Perşembe , 28 Mart 2024

*Gerçekten Ukrayna için savaşan neo-Naziler var mı? Evet, ama bu uzun hikaye -Medea Benjamın – Nıcolas J.S. Davıes

Türkçeye Çeviren: Reha Alpay 

Hayır, Putin Ukrayna’yı “Nazilerden temizlemek” için savaş açmadı – ancak bu ülkenin karanlık aşırı sağ milisleri büyük sorun

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna’nın işgalini hükümeti “Nazilerden temizlemek” için emrettiğini iddia ederken, ABD’nin eski Moskova büyükelçisi Michael McFaul gibi Batılı yetkililer bunu saf propaganda olarak nitelendirerek, “Ukrayna’da Nazi yok” diye ısrar etti.

Rus işgali bağlamında, 2014 sonrası Ukrayna hükümetinin aşırı sağ gruplar ve neo-Nazi partilerle sorunlu ilişkileri, Rusya’nın bunu bir savaş bahanesi olarak abartması ve Batı’nın bunu halının altına süpürmeye çalışmasıyla, propaganda savaşının her iki tarafında da kışkırtıcı bir unsur haline geldi.

Fotoğraf: ‘Azov’ gönüllü taburunun Ukraynalı gazileri, 14 Mart 2020’de Ukrayna’nın doğu bölgelerindeki savaşta Ukrayna Ordusuna katılan gönüllü savaşçıların onuruna Gönüllü Günü’ne adanmış bir mitinge katıldılar. Askerler, gönüllüler ve destekçileri dahil binlerce Ukraynalı, COVID-19 koronavirüs nedeniyle kitlesel etkinlikler düzenleme yasağına rağmen Ukrayna başkentinin merkezinde yürüdü. (Getty Images aracılığıyla STR/NurPhoto)

Propagandanın arkasındaki gerçek şu ki, Batı ve onun Ukraynalı müttefikleri, Ukrayna’daki aşırı sağı fırsatçı bir şekilde sömürdü ve güçlendirdi, önce 2014 darbesini başarıyla gerçekleştirdi ve ardından onu doğu Ukrayna’daki ayrılıkçılarla savaşmaya yönlendirdi. Rusya’nın işgali, Ukrayna’yı “Nazilerden temizlemek” şöyle dursun, Ukraynalı ve uluslararası neo-Nazileri daha da güçlendirecek, çünkü dünyanın dört bir yanından savaşçıları kendine çekiyor ve onlara silahlar, askeri eğitim ve birçoğunun aç olduğu savaş deneyimi sağlıyor.

Ukrayna’nın neo-Nazi Svoboda Partisi ve kurucuları Oleh Tyahnybok ve Andriy Parubiy, Şubat 2014’te ABD destekli darbede başrolü oynadılar. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland ve ABD büyükelçisi Geoffrey Pyatt, darbe sonrası hükümette onu resmi bir görevden uzaklaştırmaya çalışsalar da, darbeden önce sızan yüz kızartıcı telefon görüşmelerinde Tyahnybok’u çalıştıkları liderlerden biri olarak belirttiler.

Kiev’de daha önce barışçıl olan protestolar yerini polisle meydan muharebelerine ve polis barikatlarını aşmak ve Parlamento binasına ulaşmak için şiddetli, silahlı yürüyüşlere bırakırken, Svoboda üyeleri ve Dmytro Yarosh liderliğinde yeni kurulan Sağ Sektör milisleri polisle çatıştı, yürüyüşlere öncülük etti ve silahlar için bir polis cephaneliğine baskın düzenledi. Şubat 2014’ün ortalarında, silahlı bu adamlar Maidan hareketinin fiili liderleriydi.

Ukrayna’da barışçıl bir siyasi sürecin ABD’nin veya şiddet yanlısı aşırı sağcıların müdahalesi olmaksızın kendi yolunu çizmesine izin verilseydi, barışçıl protestonun tek başına ne tür bir siyasi geçiş üretebileceğini veya yeni hükümetin ne kadar farklı olacağını asla bilemeyeceğiz.

Ancak Maidan’da sahneye çıkan ve 21 Şubat 2014’te Fransa, Almanya ve Polonya dışişleri bakanları tarafından müzakere edilen ve Başkan Viktor Yanukoviç ve muhalefet siyasi liderlerinin o yıl içinde yeni seçimler düzenlemeyi kabul ettiği anlaşmayı reddeden Yarosh oldu. Bunun yerine, Yarosh ve Sağ Sektör silahsızlanmayı reddetti ve hükümeti deviren Parlamento’ya yönelik zirve yürüyüşüne öncülük etti.

1991’den bu yana Ukrayna seçimleri, Donetsk’ten gelen ve Rusya ile yakın bağları olan Yanukoviç gibi liderler ile tartışmalı bir seçimden sonraki “Turuncu Devrim”in ardından 2005’te seçilen Devlet Başkanı Viktor Yuşçenko gibi Batı destekli liderler arasında gidip geldi. Ukrayna’nın endemik yolsuzlukları her hükümeti lekeledi ve iktidarı kazanan lider ve partilerin hızla kamuoyunu hayal kırıklığına uğratması, Batı ve Rusya ile uyumlu hizipler arasında bir tahterevalliye yol açtı.

2014’te Nuland ve Dışişleri Bakanlığı, darbe sonrası hükümetin başbakanlığına gözdeleri Arseniy Yatsenyuk’u yerleştirdiler. O da bitmek bilmeyen yolsuzluk skandalları nedeniyle işini kaybedene kadar iki yıl bu görevi sürdürdü. Darbe sonrası cumhurbaşkanı Petro Poroshenko, kişisel vergi kaçakçılığı planları 2016 Panama Belgeleri ve 2017 Cennet Belgeleri’nde ifşa edildikten sonra bile 2019’a kadar biraz daha uzun yerini korudu.

Yatsenyuk başbakan olduğunda, Svoboda’nın darbedeki rolünü, başbakan yardımcısı olarak Oleksander Sych ve Ukrayna’nın 25 vilayetinden üçünün valiliği dahil olmak üzere üç kabine pozisyonuyla ödüllendirdi. Svoboda’dan Andriy Parubiy, izleyen beş yıl boyunca bu görevde kalacak şekilde Parlamento başkanlığına (ya da sözcülüğüne) atandı. Tyahnybok 2014’te cumhurbaşkanlığına aday oldu, ancak oyların yalnızca yüzde 1,2’sini aldı ve Parlamento’ya yeniden seçilemedi.

Ukraynalı seçmenler 2014 darbe sonrası seçimlerinde aşırı sağa sırt çevirerek Svoboda’nın 2012’deki %10,4’lük ulusal oy oranını %4,7’ye düşürdü. Svoboda, yerel yönetimlerin kontrolünü elinde tuttuğu, ancak vaatlerini yerine getiremediği alanlarda desteğini kaybetti ve artık açıkça Rus karşıtı sloganlar ve söylemler üzerinde çalışan tek parti olmadığı için desteği bölündü.

Darbeden sonra Sağ Sektör, liderleri Yarosh’un Newsweek’e “ülkeyi Rus yanlısı protestoculardan temizlemek” için bir “savaş” olarak tanımladığı darbe karşıtı protestolara saldırarak ve onları bölerek yeni düzenin sağlamlaştırılmasına yardımcı oldu. Bu kampanya 2 Mayıs’ta Odessa’da Sağ Sektör saldırganlarından kaçarak Sendikalar Evi’ne sığınan 42 darbe karşıtı protestocunun alevler içinde katledilmesiyle doruğa ulaştı.

Donetsk ve Luhansk’ta darbe karşıtı protestoların özerklik ilanlarına dönüşmesinin ardından, Ukrayna’daki aşırı sağ, tam ölçekli silahlı mücadeleye geçti. Ukrayna ordusunun kendi halkıyla savaşma konusunda pek hevesi yoktu, bu yüzden hükümet bunu yapmak için yeni Ulusal Muhafız birimleri kurdu.

Sağ Sektör bir tabur oluşturdu ve neo-Naziler aynı zamanda Ukrayna’nın ulusal amacının ülkeyi Yahudilerden ve diğer aşağı ırklardan kurtarmak olduğunu iddia eden beyaz üstünlükçü(ırkçı -ç.n.) Andriy Biletsky tarafından kurulan Azov Taburu’na da hakim oldular. Darbe sonrası hükümetin, özerklik ilan eden cumhuriyetlere saldırısına öncülük eden ve Mariupol şehrini ayrılıkçı güçlerden geri alan Azov taburuydu.

2015’teki Minsk II anlaşması, en kötü savaşı sona erdirdi ve ayrılıkçı cumhuriyetlerin etrafında bir tampon bölge kurdu, ancak düşük yoğunluklu bir iç savaş devam etti. 2014’ten bu yana tahminen 14.000 kişi öldürüldü. Demokrat Kaliforniya Kongre temsilcisi Ro Khanna ve diğer ilerici Kongre üyeleri, birkaç yıl boyunca Azov Taburu’na ABD askeri yardımını sona erdirmeye çalıştı. Sonunda 2018 Mali Savunma Ödenek Yasası’nda bunu yaptılar, ancak Azov’un yasağa rağmen ABD silahlarını ve eğitimini almaya devam ettiği bildirildi.

2019’da, dünyanın dört bir yanındaki terörist ve aşırılık yanlısı grupları izleyen Soufan Merkezi şu uyarıda bulundu: “Azov Taburu, ulusötesi sağcı şiddet yanlısı, aşırılık yanlısı ağda kritik bir merkez noktası olarak ortaya çıkıyor. … Azov Taburu’nun saldırgan yaklaşımı, Ukrayna’da kontrolü altındaki bölgeleri ulusötesi beyaz üstünlüğünün ana merkezine dönüştürmek kapsayıcı hedefine hizmet ediyor.”

Soufan Merkezi, Azov Taburu’nun “girişken ağ kurma” çabasıyla, savaşçı toplamak ve beyaz üstünlükçü ideolojisini yaymak için dünyanın dört bir yanına nasıl ulaştığını anlattı. Azov Taburu ile antrenman yapan ve savaşan yabancı savaşçılar daha sonra öğrendiklerini uygulamak ve başkalarını kendilerine katmak için kendi ülkelerine dönerler.

Azov ile bağlantılı şiddet yanlısı aşırılık yanlıları arasında 2019’da Yeni Zelanda’nın Christchurch kentindeki iki camide 51 ibadetçiyi katleden Brenton Tarrant ve Ağustos 2017’de Charlottesville’de “Birleşin” eylemindeki karşı protestoculara saldırmaktan yargılanan ABD Yükseliş Hareketi’nin birkaç üyesi var. Diğer Azov gazileri Avustralya, Brezilya, Almanya, İtalya, Norveç, İsveç, Birleşik Krallık ve diğer ülkelere döndü.

Svoboda’nın ulusal seçimlerdeki azalan başarısına rağmen, giderek Azov Taburu ile bağlantılı olan neo-Nazi ve aşırı milliyetçi gruplar, Ukrayna’da sokakta ve Ukrayna’nın batısındaki Lviv çevresindeki Ukrayna milliyetçiliğinin merkezinde yerel siyasette güçlerini korudular.

Başkan Volodymyr Zelenskyy’nin 2019’da seçilmesinden sonra, aşırı sağ, Donbas’tan ayrılıkçı liderlerle müzakere etmesi ve Minsk Protokolünü takip etmesi halinde onu görevden almakla, hatta ölümle tehdit etti. Zelenskyy “barış adayı” olarak seçimlere katılmıştı, ancak sağın tehdidi altında, terörist olarak reddettiği Donbas liderleriyle konuşmayı bile geri çevirdi.

Trump’ın başkanlığı sırasında ABD, Obama’nın Ukrayna’ya silah satışı yasağını tersine çevirdi ve Zelenskyy’nin saldırgan söylemi, Donetsk ve Luhansk’ı zorla geri almaya yönelik yeni bir saldırı için silahlı güçler oluşturduğu Donbas ve Rusya’da yeni korkular yarattı.

İç savaş, hükümetin neoliberal ekonomik politikalarıyla birleşerek aşırı sağ için verimli bir zemin yarattı. Darbe sonrası hükümet, 1990’larda Doğu Avrupa’da uygulanan “şok terapisi“nden daha fazlasını uygulamaya koydu. Ukrayna, 40 milyar dolarlık Uluslararası Para Fonu kurtarma paketi aldı ve anlaşmanın bir parçası olarak 342 devlete ait işletmeyi özelleştirdi; maaş ve emeklilik kesintileri ile birlikte kamu sektörü istihdamını %20 oranında azalttı; sağlık hizmetlerini özelleştirdi ve kamu eğitimine yatırım yaparak üniversitelerinin %60’ını kapattı.

Ukrayna’nın yaygın yolsuzluğuyla birleştiğinde, bu politikalar yozlaşmış yönetici sınıf tarafından devlet varlıklarının yağmalanmasına ve diğer herkes için düşen yaşam standartları ve kemer sıkma tedbirlerine yol açtı. Darbe sonrası hükümet, model olarak Polonya’yı aldı, ancak gerçek, 1990’ların Boris Yeltsin Rusya’sına daha yakındı. 2012 ve 2016 yılları arasında GSYİH’de yaklaşık %25’lik bir düşüşün ardından, Ukrayna hala Avrupa’nın en fakir ülkesidir.

Başka yerlerde olduğu gibi, neoliberalizmin başarısızlıkları aşırı sağcılığın ve ırkçılığın yükselişini ateşledi ve şimdi Rusya ile olan savaş, dünyanın dört bir yanından binlerce yabancılaşmış gence, daha sonra kendi ülkelerini terörize etmek için evlerine götürebilecekleri askeri eğitim ve savaş deneyimi sağlamayı vaat ediyor.

Soufan Center, Azov Taburu’nun uluslararası ağ oluşturma stratejisini El Kaide ve IŞİD’inkiyle karşılaştırdı. Azov Taburuna ABD ve NATO desteği, 10 yıl önce Suriye’deki El Kaide bağlantılı gruplara verdikleri desteğe benzer riskler taşıyor. Bu beslemeler, IŞİD’i yarattıktan sonra hızla eve dönüp pusuya yattılar ve kararlı bir şekilde Batılı destekçilerine karşı döndüler.

Şu anda, Ukraynalılar Rusya’nın işgaline karşı direnişlerinde birleşiyorlar, ancak ABD’nin Ukrayna’daki neo-Nazi vekil güçleriyle ittifakının, milyarlarca dolarlık sofistike silahların aşılanması da dahil olmak üzere, benzer şekilde şiddetli ve yıkıcı bir geri tepme ile sonuçlanması bizi şaşırtmamalı.

 

Kaynak: https://www.salon.com/2022/03/10/are-there-really-neo-nazis-fighting-for-ukraine-well-yes–but-its-a-long-story/

*Toplumsal Ekoloji’de yayınlanmıştır