“Savaşta ilk kayıp hakikattir. Bunu doğal afetler için de söyleyebilir miyiz?”
Faik Bulut
Tecrübeli gazeteci ve medya ombudsmanı Faruk Bildirici, bu tür haberlerin kamu yararına olmadığını söylüyor
Bu bölümde, “Afet haberciliği nedir, nasıl olmalıdır?” sorusunun yanıtına değinmek istiyorum.
Soruma yanıt ararken gazeteci Mustafa Kuleli ile akademisyen Sarphan Uzunoğlu tarafından kurulmuş olan Journo.com.tr sitesini buldum.
DAHA FAZLA OKU
Oradaki ve başka kaynaklardaki haber, izlenim, değerlendirme ve rehberlikten yola çıkarak “deprem haberciliği” için genel bir çerçeve çizmeye çalışacağım.
Bölgeye giden tecrübeli gazetecilerin ilk kez deprem bölgesi için görevlendirilenlere mesleki açıdan bazı teknik tavsiyeleri söz konusu.
Bunlardan biri olan İpek Yezdani, uluslararası bir TV kanalı adına haber yapmak üzere depremin dördüncü günü olan 9 Şubat’ta Adana’ya gidip ertesi gün Hatay’daki yıkılan bölgelere ulaşmış.
Yezdani, gazetecilerin sahadaki ihtiyaçları konusunda şu ifadeleri kullanıyor:
Normal bir habere giderken yanınıza aldığınız kamera, laptop, kayıt cihazı vs dışında deprem bölgesine mahsus olmak üzere aklınıza gelmeyecek başka şeyleri de yanınıza almanız gerekebiliyor. Bana göre deprem bölgesine gidecek gazeteciler şunları götürmeliler: Telefon şarjı için powerbank. Geceleri soğuğa karşı eldiven. Çantaya sığacak kadar kuru gıda.
Röportaj yaptığınız depremzedelerin sizden anlık istekleri olabiliyor. Mesela geceleri arabasında uyuyan bir depremzedeye ‘Sizin için ne yapabilirim?’ diye sorduğumda benden büyük beden mont istedi. O yüzden çalıştığınız kurumun imkânları doğrultusunda yanınızda nakit para bulundurun. Karşılaştığınız küçük çocukların yüzünü bir anlık da olsa güldürebilmek için çikolata, şeker (çantaya sığdığı kadarıyla) vs alıp götürün. Kalın giysiler alın. El dezenfektanı ya da kolonya bulundurun.
6 Şubat-11 Şubat arasında depremi haberleştirilen en az 14 gazeteci engelleme ile karşılaştı / Journo
İki büyük depremin yıktığı ve son olarak 6,4 büyüklüğündeki deprem ve artçılarıyla sarsılan Hatay’ın Samandağ ilçesinden izlenimlerini aktaran Kısa Dalga muhabiri Esra Tokat da benzer öneride bulunuyor:
Gazetecilerin bölgeye gelirken yanlarında bir powerbank ve fotoğraf makinesi için yedek batarya getirmesi lazım. Bir gazeteci için en önemli şey bu bence. Haberleri zaten priz ve elektrik olmadığından telefonda yazmak zorunda kalıyorduk. Bunun dışında deprem bölgesine uygun kıyafet giyilmeli ve imkânı olan gazeteciler yanlarında seyyar tuvalet de getirmeli.
İskenderun’da görev yapan gazeteci Can Erok’un tavsiyeleri ise şöyle:
Gazeteciler yanlarına bir üçlü priz ve invertör (güç çevirici, akım dönüştürücü) getirsin. Kendilerini mutlu edecek besleyici yiyecekler yanına alsın. Mutlu olmak çok önemli… Muzlu protein bar insanın psikolojisini bayağı topluyor. Ayrıca gazetecilerin, fotoğraf çekmek için bir yer gördüklerinde ortama uyum sağladıktan ve insanlara geçmiş olsun diledikten sonra fotoğraf çekmelerini tavsiye ederim. 1
Afetler sırasında kadın gazetecilerin ihtiyaçları daha fazla ve işleri de çok zor / Fotoğraf: Evrensel
Sıra geldi mesleki yani habercilikle ilgili önerilere…
İletişim Akademisyeni Yasemin Giritli İnceoğlu, aynı zamanda Nefret Söylemi Laboratuarı Danışma Kurulu ve Gazeteciler Cemiyeti Meslek İlkelerini İzleme Komisyonu üyesi.
İnceoğlu’nun, “Depremde Medyamızın Hali-i Pür Melali” başlıklı yazısı,12 Şubat 2023 tarihli bianet internet gazetesinde yayımlandı.
Henüz okumayan basın mensuplarına rehber olması ve kamuoyunun bilgilenmesi açısından bu mesleki yazının önemli kısmını aktarıyorum:
Sosyal medyanın artan etkisine rağmen, televizyonlar ve gazeteler en büyük ‘eşik bekçileri’ olmaya devam ediyorlar. Geleneksel medya yalnız kamuoyunu bilgilendirmek için değil, aynı zamanda depremle ilgili bilgileri belgeleyebileceği ve paylaşabileceği, kamu görevlilerinin ve uzmanların da daha geniş kesimlerle iletişim kurabileceği ve afet risklerini azaltmak için bilgi sağlayabileceği önemli bir kanal.
Bilindiği üzere risk iletişimi, kamuoyu ile olabildiğince kesintisiz bir iletişimin mümkün kılınması için sürecin aktörlerinin etkileşimini gerekli kılan çok disiplinli bir alan. Bu alanda afet yönetimi, sağlık iletişimi ve medya risk iletişimi ana disiplinleri oluşturuyor.
(Bir bilgi salgını, hastalık gibi bir şey hakkında hem doğru hem de yanlış bilgilerin hızlı ve geniş kapsamlı bir şekilde yayılması diye tanımlanan-FB) İnfodemi özellikle deprem gibi kriz zamanlarında, yanlış bilginin yaygınlığı nedeniyle insanların güvenilir ve doğru bilgiye erişememeleri olarak tanımlanır.
Kamuoyu bu süreçte komplo teorileri, yalan haber, ajitasyon ve provokasyona her zamankinden fazla maruz kalır. Kriz zamanlarında doğru bilgiye olan ihtiyacın artmasıyla bireylerin doğru ve yanlış bilgileri ayırt edememesi infodeminin çok hızlı bir şekilde yayılmasına ve bu durumun bir kamu sağlığı sorununa dönüşmesine neden olur. Nitekim 6 Şubat büyük depreminde bunun örneklerini gördük.
Sosyal medyada ‘Samsun’da bir saat içerisinde 6,3 şiddetinde deprem olacak’ şeklindeki ses kaydı kısa sürede yayıldı ve bir süre sonra bu söylentinin asılsız olduğu ortaya çıktı.
Yine ‘AFAD’ın akşam saatlerinde 8,5 şiddetinde bir deprem beklendiğine dair açıklama yaptığı’ yalan iddiasına ve hatta göçük altında olduğunu iddia eden bazı kimselerin sosyal medyadan yaptıkları sahte yardım çağrılarına da tanıklık ettik.
TV kanalları, çalışmaların ilk andan itibaren sürdürüldüğü bilgisini verirken, alternatif ve bağımsız medya depremin üçüncü gününe kadar çoğu enkaza erişim olmadığını, görevliler ve bizzat yöre vatandaşlarının elde makine olmadığı için kendi çabalarıyla enkazdan canlı ve cansız beden çıkarmaya çalıştıklarını öğreniyoruz. Bir başka deyişle, medya gerçekliği ile deprem alanındaki gerçekliğin tamamen zıt bir görünüm arz ettiğini gördük.
Dezenformasyonun böyle zamanlarda yaygın olduğu gerçeği yadsınamaz ancak dezenformasyonla mücadele için bant daraltma uygulamasının devreye sokulması, depremde dayanışmanın, yardımlaşmanın, haberleşme özgürlüğünün ve dolayısıyla yaşam hakkının önünde engel oluşturdu, kısa bir süre sonra twitter ve tiktok kısıtlaması kalktı.
Depremin üçüncü günü bölge halkının ‘Kameraların gelmesiyle çalışmalar yeni başladı’, ‘AFAD yeni geldi’, ‘Beni vatandaşlar kurtardı’ gibi açıklamalarını medyanın aktarması dezenformasyon değildir. Dezenformasyon bilginin çarpıtılması olduğuna göre ve ortada çarpıtma olmadığı müddetçe, aksine halkın söyledikleri veya sorulması gereken soruların takipçisi olmak medyanın görevidir.
Bu görevi yerine getirmemek yalnız kamunun doğru bilgiye erişimini güçleştirmez, bilgi yayma özgürlüğünü ve sorumluluğunu da ihlal etme riski taşır. Burada önemli olan medyanın haberlerinde doğru ve yerinde sorularla eleştirilere ne kadar ve nasıl yer verdiğidir.
Sahaya inen gazeteci, mikrofonu depremzedelere ve orada çalışanlara tutmalı. Bir kanal muhabirinin gereken yardımı alamadıklarını söyleyen depremzedenin konuşmasını geçiştirmek istemesi, sesini duyurmaya çalışan vatandaşın sesini kısmaya çalıştığına dair haklı bir algı yaratılmasına neden oluyor.
Medyanın görevi yalnızca arama kurtarma çalışmalarını yayınlamak değil, aksayan yönleri, başarısızlıkları, hataları duyurup çözüm odaklı habercilik yapmaktır.
Depremi yaşayanların birebir aktardıkları, beyan ettikleri bilginin yalan olduğunu iddia etmek orada bu felaketi yaşayan halkta çaresizlik, umutsuzluk, kızgınlık, öfke ve yalnız bırakılmışlık hissi yaratır.
Haber çerçevelemelerinde kişiselleştirme, dramatizasyon ve çatışma önyargıları sıklıkla kullanıldı. Bu süreçte haberlerin ve özellikle gazete başlıklarının insan kayıplarına odaklanma eğiliminde olmaları kaçınılmaz olsa da bu odaklanmanın kaderci yargılara katkıda bulunabilecek bir yıkım manzarasını tanımlayan çaresizlik, kıyamet, peş peşe felaket, ‘yüzyılın felaketi/yüzyılın acısı, yıkıldık Türkiyem’ gibi ifadelerin yaygın kullanımı (zaman zaman arka fonda müzik eşliğiyle) dramatik etkiyi, sansasyonelliği ve acının pornografisini arttırmaktan başka bir işe yaramaz.
Hâlbuki medya bunun yerine, her türlü acil müdahale, arama kurtarma, güvenlik önlemleri, geçici barınma, su veya elektrik kesintileri, afet bölgesinin ihtiyaç listesi, acil durum telefonları, bölgedeki yakınlarına ulaşmak isteyenler için irtibat bilgileri vermeli, elzem bilgilere yanıt arayan bir habercilik sorumluluğunu yerine getirmelidir.
Kişiselleştirme çerçevelemesine; göçük altında kalan kızının elinden tuttuğu fotoğrafın, ‘baba kız el ele’ olarak sunulması veya enkazdan çıkarılan bir depremzedenin kendini kurtaran görevliye söylediği, ‘Bana sarılmadan gitme ağabey’ sözlerini örnek olarak verebiliriz.
‘Mucize çocuk, kahraman itfaiyeci veya AFAD görevlisi’ gibi sözcüklerin kullanımı hikâyeleştirme ve yoğun dramatizasyona dayalı yayıncılık pratiği münferit hikâyelere gereksiz odaklanmanın yanı sıra haberi bağlamından kopararak vermeye de örnek oluşturmakta.
Muhabirin ‘Şimdi tuğlaya mikrofon uzatacağım’ deyip depremzedeye ‘Ercan Bey beni duyuyor musunuz? Geldi mi ses? Kaç kişisiniz?’ diye bağırması, sanki depremzedeyi kendi saptamış havasında şov yapar gibi bir yayın yapması gazetecinin görevi olmadığı gibi acının pornografisini sergilemektir.
Afetzedeyle empati kurmak, travma yaşayan veya yasını tutan birine neyi nasıl soracağını bilen bir başka deyişle bu konuda eğitim almış muhabir ile mümkündür.
Kaynağı güvenilir olmayan bilgiler aktarılmamalı, güvenilir olanlar ise nesnel bir biçimde bilimsel verilere dayandırılarak sunulmalıdır.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Gazetecinin Hak ve Sorumlulukları Bildirgesi’nin ‘Sarsıcı Durumlar’ başlığı altındaki şu ifadeleri hatırlamakta yarar var: ‘Üzüntü, sıkıntı, tehlike, yıkım, felaket ya da şok halindeki insanlar söz konusu olduğunda gazetecinin olaya yaklaşımı ve araştırması insani olmalı ve gizliliklere uyularak duygu sömürüsünden kaçınılmalıdır.’
Afet kurbanlarının hayatlarını yeniden kurabilmeleri için onları yüreklendirici haberler yapılmalı. Özellikle çocuk depremzedeler ‘poster çocuklar’a çevrilmemelidir. Zira bu davranış çocukların kendi durumlarını algılamada zorlanmalarına neden olabilir. Ayrıca çocuklar iyi görünseler bile iyi olmaları olanaksızdır, kendilerine soru sorulmasına değil rahatlamaya ihtiyaçları vardır. Görüntü yayınlamak dramatik ve incitici olabilir, aynı zamanda kurban için yaralayıcı ve utandırıcı olabilir… 2
Bu bağlamda bir ekleme yapmak istiyorum:
İHA muhabirinin, 21 Şubat’ta babasına ait eşyaları enkazdan almak isteyen bir depremzedeye “Ağlıyorsunuz ya, ararken çekelim sizi isterseniz” demesi, meslek etiği açısından yanlıştı. Dolayısıyla sosyal medyada yurttaşların tepkisini çekmişti. 3
İHA muhabirinden depremzedeye, babanın eşyalarını ararken çekelim sizi isterseniz teklifi eleştirildi
Tecrübeli gazeteci ve medya ombudsmanı Faruk Bildirici’nin değerlendirmesine de bakalım:
Yine deprem felaketi ve yine enkazlardan kurtarılan çocuk ve bebek görüntülerinden, fotoğraflarından geçilmiyor medyada. Ana haber bültenlerinde, internet sitelerinde ve gazetelerde yayımlanan sevimli bebek fotoğrafları şimdiden ‘poster’ haline geldi. Hürriyet, ‘Umudun bebekleri’, Posta da ‘İnanın çocuklar’ başlığıyla çocuk ve bebek fotoğraflarıyla sayfa bile düzenledi.
Halbuki o görselleri yayımlamakta ne kamu yararı var ne de başka bir zorunluluk. Çocuk ve bebek fotoğrafları olmadan ya da yüzlerinin görünmediği uzak çekimler de yeter dramın büyüklüğünü topluma anlatmaya.
Asıl neden, Türkiye’de yaygın medyanın yıllanmış alışkanlıkları, bir türlü vazgeçilemeyen habercilik şehveti. Yüzleri de görünen çocuk ve bebek görselleri kullanılarak deprem haberleri iç karartıcı olmaktan çıkarılmaya hem de insanların acıma duyguları hareket geçirilmeye çalışılıyor. Çocuklar ve bebekler vitrin süsü olarak kullanılıyor; araçsallaştırılıyor.
Çocuk ve bebek görsellerinin bu şekilde kullanılması onların mahremiyetlerini ihlal ettiği gibi güvenliklerini de tehlikeye atıyor. Düşünün, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın açıklamasına göre, enkaz altından çıkarılan anne babası bulunamamış çocuk ve bebek sayısı 1464. Bu çocuklar ve bebeklerin yüzleri ile giysilerinin medya ve sosyal medyada yayımlanması, kimi kötü niyetli insanları harekete geçirebilir.
Nitekim kayıp çocuklar ve hastanelerden bebek çalma girişimi haberleri okuyoruz. Örneğin Hatay’ın Samandağ ilçesinde Ali Beyhan F. adlı kişi, kendisini polis gibi tanıtarak özel bir hastaneden bebek çalmak isterken yakalandı. Deprem bölgesindeki karmaşa ortamında bebek çalmaya yeltenecek başka insanlar da olabilir.
Deprem sonrasında ortaya çıkan gazetecilik derslerinden biri de yeni mecralar ve yeni koşullarda gazeteciliğin nasıl yapılması gerektiğine dairdir.
Bu süreçte gazeteciler ve medya kuruluşları, toplumu bilgilendirme ve depremzedelerin yardım çağrılarının yerine ulaşması açısından dijital mecralar ve sosyal medyayı etkili biçimde kullandı. Gazeteciliğin temel ilkelerini gözeten, haberciliğin kurallarını eksiksiz uygulayanlar, bu kritik süreçte yanlış ve yalan haber salgınına kapılmadı.
Ancak yeni medyanın gözde isimlerinden Oğuzhan Uğur yönetimindeki Babala TV’nin ‘Acil-Kahramanmaraş Türkoğlu Nur dağında Kumçatı köyünde baraj patlamış ve su basıyormuş’ ve ‘Hatay Antakya Yarseli Barajı duvarı çatlamış. Allah aşkına buraya ekip yollansın!’ türünden paylaşımları yanlıştı. Uğur, bir süre sonra doğru olmadığını fark edip paylaşımları silse de suçlanmaktan, hakkında soruşturma açılmasından kurtulamadı.
Depremde hayatını kaybeden medya mensupları / Kaynak: Faruk Bildirici, T24
İktidar yanlılarının Oğuzhan Uğur ve AHBAP’ın kurucusu Haluk Levent’i hedef alması büyük bir haksızlık ve amaçları da malum. Ancak ‘yeni medya’ olarak anılan Babala TV’nin yanlış paylaşımlarının, gazeteciliğin temel ilkeleri ile editoryal kontrol sürecinin değerini bir kez daha kanıtladığını da konuşmak durumundayız.
Gazetecilik ve iletişim araştırmaları platformu, bölgede çalışan gazeteciler ve akademisyenlerden de görüş alarak, ‘Deprem bölgesinde çalışan gazeteciler için ve onlarla birlikte yapılması gerekenler’ listesi oluşturdu. Üsküdar Üniversitesi’nin iletişim akademisyenleri de sosyal medya ve gazeteciler için ‘Deprem Haberciliği Rehberi’ hazırladı.
Deprem haberciliği üzerine rehber hazırlayan Üsküdar Üniversitesi, deprem konulu seminerler de veriyor
İki çalışma da gazetecilik birikimi açısından değerli ve birbirini tamamlayacak nitelikte. Refleksiyon’un listesi ağırlıklı olarak gazetecilerin deprem bölgesindeki çalışma koşullarının düzenlenmesi ve desteklenmesiyle ilgili. Üniversitenin rehberi ise deprem haberleri yapan gazetecilere ışık tutuyor.
‘Depreme ilişkin haberleri verirken, görüntülere müzik ekleyerek dramatikleştirmek ve fotoğrafları hikâyeleştirmek doğru değildir. Haberler duygu değil bilgi temelli olmalıdır’ ilkesine de yer verilmiş bu rehberde TRT’nin bile bütün kanallarında ortak yayımladığı deprem haberlerinde görüntülerin altına müzik döşediği bir dönemde zorunlu bir hatırlatma bu… 4
“Deprem Haberciliği Nasıl Yapılmalıdır” Üsküdar Ünivirsitesi 30 maddelik bir yönerge hazırladı
Şimdi de yabancı basın mensuplarının meslektaşlarına yönelik öğütlerine bakalım:
“Savaşta ilk kayıp hakikattir. Bunu doğal afetler için de söyleyebilir miyiz” diye sordu gazeteci Yohan Shanmugaratnam.
Norveç gazetesi Klassekampen gazetesinin dış haberler editörü olan Shanmugaratnam, Küresel Araştırmacı Gazetecilik Konferansı’nın üçüncü gününde, “Afetler Nasıl Haberleştirilmeli” başlıklı bir sunum yapıyordu.
Norveçli Yohan Shanmugaratnam, afet haberciliği konusuna ağırlık veriyor / Fotoğraf: Skup2016
Uzun yıllar BBC’de çalışan Coda Story editörü (Gürcü asıllı ve savaş dâhil çok sayıda olağandışı olayı bizzat görmek çok farklı ülkeleri dolaşabilen tecrübeli gazeteci) Natalia Antelava, “Afet haberciliği bugün daha da gerekli. Çünkü internet dünyayı daha da yakınlaştırdı” diyor.
Natalia Antelava’ya göre, gazetecilik daima kamunun hizmetinde olmalı. Afet haberciliği bugün daha gerekli / Fotoğraf: DOTweb
Sosyal medya afet sırasında iletişimi sağlamak için güçlü bir araç. Facebook ve Twitter, afetlerin haberleştirilme süreçlerini değiştirdi.
Nepal’de 7,8 büyüklüğünde dev bir deprem meydana geldiğinde sahadan ilk haberleri, artık sosyal medya platformları üstünden haber toplama süreçlerine doğrudan katılabilen yerli halk vermişti.
Nepali Times gazetesinin editörü Kunda Dixit, “Yer sarsıldığında sosyal medya pek anlaşılır değildir. Söylentiler, teyitsiz bilgiler ve tahminler yayılır” uyarısında bulunuyor.
Dixit’e göre;
Afet haberciliğinde ilk kural, doğru bilgi olmalıdır. Afetlerde veri önemli bir rol oynar. Durumu veriler sayesinde daha iyi anlar, analiz eder ve çözümler sunarız. Veri ve haritalar, gazeteciler ve kaynak planlamacıları için çok kullanışlı. Zor olan veriyi bulmaktır.
Japon devlet yayıncısı NHK’de “Nükleer Nöbet” programının editörlüğünü yapan Yoichiro Tateiwa ise, “Verinin, insanların göremediğini gösterebileceği” yolundaki görüşe katılıyor.
Ona göre gazetecilerin uluslararası uzman kuruluşlarla işbirliği yapması, farklı beceri ve perspektiflerin habere katılmasını sağlayabilir.
Gazeteciler engelleme ve tutuklamalara sıkça maruz kalıyorlar / Fotoğraf: Cumhuriyet
Üç araştırmacı gazetecinin, afet haberciliği için birkaç tavsiyesi var:
- Afetlerde güvenilir veri önemlidir.
- Yeterli uyarı ve hazırlığın yapılıp yapılmadığını araştırın.
- Verilerdeki gizemi çözün.
- Teknik olarak kendi kendinize yeterli hâle gelin (güç kaynağı, WiFi, gıda, güvenlik vb).
- Sürü psikolojisinden kaçının.
- Unutulanı hatırlayın.
- Afet sonrası dönem uzun sürebilir. Okurlar ve izleyiciler sıkılmaya başladıktan sonra da meseleyi takip edin.
- Büyük manşetler peşinde koşmayın. Birçok insan hâlâ afetten zarar görüyor.
- Panik yaratmayın. Hassas olun, afetle ilgili bilgi dağarcığına katkı sağlayın. 5
Deprem bölgesinde bulunan Türkiyeli gazetecilerin de gözlemlerine ve deneyimlerine dayanan birkaç tavsiyesi var.
23 Ekim 2011 yılındaki Van depremi sırasında bölgeye gitmiş olan dönemin Agence France Presse (AFP, Fransız Basın Ajansı) Muhabiri Mustafa Özer, meslek ahlâkına ve insani bir tutuma işaret ediyor:
Bir kare fotoğraf için insan nefesinden çalamazsınız. Çalışan kurtarma ekiplerinin işlerini kolaylaştırmak için onlara yardımcı olmalısınız. Her zaman ön planda olması gereken can güvenliğidir. Gittiğiniz yerin kültürünü bilmelisiniz, yanınızda ekipmanınız olmalı, olayı karşıdan görmeniz lazım. 6
Afet ve gazeteciler konusu, 23 Ekim 2011 tarihli Van depremiyle de gündeme geldi / Görsel: habervesaire.com
Buna bağlı olarak meslektaşın emeğinden çalmama uyarısı da yapılıyor.
Hatay’a giden Sky News TV kanalının Türkiye editörü ve deneyimli gazeteci Güldenay Sonumut, bu hususta şunları söylüyor:
Gazetecilerin dayanışmayı sürdürmeleri gerekiyor. Önemli olan haber atlatmak değil, doğru haber yapmak ve bunu halka doğru yansıtmaktır. Habercilik yapacağım diye, değişik bir şey yapacağım diye çok yanlış, haberciliğin etiğine aykırı olan davranışlar var…
Onun için benim doğru haber yapmam onlara yardım edecek. Eksiklikleri göstermemiz gerekiyor. Bizim görevimiz aslında halk için, halkın iyiliğine, kamu yararını gözeten haberler yapmak. Kamu yararı, başka hiçbir şey değil… İşimizi doğru yapmak her şeyin ötesindedir.
Haberleri ancak çoklu teyitten sonra, kaynaklarıyla beraber teyit ederek kullanmaya özen gösteriyoruz. Bu da çok zaman alıyor. Özellikle bu tür kriz haberciliğinde çok hızlı bir şekilde ilk haberi vermek çok doğru olmuyor.
Aslında kriz haberciliği ayrı bir uzmanlık alanıdır. Sürekli yayın dışında hem insan hikâyelerinin hem de kamu yararını gözeten içeriklerin üretilmesi gerekiyor. Sahada yaşadıkları zorlukları aşmaları için Sky News gazetecilere destek vermektedir. Kanalın bir psikolojik destek hattı bulunuyor.
Gazeteci dayanışması / Fotoğraf: Journo
Fransız Agence France-Press (AFP) foto muhabiri İlyas Akengin, yaşadığı şehir Diyarbakır’da depreme yakalanmış.
Bugüne dek Bingöl-Karlıova, Van, Erciş, Elazığ gibi birçok deprem bölgesinde gazetecilik yapan Akengin, çalışırken yaşadığı sıkıntıları, “Haber ve fotoğraflarımızı geçemeyişimiz, bazı depremzedelerin fotoğraf çekmemize izin vermemesi, güvenlik güçlerinin belirlenen yer dışında çalışma koşulları yaratmaması” şeklinde sıralıyor.
Akengin’in bir tespit bir de önerisi var:
Deprem ve savaş gibi olağanüstü olaylarda bilgi kirliliğinin hızlı yayılmasından şu kesimler sorumludur: Sahaya hiç çıkmayan bazı gazeteciler, bazı sosyal medya kullanıcıları ve bu gibi konuları malzeme haline getiren ve ideolojik hareket eden siyasetçiler… Bilgi kirliliğine karşı, bölgede çalışan güvenilir gazetecilerin geçtiği haber ve bilgilere hem gazeteciler hem de halk önem vermelidir.
Adıyaman’daki gelişmeleri takip eden Yol TV İstanbul temsilcisi Selin Yurdakul Şahin, “Yüreğimiz yanarken tüm duyguları bir kenara bırakıp gerçekleri aktarmak için mücadele ediyoruz meslektaşlarımla birlikte. Zor koşullar nedeniyle hızlı hareket etmekte zorlanıyorum” diyor. 7
Şimdilik bunlarla yetinmek durumundayım. Umarım, ilgili herkes ve bilhassa gazeteciler bu değerli deneyimleri dikkate alırlar.
Zira mesleki kural ve ahlâki açıdan maksat kamu yararına doğru düzgün yani hakikat haberciliği yapmaktır.
İletişim Akademisyeni Yasemin Giritli İnceoğlu’nun yerinde belirlemesiyle:
Egemenin veya sistemin değil, bölgede felaketi yaşayan insanın yanında ve lehine haber yapmayı amaç edinen hak haberciliği pratiğine her zamankinden fazla gereksinim var.
Kaynakça:
1. https://journo.com.tr/deprem-bolgesine-goturulmesi-gerekenler, Gökhan Korkmaz, 23 Şubat 2023.
2. https://m.bianet.org/bianet/yasam/274131-depremde-medyamizin-hal-i-pur-melali
3. https://www.birgun.net/haber/iha-muhabirinden-enkaz-basindaki-depremzedeye-ararken-cekelim-sizi-isterseniz-422267.
4. https://www.krttv.com.tr/cocuk-ve-bebek-gorselleri-yanlis-makale,262.html, 20 Şubat 2023.
5. https://journo.com.tr/deprem-afet-gazetecilik-tavsiye, 14 Şubat 2023.
6. https://www.habervesaire.com/afet-ve-gazeteci/, Nur Sertelli, 16 Kasım 2011.
7. https://journo.com.tr/deprem-haberciligi-gazeteciler-anlatiyor-kamu-yarari. 16 Şubat 2023. https://journo.com.tr/konu/deprem-haberciligi.
© The Independentturkish