Faik Bulut
Geçen Ekim ayında Süleymaniye çevresinde mayın patlaması sonucu hayatını kaybeden “Kürdistan Komando Kuvvetleri Komutanı” Akam Omer için düzenlenen törene Kürdistan Bölgesi Başkanı Kıdemli Danışmanı Dilşad Şahab, Başbakan Yardımcısı Kubad Talabani, Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Başkanı Bafıl Talabani, eski Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih’in yanı sıra hükümet yetkilileri ve pek çok parti temsilcisi katıldı.
Başkan Neçirvan Barzani, bir taziye mesajı gönderdi. Mesajda, o bölgede yaşanan kriz sonucunda yönetim ve parti saflarında devam eden ihtilaflar hakkında üstü kapalı ifadeler de yer alıyordu:
“Bölgenin bir bütün olarak kaos ve istikrarsızlık içinde olduğu, Kürdistan Bölgesi’nin ciddi tehditlerle karşı karşıya kaldığı bu dönemde, her zamankinden fazla birlik, beraberliğimizi derinleştirmeye, genelde tüm bileşenler, güç ve taraflar, özellikle de KDP ve KYB olarak birlikte çalışmaya ihtiyacımız var…Bağdat’ta, uluslararası arenada ve müttefiklerimiz nezdinde gücümüz, hazırlığımız ve itibarımızın ölçüsü dayanışma ve birlikteliğimiz olacaktır…”
Peki, Irak Kürdistan bölgesinde neler oluyor?
Konuya ilişkin iki haber okudum. Biri, 13 Aralık 2022 tarihli Lübnan merkezli El Ahbar gazetesinde Sırrı Ciyad imzasıyla yayınlandı. Bağdat’tan yazılıp iletilen yorumu özetleyerek vereceğim:
“Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) arasındaki ihtilaf, Erbil ile Bağdat hükümetleri arasındaki görüşmelere de yansımış durumda. Mesela KYB Başkanı Bafıl Talabani, şu anda Bağdat merkezi hükümetiyle milli bütçeden alınacak pay hususunda müzakere yürüten Kürt Heyeti’ni boykot etti. Çünkü bu heyet, sadece Mesud Barzani’nin partisinden (KDP) oluşmaktadır.
KDP ile KYB arasındaki ihtilafın esası şudur: KDP, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin siyasi kararlarını tek başına eline alma çabasındadır. Ayrıca Irak milli bütçesinden Kürtlere tahsis edilecek paranın aslan payını da kendisine ayırma niyetindedir. Her iki olay, KYB’nin Erbil’deki koalisyon hükümeti toplantılarına katılmamasına yol açmıştır. Boykot, gerek Bağdat merkezi bütçesindeki hissenin, gerekse Kürdistan bölgesindeki gelirlerin iki parti arasında adil paylaşımına kadar sürecek gibidir.
El Ahbar gazetesine görüş belirten KYB önde gelenlerinden Ahmet Herkî şunları söylüyor: ‘KDP’nin Bağdat’taki merkezi hükümetle tek başına bütçe pazarlığı yapması, Kürtlerin pozisyonunu olumsuz etkiliyor. Mesela Anayasanın 40. Maddesi, yolsuzlukla mücadele, merkez ile yerel hükümet arasındaki ilişkinin anayasal çerçevesi, petrol ve doğal gibi sorunlar bir türlü çözülemedi. Diğer konulardaki anlaşmazlıkları da hesaba katarsak, iki parti arasındaki ilişki, tehlikeli bir aşamaya girecektir. Biz diyalog için diyalog değil, aramızdaki sorunları çözmek amacıyla gerçek bir müzakereden yanayız.’
Aynı gazeteye konuşan KDP milletvekili Şerif Süleyman ise, farklı bir tablo çiziyor. Ona göre; ‘KDP-KYB ilişkileri güçlüdür ve dava ortaktır. Görüş ayrılıkları ise birçok konuda ortaya çıkmaktadır. Umarım KYB bakanları, yakında ortak hükümete yeniden katılırlar. Bağdat ile görüşmelerden de olumlu sonuç alınacaktır.’
Anlaşmazlık çözülmezse, KYB ortak olduğu hükümetten kesinlikle çekilmeye niyetlidir. Hal böyle olunca, Kürdistan’daki birleşik hükümet yerine Erbil ve Süleymaniye merkezli iki ayrı yönetimin kurulması gündeme gelecektir. Tıpkı, 2006 öncesinde yaşanan silahlı çatışmalar ve iki yöresel idarenin varlığı gibi bir durum ortaya çıkacaktır.
Nitekim daha şimdiden KYB’nin ortak hükümetteki bakanları, Erbil ve Soran bölgesindeki müdür, amir ve memurlara merkezi yönetimden giden talimatlara uymama, genelgelerin gereğini yerine getirmeme yönünde emirler veriyorlar: Görevlerini savsaklamalarını istiyorlar.
Bu ihtilafın zemini, Irak’taki 2021 genel seçimlerinde hazırlanmış oldu. KDP, rakibi ve ortağı KYB’den daha fazla oy alınca bölgesel yönetimin mutlak egemeni gibi davrandı. Öyle ki KYB’nin cumhurbaşkanı adayı Behram Salih’in tekrar aday olmasına karşı çıktı. Önce kendi adayını öne sürdü. Ancak Salih yerine, sonradan KYB’li Abdüllatif Reşid’in cumhurbaşkanı olmasına rıza gösterdi.
İhtilaf bununla sınırlı değil. KDP, bölgesel yönetimin dış politikasındaki kararları da tekeline almıştır. KYB’nin itirazlarına rağmen bildiğini yapabiliyor. Son zamanlarda İran-Irak sınırında meydana gelen problemler de buradan doğuyor. Mesela İranlı Kürt partileri, kamplarının bulunduğu Irak Kürdistan’ı topraklarından sınırın ötesine geçip faaliyet göstermekteler. Bunun hem Irak’a, hem de buradaki Kürdistan’a bedeli ağır olabilir.”
Irak Kürdistan bölgesindeki kriz, kaos, partiler arası ihtilaf ve iktidar mücadelelerini bu makalede ele almama vesile olan belgelerden ikincisi de Iraklı Kürt gazeteci-yazar Kamran Karadaği’nin yakında yayınlanacak kitabındaki tanıklıklardır. Arapça yazılan kitabın ismi “Rabiu’l Kurdi El Demi: Şahidun ve Şahadat Ala El İntifada El Kurddiye” (Kürtlerin Kanlı Baharı: Kürt İntifadası’nın Şahidi ve Gözlemler).
Tanıklıkların konusu genelde Irak tarihinin ön önemli aşamalarından biri sayılan son 30 yılda yaşananlardır: Savaş, işgal, şiddet olayları, ayaklanma ve çatışmalar hakkında Karadaği’nin gözlemlerinden oluşuyor. Bir yandan KDP ve KYB ile dönemin diktatör Devlet Başkanı Saddam Hüseyin arasındaki silahlı mücadelelere, diğer yandan her iki Kürt partisinin kendi aralarındaki kanlı iktidar kavgalarına değinilmektedir.
Niçin Karadaği?
Çünkü kendisi Arap ve Kürt kamuoyunda diplomatik muhabir olarak bilinip tanınıyor. Bu yüzden Bağdat’ta cumhurbaşkanlığı makamına oturan Celal Talabani’nin hem kadim dostu, hem danışmanı, hem de sözcüsü (2005-2007 yılları) idi. Ayrıca 1991’den itibaren Talabani ve Mesud Barzani ile dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal arasında irtibat kuran kurye gibiydi. 1993 Ateşkesi sürecinde de benzer bir rol oynamıştı gazeteci Cengiz Çandar ile birlikte, Öcalan ve Özal arasında mekik diplomasisine benzer mesajlar taşıyorlardı.
İlginç ve “sır küpü” Karadaği, son 20 yılda devlet başkanlarıyla olan görüşmelerin perde arkasını BBC kanalı gibi ünlü medya organlarında hatıra olarak anlatmaktadır. Dolayısıyla o tür ilişkilerin sır olacak tarafı pek kalmamıştır.
Aynı konuda hangi maksatla yazmış olursa olsun ve kendini perde arkası olayların merkezine ne kadar koyarsa koysun, Cengiz Çandar’ın 2012’de yayınlanan “Mezopotamya Ekspresi: Bir Tarih Yolculuğu” başlığını taşıyan kitabı, bu hususta bilgilendirici yanı olan önemli çalışma sayılır. Karadaği’nin diplomatik kuryeliğinin belli kısımları da, bu kitapta yer almıştır.
Konumuza dönelim: Karadaği, kitabında 1990’ların başından itibaren KDP-KYB-PKK arasındaki silahlı çatışmalar, “İqtital’ul İhva” yani Kürtçe Brakujî olarak ünlenen kardeş kavgalarından bahsediyor. O, bu tanımın İngilizcesini, bölgedeki CIA şefinden ilk kez duyup Arapçaya çevirmiş. Bu sorumlu, Saddam’ı devirmek için çeşitli tertip ve tuzaklarıyla nam salmış olup, Kürtler arasında “Bob” (gerçek adı Robert Baer) lakabıyla biliniyor.
İlk Brakujî, 1992 yılında, Türk ordusunun uzun süreli sınır ötesi operasyonları sonucu başladı. KDP ve KYB Peşmergeleri ile PKK arasında şiddetli ve ölümcül çatışmalar oldu. Aynı süreçte PKK ile KYB ateşkes yapıp anlaşmaya vardılar. Bunun üzerine KDP ile KYB birbirlerine silah çektiler.
Mart 1994’te KDP ile KYB arasında Kaladize’deki bir arazi kavgası bahanesiyle patlak veren çatışma başladı. İktidar kavgasında, iki taraftan da binlerce insan hayatını kaybetti. Aileler mıntıkayı terk ettiler, bir kısmı hiç dönemedi.
Aslında Kürt bölgesindeki 1992 seçimlerinde, kimin iktidarı alacağı konusundaki çekişmeden ötürü başlayan ilk kardeş kavgası, her iki partinin iktidarı “fifty-fifty” yani yarı yarıya bölüşmesiyle sonuçlandı. Bu durum, Kürdistan’daki idari işlerin felç olmasına yol açtı. Sınır kapılarındaki (İran Kapısı ya da Hac Umran Gümrüğü) ile Türkiye Kapısı (Habur Gümrüğü) gelirlerinin kimin eline geçeceği ve ticaret faaliyetinin hangi partinin denetiminde olacağı da kapışmanın diğer nedenleri arasındaydı.
Bu sebepleri kitabında ayrıntılarıyla kaleme alan yazar Karadaği’ye göre; gerçek neden, Talabani ile Barzani yönetimlerinin 1960’ların ortalarından itibaren, birbirlerine husumet beslemeleri ve kavgalı olmalarıydı.
Kardeş kavgası meselesini ele alan yazar ve yorumcular, bu olayı “facia, trajedi” şeklinde tanımlıyorlar.
Karadaği, KDP-KYB kavgasının bölgede ve bilhassa Türkiye ile ABD yönetimleri nezdinde yol açtığı temel endişeyi şöyle özetliyor:
“Aralık 1993’de Ankara’daydım. Oradan Londra’ya geçtim. Hem Türk, hem Amerikalı yetkililerle Ankara ve Washington’da yaptığım görüşmelerden sonra Barzani ve Talabani’ye birer mektup yazdım. Aralarındaki kavgaya son vermedikleri takdirde, bu çatışmaların bölgede üslenen PKK hareketinin işine yarayacağından ciddi endişe duyan Türk ve Amerikan yöneticilerinin görüşlerini ayrıntılarıyla mektupta açıkladım.
Mesela dönemin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, Dışişleri Müsteşarı Özdem Sanberk (Kürt masasından sorumlu diplomat) ve bakanlık müşaviri Cenk Duatepe ile Mart 1995’te buluşmuştum. Şunu söylediler:
‘PKK örgütü militanlarının KDP-KYB çatışmasında Talabani’nin yanında yer alacağına dair elimizde ciddi istihbarat var. Görünüşte bir tarafı tutuyormuş gibi hareket eden terör örgütü PKK’nin esas maksadının, Irak Kürdistan bölgesinin derinliklerini denetim altına almak olduğunu öngörüyoruz. Gidişat böyle olursa, askeri birliklerimizle duruma müdahale edeceğiz. Dolayısıyla iki parti, derhal kavgaya son vermelidir.’
Bu hususta KDP ve KYB liderlerine birer uyarı mektubu da ilettik. Her iki partinin başkanlarına gönderdiğim şahsi mektubuma, M. Barzani birkaç cümleyle cevap verdi.
Neyse ki kardeş kavgası uzun müzakereler ve diplomatik çabalardan sonra, ABD gözetiminde ve ilgili tarafların devreye girmesiyle 1998’de sona erebildi…”
Brakujî meselesinde Karadaği’den bu kadar alıntı yeterlidir. Onun farklı hususlardaki anı ve izlenimlerini, yeri geldikçe aktarmaya çalışacağım.
Şunları ekleyebilirim:
Brakujî salt iki parti arasındaki çekişmenin sonucu değildi. Krizin bir yanı parti içi hizipçilikti. Örneğin Talabani’nin ölümünden sonra KYB, Kubad-Bafil-Hero Xanım üçlüsünden oluşan bir aile partisi haline geldi. KYB istihbarat (Zanyari) şefi Lahur Cengi Talabani tasfiye edildi.
Çatışmanın dış dinamiğine bakalım: Başta Türkiye ile İran olmak üzere Irak ve Suriye, Kürtlerin içişlerine müdahale etmekteler. KDP, AKP iktidarıyla sıkı ittifak halindedir; KYB ise İran ile samimiyet kurmuştur. Mesela 2014’te Süleymaniyeli KYB yetkilileri, “partilerine karşı KDP’nin desteklenmesine” ilişkin Türkiye kaynaklı bir yazışmadan bahsetmişlerdi. KDP ise 2017 referandumu sonrasında, Kerkük’ün alınması meselesinde KYB’yi, “İran ile işbirliği yapmak” ile suçlamıştı.
Hangi hareket veya parti olursa olsun, Kürt halkının çıkarları yerine kendi hizipçi ve zümreci emellerine hizmet ettiği müddetçe, Kürtler arasında birlik, beraberlik olmaz. İktidar kavgaları, halkın isteği değildir. 1993’te Süleymaniye’de Baban sülalesinden ünlü bir şahsiyetin evine gitmiştim. Kendisiyle genç kızı, kardeş kavgasından ötürü ağlaşıyorlardı.
Batılıların ibretlik şu tespiti hala geçerlidir: “Kürtler bir lider etrafında toplanamayacak kadar birbirleriyle kavgalılar.”
Mahmud Berzenci’nin nasihat kabilinden bir sözünü, 1950’lerde Hakkâri sınır boyunda askerlik yapmış olan Çermeli akrabam merhum Heci Emer’in aktardığı bir ağıttan dinlemiştim: Berzenci, İngilizlere karşı kendi yardımına koşmayan aşiret reisleri için, “Axxx, Kurd xainin!” (Ah, Kürtler birbirine hainlik ederler) diyerek yakınıyormuş.
*GazeteKarınca