Bu makale, esas olarak Haymana köylerinde yoğunlaşmış olan ve Sorani lehçesini kullanan Şêxbızıni aşireti hakkındadır. Meselenin iyi anlaşılması açısından bir ön açıklamaya ihtiyaç duyuyoruz:
Arapça kökenli kabile (قبيلة) kelimesi, Türk Dil Kurumu sözlüğünde “boy” anlamıyla geçer. Arap dilindeki karşılığı ise daha kapsamlıdır. Genelde aynı kökene mensup akraba, soy ve aşiretlerden oluşan bir üst topluluk amaçlanır.
Kabile, esas olarak ya dip ata yahut kurucu babanın adını alır. Onun çatısı altında toplananlar, çoğu zaman aynı mekânı veya birbirlerine komşu toprakları yurt edinirler.
Kendilerine has lehçe, şive ve ağızları vardır; kültürleri benzeşik ve uyumludur. Dışarıya (dost veya düşman topluluklara) karşı dayanışma ve birlik içindedirler.
Bu yanıyla bakılınca dünyanın çeşitli bölgelerinde bu tür kabile topluluklarına ve kavimlere rastlamak mümkündür. Mesela Arap dünyasında Bedeviler ve özellikle de Şamar gibi kabileler; Kürdistan coğrafyasında Şikakî, Celalî, Şadî/Şadîyan, Hesenî, Heyderî, Ertuşî, Mıllî, Caf, Mukrî, Kelhorî, Zengene, Lek, Bradost, Barzanî, Zebarî, Surçî adıyla bilinenler; Anadolu’da Avşar ve benzeri Türkmen oymaklarından oluşan kavimler; Avrupa’da Germenler (Cermen), Kuzey ve Güney Amerika’daki Kızılderililer, Aztekler, İnkalar vb.
Kubbealtı Lügatı’na göre kabile, aynı soydan gelen ve bir reisin yönetiminde yaşayan göçebe topluluk veya “boy”dur.
Aşiret (عشیرة) kelimesi ise Arapça olup dil ve kültür yönünden büyük bir türdeşlik gösteren, birçok sülaleden oluşan, yapısındaki aileler arasında köken, ekonomi, din, kan veya evlilik bağları bulunan göçebe veya yerleşik nitelikteki topluluk ve oymaklar bütünüdür.
İran, Afganistan, Pakistan ve hemen bütün Arap ülkelerinde yaşayan on binlerce aşiretten söz edilebilir. Kürdistan coğrafyasının farklı bölgelerindeki (İran, Irak, Türkiye ve Suriye) aşiretler, dağılma ve azalma eğilimi gösteriyor.
Buna rağmen aşiret sistemi bazı yörelerde varlığını sürdürebiliyor.
Bir reis ve yardımcılarından oluşan aşiret, başka nedenlere ek olarak çoğu zaman diğer aşiretlere karşı kendi bölgelerini koruma adına oluşmuştur.
Günümüz Türkiye’sinde aşiretler genellikle ülkenin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde varlıklarını sürdürmektedir.
Hızlı ve çarpık kentleşme, köy boşaltmaları ve çatışmalar yüzünden kalıcı bir gerçeğe dönüşen kitlesel göçler, aşiret yapısını bozmuştur-bozmaktadır.
Aşiret bireyleri ve kümeleri, başta büyük şehirler olmak üzere Türkiye’nin batı ve güney bölgelerinde ikamet etmeye başlamışlardır.
Irak‘ta yaşayan Şêxbızıni aşireti mensubu olan Prof. Yusuf El Bızeyni, kabile ile aşiret arasında şöyle bir ayrım yapıyor:
Kabile, aynı soydan ve türdeş olmayan aşiretler bütünüdür ve çok sayıda aşireti çatısı altına alabilen kapsamlı bir topluluktur. Aşiret ise aile, klan, sülale, oymak temelinde kan bağına dayanır. Türdeş ve ortak sosyokültürel bir yapıdır. Mensupları aynı topraklar ve coğrafyada yerleşik yahut göçebe olarak yaşarlar. Federal bir niteliği olan kabilenin temelini aşiret veya aşiret toplulukları oluşturur.
Şêxbızın aşireti tarihine buradan giriş yaparak esas konumuza ismiyle başlayalım:
Şeyhbızın, Şeyhbızıni, Şeyhbizin, Şeyhbizinli, Şeyhbozanlı, Şeyhbuzuni, Şıhbızın, Şeyhbazani, Şeyhbizeyni, Şahbaz, Şeyhan, Şeyhbuzunî, Şeyhbuzunlu, Murathanoğulları (Kurmanci: Şêxbızın, Bizinî; Soranice: Shex Bizeni. Şêxbezenî… İngiliz belgelerinde Shaykh Beseini. Aşirete komşu diğer Kürt toplulukların telaffuzuyla Şêxbezenî, Şêxzîniya, Şaxzuniya.
“Kurdên Şêxbızınî” başlığıyla bir makale yazan Mahmûd Lewendî, gerçek adın “Şah Basnî” olduğunu ileri sürüyor.
Şerefhan’ın Şerefname adlı eserinde “Şêx Bizini”/Şêx Bizeyni” olarak yazılmıştır. Luri Kürtlerden Feyliler, “Şêx Bizenî” diyorlar ki, genelde İranlı Kürtler arasında en fazla tercih edilen isim budur. 1
Bazı Türk veya Türkleştirilmiş araştırmacılar, bu aşiretin adını kendilerince şöyle açıklarlar:
Adından da anlayacağımız üzere Şeyh-Bızın! Şeyhlik Arap toplumuna ait bir unvandır. Şeyhlik, esasen Peygamber soyundan yani Ehli-Beyt ailesinden olan kimseler için kullanılır. Yani Şeyh-Bızın anlamı itibari ile Keçi-Şeyhi demek. Eski takva sahibi birçok Şeyhin de nefis terbiyesi için çobanlık yaptığını unutmamak gerek!
Tabii ki, gerçekle ve tarihle ilgisi olmayan yanlış bir açıklamadır bu. Makul olanı, Haymana yöresindeki Şeyhbızıni yerleşim yeri Yenice (Sındırın-Gözgöz-Gozgoz) nahiyesinden üç araştırmacının (Enver Yurtdaş, Hamdi Çeker, Faik Coşkun) ortak çalışması olan “Dünden Bugüne Yenice ve Şeyhbızınlar” isimli kitapta buluyoruz.
CHP eski milletvekili ve Deniz Baykal döneminde başkan yardımcısı olan hem siyasetçi hem de üst düzey bürokrat Eşref Erdem’in yardımıyla kendilerine ulaştığım ve edindiğim kitapta aşağıdaki açıklamaya rastlıyoruz:
“Şeyhbızınilerin ilk yurtları Kuzey Irak’ın Süleymaniye şehrinin Bâzân ilçesi ve çevresidir. (Şemseddin Sami’nin yazıp 1889-1898 arasında yayımlanan altı ciltlik eseri) Kamus’ul Alam‘daki bilgilere bakalım:
Bâzân, Musul ilinin Süleymaniye sancağında ve Süleymaniye sancağının 30 km kuzeybatısında bir kasaba olup Dicle’nin bir kolu olan bir küçük ırmağın (Zap suyu) kıyısında ve Süleymaniye’den Altunköprü’ye giden yolun üzerinde yer alır. 3 bin kadar nüfusu vardır.
Bâzân Süleymaniye’nin kuzeyinde olup, İran sınırına yakın olan Sewke nahiyesiyle birlikte 159 köy ve 7 aşiretten oluşur. Toplam 10 bin kadar nüfusu vardır. Hepsi Müslüman ve Kürt’tür. Dağlık ve taşlık olan toprağı az ürünlüdür.
Rivayete göre, Hz. Muhammed döneminde Yemen valisi olan Bâzân, aslen Şeyhbızıni’dir. Bâzân, Hz. Muhammed‘in çağrısı üzerine aşiretiyle birlikte ilk Müslüman olanlardandır.
Emeviler zamanında Yemen’den sürülenler arasında Bâzân ve aşireti de vardı. O dönemde bu aşirete ‘Ebnâlar’ (melez evlatlar) denilmekteydi. Bâzân ve aşireti, gelip ilk yurtları olan Kuzey Irak’ın Bâzân bölgesine yerleştiler.”
Bir ekleme yapalım: Bâzân, muhtemelen İranlı Sasaniler devrinde Yemen’in önemli şehri sayılan San’a valisiydi; Peygamber çağrısıyla Müslüman olduktan sonra da bu görevini sürdürdü.
Şimdi de Şeyhbızıni sözcüğünün anlamına bakabiliriz:
“‘Şeyhbızın’ kelimesinin, Şeyh Bâzân’dan gelme ihtimali çok yüksektir. Zamanla Şeyhbazın ve Şeyhbızın olarak birçok yerde kullanılmıştır. Kürtçede ‘bazın’ bilezik, ‘bızın’ keçi anlamındadır.
Bir aşiretin isminin bunlardan gelme ya da bunlardan türeme olasılığı düşüktür. Yine de aşiretin geçimini keçi besleyerek sağladığı ve hayvancılıkla uğraştığı düşünüldüğünde ‘Şêxbızın’ adını buradan aldığı da düşünülebilir.
Ancak Bâzân’ın Hz. Muhammed döneminde vali olması, Müslümanlığı kabul etmesi, aşiretin adının da Şeyhbâzân’dan gelme olasılığını yükseltir.
1998 yılında 95 yaşında vefat eden Daroğun köyü sakinlerinden Hacaliyé Erebé Nofel (Hacı Ali Devebakan); köklerinin Hz. Muhammed dönemine dayandığını ve dedelerinin şêx (şeyh) olduğunu defalarca belirtmiştir.” 2
Biz, Türkçe telaffuza uygunluğu açısından aşiret için Şeyhbızıni adını kullanacağız.
Şeybızıni topluluğu, ikili bir toplumsal yapıya sahiptir. Bir yanıyla çok sayıda aşireti ve soyu bünyesinde barındırdığı için kabile olarak nitelendirilebilir.
Reşvend (Rişvan), Xevend, Merdasi (Mirdasi), Badıli (Badıllı), Canbegi (Cihanbeyli), Xelikî ve Lek (Lek-vanik) gibi aşiretlerin bazı kollarını kapsadığı iddia edilmektedir.
Bunlar arasında Türk, Kürt ve Arap asıllı oymakların mevcut olduğu da varsayılmaktadır. Hal böyleyse, Şeyhbızınilerin federal bir kabile yapısına sahip oldukları söylenebilir.
Diğer yanıyla birbiriyle (akrabalık ve kan bağı nedeniyle) türdeş bir oymaklar topluluğunun çatısı olduğu için tipik bir aşiret sayılır.
Profesör Yusuf El Bızeyni’nin konuya ilişkin görüşü ise şöyle özetlenebilir:
“Şeyhbızıni aşiret ve kollarının eski tarihleri hakkındaki malumat fazla olmadığı gibi tatmin edici de değildir. Kimi Arap tarihçileri, bunların ‘Abbasi halifelerinin soyundan’ geldiklerini iddia ederek, soyağaçlarını İslam peygamberinin amcası Abbas’a kadar uzatırlar.
Oysa bu iddia asla doğru değildir. Tam tersine, birçok araştırmacı, Şeyhbızıni aşiretinin en eski Kürt kavim ve kabileleri arasında olduğu konusunda hemfikirdir.
Ancak bu geniş ve kalabalık aşiretin, farklı coğrafyalara yayılmış olması sonucunda Türk, Acem, Arap, Avrupa kökenli kavimlerle karışmasından ötürü, Şeyhbızıni adını nereden ve hangi dilden aldığı konusu henüz belirgin değildir.
Bazı âlimler, bu aşiretin hayli kalabalık olduğundan ve içinden çok sayıda evliya, ermiş, din bilgini (şeyh) çıktığından bahsederler.
Bunlar arasında İslam düşünürü ve şair Dr. Muhsin Abdulhamid, Şeyh Abdulkadir El Kawi (el Koyi), Katar devleti hükümdarının müsteşarı Ruşdi Mahdid ve ABD’de uluslararası ilişkiler konusunda en kapsamlı kitabın yazarı Omar İncik gibi önemli şahsiyetler de bulunmaktadır.” 3
Bu tespite ilişkin okuyucu yorumlarından şu tür bilgileri de ilk elden öğrenebiliyoruz:
Bizler Musul ve Telafer yöresinde yaşıyoruz ve kendimizi Şeyhbızınilerin amcaoğulları sayıyoruz. Onlarla gurur duyuyoruz-Muhammed Baqır.
Kuşkusuz ki Şeyhbızıniler Arap değil, Kürt soyludurlar. Saddam Hüseyin döneminde yalan yere onları Arap kimliğini yapıştırdılar-Mamoste Swara Şêxbzenie.
Haymana yöresinin tanınmış bazı aşiret mensupları şöyle sıralanabilir:
İşadamı Ahmet Turgut (1990’larda Süleyman Demirel dâhil, farklı partilerden çok sayıda politikacıyla yakın ilişkisi olan namlı Kürt Ahmet), gazeteci Selahattin Duman, İlahiyatçı Prof. Dr. Orhan Çeker, siyasetçi Orhan Sakarya, eski Bursa milletvekili Abdülmecit Alp, AKP Ankara milletvekili ve AKP Genel Sekreteri Haluk İpek, eski HDP Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, eski siyasetçi ve aydın Hatice Yaşar, eski Altındağ Belediye Başkanı Muzaffer Atılgan, pek çok şampiyonluk madalyasının sahibi boksör Galip Korkmaz, dalında birçok şampiyonluk kazanmış olan güreşçi Mustafa Tekin ve sanatçı Gökhan Kandemir.
Eski İçişleri Bakanlığı Başhekimi Dr. Derviş Tansu. Namlı babalardan Kürt Cemali Coşan ve Yusuf Koç. Eski asker ve Başbakan Bülent Ulusu’nun da bu aşiretten olduğu söylenir.
Şexbızınilerin kim olduğunu araştırmaya gerek bile duymadan haklarında yazı yazmaya soyunan bazı akademisyenlere ve yayınlara da rastlayabiliyoruz.
Bunlardan biri olan Erzurum Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Rafet Özkan şunları yazabiliyor:
“Şıhbızınlıların hikâyesi uzak bir ülkeden, Hindistan’dan başlıyor… Trakya yöresinde ‘Roman’, Sivas’ta ‘Poşa’, İç Anadolu’da ‘Elekçi’, Ankara’da ‘Teber’, Van’da ‘Mıtrıf’, Erzurum yöresinde ise ‘Şıhbızınlı’ ismiyle anılan topluluk, Anadolu topraklarına XIV. yüzyılda yapılan göçler sonunda geliyor.
Türkiye genelinde ‘Çingene’ olarak bilinen topluluk, zaman içinde asimile olup, Müslümanlaşıyor. Çanakkale’den Balıkesir’e, Konya’dan Çankırı’ya kadar pek çok bölgede yaşayan Şıhbızınlılar, Erzurum’da Merkez ilçe Oltu ve kısmen de Şenkaya’yı seçiyorlar.
Erzurum merkezde Gölbaşı Semti, Oltu’nun Kısıkdere Mahallesi, Olur’un Norpet Köyü ile Şenkaya’nın Gosor Kazası’ndaki Şıhbızınlıların toplam nüfusunun 7 bin olduğu tahmin ediliyor. Bunun yanında Oltu’nun Böcüklü Köyü’nde ise 10 şıhbızınlı aile yaşıyor.” 4
Adı geçen profesör, 2015 yılında Haymanalı Şeyhbızıni aşiret mensuplarından çok sayıda tepki alıyor.
Bu türden yanlış bir tespit ise şöyle:
Şıhbızın bir Zaza aşiretidir. ‘Bızın’ sözü keçi manasınadır. Oltu civarında önemli Şıhbızınlı kolları bulunur. Mezhep olarak Sünni Hanefidirler. Erzurum’da bitirim yerlerinde faaliyetleri olmuştur ve olmaktadır. 5
Daha da kötüsü, Gülenci çevre ile AKP arasında yükselen gerginlik sürecinde FETÖ’cü kesim, dönemin AKP Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Efkan Ala ile Milletvekili Muhyettin Aksak’ın cemaati eleştirmeleri üzerine sosyal medya üzerinden her ikisi için “Şıhbızınlı” benzetmesi yaparak sözüm ona hakaret etmekten kaçınmadılar. 6
Aslen Şeyhbızınli olup, kimliğine sahip çıkmak yerine, “Yavuz Sultan Selim’in askeriyim” diyecek kadar benliğini yitirmiş kimilerinin mezhepçi yorumlarına da rastladım bazı sitelerde.
Yeri gelmişken belirteyim: ANAP listesinden eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Bedrettin Dalan (194-Bayburt doğumlu), birçok yerde Seybızıni olduğunu sıkça tekrarlar, ancak kökeninin Türk olduğunu ileri sürerdi.
Şöyle ki:
Şeyhbızın aşiretine mensup olan Dalan, Türk olduklarını şu cümlelerle ifade etmiştir:
Kürt’ün de altına girdiğim zaman Türkmen çıkıyorum. Bizim aşiretin kontrolünü yaptık, Türkmenistan’da köylerimiz çıktı. 7
Aslında kimseye “şu veya bu milletten ol”, denilemez.
Bu tür dayatmalar doğru olamaz. Kim, kendini nasıl hissediyorsa, öyle kabul edilmelidir. Mekân olarak Dalan’ın dip atalarının Türkmenistan kökenli olmaları, muhtemeldir. Yanlış olmayabilir.
Gelgelelim Dalan’ın ya bilmediği yahut görmezden geldiği şöyle bir gerçek de vardır:
Şeyhbızıni aşiret federasyonu, Lekî ve Horasani (İran Horasan bölgesi ve Türkmenistan) şeklinde iki ana kavimden-bölükten oluşmaktadır.
Bir zamanlar yerleşik oldukları İran-Irak mıntıkalarında yaşayanların Lekî boyundan olanları, bir şekilde Lek yöresinde (Luristan eyaleti) kalmışlar.
Diğerleri ise İran Horasan eyaletine göçmüş, muhtemelen oradan da Türkmenistan’a intikal etmişlerdir. Süreç içinde Sünni Türkmenler arasında kalıp Türkmenleşmiş olabilirler. Ne var ki, bu tür bir asimilasyon, onun dip atalarının biyolojik açıdan Kürt oldukları gerçeğinin üstünü örtemez.
Dalan’ın öteden beri dünya görüşü kamuoyunca bilinir; “milliyetçi-mukaddesatçı-liberal muhafazakâr” diye tanımlanabilir. 1998 yılı olmalıydı.
Bir gazeteci meslektaşım aracılığıyla beni, sahibi olduğu Yeditepe Üniversitesi’ne davet etti. Gittim. Anlaşılan bir Kürt ailesinin evladı olduğuma dair bilgi edinmiş olmalı ki, görüşmenin ilk dakikasında şöyle demez mi?
“Bir profesöre araştırma yaptırdım. Kürtçe diye bir dil yoktur, bu dilin asıl kaynağı Farsçadır!”
Hemen yanıtladım:
Boşuna gayret etmişsiniz. Bu iddianız yeni değil. 12 Mart 1971 döneminde Diyarbakır’daki savcılar, o zamanın Kürt gençlerini yargılarken, buna benzer iddialarla dolu iddianameler hazırlamıştılar. Araştırmayı yapan profesör, indirgemeci düz bir mantık yürütmüş. Zira Med İmparatorluğu’nun kurucularının, şimdiki Kürtlerin atalarından oldukları, tarihçiler arasında bir varsayım olarak ciddi biçimde tartışılmaktadır.
Perslerin de Medlerin yeğenleri oldukları, daha sonra bu imparatorluğu yıkıp yerine bir Pers İmparatorluğu kurdukları bilinen olgudur. Bu durumda daha önce konuşulmuş olan Med dili, neden Pers dilinin (günümüz Farsçanın öncülü ) kaynağı olmuyor da, Fars dili Kürtçenin asıl kökeni olabiliyor?
Günümüzün ileri gelen uzmanları, Farsça ve Kürtçenin, Ari dil ailesinden geldiklerini kanıtlamış durumdalar. Bilimsel temelde bakılırsa ancak bu iki dilin benzeşikliği, denkliği ve kardeşliği kabul edilebilir.
Biraz mantıklı olmakta her zaman yarar vardır. Şöyle bir soru, belki bizi doğru bir akıl yürütmeye yöneltebilir: Suriye, Irak ve İran’ın değişik bölgeleriyle İç Anadolu’nun farklı yörelerinde yoğunlaşmış olan Şeyhbızıniler Kürt olduklarını ısrarla belirtip kendi anadillerinde konuşurken, nasıl oluyor da kendilerini Türk sayan aynı aşiret mensupları Kürt etnik kümesinden sayılmayabiliyorlar?
Bunun tek yanıtı var: Ya bulundukları egemen kültür ve politikası sonucunda asimile olmuşlardır yahut siyaseten beyinleri yıkanmıştır.
Yukarıda Şemseddin Sami’nin Kamus’ul Alam kitabından bu aşiretin Kürt olduğuna dair bir alıntı yapmıştık. Şimdiyse daha güncel bir araştırmaya göz atalım.
İngiliz yazar, diplomat, asker ve gezgin Sir Mark Sykes, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki aşiretlerle ilgili 1 Temmuz 1908’de yayınladığı eserinde Kuzey Irak’ta Şeyhbızıni aşireti mensuplarıyla tanıştığını, onların Kürt olduklarını belirttikten sonra şunları yazmıştır:
Şeyhbızıni 4 bin aileden oluşan, şamatacı, azgın, savaşkan ve soygunculuğuyla tanınan büyük bir aşirettir. İyi at binicisi ve çok zekidirler. Martini benzeri tüfeklerini kendileri imal ederler. Kışı köylerinde geçirir, ilkbaharda köy civarında konaklarlar ve Haziran’da ise yaylaya çıkarlar. 8
Benzer biçimde, Haymana aşiretleri hakkında gözlem yapıp, onların Kürt olduklarını vurgulayan iki Avrupalıdan biri Fransız George Perrot, diğeri de İskoç W. Mitchell Ramsay’dir.
Prof. Dr. Cevdet Türkay, “Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler” isimli kitabının 358. sayfasında, “Cemaatler” başlığı altında şu ibareye yer verir:
Hivedanlı, Huvedanlu, Hayvadanlu, Hayvadanlı: Ankara Sancağı, Hivedanlu (Hayvadanlı) cemaatinden Şeyhbuzunlu aşireti, İmam M. el Bakır ve Zeynelabidin ve Şeyh Selahaddin sülalesinden olup Ankara sancağında iskân ettirilmiştir.
Kitabın 596. sayfasında ise soy kütüğü aynı şekilde tekrar edilmiştir. Ancak bu defa, Rakka, Diyarbakır, Mardin, Erzurum, Palu, Şam, Çankırı, İskilip, Geyve, İznik, Çerkez kazasındaki Şeyhbizini göçerlerinden bahsedilmiştir. Her iki sayfada da, bu aşiret ve kollarının Kürt (Ekrad taifesi yani Kürt etnik topluluğu) olduğu belirtilmiştir.
Seyhbızıni aşiret mensupları Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde Soranice konuşmaktalar.
Türkiye’de olanlar ise Soraniceye benzeyen ancak bu lehçenin İç Anadolu bölgelerinde zamanla değişikliğe uğramasıyla ortaya çıkmış bir şivesi olan “Şeyhbızeynice”yi kullanıyorlar.
Şeyhbızıni alt lehçesi, Kelhor lehçesine yüzde seksen oranında benziyor. Şeyhbızınice ile Hewremani, Dımılî, Feyli, Kelhori ve Lek lehçeleri arasında şive farkı bulunuyor.
Bu arada Lek topluluğunun Suriye tarafındaki Kürt bölgelerinden İran’a göçtüğünü belirtmekte de yarar var.
E. Yurtdaş, H. Çeker ve F. Coşkun’un ortaklaşa hazırladıkları yukarıda bahsedilen kitabın önsözünde belirtildiği üzere, son yıllara kadar özünü fazla kaybetmeden örf, âdet, gelenek ve göreneklerini sürdüren Şeyhbızıni topluluğu, kendilerine has bir karaktere sahipler:
Şakacı, kurnaz, hazırcevap, zekidirler. Mizah anlayışları ve yarenlikleri tüm çevre halkının dilindedir. Özellikle ilk yerleşim birimi sayılan Yenice beldesinde, bunun canlı örneklerine rastlanmaktadır.
Farklı sosyokültürel anlayış ve aykırı sayılan davranışlarından ötürü Şeybızıniler, Haymana ve çevresindeki diğer Kürtler tarafından da küçümsenmişlerdir. Mesela onlar için şu sözler sarf edilebilmiştir:
Kengî kusi bû mîr/ behr bû şir/ Şêxbızınan jî bû eşir.
(Ne zaman kaplumbağa bey-prens olur/ deniz hepten süt olur/ O zaman Şeyhbızıniler de aşiret olurlar.)
İskoçyalı arkeolog William Mitchell Ramsay, 1897’de kaleme aldığı çalışmasında Haymana Kürtleri hakkında şunları yazar:
Haymana yüksek tepelerin bulunduğu Ankara’nın güneyinde, göçebe ve bağımsız hayat sürdüren birçok Kürt aşiretinin yaşam sürdüğü bir bölgedir. Bana göre, Türk ve Türkmenlerden daha az misafirperver, daha çok cimri ve açgözlüdürler… Haymana Kürtleri, bağımsız ve tehlikelidir. Özgür olduklarında ve para ödemek zorunda kalmadıkları zaman barışçıdırlar. 9
Belirtip vurgulamakta yarar var: Alman Moltke ile Hermann Wenzel, Fransız George Perrot, İskoç Ramsay gibi Batılı gezginci veya gözlemciler, yöresel tekil karakter ve davranıştan yola çıkarak genelleme yaparlar. Bu yanıyla gözlemleri hem eksik hem de kusurludur.
Aynı şekilde, muhtemelen lehçe farkları ve kendilerine has toplumsal davranışlarından ötürü, Koy Sancaklı Kürt şair ve edebiyatçı Hacı Kadir Koyi (Heci Qadirê Koyî 1817-1897) , Şeyhbızınilerin Kürtlere benzemediklerini ileri sürerek şunları söylemiştir:
Şêx Bizeynî qisey weku Caf e
Xo keramet nîye emîş laf e
Ew weku ême nîn be idrak in
Sahîbî nuxsey gelê çak in.Şeyhbızınların dilleri Caf’a (aşireti) benzer
Kendisinde keramet yoktur, bu da laftır
Onlar bizleri (Kürtleri) anlayamıyorlar
Nuxse? Sahibi, iyi bir halktır.
Yukarıdaki beyitte şair Koyî, Şeyhbızınilerin dillerinin Kürtçeye benzemediğinden ve onları anlayamadıklarından yakınıyor. Kuşkusuz ki bu durum, Kürt aşiretleri arasında sıkça görülen olumsuz ve geri bir tutumdan kaynaklanmaktadır.
Haymana Kürtleri konusunda tez çalışması yapan Mehmet Figen’in, aşiretler arasındaki mesafe ve yaklaşımlar noktasında isabetli bir tespit yapmıştır:
Fakat diğer yandan Haymanalı Kürtlerin önemli bir kısmı için, politik süreçlerde ortaya çıkan kültürel farklar, kimliğin önemli bileşenlerini oluşturmaktadırlar.
Farklı kimliklerle irtibat kurmadaki eksikliğin temel nedenleri, ‘güven’ duygusu ve ‘tanımama’ olmuştur…
Yine de ‘özdeş kimliği taşıma’ duygusu, Haymanalı Kürtlerin diğer Kürtlerle ilişkilerde sınırları yumuşatmalarına imkân tanımıştır.
Gençlerin diğer Kürtlerle ilişki kurma konusunda daha istekli olduklarını ifade etmek mümkündür. Bu kesim içerisinde etnik kimliğe vurgunun güçlenmesi ve sürekli karşılaşma alanlarında (okul, iş vs.) olmaları, diğer Kürtlerle iletişim kurmalarını kolaylaştırmıştır… 10
Mezhepsel açıdan Şeyhbızınilerin çoğu Şafiî, az bir kısmı ise Hanefidir. Padişahların aşiret ileri gelenleri hakkında verdikleri fermanlarda, sıkça “Seyyid” unvanı kullanılmakta ve bunların soyca 12 İmamlardan Muhammed Baqır ile Zeynelabidin üzerinden Hz. Muhammed’in ailesine ulaştıkları belirtilmektedir.
Bu da bize şunu gösterir: Muhtemelen Şeyhbızıniler, aşiret ve etnik açıdan akrabaları sayılan Lek ve Lurların toprakları (İran) ile Hanekin, Kelar ve Kerkük (Irak) civarında yaşamaktaydılar ve Hemevendlerin komşusu idiler.
Dolayısıyla Irak’taki Şeyhbızıniler Lur ve Feyli toplulukların hem lehçelerinden hem de mezhebinden etkilenerek başlangıçta belli bir dönem için Şiiliği benimsediler.
Daha sonrasında ise aralarında veya civarlarında yaşadıkları farklı Kürt topluluklarının mezhebi olan Sünniliği benimsemek zorunda kaldılar.
Irak Kürdistan toplumunun belli kesimlerinde kanaat haline gelmiş ama belgelenmemiş bir rivayete göre; Emevi devletinin zulmünden kaçan kimi Ehlibeyt mensupları, Kürdistan dağlarına çıkıp oradaki aşiretler arasına karışmış; yöredeki Kürt kızlarıyla evlenmişler: Bu yüzden Şexbızınîler dâhil bazı aşiretler Ehlibeyt yolundan gitmişler.
Öte yandan “Osmanlı Tahrir Defteri-1539” başlıklı belgeye göre; Kastamonu’dan Otlu (Oltu?) mıntıkasına kadar olan yerlerde yaşayan Şeybızıni topluluğu arasında Ezdîlikten miras kalan gelenek ve görenlere de rastlanmıştır.
Not: Bir sonraki yazımızda Şeyhbızıni aşiretinin Anadolu’ya gelirken yaşadığı siyasi ve toplumsal serüvenini ele alacağız.
Kaynakça:
- Mahmûd Lewendî, “Kurdên Şêxbizinî” (PDF). Bîrnebûn (Kürtçe dergi). Sayı 3: 78-98, yıl 1997.
- Dünden Bugüne Yenice ve Şeyhbızınlar. Ayrıca bakınız, http://www.irfangazetesi.com/kose-yazisi/518/siverek-seyhbizinileri.html
- دراسة موضوعية تأريخية حول عشيرة الشيخ بزيني… الجزء الاول- şexbizini(4)%20Facebook.mht.
- http://www.erzurumajans.com/flas-dunya-onlari-konusuyor…
- Erzurum araştırmaları web sitesi
- Erzurum Ajans: “Dünya konuşuyor, kim bu Şıhbızınlılar” başlıklı haber, 3 Şubat.
- Sözcü gazetesi, 11 Mart 2015.
- Mark Sykes, The Kurdish Tribes of the Ottoman Empire, The Journal of the Royal Anthropological Institute of Great Britain and Ireland, Royal Anthropological Institute of Great Britain and Ireland, 38, ss. 451–486, doi:10.2307/2843309, JSTOR 2843309.
- William Mitchell Ramsay,’ Impressions of Turkey: During Twelve Years’ Wanderings. London: Hodder and Stoughton. 1897. Aynı konuda bakınız; George Perrot, Les Kurdes de L’Haimaneh, Revu de deux Monde, cilt 5. 1865.
- Mehmet Figen, “Etnik Sınırlarda Gezinmek: Haymanalı Kürtlerin Kimliklenme ve Kültürlerarası İletişim Pratikleri” başlıklı tez, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı, 2017, Ankara.
© The Independentturkish