Ortadoğu’da yaşanan sosyal kargaşa şu ana kadar, büyük çoğunlukla Sünni halktan oluşan ülkeler arasında (Türkiye, Mısır,Suriye ve Libya) yalnızca Suudi Arabistan’daolumsuz bir siyasal etki yaratmadı. Ancak, Yemen’de sürdürülen savaş bataklığı nedeniyle ve Şii lider El-Nimr’in idam edilmesinden sonra İran ile Suudi yönetimleri arasında tırmanan gerilim ile birlikte,(ilk Suudi devletinin kurulduğu ve Vahhabi mezhebiyle ittifakın başlandığı) 1744 yılından beri ülkenin sahibiolan Suudi Hanedanlığı da, Osmanlı İmparatorluğu sonrasındaoluşan bugünküOrtadoğu düzeninde meydana gelen çöküşten dolayı yakın zamanda nasibini alacak. Suudi Arabistan yönetimi, petrol ücretlerinde serbest düşüş yaşanması ve ABD güçlerinin bölgedeki faaliyetlerine sınırlama getirilmesinden sonra, on yıllardan beri egemenlik inşa ettiği istikrarı sürdürmede artık zorluk çekiyor. Seksenlik Kral Salmanın ülkeyi yönetmek içinşayet ömrü vefa ederse (değilse, Krallık tahtına muhtemel halefi ve yakın oğlu Muhhamed bin Salman olacak)gelecekte izleyeceği politika adına önünde duran iki alternatif arasındatercih yapmak zorunda kalacak.
Suudi Arabistan, Bahreyn ve Yemen’de bulunan azınlıklara yönelik bir politika izlenmesi konusunda (başta Şiiler olmak üzere) iki seçenekten birisi tercih edilecek: Fas Kralı’nın izlediği yoldan gitmek veya Beşar Esad’ın izlediği politikayı uygulamak. Monarşi ve diktatörlük yönetimlerinde, gün akşam olunca,bu her iki yol da aynı kapıya çıkar. Otokratik yönetimler dinsel, etnik aidiyet, yaş grubu veya cinsiyet farklılığından dolayı dışlanmayla karşı karşıya kalan toplumsal kesimler, daha fazla sosyal kapsayıcılık/katılım hakkı, özgürlük ve demokrasi talep ederse,talepte bulunan halk kesimlerini bastırmak üzere iki yolizlerler: Sosyal reform yapmak veya baskı uygulamak: Toplumsal talebe cevap verilecek şekilde gerginliği giderici bir politika izlemek veya tabandan gelen sosyal muhalefeti bastırma yoluna gitmek. Suudi Hanedanı ailesi ilk alternatifi seçme yoluna giderse, gelecekte, bir şekilde, uzun zaman sürebilecek bir dönem için, iktidarda kalma gücünü elinde bulunduracak. İkici yolu, yani toplumsal muhalefeti bastırma politikasını izlemeyi tercih ederse; bugün Suriye’de yaşanmakta olduğu gibi, ülkede iç savaşın meydana gelme yolunu açabilecek bir isyanıteşvik etme riskiyle karşı karşıya kalacak.
Monarşi yönetimleri, vatandaşın söz hakkı olduğu ve parlamentonun icraatta bulunduğu bir yönetim şekli yerine, klan ve hanedanlıkların hükümranlığına dayalı, geleneksel toplumlardan ileri gelen son yönetim kaleleridir. Siyaset Bilimci Francis Fukuyama’nın hatırlattığı gibi, monarşi yönetimleri, yönetilen halk katmanları daha eğitimli ve daha çok sosyal hak talep edici olduklarından, uygulanan ekonomik politikalar, geçmişte olduğu gibi, halka kendisini dışsal etkilerden yeterli derecede savunma imkânı tanımadığından, insan topluluklarının özgürleşme doğası gereği seyreden hayat akışı en sert diktatörlük yönetimleri tarafında bile engellenemediğinden dolayı modern dönem ve küresel dünya düzenine uyum sağlayabilen yönetimler değildir. Hal böyle olunca,Suudi Arabistan Hanedanlığı, son büyük mutlak monarşi yönetimi olup, yakınlık bağları olan Katar, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte, toplumların ekonomik, politik ve dinsel hayatın işleyişi nedeniyle modern zamanların dayattığı şartlardan dolayı son hükümranlık demlerini yaşayacağı döneme girecek.
Suudi Arabistan yönetimi, yasosyal reform yapan politikaları uygulamaya koyacak (şimdilerde artık kadınlarında katılabildikleri en alt kademelerdeki bazı Belediye seçimlerinden bahsetmiyorum, siyasal, ekonomik ve kültürel reformları kastedemiyorum), ya da, er ya da geç, bu rantiyeci devlet, toplumu kolaylıkla satın alabilme gücününsonsuza kadar devam etme imkânı kalmayıp, sosyal bir patlama yaşama riskiyle karşı karşıya kalacak. Daha yakınlarda Gallup Şirketi tarafında yapılan bir kamuoyu anketi Suudi Arabistan vatandaşlarının dünyadaki en iyimser (% 70) ve en mutlu insanlar (% 86) olduklarını gösteriyor. Ancak, düşüş seyrine geçen petrol ücretleri daha fazla düşmeye devam ederse ve Devlet Bankalarının piyasayapara arz etmeimkânı kalmadığı gün gelirse Suudi Arabistan halkının bu (göreceli) refah dönemininçok yakın gelecekte sonu gelecek.
Ortaçağın baskıcı kültlerinin yanı sıra,monarşi yönetimleri modern zamanlarda ayakta kalma sorunu yaşıyorlar. Yalnızca uluslararası camiadan gelen baskılardan ve yönetimicraatlarına giderek daha fazla eleştiri getiren/itiraz eden toplumyapısından değil, aynı zamanda, dış etkenler nedeniyle tetiklenen, ülke içerisindeyönetime karşı verilen hak talep etme mücadelesinden dolayı söz konusu sorunu yaşıyorlar.Vahabizm ideolojisi, bugün herkesin bildiği gibi, bölgedki ve dünyadaki icraatları felaketle sonuçlanan aşırı ve köktenci örgütleri yaratıp, harekete geçirdi. Ancak, Vahabizm ideolojisi,Selefi hareketi faaliyetlerini (IŞİD örgütü faaliyetleri vs.) daha fazla süre kontrol etme tekelini elinde bulunduramayacak. İran yönetiminin, geçen yıl inşaat çalışmalarında görülen ihmalden dolayı meydana gelen izdiham sonucunda iki binden fazla kişinin ölümü (çoğunluğu İran vatandaşı) nedeniyle, Hacca gitmeye sınırlama getirmesinden anlaşılacağı gibi, Suudi hanedanlık yönetimi kıyamete kadar Mekke ve Medine gibi İslam Dininin kutsal mekânlarında ekonomik fayda sağlayamayacak.
Vahabizm ideolojisine dayalı Suudi iktidarı ülkede ne tür sosyal gelişmeler yaşanırsa yaşansın, coğrafik ve tarihsel ana çekirdek kökünün bulunduğu Orta Arabistan’da varlığına devam edecek. Ancak, diğer Sünni İslam yorumlarına dayalı topluluklar ve Şia Mezhebi Arap Yarımadası ve Körfez sahili bölgelerinde hâkim durumdalar. Diğer dinsel azınlıklar yalnızca inançları ve ruhsal boyutu açısından değil, aynı zamanda, siyasal hak talep etme boyutuyla da seslerini yükseltmeye başladılar. Bu sosyal durum,El-Suud ve El-Vahab arasında 18.yüzyılda yapılan ittifaktan bu yana hakları askıya alınan ve sömürülen halkın modern dönemde güç kazanmasının ve de Ayetullah Humeyni’nin İran devriminin İslami değerlerini yozlaşmış ve materyalist Körfez Monarşi yönetimlerine yayılmasını önceden vaaz etmesiyle birlikte etkisi uzun zaman devam eden İran devrimi sonucunda meydana gelmiştir. Ancak İran devriminin olduğu 1979’dan bu yana, Batılı güçlerden gelip Suudi Hanedanlık yönetimine koruma gücü kazandıran petroldolarlarından dolayı İran Devrimi İslami değerlerinin bu bölgeye yayılması zaman aldı. Ancak, “gün akşam olunca, tüm tavuklar kümese tünemeye gelir” söylemini unutmayalım; Suudi Arabistan yönetiminin kapsayıcı modernizasyon sağlayıcı reformları yapma veya uzun vadede, şimdilerde Suriye’de yaşanmakta olduğu gibi, isyan hareketlerinin ve iç savaşın olmasına yol açacak tercihini yapma zamanı gelmiştir.
Suudi Hanedanlık ailesinde, son zamanlardaki icraatları dikkate alındığında, modern cumhuriyetlerin kurulmasını sağlayan anayasal yolu açmaya başlayan -bugünkü Fas Krallığının izlediği politikada olduğu gibi – 18.ve 19.yüzyıl Avrupa monarşilerinin yaşadığı aydınlanma durumunun olmadığı anlaşılıyor. Fas Kralı Muhammed VI, Suudi Kralı Salman’dan çok daha genç olmasına rağmen, eğitimini Fransa’da gördü, tahta çıktığında yalnızca anayasal reformlara başlamadı, aynı zamanda, Eşitlik ve Uzlaşma sağlama komisyonlarını kurarak, azınlıkları daha fazla kapsayıcı politikaları uygulamaya koymak marifetiyle; örneğin, Berberi dillerine geliştireme imkânı sağlamak suretiyle,ülkesinde insan haklarına riayet etme duyarlılığını artırdı.
Suudi Kralı, Çin modelinde olduğu gibi, Suudi Arabistan ekonomisini piyasaya açmaya hazır olduğugörüntüsünü verirken (sosyal kargaşa yaşanmakta olan bölgeye yabancı sermayeyi çekmek kolay olmasa bile, milli petrol şirketleri hisselerini satın alma imkânını ilan ederek), siyasal ve sosyal alanlarda – hem ülke içinde, hem de uluslararası planda –kapılarını yeni reform rüzgârlarına kapalı tutuyor. ABD ile İran arasında varılan nükleer anlaşma nedeniyle jeopolitik satranç tahtasında kaybedeceğini gördüğü güç dengesini sağlamak üzere müttefik bulma arayışına girdi. İran ile Suudi yönetimleri arasındaartış trendine geçen gerginliğin olduğu bu dönemde, gelecekte meydana gelebilecek muhtemel bölgesel çatışmalarda yardın almak amacıyla, bulunduğu coğrafyada aynı sosyal durumu olan, er ya da geç, aynı kaderi paylaşma ihtimali bulunan, diktatörlük yönetimiyle idare edilen, büyük bir Şii nüfusun yaşamakta olduğu Pakistan’a gitti.
Son zamanlarda tarihten alınan derslere göre, içtehditlere karşı dış destekle koruma sağlayan rejimler, ülkelerindeki azınlıklardan gelen sosyal hak taleplerine cevap vererek gerginliği gidermek yerine, iktidarlarını korumaları adına en iyi strateji olduğunu gördükleri baskı uygulama yoluna giderler. Modern dünyada hüküm süren mutlak monarşilerden birisi olan Suudi Hanedanlığı için geleceğin güllük gülistanlık olmadığı zamanla görülecek. Ne yazık ki, halk katmanları nezdinde hala da korku yaşanıyor olsa da, yine de bu bakış açısını ifade edebiliyoruz. Daha önce belirtildiği gibi, özellikle uluslararası bir kurumsal destek olmaksızın, iktidarda bulunan tiranların elinde kalan masun sivil halk tabakasını savunabilmek üzere ayağa kalmak imkânsız hale geliyor.
Çeviren:Nizamettin Karabenk
Kaynak:http://www.counterpunch.org/2016/01/14/the-choice-for-the-house-of-saud-reform-or-resistance/