19 Temmuz 2018
Salı günü Beyaz Saray’da konuşan ABD Başkanı Donald Trump, sadece 24 saat önce Finlandiya’nın Helsinki kentinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile zirvesinde, ABD istihbarat kurumlarının 2016 seçimlerinde Rus hükümetinin “müdahalesi”ne ilişkin iddiaları hakkındaki sorular üzerine yaptığı açıklamalardan geri adım atmaya çalıştı.
Trump’ın yüz seksen derecelik dönüşü, ABD hükümetinin dünyanın en büyük ikinci nükleer gücüne yönelik cepheleşmeci duruşunu tekrar teyit etmesini talep eden ABD’nin bütün medya kuruluşlarının, istihbarat kurumlarının, Demokratların ve Cumhuriyetçi Parti içindeki önde gelen kişilerin yoğun baskı kampanyasının ardından geldi.
Demokratlar, Trump’ın Putin ile görüşmesine giden haftalarda, ona yenilmez bir dev muamelesi yapıyorlardı. Onlar, Trump’ın ABD Yüksek Mahkemesi için gerici adayına ciddi bir şekilde karşı çıkmanın imkansız olduğunu ve Birleşmiş Milletler tarafından çocuk işkencesi olarak adlandırılan, sığınmacı ailelerini canice parçalama politikasından onu sorumlu tutmak için hiçbir şey yapılamayacağını söylüyorlardı.
Öyle ki, Senato, daha yeni, onun, Guantanamo Körfezi hapishane kampını açık tutmak ve faşizan demagogun Washington’daki görülmemiş askeri geçit törenine devam etmesine olanak sağlamak için fonları da içeren devasa Pentagon bütçesi lehine Cumhuriyetçilerin ve Demokratların desteğiyle ezici çoğunlukla oy vermişti.
Ancak Trump Amerikan dış politikasının merkezi sütunlarından birine karşı gelen bir şey yaptığı anda, Demokratlar ve medya kudurmuş bir şekilde harekete geçti.
Trump’ın istihbarat kurumlarının kanıtlanmamış anlatısını sorgulaması, katıksız histeri ve onların kanıtlanmamış iddialarını tartışmasız olarak kabul etmeyen herkesin bir Rus ajanından başka bir şey olmadığı iması ile karşılaştı.
- Dünya Savaşı sonrası dönemde, Amerikan liberalizmi geleneğinde bile, FBI’ın ve CIA’in faaliyetlerine, Amerikan demokrasisinin varlığına yönelik devasa ve gerçek tehditler olarak, her zaman aşırı kuşkuculukla yaklaşılmıştı.
- Edgar Hoover’ın FBI dolayımıyla yaklaşık yarım yüzyıl boyunca devlet içinde bir polis devletini yönettiği belirtiliyordu. Başına buyruk giden FBI ve CIA, Amerikan siyasi kişiliklerini gözetleyip onlara şantaj yapıyor, dünya genelinde darbeler tezgahlıyor ve yaygın biçimde, onların bir Amerikan başkanına yönelik suikasta bulaştıklarına inanılıyordu.
Watergate skandalı, 1970’lerin Kilise Komisyonu, İran-Kontra skandalı, istihbarat kurumlarının Irak’ın istilası öncesinde kitle imha silahlarına ilişkin “kanıt” uydurmadaki rolleri, suç oluşturan toplu iç gözetlemeleri ve insansız hava aracı cinayetlerindeki rolleri, bu kurumların, demokrasi zararına kendi güçlerini genişletmek için her türlü aracı kullanmaya hazır suç örgütleri olduğunu açıkça ortaya koymuştu.
Ama şimdi, bu örgütler, medya tarafından, Amerika’nın mükemmel koruyuculuğuna terfi ettirildiler ve onların sözü, yadsınamaz gerçek ilan edildi. Onların işkencedeki, iç gözetlemedeki ve insansız hava aracı suikastlarındaki rolüne ilişkin her türlü tartışma rafa kaldırılmış durumda.
Trump, bir askeri darbeyi davet ediyor gibi görünen bir dille, hain olmakla suçlandı. Onun tavrı, açıkça “kabul edilemez” ilan edildi ve deyim yerindeyse, ona “neyin ne olduğu gösterildi.” Senato Azınlık önderi Chuck Schumer’in geçtiğimiz yıl yaptığı, “İstihbarat topluluğu ile boy ölçüşüyorsun; senden intikam almak için her araca sahipler.” biçimindeki uyarı pratikte kanıtlandı.
Hem siyaset ve medya kurumu içinden hem de ordu ve istihbarat aygıtından gelen amansız ve genel baskı ile karşı karşıya kalan Trump, hızla geri çekilmeye zorlandı.
Bu kirli olayın tamamı, ABD egemen seçkinleri içinde, Rusya ile gerekirse nükleer savaş noktasına kadar çatışma yönündeki ezici kurumsal bağlılık derecesini ifade etmektedir. Tüm planlar ve amaçlar açısından Rusya’yı Amerikan emperyalizminin bir sömürgesine dönüştürmeyi hedefleyen bu savaş yönelimi, Amerikan dış politikasının meydan okunmaz bir ayağı haline gelmiştir. Trump, insan haklarını her şekilde ihlal edebilir, anayasal kuralları istediği gibi karalayabilir ama Amerikan politikasının bu eksenle ilgili ilkesini sorgulayamaz.
Bu savın ABD siyaset kurumu içinde genel kabul görmesi, Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin (WSWS) uzun süredir ısrar ettiği gibi, Amerikan egemen seçkinleri içinde bir demokrasi tabanı olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Bu, WSWS’nin, Trump ile Demokratlar arasındaki temel anlaşmazlığın dış politikaya odaklandığı değerlendirmesini de doğrulamaktadır. ABD emperyalizminin başlıca stratejik çıkarları olarak görülen şeyden herhangi bir sapmaya izin verilemez.
Başka bir ifadeyle, Demokratların Trump’a muhalefeti, bütünüyle sağdandır. Demokratlar, ülke içi konularda, Trump ile etkin biçimde ittifak halindedir. Onlar, Trump’ın vergi indirimlerini, sosyal harcamalara yönelik saldırılarını ve ufak uyarılarla, gerici sosyal ve göç politikalarını destekliyorlar. Kendilerini, Trump’tan, yalnızca, ABD istihbarat aygıtıyla kayıtsız şartsız özdeşleşmeleri ve Trump’ın ekonomiye daha etkileşimsel odaklanmasının tersine, daha doğrudan ve amansız bir şekilde ABD’nin jeopolitik çıkarlarının peşinde olmaları ile ayırıyorlar.
Yani, egemen seçkinlerin çeşitli hizipleri, farklılıklarını, saray darbesi ve devlet içinde gerici entrika yöntemi yoluyla, çatışarak çözüyor. Ancak bu şiddetli, sağcı hizip kavgasında, bir ses duyulmuş değil: işçi sınıfının sesi.
İşçi sınıfı, Donald Trump’ın iktidara gelmesi sonucunda devlet içinde patlak veren krizi irdelerken, kendi yöntemini; Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin sosyalist perspektifi eliyle canlandırılan sınıf mücadelesi yöntemini pratiğe dökmelidir. Egemen sınıfın savaş ve diktatörlük yönelimi, yalnızca bu yolla engellenebilir.
*wsws.org’dan