiyle takdim edilen bu zevatın; hangi kurum, kuruluş, üniversiteye mensup olurlarsa olsunlar; siyaset uzmanı, siyasi iletişim uzmanı, terör uzmanı, doçent doktor, profesör gibi unvanlar taşımaları pek de ciddiye alınmamalıdır. Kimi siyaset erbabının tespit ve önerileri de bu kategoridedir.
Son günlerde eski Başbakan ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “Dün dündür, bugün bugündür” deyişini sıkça tekrarlayan AKP lideri ve Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın kaygan, değişken ve birbirine zıt tavırları da artık kamuoyunca kanıksanmıştır. Mesela yandaş veya muhalif medya, Erdoğan’ın Suriye Başkanı Beşar Esat ile görüşüp barışma dileğini, Mısır Başkanı Abdulfettah Sisi ile Katar’da buluşup anlaşma yolundaki açıklamalarını günlerce tartıştı durdu. Hızlarını alamayanlar, 16 Eylül 2022 tarihinde toplanan Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısına katılan Erdoğan ile oraya davet edilen ancak gitmeyen Esat’ı, bilim-kurgu misali bir araya getirip barıştırmayı hayal ettiler.
‘GANYAN HESAPLARI’ TUTMADI
“Uzman” etiketli kimileri, Mısır ve Suriye ile “yıldırım nikâhı” dedikleri türden hızlı bir normalleşme sürecine girileceğine dair bahis oynamaya bile başladılar. Ancak bu türden medyatik ganyan hesapları tutmadı. Çünkü Erdoğan’ın ani U dönüşlerine ayak uydurmaktan sakınan Esat ile Sisi, ikili ilişkileri başkanların kişisel mizaçlarından ziyade ülke çıkarları ve kurumsal eksende gerçekleştirmeyi tercih etmekteler. Ağırdan almalarının bir başka nedeni ise AKP iktidarının himmetiyle Ankara ile İstanbul’u toplanma ve siyasi merkezi haline getiren Suriyeli, Mısırlı, Filistinli ve Yemenli Müslüman Kardeşler (İhvan) hareketi üyelerinin kendi ülke yönetimlerine yönelik aleyhte faaliyetleriydi.
Bu konu geçen haftalarda ülkede tartışıldı. U dönüşüne ayak uydurma politikasından mıdır değil midir, bilmiyorum ama T.C. Turizm ve Kültür Bakanlığı’ndan bir üst düzey yetkili, “İhvan mensuplarıyla IŞİD ve diğer radikal cihatçılar arasında irtibat kurulduğunu, IŞİD mensubu militanların İhvan saflarına sızdıktan sonra terör eylemi yaptıkları” mealinde bir demeç verdi.
Zaten Mısır’ın barışma şartlarından biri de İstanbul’u mesken tutmuş olan İhvan lider kadrosunun sesinin kısılması ve hatta Türkiye tarafından tutuklanarak kendisine teslim edilmesiydi. Peki, Mısır için bu şart niye önemlidir? Çünkü Mısır, ülkesine onca zarar vermiş İhvan hareketinin amacının ne olduğunun farkındadır. 70 yıla yakın bir zamandır süren İhvan hareketinin neyi ve niçin hedeflediğini, neler yaptığını sınama yanılma yoluyla anlamıştır.
İHVAN’DAN ÇIKAN ÖRGÜTLER
Ülkenin ulusal kurtuluşçu lideri sayılan Cemal Abdülnasır’dan sonra yerine geçen gerici ve emperyalizm işbirlikçisi Enver Sedat, 1970’lerde sol ve ilerici hareketleri tasfiye etmek maksadıyla İhvancıların yolunu açtı, büyüyüp gelişmelerine zemin hazırladı, göz yumdu ve destek verdi. İşte bu İhvan kuluçkasından toplamda irili ufaklı 94 radikal cihatçı fraksiyon çıktı. Kaderin cilvesidir: İçlerinden biri de Ekim 1981’de kendisini yaratan Sedat’ı katletti.
Aynı çerçevede, Fransız kültür sömürgeciliğinden kurtulmak isteyen Cezayir’de güya Arapça eğitim-öğretim vermek üzere Mısır’dan bu ülkeye gönderilen İhvancı din adamları, alttan alta gençleri siyasal İslam temelinde bilinçlendirip örgütlediler. Bu gençler, 1991-2002 yılları arasında İslami Selamet Cephesi (FİS) ve Silahlı İslami Grup (GIA) isimli iki silahlı örgütün saflarına katılarak devlete ve halka karşı kanlı bir iç savaşa imza attılar.
MISIR DİYANETİ’NİN RAPORU
Mısır Baş Müftülüğü, Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın işlevine benzer bir rol oynamaktadır. Devlet başkanlığının siyasetine göre her dönemde ayrı bir yön belirlemektedir. Bu kez de öyle yaptı: İhvan hareketi hakkında hazırladığı bir raporu, kamuoyuna sunmanın ötesinde Londra’daki Avam Kamarası önündeki bir konuşmayla ilan geçirdi.
Neden Londra? Çünkü İngiltere, 1950’lerden bu yana başta Mısır ve Suriye olmak üzere Arap-İslam ülkelerindeki İhvan mensupları ile benzeri siyasal İslamcıların sığınma-korunma -yaşam evi gibidir. Bu nedenle Londra (London), Londraistan (Londonistan) diye tanımlanır.
Mayıs 2022’de İngilizce ve Arapça hazırlanan “İhvan Şiddeti” başlıklı raporu Avam Kamarası milletvekillerine dağıtan Mısır Baş Müftüsü Şevki İlam, ülke yönetiminin “terör yuvası” olarak tanımladığı İhvan hakkında şöyle diyordu:
“İhvan, ortaya çıkışından beri terör ve şiddet yöntemini benimsemiştir. Bu hakikat, örgütün Mürşidi Mustafa Meşhur tarafından ‘Şiddet ve silahlı güç kullanmak zorundayız’ denilerek ilk zamanlardan beri teyit edilmiştir.
Örgütün iki yüzü vardır: İlkiyle, yani halka dönük görünen yüzüyle kendisini ılımlı, ıslahatçı, sosyal hayırseverlik temelinde çalışan sivil bir muhalefet odağı olarak tanıtmıştır. Diğer yüzünde ise yasa dışılık ve illegalite vardır: Çünkü silahlı vurucu birimler kurmuştur. O devirdeki adı (Gizli Aygıt) olup, amacı münasip zamanlarda belirlenen suikast ve benzeri terör eylemleri düzenlemektir.
ŞİDDETİ KİTABINA UYDURDULAR
Örgüt kurucusu Hasan El Benne, ılımlı-ıslahatçı bir hareket söylemiyle işe koyulmasına rağmen sonradan dini gerekçelerle meşrulaştırılıp kutsanan şiddet-terör yöntemine başvurmaktan geri durmamıştır. El Benne, bu amaçla toplam 45 bin gencin özel kamplarda askeri-ideolojik eğitim almasını sağlamış; 1938 tarihli Mısır kanununa aykırı biçimde 1940’ta (Özel Aygıt/ Gizli Aygıt) adı altında vurucu timler/birimler oluşturmuştur.
Örgütün eski mürşidi Muhammed Mehdi Akif’e göre: Bu özel birimler arasında seçkin vurucu bir tim/ekip daha kurulmuştur ki, maksadı, belirlenen kimse ve hedefleri imha etmektir. İhvan hareketinin teorisyeni Seyyid Kutup ise, İslam kaynaklarına ve Kuran-Hadis tefsirlerine dayanarak şiddeti kitabına uydurmuştur.
İhvan örgütü, uzun yıllardan beri terör örgütleriyle iltisaklı ve irtibatlıdır. İlk dönemlerde kuluçkaya yatmış tavuk misali, bu örgütün yumurtalarından El Kaide, IŞİD, HESM, Liva Savra, Boko Haram gibi cihatçı gruplar türemişlerdir.”
Yazı, konuya ilgi duymayanlar açısından sıradanmış gibi görülebilir. Oysa Türkiye’nin askeri denetimindeki bölgeleri ve İstanbul, Ankara, Hatay, Antep, Urfa gibi şehirlerini mesken tutan İhvancıların bu ülkenin kaderinde yaşamsal bir rol oynayacakları oldukça açıktır. Sırf bu yüzden bile konunun dikkatle takip edilmesi gerekir.
*Birgün