Cumartesi , 21 Aralık 2024

Madencilikte özelleştirmeler neler getirdi, neler götürdü?

Madenlerimizi yok pahasına satın alan bir avuç yandaş şirket kazandı. Özellikle metal madenlerimize göz koyan yabancı tekeller kazandı. Bu alandan beslenen bazı siyasetçiler kazandı.

Mehmet Torun

Dünyada kapitalist merkez ülkeler tarafından başlatılan küreselleşme rüzgarları ve neoliberal politikalar 1980 yılından itibaren ülkemizde de etkisini gösterdi. Bu çerçevede, dış ticaretin serbestleştirilmesinden özelleştirmeye, tarımsal destekleme politikalarından enerji politikalarına kadar çok geniş bir alan, uluslararası kuruluşlar ile yapılan çeşitli kredi anlaşmalarında yer alan taahhütler doğrultusunda biçimlendirildi. Söz konusu gelişmelerin Türkiye madencilik sektörüne yansımaları, özellikle 1990’lardan itibaren hız kazandı. Bu süreçte, madencilik sektöründe öne çıkan söylem “kamu madencilik kuruluşlarının özelleştirilmesi” oldu ve bu amaçla söz konusu kuruluşlarda gerekli olan yatırımlar yapılmadı.

Önerilen yapıda, “yerli ve yabancı özel sektör katılımı ile rekabet sağlanacağı, maliyetlerin ve fiyatların düşeceği, ekonomik verimliliğin artacağı, hizmet kalitesinin yükseleceği” varsayıldı. “Madencilik sektörü için gerekli olan yerli ya da yabancı sermaye bu yolla temin edilebilecek, özel sektör dinamizmi ile madencilik sektörü hızla gelişecekti”.  Bu doğrultuda kamu kurumları satılarak elden çıkarılırken verimli görülmeyen ve zarar eden(ettirilen) kurumların bir kısmı da kapatıldı.

Gelinen noktada topluma söylenenler ile sonuçların nasıl olduğuna bakalım:

Madencilik sektörünün Gayri Safi Milli Hasıla’ya (GSMH) katkısı ve GSMH içerisindeki payı düştü. 1980 yılında yüzde 2 olan madencilik sektörünün Gayri Safi Milli Hasılaya katkısı bugün yüzde 1 civarına geriledi.

Sektörün lokomotifi olan kamu kurumlarında her anlamda ciddi düşüşler yaşandı. Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü’nün (MTA) yapısı değiştirilerek küçültüldü, bilimsel yapısı bozuldu ve kurum neredeyse aramadan vazgeçti.

Türkiye’nin tek taşkömürü havzasındaki rezervi 160 yıldır üreten Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK), 1980’li yıllarda 40 bin çalışanıyla yılda 7 milyon ton kömür üretirken, 2023 yılında 8 bin 500 çalışanıyla 800 bin ton kömür üretti. Özel sektörün toplam kömür üretimi de 300 bin ton civarında gerçekleşti ve havzanın toplam satılabilir üretimi 1.1 milyon ton oldu.

1957 yılında kurulan ve linyit rezervlerimizi üretmekle görevli Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ), 1990’lı yıllarda 30 bin çalışanıyla yılda 43 milyon ton linyit üretirken, 2023 yılında 4 bin çalışanıyla 7 milyon ton civarında linyit kömürü üretti. Kurumun kayıtlarında kendi üretimi olarak gösterilen 26.5 milyon ton kömür ise özel sektörün ürettiği kömür. 

1935 yılında kurulan Etibank, 1998 yılının başında yeniden yapılandırılarak Eti Holding A.Ş. adını aldı. Etibank Genel Müdürlüğü, holding çatısı altında Eti Bor AŞ, Eti Dış Ticaret ve Pazarlama AŞ, Eti Alüminyum AŞ, Eti Gümüş AŞ, Eti Krom AŞ, Eti Bakır AŞ ve Eti Elektrometalurji AŞ adlarıyla 7 ayrı şirkete bölündü. Bu şirketler yok pahasına elden çıkarıldı, satıldı ve sadece bor madeni kamunun uhdesinde kaldı. Bor madeni üretiminde de pek çok alanda hizmet alımı yapılmak suretiyle bir çeşit özelleştirme yapıldı. 1980’li yılların sonunda 23 bin çalışanı olan kurumda bugün 7 bin civarında çalışan istihdam edilmekte.

Bu kurumların dışında irili ufaklı pek çok kamu maden işletmesi kapatıldı ve tasfiye edildi. Bu gelişmeler ve rakamlar madencilik sektöründeki kamu kurumlarının ciddi anlamda kan kaybettiklerini göstermekte.

İstihdamda ve üretimde bunlar yaşanırken işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında yaşananlar daha da ürkütücü oldu. Bu dönemde iş cinayetlerinin katliamlara dönüştüğü bir süreç yaşandı. Soma’da, Ermenek’te, Dursunbey’de, M. Kemalpaşa’da, Karadon’da, Şirvan’da, Amasra’da maden emekçilerinin yaşamlarını yitirmelerinde özelleştirme uygulamaları belirleyici oldu. Özelleştirilen madenlerde toplu iş cinayetleri yaşandı. Yapılan bir araştırmaya göre, her 1 milyon ton kömür üretimi başına gerçekleşen ölüm olayı ortalaması Amerika’da 0,02, Hindistan’da 0,13 iken aynı oran Türkiye’de 0,47’ye çıkmakta. Bu rakamlar, Türkiye’nin iş kazalarındaki kötü karnesinin açık bir göstergesi.

Özelleştirme uygulamaları sonucu sektörde çalışan emekçilerin ücretleri ve sosyal haklarında ciddi gerilemeler yaşandı. İş güvenceleri yok edildi, örgütlenmeleri engellendi, sendikal haklar rafa kaldırıldı. Sendikalaşmak isteyen pek çok işçi işinden, ekmeğinden oldu.

Özelleştirme uygulamaları sayesinde halkın ortak malı olan doğal kaynaklarımız bir avuç sermayedarın kasasını doldurmak adına talan edildi, edilmekte. Çok uluslu şirketler, güçlü sermaye yapıları ve lobileriyle tüm Anadolu’da özellikle metal madenlerimize saldırmakta. Bunu yaparken yanına siyasi iktidara yakın yerli işbirlikçiler bularak işlerini daha kolay halletmekte. Bunun tam adı: sömürge madenciliği.

Başlarda sıklıkla söylenen “fiyatların düşeceği” söylemi hiçbir zaman gerçekleşmedi. Enerji fiyatları her dönem hızla yükselerek toplumun yaşam kalitesinin düşmesinde ve yoksullaşmasında önemli bir etken oldu. Kısaca yoksullaşan ve umutları çalınan tüm halkımız kaybetti, maden emekçileri kaybetti.

Kimler kazançlı çıktı o zaman?

Madenlerimizi yok pahasına satın alan bir avuç yandaş şirket kazandı. Özellikle metal madenlerimize göz koyan yabancı tekeller kazandı. Bu alandan beslenen bazı siyasetçiler kazandı.

Sonuç olarak, özelleştirme politikaları ve uygulamaları ülkemize, halkımıza telafisi mümkün olmayan zararlar verdi. Tüketildiğinde yerine konulamayan madenlerimiz talan edildi, doğamız ve yaşam alanlarımız ciddi zarar gördü, gelecek nesillerin hakkına el uzatıldı.

Bir an önce bu yanlıştan dönülmeli, kamulaştırma politikaları hayata geçirilmeli. Geleceğimize, yaşam alanlarımıza, emeğimize sahip çıkmak için birlikte mücadele önemli ve gerekli.

Takvim

Temmuz 2024
P S Ç P C C P
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
293031  

timeline

Aylık

ÖZGÜR ÜNİVERSİTE YOUTUBE