Artvin’de,Cerattepe’ de insanlar sermayenin saldırısına karşı yaşam alanlarını savunmak üzere harekete geçtiklerinde, devletin nasıl tepki gösterdiğini dünya-alem görmedi mi?
Türkiye’nin önde gelen muhalif aydınlarından Doç. Dr. Fikret Başkaya, “Başka Bir Uygarlık İçin Manifesto” kitabında “Ezilenlere devlet yakışmaz” diyerek ezilen sınıfların devletle ilişkisi konusunu yeniden tartışmaya açtı.
Ahmet Çelik, Fikret Başkaya ile ABC Gazetesi için iki gün süürecek bir söyleşi gerçekleştirdi.
İşte Fikret Başkaya söyleşisinin birinci bölümü:
Ahmet Çelik: Alt-başlığı “nasıl üretmeli, nasıl tüketmeli, nasıl yaşamalı” olan, “Başka Bir Uygarlık İçin Manifesto” adlı kitabınızda, “Ezilenlere devlet yakışmaz” diyorsunuz. Devlet olmadan mümkün mü?
Fikret Başkaya: O zaman neden devlet var, devlet ne işe yarıyor sorusuyla başlamak gerekir. Ama ondan önce bir hatırlatma yapalım. İnsanlar ekseri bugün var olanın hep var olduğu, bundan sonra da hep var olmaya devam edeceği şeklinde bir anlayışa sahiptirler. Oysa bugün var olan birçok şey eskiden yoktu, o zaman gelecekte de olmayabilir ve olmayacak. İşte özel mülkiyet, devlet, bu günkü anlamda dinler, vb. bir zamanlar yoktu. Nitekim, uzun insanlık tarihi göz önüne alındığında, bir ‘aygıt’ olarak devletin tarih sahnesine çıkışı çok yenidir ve özel mülkiyetin ortaya çıktığı döneme rastlamaktadır.
Eğer toplum çoğunluğunu ezen bir aygıt varsa, insanların ona ‘hoş geldin, safa geldin’ demesi saçmadır. Kendilerini ezmek üzere oluşturulmuş bir aygıta neden katlansınlar?
O halde sözünü ettiğiniz algının oluşması nasıl açıklanacak?
Devlet bir tabu. Biliyorsun tabu yasaklanarak korunan demektir. Tabu ona dokunanı yakar. Dolayısıyla tartışılmaz, eleştirilmesi yasaktır, sorgulanmaz, veri olarak kabul edilir. Tabuyu tartışmaya yeltenmek, mayınlı alana girmeyi göze almaktır ve insanlar ekseri ‘belaya bulaşmak istemezler. Tabi bu özel mülkiyet için de, işte zenginlik için geçerlidir. Mesela yoksulluktan, yoksullukla mücadeleden, ‘yoksulluğun kökünü kazımaktan” çok söz edilir ama zenginliğin kökünü kazımak diye bir şey duymazsın! O bir tabudur çünkü… Oysa zenginlik olduğu için yoksulluk var. Yoksulluğu yaratan zenginlik… Eğer öyleyse doğrusu ‘zenginlikle mücadele olması gerekmez miydi?
Devlete dair algının oluşmasının, devletin tartışma konusu yapılmamasının yegane nedeni söyledikleriniz mi?
Tabii devlete dair yazılanların kahir ekseriyeti, varlığını devlete borçlu olanlar tarafından yazılmıştır, dolayısıyla da ‘içerden”, mülk sahibi sınıflar tarafından yazılmıştır”… O zaman yapılan şey, devleti kutsamaktan, meşrulaştırmaktan, dayatmaktan öteye geçmiyor. Başka türlü söylersek, yazılanlar “avcılar” tarafından yazılmıştır. O zaman “aslanların” işe el atması gerekecek…
Bir de “siyaset bilimi” diye bir şey olur mu? diyorsunuz. Neden olmaz?
Çünkü siyaset iktidar olmak, iktidarı ele geçirmek, iktidarda kalmak için yapılan mücadele demektir. Eğer öyleyse, iktidar olmak ve iktidarı korumak için oynanan oyunların, yapılan hilelerin, yalanların-dolanların, dalaverelerin, manipülasyonların “bilim” diye sunulması abes değil mi? Bu gün dünyanın her yerindeki siyasetçi taifesinin, kaşarlanmış profesyonel politikacıların sefil halleri, nasıl yerlerde süründüğü ortada değil mi?
Sadece devlet mi eziyor, baskı altına alıyor? Ezilen kitleler sadece siyasi baskıya, siyasi zora mı maruzlar? Ekonomik zor, ekonomik baskı da söz konusu değil mi?
Ekonomik zor denilen kimin zoru, kimin şiddeti aslında? Mülk sahibi sınıfların (sermayenin) zoru-şiddeti değil mi? Devlet olmadan mülk sahibi sınıflar var olabilir, varlığını koruyabilir mi? Dolayısıyla devlet olmadan sermaye de, özel mülkiyet de olmaz, Tabii zengin-yoksul ayrımı ve kutuplaşması da olmaz… Toplum varsıllar ve yoksullar diye iki kutba ayrılmaz. Devlet ve sermaye bir ve aynı şeydir çünkü… Bu ikisi ancak birlikte var olabilirler, varlıklarını sürdürebilirler ve karşılıklı olarak birbirlerini yeniden üretebilirler…
O halde devletin toplum yararının, kamu yararının hizmetinde, sermayenin de piyasanın, özel sektörün hizmetinde olduğu söyleminin bir karşılığı yok mu?
Devletin genel toplum yararını gözeten ve güvence altına alan bir “kurum”, bir “aygıt” olduğuna dair genel kabul ve algı tam bir kuyruklu yalandır. Eğer öyle olsaydı bu toplum, bu dünya bu gün bu halde mi olurdu? Devlet, özel çıkarların, özel mülkiyetin tartışmasız hamisi ve koruyucusudur. İyi de o zaman kimi kimden koruyor? Mülk sahibi sınıfları mülksüzleştirilmiş olanlardan koruyor… Fakat önemli bir husus daha var. O insanları mülksüzleştiren, yaşam araçlarından mahrum eden, proleterleştiren de bizzat devletin kendisi. Devlet olmadan öyle bir şey mümkün olabilir mi?..Durum böyleyken, sözde “toplum yararını”, “kamu yararını” gerçekleştirmek için sabahtan-akşama didinip duran bir devletten söz etmek abestir ve aklı başında insanlarla alay etmektir…
İşçiler, ezilenler bir halk talebinde bulunduklarında, baskıya, zulme, adaletsizliğe, haksızlığa karşı bir protesto eylemi yaptıklarında, karşılılarında kimi buluyorlar? Polisi, jandarmayı, özel kuvvetleri, savcıyı, hakimi, karakolu, hapishaneyi bulmuyorlar mı? Polisin bir kapitalist patronu apar-topar yakalayıp, döve döve polis aracına tıktığı, biber gazı sıktığı hiç görülmüş müdür? Devlet, devlet olarak kaldıkça öyle bir şey asla mümkün değildir… Eğer devlet gerçekten toplum çıkarını gözeten bir aygıt olsaydı, grev yapan işçilere, yaşam alanlarını savunan insanlara, akademik özerklik ve iyi bir eğitim talep eden öğrencilere, düşünce özgürlüğü için seferber olanlara, vb. hunharca saldırır mıydı?
Dolayısıyla neden söz ettiğini bilmek önemlidir. Artvin’de,Cerattepe’ de insanlar sermayenin saldırısına karşı yaşam alanlarını savunmak üzere harekete geçtiklerinde, devletin nasıl tepki gösterdiğini dünya-alem görmedi mi? Bu devletin polisi, jandarması, özel kuvvetleri o halka neden ve kimin adına saldırdı? O kadar ki, Artvin’in polisi, jandarması, ‘özel kuvvetleri’ de yeterli görülmemiş, 6 vilayetten kuvvet takviyesi yapmışlardı… Bir tarafta sayıları yüz binlerle ifade edilen Artvin halkı, diğer tarafta gözü doymaz, iflah olmaz bir kapitalist patron… Devletin ne olduğunu merak edenler Cerattepeye baksınlar… Ve Cerattepe de asla bir ‘istisna’ değildir… Devlet öyle bir şeydir ve başka türlü olamaz başka türlü yapamaz…
Bu yaptıklarını nasıl savunuyorlar, gerekçelendiriyorlar?
Gerekçe her zamanki gerekçe ve evlere şenlik! Eğer oradaki lanetli maden çıkarılırsa, işte işsizler iş bulacak, milli gelir (GSYH) ve ihracat artacak, toplum zenginleşecek, Türkiye büyüyecek, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkacak! Aslında asıl amaç, oradaki yaşamı yok etme pahasına bir kapitaliste herkesin olan kaynağı yağmalatmak, talan ettirmektir… Mesele sadece herkesin olanı bir şirkete yağmalatmak değil, o güzelim doğayı da yak etmek… Aslında oradaki durum “insanlık suçu” kavramı dahilinde anlaşılabilir… Onun için artık şu büyüme, kalkınma, ilerleme söyleminin ipliğini pazara çıkarma zamanı gelmiş olmalıdır…
Devlet mülk sahibi sınıfların, egemen sınıfların elinde bir baskı ve şiddet aracı, iyi de devlet olmadan bu toplum varlığını nasıl sürdürecek, bu araç nasıl yol alacak?
Hiç bir toplum örgütsüz var olamaz. Toplum olmanın bir gereği olarak mutlaka bir örgütlülük olmak zorunda. Elbette ortak yaşamı yönetecek bir örgüt mutlaka gereklidir ama onunbu günkü gibi bir şey olması gerekmiyor. Eğer sen elindeki araçtan memnun değilsen, bu yenisinin, başka türlüsünün potansiyelbir imkân olarak var olduğu anlamına gelir. Ezen-ezilen, sömüren-sömürülen ilişkisini dışlayan bir kamusal-sosyal örgütlenme modeli keşfetmeye bir mani yok ki… Bunun için halk meclislerine dayalı, hiyerarşik olmayan, her düzeyde ( fabrikada, büroda, mahallede, köyde, kentte, kasabada) öz-yönetime, konseylere, kollektiflere, kooperatiflere, vb… dayalı yapıların bir tür federasyonu, konfederasyonu yaratılabilir. Demokratik olarak işleyen yeni tür bir toplumsal örgütlenme modeli “keşfetmek” neden imkânsız olsun?
Böyle bir şey yapmak için nereden başlamak gerekir?
İşe, özel mülkiyeti lağvederek başlamak iyi bir fikir olabilir ki, o zaman bu günkü gibi bir devletin varlık nedeni de ortadan kalkar…
Bu söylediğiniz önemli. o halde gelecek söyleşiyi özel mülkiyet üzerinden sürdürebilir miyiz?
Neden olmasın…