Trump Yönetiminin Kabine Toplantısı (2017-03-03)
John Bellamy Foster, Monthly Review’un editörüdür.
Ben güç siyaseti ile ilgileniyorum—yani söylemek istediğim, bana faydalı görünen her aracı, toplumsal ve ahlaki kurallar açısından en ufak birkaygı taşımadan kullanırım.
—Adolf Hitler1
Donald Trump’ın, Amerika’nın başkanı olarak yükselmesi çoğunlukla “sağ popülizmin”, ya da kısaca “popülizmin” zaferi olarak değerlendiriliyor. 2 Popülizm sözcüğü; belirli, sağlam bir içerikten yoksun olduğu için tanımlanmasının zor olması gibi kötü bir üne sahip. Hakim söylemde, “elitlere” saldıran ama “halka” cazip görünen her türlü akım için kullanılıyor.3 Popülizmin tarihi, Amerika’da ondokuzuncu yüzyılın sonlarında köylü ayaklanmalarından kaynaklı olarak çok daha eskilere dayanır. 4 Fakat kavram bugün birincil olarak, Avrupa’da ve daha yakın zamanda da Amerika’da sağ popülizmin yükselişiyle ve ikinci olarak da Yunanistan’da Syriza, İspanya’da Podemos ya da Amerika’da Occupy gibi sol popülist olarak sınıflandırılan hareketlerle ilişkilendiriliyor.
Sağ popülizm, birincil olarak alt-orta sınıflar ile tekelci sermaye ile ittifak halinde olan işçi sınıfının görece ayrıcalıklı kesimlerinde kök salan şiddetli yabancı düşmanlığı ve aşırı milliyetçi eğilimlerle karakterize olan “faşist familya” içinde yer alan hareketleri örtmek için geçtiğimiz birkaç onyıl içerisinde Avrupa’da tartışmaların içine bir hüsnütabir olarak sokuldu. 5 Bu durum, Fransa’da Ulusal Cephe, İtalya’da Kuzey Ligi, Hollanda’da Özgürlük Partisi,İngiltere’de Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi , İsveç’te İsveç Demokratları Partisi ve ileri kapitalist ülkelerdeki benzer parti ve akımlarda görülebilir.6
Aynı temel fenomen şimdi de Trump’ın başkanlığa yükselmesi biçiminde zafer kazanmış bulunuyor. Fakat ana akım yorumlar bu bağlamda faşizm ya da neofaşizm sorununundan uzak duruyor. Onun yerine daha muğlak ve emniyetli bir kavram olan popülizmi tercih ediyorlar. Bu, yalnızca faşist sözcüğünün Nazi Almanyası ve Holokostun dehşet verici imgelerini çağrıştırmasından ya da çok kullanışlı siyasi istismar terimi olarak kullanılagelmesinden kaynaklanmıyor. Esasen liberal ana akım düşüncenin neofaşist tanımlamasına karşı nefreti, bu siyasi fenomenle olan herhangi bir ciddi meşguliyetin kapitalizm eleştirisini gerektirmesidir. Bertolt Brecht’in 1935’de sorduğu gibi: “Kim, faşizmi doğuran kapitalizmin aleyhinde konuşmadan faşizm hakkında doğruları söyleyebilir?”7
Günümüzün siyasi koşullarında, neoliberalizmin başarısızlığının neofaşizme yalnızca nasıl sebep olduğunu değil, aynı zamanda bu gelişmelerin tekelci finans sermayesinin yapısal krizi ile ilişkili olduğunu anlamak da hayati öneme sahiptir —yani yoğunlaşmış, finansallaşmış sermaye rejimi ve küreselleşmiş kapitalizm. Gerekli direniş biçimlerini tasarlamamızı, ancak böylesi eksiksiz bir tarihsel eleştiri mümkün kılabilir.
Popülizm Paravanı
Sağ popülizm kavramı liberal söylem içine olumsuz ama ılımlı bir sıfat olarak yerleştiriliyor; bu eğilim hem kınanıyor hem de paravan olarak sunuluyor —faşizm/neofaşizm sorunu tamamen bir kenara bırakılarak. Bu da egemen sınıfın “aşırı sağ”la muğlak ilişkisini yansıtıyor — o varsayılan “radikalizm”ine rağmen kapitalizmle tamamen uyumlu olduğu anlaşılıyor. Aslında, neofaşist güçler küresel seçkinler tarafından ihtiyatla ele alınırken, Avrupa’nın çoğunda sistematik olarak “şeytanlıktan çıkarılıp azizler sınıfına alınıyor” ve merkez-sağ ( ya da sağ-merkez ) bir hükümet açısından genellikle kabul edilebilir partnerler olarak görülüyor.8
Şimdi bu Trump fenomeni de benzer bir asimilasyona uğruyor. Tarihçi Federico Finchelstein ve Pablo Piccato yakın zamanda Washington Post’un yorum sayfasında şunları yazdılar: “ ırkçılık ve karizmatik liderlik Trump’ı faşist denkleme yaklaştırmıştır ama popülist diye tabir edilen post-faşist tanımlaması daha uygundur…. Modern popülizm, faşizmin yenilmesiyle, [ ve ] faşist deneyimleri demokratik yörüngeye geri getiren, sonrasında demokrasinin otoriter bir biçimini yaratan post-faşist bir girişim olarak ortaya çıktı .” Diğer ana akım yorumcuların Trump fenomeninin faşizmle ilişkilendirilmesine daha da fazla alerjileri var. Nitekim Vox yazarı Dylan Matthews ısrar ediyor: “Trump bir faşist değil…. O bir sağ popülist.” Birçok yorumcu da meseleden büsbütün uzak duruyor. New York Times köşe yazarı Thomas Edsall’a göre Trump, “sağ popülizmin Amerika’ya nüfuzunu ” açık ve net bir şekilde temsil ediyor.9
Egemen liberal söylemin bu meselelere yaklaşımının derin kökleri Soğuk Savaşa kadar uzanan politik kuramdaki dönüşümlere dayanıyor. Politik bir kategori olarak popülizm, totalitarizm kuramının koordinatlarına uydurulmuş olarak görülüyor—Hannah Arendt tarafından mükemmel bir şekilde ortaya atılan. Bu düşünceye göre, kapitalist toplumun liberal-demokratik yönetimine yönelik her türlü muhalefet hangi taraftan olursa olsun özgürlük aleyhtarı, totaliter eğilim olarak görülür. Hele bunların bir de kitle tabanı varsa daha da tehlikelidir. Böylece toplum, liberal demokrasinin çizdiği sınıra kadar demokratik olur. Bireylerin haklarını kısıtladığı çerçeve özel mülkiyete dayalı eşitsizlikçi kapitalist sisteme yol açan sınırlara sahiptir. Paul Baran ve Paul Sweezy Tekelci Sermaye isimli kitaplarında böyle bir toplumu “şeklen demokratik ama içerik olarak plütokratik” diye yazdılar. 10 Bu sahip olmayı öne çıkaran bireyci hakim anlayışa göre, popülizm sonuç olarak, ileri kapitalist toplumlarda hüküm süren liberal-demokratik devlet aygıtına meydan okuyan, popüler cazibeye sahip her türlü hareket anlamına geliyor.
Totalitarizme ( ve kötülüğe ) karşı tek duvarın liberal-demokratik devlet olduğu — özellikle Arendt’le ilişkilendirilen ve neredeyse evrensel olan —kabulüne sebep olan büyük ideolojik dönüşüm 1991’de Sovyetler Birliğinin yıkılmasıyla meydana geldi. SlavojŽižek Biri Totalitarizm mi Dedi? kitabında yazıyor:
Hannah Arendt’in dokunulmaz bir otorite mertebesine yükseltilmesi, Solun teorik olarak yenildiğinin belki de en belirgin göstergesidir—Solun liberal demokrasinin koordinatlarını nasıl kabul ettiğinin (“demokrasiye” karşı “totalitarizm,” gibi.) — ve şimdi pozisyonunu ya da muhalefetini bu uzam içerisinde yeniden tanımlamaya çalışıyor ….“Totalitarizm” tüm kariyeri boyunca; “serbest radikalleri ehlileştirme”; liberal demokrasiye Soldan bir eleştirinin, Sağcı Faşist diktatörlüğün “ikizi”, madalyonun diğer yüzü olarak görülüp kapı dışarı edilmesi suretiyle, liberal-demokratik hegemonyanın garanti edilmesi gibi karmaşık bir operasyonu sürdüren ideolojik bir nosyon olmuştur. ‘Totalitarizmi’ alt kategorilere ayırarak ( Faşist ve Komünist versiyonlarının arasındaki farka vurgu yaparak ) durumu kurtarmaya çalışmanın da bir faydası yoktur: Birisi “totalitarizm” kavramını kabul ettiği anda, kesin olarak liberal-demokratik düzleme yerleştirilir. İddiam [ buradaki ]… “totalitarizm” kavramı etkili bir teorik kavram olmaktan çok uzaktır, birçeşit yasak savmadır: bizi düşündürtmek yerine tarihsel gerçekliğe dair resmettiği yeni görüşü kabule zorlar, bizi düşünme zahmetinden kurtarır, hatta düşünmemize etkin bir şekilde engel olur.11
Popülizm teriminin alışılagelmiş günümüzdeki kullanımı da doğrudan yine bu aynı “liberal–demokratik düzlemden” türüyor. 12 Popülizm, liberal demokrasiye karşı olduğu sürece solda ya da sağda da bulunabilen, anti-demokratik, diktatoryal ve hatta totaliter eğilimlerin başlangıcını temsil eden akım olarak görülüyor. Jan-Werner Müller, kitabının başlığı, Popülizm Nedir? sorusunu, popülizmi “demokrasi için tehlike” diyerek yanıtlıyor. “Temsili demokrasinin daimi gölgesi” olarak tanımlanabilir diyor. Aynı şekilde, Cas Muddle ve CristóbalKaltwasser Populizm: Çok Kısa Bir Giriş’te ( Populism: A Very Short Introduction ) şöyle ifade ediyorlar: “Teorik olarak popülizm en temelde, ona benzemese de liberal demokrasinin yanında sıralanmaktadır.” Sonuç olarak popülistler, kapitalist toplumlarda geleneksel olarak hakim olan liberal-demokratik devlete kesinkes karşı olmalarıyla “aşırılığa” eğilimli kişiler olarak görülüyor.13
Ciddi meselelerin hemen hemen hepsi popülizmin bu tanımı içinde yok oluyor. Bunların içinde en başta, sol ve sağ ayaklanmalarda başvurulan yolların farklılığı, sol ve sağın dayandığı farklı sınıfsal ve ideolojik temeller ve birbirinden uzak, gerçekte hiçbir şekilde birbiriyle bağdaşmayan hedefleri gelmektedir. Faşizm, liberal demokrasinin kapitalist toplum içindeki zıt anlamlısıdır. Onun savunucuları; temel insan haklarını ve yürütme erki üzerindeki kısıtlamaları ortadan kaldırarak, işçi sınıfı örgütlenmesini zayıflatmak için zor aygıtını güçlendirerek ve toplumsal dışlamanın etnik milliyetçi biçimlerini benimseyerek, kapitalist sistemin liberal demokrasi yerine başka türlü bir sistemle yönetilmesini arzu ediyorlar. Tersine sosyalizm ise liberal demokratik devletin değil kapitalizmin kendisinin zıt anlamlısıdır. Sosyalistler kapitalizmin yerine, hem “gerçek eşitlik” hem de “gerçek demokrasi”ye dayanan tamamen farklı bir üretim modeli getirmek için çabalarlar.14
Ne var ki Batı toplumlarında faşist eğilimlerin yeniden dirilişiyle yüz yüze kalınınca solda duran birçok kişi Arendtçi konsensüse dahil olmayı —belki de sadece konfor uğruna —seçti. Böylece popülizm önde gelen solcu analistlere göre bile antidemokratik ve totaliter eğilimlerden kaynaklanan, seçkinlere yönelik tutarsız ve irrasyonel bir saldırı olarak tasvir ediliyor. Bu görüşün kabulü politik ve ideolojik geri çekilme — kavramları ve tartışmanın yönünü liberal-demokratik düzenin çıkarlarına teslim etme— anlamına geliyor.
Andrea Mammone Transnational Neofascism in France and Italy’de( Fransa ve İtalya’da Ulusötesi Neofaşizm ) radikal sağın popülist sözcüğü ile nitelenmesi ve bunun doğurduğu analitik sorunlar üzerine; “popülizm ve milliyetçi popülizm sözcüklerinin”, liberal Avrupalı yorumcular tarafından “eski terminolojideki faşizm / neofaşizm sözcüklerinin” yerine geçtiğimiz yıllarda literatüre kasıtlı olarak sokulduğunu yazıyor. Bu hamle“aşırı sağa bir çeşit politik ve demokratik meşruiyet sağlamak” için tasarlandı. Ayrıca bu tür hareketlerin popülist olarak adlandırılması, liberal-demokratik kurumların neofaşizmin kontrolü ele almasına asla müsaade etmeyeceğine dair kabulüyle, bu hareketlerin kendileriyle uğraşma zeminini ortadan kaldırdı. Aksine, bu neofaşist güçler, solu bozguna uğratarak kapitalist toplumu istikrara kavuşturma potansiyeli taşıdıkları için giderek daha uysal görüldüler.15
Aynı şekilde siyaset bilimci Walter Laquer popülist teriminin kullanımının “büyük bir bulanıklıkdan” başka bir işe yaramadığını ve solu sağdan ayıracak alt kategorilere ihtiyaç olduğunu not ediyor. Sözcüğün, en çok kullanıldığı sağ hareketler açısından daha da kafa karıştırıcı olduğunu savunuyor. Bu yüzden, Laquer “sağ-kanat aşırılığı, sağ-kanat radikalizmi, radikal sağ-kanat popülizmi …..[ ve ] milliyetçi popülizm” gibi çeşitli adlarla ifade edilenler için “neofaşizm” sözcüğünü kullanmayı tercih ediyor —daha geniş “faşist familya” içerisinde yer alan tarihsel olarak özel politik eğilimlere yönelik kullanılan terimlerin hiçbiri ona tatmin edici gelmiyor.16
Bu karmaşık ve tartışmaya açık ideolojik bağlam göz önüne alındığında, Trump fenomeninin popülist olarak adlandırılmasına itiraz eden ve onu ileri kapitalist devletleri yolundan alıkoyan büyük “neofaşist rüzgarın” bir parçası olarak gören, Judith Butler, Noam Chomsky, Juan Cole, Henry Giroux, Paul Street ve Cornel West gibi göze çarpan radikal yorumcuları onaylamak gerekiyor. Bu hafife alınacak bir mesele değildir: Tehlike, derinleşen ekonomik ve siyasi kriz şartlarında Avrupa ve Amerika’da yükselen uluslararası neofaşist hareketi solun kavrayış biçimi ve buna verdiği yanıttan başka bir şey değildir. 17
Faşist familya kitle tabanını işçi sınıfının ayrıcalıklı kesimleriyle örtüşen alt-orta sınıflarda ya da küçük burjuvalarda buluyor. Amerika’da bugün alt-orta sınıflar toplam nüfusun üçte birine yakınını oluşturuyor. Bunları temsil eden gruplar; yılda yaklaşık 70.0000 $ geliri olan alt düzey yöneticiler, yarı profesyoneller, esnaflar, ustabaşları ve toptan satış elemanlarıdır. 18 Trump en güçlü desteği, yukarıda sözünü ettiğimiz toplumsal tabakadan, küçük işletme sahibi ve birtakım bayiliklere sahip kesimlerle birlikte özellikle kırsal bölgelerdeki mavi yakalılardan alıyor.19
Bu durumda alt orta sınıflar, C. Wright Mills’in söylediği şekilde kapitalist sistemin “artçı kuvvetleri” olarak anlaşılabilir. Kriz zamanlarında bu sınıf genellikle, işçi sınıfının geleneksel görüşleri ile liberal bakış açılarından ayrılan “radikal” küçük burjuva ideolojisini meydana getiriyorlar: Bunlar bir taraftan “ahbap çavuş kapitalistlerini” ve hükümet elitlerini eleştirirken, diğer taraftan da ırksal açıdan ayrımcılığa tabi tuttukları “öteki”lere”—yani beyaz olmayan düşük gelirliler, göçmenler ve yoksulluk sınırının altında yaşayanlar —karşı dev şirketlerle ve aşırı zenginlerle ittifak kuruyorlar. 20 Giderek istikrarsızlaşan işçi sınıfı çoğunluğuna nazaran ayrıcalıklı, ama üst-orta sınıfın güvenlik ve zenginliğinden yoksun kılınmış bu kesim, “kaybolan” değer ve geleneklerin yeniden dirilmesini isteyen — yani “palingenetik aşırı-milliyetçilik” (palingenesis yeniden doğuş demektir) — aşırı milliyetçilik ve ırkçılığa en yatkın nüfustur. Fakat neofaşist hareket nihayetinde, kendinden önceki klasik faşizm gibi kendi kitle tabanına ihanet ederek, alt-orta sınıflarla tekelci finans sermayesinin ittifakına dayanıyor. 21
Bir “Yasal Devrim”
Bu müphem popülizm kavramının büsbütün esnek oluşu, bu fenomenin örnekleri olarak Hitler ve Nazi Partisinden söz edilmesinden de bellidir. 22 Klasik faşizm, yükselişi şiddetle ilişkili olsa da “yasal bir devrimin” sonucu olarak nitelenen karmaşık politik bir oluşumdu. Hem İtalya’da Mussolini hem de Almanya’da Hitler, politik “devrimlerini” gerçekleştirme çabalarını, kapitalist devlet aygıtı içinde ve onun aracılığıyla, yeni düzeni sağlamlaştırmak ve meşrulaştırmak için en azından görünüşte anayasaya uygun davranmayı sürdürerek gösterdiler. Esasen faşizmin başat görüntüsü, merkezi “total bir devlet” —iktidarın topyekün devlette toplanması—yönetiminde “örgütlü kapitalizm” ve tek ırk üzerine dayalı yeni bir ulusal egemenlik vizyonudur.23
Hitler 1930’da Leipzig Reichswehr duruşmasında mahkemede şunları söylemişti: “Anayasa sadece savaş alanını düzenler, hedefe götürmez. Yargı organlarında yer alıyoruz ve bu yolla partimizi belirleyici unsur haline getireceğiz. Anayasal yetkiyi alır almaz, devleti en uygun olduğunu düşündüğümüz kalıba sokacağız.” Hitler gücünü, Weimar anayasasını kaldırarak değil tarihçi Karl Bracher’in dediği gibi “anayasanın maddi içeriğini bizzat anayasal araçları kullanarak erozyona uğratmak ve feshetmek suretiyle” artırdı.24 Kasım 1932’ye kadar Nazi Partisinin parlamentoda çoğunluğu elde edemeyeceği çok açıktı. Fakat Hitler iktidar için şansolye olarak atanmak suretiyle başka bir yol bulacaktı.
Hitler göreve gelir gelmez elini çabuk tutarak; Weimar Anayasasının, yürütmeye, orduyla birlikte olağanüstü hal yetkileri veren ve kamu düzenini tesis etmek için (elbette ki asıl niyet sola karşı tedbirdi) gerekli olduğu düşünülen her türlü önlem için yasa çıkarma yetkisi veren 48. maddesini yürürlüğe koydu. Bu, yürütmenin kendi başına kanun çıkararak ve yurttaşlık haklarını askıya alarak parlamentodan bağımsız hareket edebilmesi anlamına geliyordu. 1933 Şubat sonunda Reichstag yangınından bir ay sonra başbakan olarak yemin ettirildi ve 48. maddeyi uygulamaya sokmayı başardı ve böylelikle tüm iktidarı yürütmenin elinde toplamış oldu. Bunu çok geçmeden, kuvvetler ayrılığını daha da yok eden Etkinleştirici Yasa ( Ulus ve Devlete Yönelik Tehlikeleri Bertaraf Etme Yasası ) izledi.25 Fakat, tam yetkiye geçiş ve Üçüncü Reich’ın konsolidasyonu için ortak eşgüdüm politikasına ( Gleichschaltung ) ihtiyaç duyuldu. 1933-34 yıllarında uygulanan bu politika sürecinde devletin diğer kolları ve sivil toplum, çoğunlukla gönüllü olarak ama büyüyen bir terör rejimi altında yeni Nazi düzenine dahil edildi. Bunun bir amaca göre saptanmış tamamen hukuksal bir model —genel olarak devletin faşist yönetimi— olduğunun farkında olmak son derece önemlidir. Tarihçi NikolausWachsmann, Nazi devletinin hukuktan ya da yargıdan vazgeçmekten ziyade “yargı terörü” uyguladığını not ediyor ”:
Üçüncü Reich, tamamen bir polis devleti haline gelmedi. Hatta, diktatörlüğün ilk yıllarında önde gelen Naziler zaman zaman halka iyi niyet gösterisinde bile bulundular. 23 Mart 1933’teki konuşmasında Hitler’in kendisi Alman yargıçlarının azledilemeyeceğine dair vaatte bulunmuştu. Fakat aynı zamanda yargıdan, ceza konusunda “esneklik” talep ederek kendi genel istekleri doğrultusunda hareket etmesini de bekliyordu. Can alıcı bir şekilde, Hitler ve üst düzey Naziler; yargıçların soyut yargı ilkelerine değil, “millete” karşı sorumlu olduklarını vurguluyorlardı. Yargıçlar için tek ilkenin Alman halkının refahı olduğu söylenirdi ve acımasız cezalandırmaları haklı çıkarmak için sıklıkla mitsel bir “milli irade” söylemine başvuruluyordu. Sözü edilen bu “irade” gerçekte Nazi liderlerinin ya da daha doğru bir ifadeyle Hitler’in iradesinden başka birşey değildi ve bir çelişki olarak da görülmüyordu…. Yargı aygıtı Nazi terörünün asli bir unsuruydu. Politik farklılıkları kriminalize etmede ve sıradan, basit suçları da politize etmede merkezi bir rol oynuyordu. Davalar toplumdan tamamen gizlenmiyordu. Aksine Nazi medyası duruşma ve ceza haberleri ile doluydu.26
Hitler Weimar Anayasasını feshetmeyi ve yeni düzenini kurmayı, “yargı bir iktidar aracıdır, iktidar pratiğinin yazılı halidir” diyerek açıkça reddediyordu. Nihayetinde yeni bir anayasa premature doğacaktı ve “devrimi” zayıflatmaktan başka bir işe yaramayacaktı. Elbette ki sonunda Gleichschaltung (ortak eşgüdüm politikası) projesi tamamlandı ve hukukla Führer’in özdeşimi mutlak hale geldi. Sonuçta ulaşılan Führerprinzip altında Nazi partisine üye hukukçu Carl Schmitt’in yazdığı gibi “Führer Reich’ı korur” ilkesi geçerli oldu.27
Benzer bir şekilde, Mussolini taraftarları şunun üzerinde durdular: İtalyan faşist Julius Evola’nın deyimiyle Duçe “iktidarı ‘ele geçirmedi’, Kraldan devraldı ve hükümetin kurumsal bir elbise olarak standartlara uygun bir şekilde ona emanet edilmesinin altında, yasal bir atama ile tamamen eşdeğer bir durum vardı.” 28 Faşist propaganda Mussolini’nin diktatörlüğüne anayasal bir süs vermek için yoğun çaba sarfetti — Sanki Ekim 1922 Roma Yürüyüşü hiç gerçekleşmemiş gibi. Bu yasallık görüntüsü, daha geniş bir sağ kanatın yanında kapitalist sınıf ve ordunun desteğiyle mümkün olmuştur. Anayasal düzenin detaylı performansı, sistematik baskı ve otoriterizm derinleşirken bile devam etti.
Faşizmi tanımlayan özelliklerden biri devletin rolü değişmiş olsa bile devlet ve ekonomi arasındaki kapitalist ayrımın devamıydı. Bugün neoliberalizmle ilişkilendirilen, ekonominin hakiki nosyonu “özelleştirme”, Üçüncü Reich’ın çelik, maden, gemi yapımı ve bankacılık sektörlerinde yaptığı büyük özelleştirmelerde yansımasını bulan bir Nazi icadıydı. 29 Sanayi ve finansın kumandası sermayeye geri verildi. Nazi devleti, kartelleri geliştirmek için yasal düzenlemeler yaparak sermayenin yoğunlaşmasını kuvvetli bir şekilde destekledi. Aynı şekilde vergi politikası da kapitalist sınıfın yararına olacak çekilde düzenlendi: “Vergi artışları birincil olarak iş dünyasının dışında kalan vergi mükelleflerinden toplandı. Sonuç olarak vergi yükü, genel olarak maaşlı çalışanlar ve tüketiciler için artırıldı.”30 Ve Hitler’in büyük iş dünyasını ve özel mülkiyeti koruma yaklaşımı onu yandaşları arasında zimmete para geçirme ve yolsuzluklar konusunda cesaretlendirmekten alıkoymazken, genel olarak özel mülkiyet ( en azından “ırki açıdan saf olan Almanlar için”) ve kapitalizmin kurumları kutsal olarak kaldı.31
Aynı zamanda İtalya ve Almanya’daki faşist rejimlerin her ikisi de refah devletini desteklemeleri ve hatta büyütmeleri ile bilinirlerdi—ırksal dışlamaya rağmen. Mussolini yönetimi altında toplumsal anlamda yiyecek içecek vb. ihtiyaçların tedariki devasa oranlarda büyüdü. Bu durum dünyadan övgüler aldı. Almanya’da da refah devleti rejimin köşe taşıydı. Tarihçi Sheri Berman: “Naziler … kapsamlı bir refah devletini desteklediler ( elbette ki ‘etnik olarak saf’ Almanlar için ). Parasız yüksek öğrenim, aile ve çocuk desteği, emekli aylıkları, sağlık sigortası ve alenen desteklenen bir dizi eğlence ve tatil seçeneklerini içeriyordu.” Altyapı harcamaları ve askeri giderlerle yaratılan talepten kaynaklanan ekonomik büyüme, sendikalar kapatılıp ücretler baskılanmasına rağmen tam bir istihdamı garanti ediyordu. Hitler 1933’te iktidara geldiğinde 6 milyon olan işsiz sayısı, 1934’ün sonunda iktidarını Führer olarak konsolide ettiğinde 2.4 milyona düşmüştü. Diğer kapitalist ülkeler hala Büyük Buhran bataklığında debelenirken ( 1938’de Amerika’da işsizlik oranı yüzde 19’du ), Almanya 1938’e gelindiğinde tam istihdamı sağlamıştı.32
Tabii ki bunların hiçbiri; faşist devletin son derece baskıcı karakterini, insan haklarını tamamen ortadan kaldırışını, militarizmini, emperyalizmini ve ırkçılığını yadsımayı gerektirmez.33 Yine de klasik faşist devlet aynı zamanda nüfusla — ya da onun tabanını oluşturan kitleden oluşan nüfus — kendini meşrulaştırmanın ve konumunu sağlamlaştırmanın yollarını arıyordu. Fakat iktidara gelir gelmez, tekelci sermaye ile bağları güçlendirmek için, daha “radikal” takipçilerini ( Hitler Almanya’sında 30 Haziran ve 2 Temmuz 1934 tarihleri arasında meydana gelen “Uzun Bıçaklar Gecesinde olduğu gibi ) temizledi.
Günümüzün neofaşizmi de; liberal-demokratik çıkmaz sokağı geçebilecek, daha örgütlü ve etkili bir kapitalist devlet nosyonu ile birlikte eski faşizmin “yasal devrim” miti üzerine bina ediliyor. O da, etnik dışlama ve altyapı harcamaları ve askeri büyüme yoluyla ekonomik büyümenin her ikisini vaat ediyor. Aynı zamanda, refah devletine saldırı ve kemer sıkma politikalarına geleneksel sağa göre çoğunlukla daha az eğilim gösteriyor. Fransa’da Marine Le Pen’in Ulusal Cephesi yakın zamanlarda, içinde kendisini daha önce solda tanımlayanların bile olduğu farklı farklı gruplardan taraftar çekebilmek için halktaki memnuniyetsizliği sömürerek kendini “düzen karşıtı parti” olarak göstermeye çalıştı. Bu gülünç marka değişimine rağmen; kapitalist sınıfın üst tabakalarıyla olan bağla birlikte küçük burjuva kızgınlığı, reaksiyoner Katolisizm ve şiddetli yabancı düşmanlığına dayanan politikaları partiyi neofaşist olarak damgalıyor.34
1920 ve 30’larda İtalya ve Almanya’da yaşanan klasik faşizme benzer bir şekilde neofaşizm de kapitalizmin ve liberal demokratik devletin birbirleriyle ilişkili krizlerinden doğuyor ve kapitalizmi ihya edeyim derken liberal demokratik devletin altını oyuyor. Klasik faşizmin bu açık tanımı ana akım siyasette tabu olduğu için örgütlü neofaşizm bugün; hukuki-anayasal yapılara bağlı, resmi olarak demokrat ve popülist olarak sunuluyor. Ne var ki, faşist familyadaki tüm hareketler gibi neofaşist ideoloji ırkçı, milliyetçi ve kültürel mitlerle tekelci sermayenin müttefiki olan alt-orta sınıflara ( ya da küçük burjuva ) — aynı zamanda milliyetçi işçi sınıfından oluşan taraftarlarıyla kırsal bölge nüfusunu birleştirmeye çalışır—hitap eden ekonomik ve politik planlardan oluşur. Neofaşizm, yirminci yüzyılın sonlarında refah ve statü açısından sahip oldukları konumdan hoşnut olan — ama bu grup şu anda yirmibirinci yüzyılın başlarında ileri kapitalist ekonominin durgunlaşmasıyla yaşam koşullarının tehlikeye girdiğini düşünüyor — görece ayrıcalıklı ücretli çalışanlardan da giderek destek buluyor. 35
İkinci Dünya Savaşından sonraki yıllarda Avrupa’da neofaşizmin yükselmesinde ve onun belirgin kültürel bakış açısının sunuluşundaki en önemli ideolojik şahsiyet İtalyan filozof Julius Evola’ydı (1898–1974). Laquer, Evola için ırk ve ırkçılık konusunda Mussolini’yi, sonrasında da faşist projenin daha özgün bir temsilcisi olan Hitler’i etkileyen “tarihsel faşizmin aşırı kanadında olan bir kişiydi” nitelemesinde bulunuyor. Waffen-SS tümenlerinin, devrik lider Musolini’yi İtalya’daki cezaevinden kaçırdıktan sonra Hitler’in karargahına getirecekleri gün anlamlı bir şekilde Evola da oradaydı. Evola 1930’larda şöyle yazmıştı: “Bizim anlayışımıza göre kahramanlık olan her şey ve savaşçı asaleti daha yüksek bir nazardan bakıldığında haklıdır, meşrudur: aynı şekilde tam bir kararlılıkla ve her düzeyde karşı çıkmamız gereken, demokratik olan ve kitlelerdeki heyecanı yok eden her şeydir.”36 Evola zamanın standartlarına göre bile çok şiddetli anti-Semitizmi ile bilinirdi. Çoğunlukla faşizmi yeteri kadar katıksız olmaması ile eleştirirdi.
İkinci Dünya Savaşından sonra Evola, Men Among the Ruins ( Yıkıntıların Arasında İnsan ) (1953), Ride the Tiger ( Kaplana Bin ) (1961), The Path of Cinnabar ( Cinnabar Yolu ) (1963), and Fascism Viewed from the Right ( Faşizme Sağdan Bakış ) (1970) gibi bir dizi neofaşist teorik çalışmayı, faşist tezlerini sunduğu Modern Dünyaya Başkaldırı’nın ( Revolt Against the Modern World (1934) ) savaş sonrası baskısıyla beraber “gelenekçilik” örtüsü altında ortaya koyacaktı. 1920’lerde İtalya ve 1930’larda Almanya’daki faşizmin, Hitler ve Mussolini’nin yaptığı İkinci Dünya Savaşında yenilgiye neden olan hatalarından arındılıp, “olumlu” yönlerinin savnulması gerektiğini iddia etti. H. T. Hansen Yıkıntıların Arasında İnsan’a ( Men Among the Ruins) yazdığı “girişte”, Evola’nın, dünyadaki daha geniş manada bir grup radikal ‘neofaşistin’, ‘manevi babası’ olarak görüldüğünü söylüyor—elbette çoğunlukla, zararsız “gelenekçilik” başlığı altında. Eski Faşist Parti’nin varisi İtalyan Sosyal Hareketi’nin başkanı Giorgio Almirante, Evola için “o bizim Marcuse’umuzdur*, tek farkı ondan daha iyi olması” demişti.37
Evola’nın kültürel analizi; geleneğe ait değerler, tinselcilik, idealizm, hiyerarşi ve karşı devrime vurgu yapıyor ve yeni bir “savaşçı” sınıf ihtiyacına işaret ediyordu.38 Ride the Tiger‘da şöyle yazdı: Maddi güdüler yeterli gelmediğinde, “bugünkü kitleler üzerindeki yegâne etki —ve bugün her zamankinden daha fazla— doğalarından kaynaklı, dengeyi yitirmiş tutkulu ve alt-entelektüel ( zihinsel olmayan, duygu, heyecan vb. ç.n. ) güçlerin var olduğu düzlemdedir. Bunlar; demagoglar, popüler liderler, mit manipülatörleri ve ‘kamuoyu’ fabrikatörlerine güvenen güçlerdir. Bu konuda, kendini demokrasi ve Marksizme karşı konumlandıran geçmişin Alman ve İtalyan rejimlerinden öğreneceklerimiz vardır.”39 Katıksız faşist ya da neofaşist devlet, kendini “aşağı ırklardan” ayıran üstün, seçkin bir soy etrafında örgütlenmeliydi. Aryanizmin, yalnızca Alman soyu ile değil daha geniş olarak Avrupalıları da kapsayan ya da en azından “Aryan-Roman” ırkını içerecek bir yorumuna ihtiyaç vardı. 40 Evola aynı zamanda “modern kadının çöküşünü” ve “feminist aptallığı” da yazdı.Modern dünyaya başkaldırı bilime başkaldırıyı da içeriyordu. Modern bilimin bilgi açısından en küçük bir değere sahip olmadığını iddia ediyordu. 41
Evola’nın üzerinde durduğu herhangi bir iktisat analizi olmamasına rağmen, yeni faşist dönemin devletinin tıpkı eskisinde olduğu gibi, tüm özerk işçi sınıfı örgütlerini yok ederek özel mülkiyet ve korporatizme dayanması gerektiğinde ısrarcıydı. Devlet ise göreli özerkliğini sürdürmeli zor kullanma tekelini elinde tutarak sistemin bütününü yukarıdakilerden korumalıydı. Palingenetik, aşırı milliyetçiliğe ve otoriterliğe dayanan egemenliğin “mutlak” olması gerekiyordu.42
Evola ve etkili Fransız teorisyen Alain de Benoist gibi diğer neofaşist düşünürler, 1970’lerin başında Avrupa’da doğan ve sonrasında Amerika’ya da yayılan ulusötesi neofaşist hareketlerin ideolojik altyapısını oluşturdular. Bu hareket, ileri kapitalist dünyada 2007–09 Büyük Finans Krizinden itibaren çarçabuk büyüyen ekonomik durgunluğun sonucunda kitle kazanacaktı. İtalya’da neofaşist gençler için kurulan “Hobbit Kampları” ( R. R. Tolkien’in romanındaki karakterleden ismini alan) buna örnek gösterilebilir. Burada hobbitler, ayağa kalkıp dünyayı dönüştürecek, büyük oranda unutulmuş alt orta sınıfı temsil ediyor. Aynı düşünce, sonrasında Amerika’da alternatif sağda da rağbet görecekti.43 Mammone’un “ulusötesi neofaşist hareket” dediğinin günümüzdeki en önemli figürü, ABD’nin alternatif sağında ciddi rağbet gören, “dördüncü siyaset teorisini” Evola’nın düşüncelerine ( Schmitt, de Benoist, ve Alman filozof Martin Heidegger’in fikirleriyle birlikte) dayandıran Rus filozof Aleksandr Dugin’dir.44
Trump ve Neofaşist İttifak
İronik bir şekilde, seçimlere katılan yürürlükte herhangi bir neofaşist parti bulunmayan Amerika’da “radikal sağ” bugüne kadar elde ettiği en büyük zaferin tadını çıkarıyor. Ön seçimden, seçiciler kurulunda Hillary Clinton’ı mağlup edişine kadar Trump’ı Beyaz Saray’a götüren yol, kırsal bölgede yaşayan ve evanjelist Hristiyan seçmenlerin yanında alt-orta sınıf ile beyaz işçi sınıfının desteğinden geçiyordu. Trump’ın kampanya sürecinde Evola’nın “tutkulu alt-entelektüel güçlerini” sömürmek yerine gelenekler töreler her defasında görmezden gelindi.
Trump’ın başarısının ana kaynağı alternatif sağ ile özellikle de Breitbart News ve CEO’su, Trump’ın kampanya menajeri Steve Bannon’la olan bağlantısıydı. Bannon-Breitbart stratejisi, radikal sağın siyasi düzene yönelik nefretini kullanarak, kararlı alt-orta sınıfın ve işçi sınıfının korkularına ve kırgınlıklarına hitap etti. Bannon’ın yardımıyla Trump, özellikle Silikon Vadisinin işadamlarından Peter Thiel ve Serbest Yatırım Fonu ( hedge fon ) zenginlerinden milyarder Robert Mercer ve kızı Rebekah gibi kapitalist sınıfın kimi güçlü üyelerinin de stratejik desteğini elde etti. 45 Trump’ın egemen sınıfın ana unsurlarıyla ittifak halindeyken, diğer taraftan alt-orta sınıfın güvensizliğine hitaben yaptığı ırkçı ve millyetçi çağrılar yoluyla kitle desteği elde etmek için öz itibarıyla neofaşist strateji yürütmesi, elit politik çevrelerde ve büyük medyada kafa karışıklığına yol açtı. Tabii ki herhangi bir tarihsel ya da sınıfsal referans olmayınca, ana akımın bilge kişileri, Trump’ın kampanyasını, kafası karışmış, sol ile sağın melezi olarak gördüler. Soldaki bazı uyanık geçinen analistler ise onu “merkezci” olarak tanımlarken, diğerleri de hala, onun bir ilke, plan ve projesinin olmadığı, karmakarışık kampanyasını da kendi bencil itkileriyle yürüttüğü konusunda ısrar ettiler.46
Ne var ki, bu noktada açık olan Trump yönetimini iktidara getiren yalnızca neofaşist siyasi proje olarak adlandırılabilecek olandır. Trump’ın ülke içindeki gündemi, sınıf ittifaklarını ve onu iktidara getiren “alt-entelektüel” ideolojiyi gösteriyordu.Şu herkesin bildiği “Müslümanlara ülkeye giriş yasağı” Meksika sınırına duvar örme niyetine ek olarak Trump yönetimi şu konularda bastırıyor: “yönetim sisteminin değiştirilmesi” (Bannon’ın sözünü ettiği); çevresel koruma ve bununla ilişkili bilimsel kuruluşlardan kurtulma; ticaret ve iş dünyası üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması; altyapı harcamalarında trilyon dolarlık artış; eğitimin özelleştirilmesi; askeri harcamalarda devasa artış; Obamacare adıyla anılan sigorta sisteminin iptali; kati askeri tarafsızlığı sona erdirme; şirketler ve zenginler üzerindeki vergileri büyük oranda indirme. Trump kabineyi ve danışman kadrolarını; milyarderler, Wall Street üyeleri, son derece katı generaller, alternatif-sağ ideologları ve iklim değişikliği inkarcılarından oluşan korkunç bir grupla doldurdu. 47
Hükümetin ilk aylarında West Wing içinde alternatif-sağa gerçekten iman edenlerle daha “ılımlı” plütokratik çıkarlar arasında bir savaş yürütüldüğü doğru olmasına rağmen aslında bu çatışmalar sadece Trump’ın Beyaz Sarayını belirleyen neofaşist ittifaka içkin olan çelişkileri yansıtıyordu. Alternatif sağın temsilcileri, katıksız bir güç siyaseti ve yönetim erklerini ve bürokrasiyi hizaya getirme konularıyla meşgul olurken, plütokratlar—Trump’ın gerçek seçmenleri—dümeni, şirketler oligarşisinin yeni dizginsiz biçimine kırmaktan yanalar.48
Bu hizip savaşının sembolik rakipleri, Trump’ın tabanını temsil eden alternatif-sağın ejder çocuğu ( fire breather ) —kendisi Goldman Sachs’ın eski öğrencisi ve seçkinler kulübünün mükemmel bir üyesi olmasına rağmen— Bannon ile Trump’ın damadı ve danışmanı finans sermayesinin çıkarlarını korumanın peşinde olan, bir emlak çocuğu Jared Kushner’dir. Bannon, dik başlı bir kapitalizmden yana olmasına rağmen asıl olarak yönetim sistemini değiştirme ve Trump’ın tabanını çekecek politik sonuçlar elde etmeyle ilgileniyor. Bir seçimi kazanmadaki anahtar “üniversite eğitimi olmayan insanlara yönelmektir. Lise mezunlarına. Seçim böyle kazanılır” diyor. Böylelikle onun asıl ilgilendiği konu “politik devrim” oluyor. 49 Kushner ise tersine birinci ve en önemli ilgisi sermaye birikiminin sorunları ve yönetici sınıfın çıkarlarını büyütmek olan, politik olarak daha bağımsız bir şahsiyet—böylece Trump’ın kendi nihai çıkarını temsil ediyor. Şu an yönetimin ilgi odağında, ahbap-çavuş kapitalizmi üzerindeki baskıların gevşetilmesi ve plütokratların yararına bir vergi reformu yapılması var: Kushner’in sahası. Fakat ara seçimler yaklaştıkça, Trump muhtemelen alternatif sağa en azından söylem düzeyinde yönelecek: Bannon’ın sahası.
Emperyal kürede, yönetim ilk başlarda, İslam dünyası ( ya da Ortadoğu ve Afrika’da ABD imparatorluğu içinde güvenli bölgeler ) ve Çin’e karşı, ABD imparatorluğunun tam güç kullanma politikasından vazgeçme amacıyla Rusya ile uzlaşma arayışına girdi. Bu planlı jeopolitik değişim Beyaz Saray’ın, hem ulusal güvenlikten sorumlu “derin devletle” hem de kapitalist sınıfın önde gelen kesimleriyle arasının açılmasına neden oldu ve Beyaz Saray içinde Kushner ve Bannon hiziplerinin arasındaki çekişmeyi kızıştırdı. Ancak, Trump, kendi Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn’in Rusya bağlantıları ve oy sayılarında usulsüzlük iddialarıyla istifaya zorlanmasından sonra, Suriye’ye saldırarak birdenbire rota değiştirdi. Saldırılardan birinde Trump, medyanın alkışları eşliğinde başkomutanlık elbisesini giydi: CNN’in uzmanlarından FareedZakaria’nın deyimiyle; Trump işte “o gece Amerika’nın başkanı oldu.”
Bunun sonucunda, Mart ayının sonlarından Nisan ortalarına kadar iki haftadan biraz fazla bir süre içinde dünya, ABD’nin Ortadoğuda’ya attığı bombalardan kaynaklı sivil kayıplarda önemli ölçüde bir artışa tanıklık etti. Çünkü Trump günden güne alınacak kararları sahadaki komutanlara havale etti. Böylece, Suriye hava üssüne elli dokuz seyir füzesi, Afganistan’a da “tüm bombaların anası” atıldı ve Kuzey Kore’ye karşı da askeri müdahale anlamında açık tehditler savruldu.50
Bazı yorumcular safça; yönetimde savaş yanlısı tutum sergileyenlerin tarafına doğru giden bu eksenin, yönetimin aslı olduğu düşünülen “izolasyonist” değerlerle çeliştiğini ve böylelikle merkeze doğru bir dönüşü temsil ettiğine inanıyorlardı. Ana akım medya, Trump’ın bu tornistanlarının ( Bannon’ın Ulusal Güvenlik Konseyinden çıkarolması da dahil ), en sonunda “başkanlığa” daha uygun bir mecrada karar kıldığı anlamına geldiğini söyleyecek kadar ileri gitti. Ama aslında bunlar, tam da neofaşist Beyaz Saray’dan beklenecek, ABD’nin emperyal tutumunun şiddetli gel-gitleridir. IŞİD ve Çin’e karşı baskıyı artırmayı amaçlayan, daha önceki jeopolitik hedefleri terk etmeden, Rusya ile başlangıçtaki uzlaşma anlayışı bir kenara bırakıldı.51
Çıplak gerçek şudur ki; Trump yönetimi altında Amerika tepeden tırnağa silahlanıyor ve bir savaş halinin daha büyük işaretleri sergileniyor. Yeni yönetim şu anda, Rusya ve Çin’e karşı eşzamanlı bir neocon stratejinin altına imza atmış durumda. Bu aslında hiç de sürpriz değil. Manidar bir şekilde, bunu söyleyen de Bannon’dan başkası değildi: “Amerika güçlü olmak zorunda—hem ekonomik hem de askeri açıdan. Ve ancak güçlü bir Amerika, Amerikan Barışını getirebilir”—yani yeni tek kutuplu dünya imparatorluğu. Bu, Trump’ı ana akım ABD dış politikasının dışında bir yere koymuyor. Aslında, ABD’nin dışarıdaki iktidarının yeniden eski haline getirilmesi konusunda ABD yönetici sınıfının tamamının hemfikir olduğu; Hillary Clinton’ın, kampanya sürecinde dünyayı küresel termonükleer savaşın eşiğine getirebilecek Suriye’de uçuşa yasak bölge vaadinden de anlaşılıyor—aynı zamanda Trump’ın Suriye’ye karşı saldırılarına güçlü bir destek vermesinden. Ne var ki, iktidardaki bu kısa süre içerisinde Trump yönetimi, bu alanda sivil kontrolden askeri kontrole dümen kırmayla birlikte, güç kullanma konusunda kabadayılık yapacağının, çeşitli maceralara atılacağının işaretlerini vermeyi başardı. Bu uğursuzluktan başka bir şey değil.52
Yeni Barbarlık
Yukarıda görüldüğü üzere Beyaz Saray, sadık grupların çekişme mekanı olmuştur: Bir tarafta tekelci finans sermayesinin çıkarlarına karşılık yapılanlar, diğer tarafta Trump’ın alt orta sınıf tabanı. Yönetimin nihayetinde, popülizm iddialarına ihanet ederek birinci gruba öncelik vereceğine bir şüphe yok ama tabanın güvenirliliğini sürdürmek için Beyaz Saray özenli bir oyun oynamak zorunda—şirket zenginlerinin çıkarlarını desteklerken, bir taraftan da kendini, Trump taraftarlarının nefret ettiği üst-orta sınıflardan uzak tutuyor. 53 Onun politikalarının, alt-orta sınıfın çıkarlarına ve bir yere kadar işçi sınıfının talerplerine yönelik söyleyecek “sözünün” olması gerekiyor—bunlar gerçekleşmese bile.54 Sonuç olarak bu Bannon, Breitbart ve Mercers tarafından temsil edilen seçkinler kulübü büyük bir önem arz ediyor.
Böylece, şu ana kadar Trump’ın Beyaz Saray’ını belirleyen neofaşist stratejinin, alternatif-sağ ve plütokrasi hiziplerini birleştirerek devam etmesi muhtemel görünüyor. Beyaz Saray açıldıktan sonra Trump hiç vakit kaybetmeden seçim kampanyasının anahtarı olan alternatif-sağın temsilcilerini topladı. Burada, Trump’ın hala baş stratejisti olarak Bannon’ın rolü ve Breitbart’la ana bağlantı en önemli konu olarak olarak duruyor. Alternatif sağ ideolojik olarak Evola, Dugin ve Oswald Spengler ( yirminci yüzyılın başlarında etkili Alman tarihçi ve Batının Düşüşü’nün yazarı ) gibi düşünürlerin fikirlerine dayanıyor. 55 Bannon, Evola’nın “gelenekçilik……milliyetçiliğin temellerinin desteklendiği yerin duygusudur”ifadesi ile beyaz Avrupalı kültürün egemenliğini büyütme konusundaki görüşlerine hayranlığını gizlemeyerek, Evola’nın çalışmalarına dair epey bir malumatı olduğunu gösteriyor. Bannon’a göre sağın küresel mücadelesi, “Yahudi-Hristiyan Batının” İslam’a karşı — şimdi beyaz olmayan göçmenlerin Avrupa ve Amerika’dan dışlanmasıyla genişletilmiş —tarihi savaşın tekerrürü şeklinde görülecektir.56
İlk olarak Trump kampanyasında Bannon’ın açığa vurduğu ve sonrasında Beyaz Saray’a taşıdığı neofaşist çağrının en önemli kısmı ekonomik milliyetçiliğe uyarlandı. Bannon, küreselcilerin Amerikan işçi sınıfının yerine Asya’da bir orta sınıf yarattıklarını iddia ediyor. Bu durum; “illegal” Latin göçmenler ve “radikal İslamcı teröristlerin” hakimiyetindeki Ortadoğu ülkelerinden kaçan sığınmacılar tarafından istilaya uğrayan beyaz Amerikalı işçi sınıfının, önceleri, ABD’nin dünya ekonomisinde rakipsizliğinden faydalandığı, şimdi ise işlerinin Asyalılar tarafından ellerinden alındığını düşündükleri, bir nevi tersine dönmüş bir imparatorluğa işaret ediyor. Tabii ki, ahbap çavuş kapitalistleri, rüşvetçi finans sermayedarları ve liberal küreselleşmecilerin hepsi suçlanacaktır. Trump, Bannon, Breitbart ve alternatif-sağ; genelde göçmenleri, sığınmacıları ve beyaz olmayanları hem ekonomik hem de kültürel tehdit olarak gören daha militan beyaz taraftarlarına mesajları ulaştırmak amacıyla ırksal açıdan şifreli ( ya da köpek ıslığı diye tabir edilen ) bir dile yaslanıyorlar. 57
Irksal strateji, Bannon’ın Camp of the Saints’a( Kutsalların Ordugahı ) metaforik olarak defalarca referans vermesinden anlaşılabiliyor. Bu; Fransız yazar Jean Raspail tarafından yazılmış, bugüne kadar basılanların içinde en ırkçı çalışmalardan biri olduğuna kuşku duyulmayan romanın adı. 1975’de kitap İngilizceye çevrildiğinde ciddi eleştiri dergisi Kirkus Reviews‘da “yayıncılar Kutsalların Ordugahı’nı önemli bir olay olarak sunuyorlar ve muhtemelen aynı idrak biçimiyle Kavgam da önemli bir olaydı” diye yazdılar. Bu fanatik ırkçı roman, “kutsalların ordugahı” beyaz Avrupa’nın kıyıdaki mevzisi Fransa’ya egemen olmak isteyen terkedilmiş Last Chance Armada’daki 800.000 “rezil yaratık” mülteci tarafından gerçekleştirilen bir işgali anlatıyor. Bu esnada, Çinli güruhlar Rusya’yı tehdit ediyor, bir Fransız yolcu gemisine Manila’da el konuluyor ve New York’ta siyahilerin yaşadığı gettoların etrafına beyazlar tarafından barikatlar inşa ediliyor. Başlık Aziz John’un vahyinden geliyor (20:9): “Yeryüzünün dört bir yanından gelerek kutsalların ordugahını ve sevilen kenti kuşattılar. Ama gökten ateş yağdı, onları yakıp yok etti.” Kitap birinci sayfadan itibaren, cinayet, tecavüz, katliam, vahşet ve insanları parçalara ayırarak icra edilen ırkçılığın en aşırı biçimleri: her yere saçılmış vücut parçaları ( elbette ki ırkı belirtilmiş ). Kapakta kitap “apokaliptik, tartışmaya yol açan, beyaz dünyanın sonu hakkında yazılmış en çok satan roman” olarak tanıtılıyor. Duygusal ve subintelektüel özü Evola’nın deyimiyle tarif edilemez bir şiddet için harekete geçirmek hedefleniyor—hedef yalnızca Asyalılar değil, ırksal tehdit olarak görülen, beyaz olmayan tüm ırklar. 58
Alternatif-sağ, ırkçı kodun bir türü olarak Kutsalların Ordugahıyla ( The Camp of the Saints ) ilgilendi. Bannon’a göre kitap, Ortadoğu ve Afrika’dan, Avrupa’ya akan sığınmacıları kastediyor. 2015’de, “Orta ve akabinde Batı ve Kuzey Avrupa’nın neredeyse Kutsalların Ordugahı’nın işgali gibi istila edilmesi” demişti. Bir yıl sonra şunları söyledi: “Avrupa’da herşey tamamen göçle ilgilidir. Günümüzde bu artık küresel bir mesele—küresel Kutsalların Ordugahı.”59 Jeff Sessions—Bannon’ın “bu ülkedeki popülist, milliyetçi hareketin entelektüel ve ahlaklı liderlerinden biri” diye tarif ettiği, ABD’nin şimdiki Adalet Bakanı— ile yaptığı bir söyleşide Bannon imalı bir şekilde Kutsalların Ordugahını anıştırdıktan sonra sordu: “Gerçekten bu savaşı [göçmenlere, sığınmacılara ve İslama karşı] kazanmak için, seçkinlerde yahudi-Hristiyan Batı’nın temelini oluşturan ilkelere inanç ve cesaret olduğunu düşünüyor musunuz?” Sessions yanıtladı, “Bu konuda endişelerim var.”60 Kitapla başkaları da ilgilendi. ABD Temsilciler Meclisi üyesi Iowa vekili Steve King, Mart 2017’de bir radyo söyleşisinde, bugün Amerika’da başgösterecek olası ırk savaşları bağlamında, insanlara Kutsalların Ordugahı’nı ( The Camp of Saints ) okumalarını şiddetle tavsiye etti. 61
Trumpizm ırkçılık, kadın düşmanlığı ve aşırı milliyetçilikle maluldür. Bannon ve Breitbart alternatif sağı utangaç bir şekilde “işçi sınıfı hobitlerinden” oluşan bir hareket oarak tarif ediyor — beyaz alt-orta sınıf / işçi sınıfının “unutulmuş” yandaşları için kullanılan bir sözcük. Sözcük, Arizona eyaletinin Cumhuriyetçi Senatörü John McCain tarafından Çay Partisi taraftarlarına olumsuz bir gönderme olarak kullanıldı.62 Bannon, sözcüğü, Trump’ın çekirdek kadro seçmenlerini tanımlamak için ironik bir terim olarak ele aldı. Ama bunu yaparken hiç şüphe yok ki, benzer bir anlam taşıyan, daha önce İtalya’da kurulmuş olan neofaşist “Hobbit Kamplarından” haberdardı. Gerçekte Breitbart tarafından takdim edilen alternatif sağ bugün Avrupa neofaşizmi, ABD beyaz ırk üstünlükçülüğü ve Hristiyan köktenciliğinin zehirli bir karışımı olarak tarif edilebilir.
Trump fenomeni, Amerikan yerlilerinin soykırımı, kölelik, Jim Crow gibi ABD’nin geçmişindeki en iğrenç yönlerinden ve emperyalizmden yararlanıyor. Bannon’a göre ( ve Trump’a göre de ) tüm ABD başkanlarının içinde 1600 Pennsylvania Bulvarının yeni sakinine en çok benzeyen Andrew Jackson —sözde bu benzetme, Andrew Jackson’la ilişkilendirilen popüler-demokratik yükseliş ve onun Birleşik Devletler Bankasını kaldırmasından kaynaklanıyor; ama şüphesiz aynı zamanda onun zengin, köle sahibi konumu, Kızılderili Savaşlarındaki korkunç rolü ve hükümetinin Doğudaki kabileleri Gözyaşı Yolunda tehcire göndermesi de benzetme nedenlerini oluşturuyor. Trump, 2017 Nisan ayında verdiği bir röportajda;”eğer Jackson ölmeseydi ( çünkü Birlik karşıtlarının Fort Sumter’a saldırmasından onaltı yıl önce ölmüştü ) ve başkan olarak devam etseydi, iç savaşı önleyebilirdi” demiştir—bu saçma ifade hiç şüphe yok ki, Güney Eyaletlerinin köleleşmesi idealini taşıyan beyaz üstünlükçü taraftarlarına, alternatif sağa bir köpek fısıltısıdır.63
2011’de yazdığı kitabı Tough Times: Make America Great Again‘in ( Zor Zamanlar: Amerika’yı Yeniden Güçlü Yapın ) gösterdiği gibi Trump’ın kendi bakış açısı ve hırsları ideolojik olarak alternatif-sağla kesişiyor. Seçim kampanya gezisi sırasında Trump “önemli olan halkın birleştirilmesi—çünkü diğerleri bir anlam ifade etmiyor” diye konuşmuştu.64 Ne var ki, Manhattan’da Trump Tower’ın sahibi her şeyden önce tekelci finans sermayesini temsil ediyor. Gerçekte, kendi ailesinden başlayarak, kendine ait Mar-a-Lago Golf kulübüne üye aşırı zenginlerin çıkarlarına dek uzanan her yerde görülebilen ahbap çavuş kapitalizmi ve onu iktidara taşıyan milyarderler ve lobiler,Trump’ın “ahbap çavuş kapitalizmine” saldırılarının ve “bataklığı kurutma” isteklerinin yalan olduğunu gösteriyor.65
Trump’ın Beyaz Sarayının neofaşist özü, kilit noktalara seçilen ve stratejik roller verilen kişilerden anlaşılabiliyor. Bunlara bir örnek Trump’ın geçiş dönemi ekibinden, Çalışma Bakanının özel asistanı olarak atanan Curtis Ellis. Breitbast yazarı Ellis, Mayıs 2016’da World News Daily’de “Amerika’da Radikal Solun Etnik Temizliği” başlıklı bir makale kaleme aldı. Bannon tarafından göklere çıkartılacak ve Breitbart’da yer alacak olan bu yazıda Ellis; “beyaz işçi sınıfının kelimenin tam anlamıyla ölümü küreselci sol için arzu edilen bir sonuç, belirleyici bir durum, kesinlikle bir tesadüf değil ….Amerikan işçi sınıfı içinde beyazların ölümü radikal sol tarafından planlandı ve Amerikalı siyaset, akademi ve iş dünyasının en üst basamaklarındaki hevesli cellatlar tarafından da uygulandı” biçiminde iddialarda bulundu. 66 Solu ve beyaz olmayanları hedef alan bu tip milliyetçi-ırkçı görüşler Trump tarafından Başkanlık seçim kampanya sürecinde, faaliyetler ise göreve geldiğinden bu yana güçlü bir şekilde teşvik edildi.
Trumponomi ve ABD Ekonomi Politiğinin Krizi
Cornel West; “ Amerika’da neoliberal çağ, neofaşist patlamayla sona erdi” demişti.67 Neoliberalizm, 1940’ların sonundan 70’lerin başına kadar süren çeyrek asırlık refah dönemi sona erdiğinde, kapitalist ekonominin derinleşen durgunluğuna karşı egemen sınıfın verdiği tepkiydi. Bir teşvik ihtiyacından kaynaklı olarak ABD ekonomisi Reagan döneminde çareyi askeri harcamalarda ve vergi indirimlerinde buldu fakat kısa bir süre sonra, bir devasa borç-kredi genişlemesi ve Paul Sweezy’nin “sermaye birikim sürecinin finansallaşması” dediği periyodu besleyen faiz oranlarındaki uzun süreli düşüşten ( Greenspan’in uyguladığı ) esasen daha çok faydalandı. 68 Sonuç, Clinton ve George W. Bush’un başkanlık dönemine kadar süren, ardından konut balonunun patlamasıyla aniden sona eren ve müteakip 2007-09 krizleri yaratan bir balon ekonomiydi. Aşırı derecede borçlanmış finans dışı şirketlerin yanında, borçlarını ödemeyen finans kurumlarını da “iflastan kurtarmak” amacıyla şirketlerin kasasına trilyonlarca dolar akıtıldı. Akabindeki ekonomik iyileşme de çok yavaş bir büyüme ya da uzun vadeli durgunluktu—“sonu gelmez bir kriz” dönemi. 69
Neoliberalizm her yere kemer sıkma politikalarını, finansal spekülasyonu, gelir uçurumunu ve ahbap çavuş şirketlerini ve kısaca Michael Yates’in “Büyük Eşitsizlik” diye adlandırdığını savunmak için geldi. 70 Michael Jacobs ve Mariana Mazzucato; “gelişmiş ekonomiler içinde 1980 ile 2007 arasında GSYH’den emekçilere düşen pay ortalama yüzde 9 azaldı….. Amerika’da 1975 ile 2012 arasında en zengin yüzde 1’lik dilimi oluşturan kesim gelirlerden yüzde 47 artış elde etti” diye yazıyor. 71 Servet eşitsizliği daha da hızlı bir şekilde arttı. Amerika’da 1963’te 99. yüzdelik değerdeki ailelerin ortalama serveti, 50. yüzdelik değerdekilerin altı katı iken 2013’te oniki katına çıkmıştır.72
Buna tamamen, küresel emek arbitrajına ( küresel Kuzey ve Günmey arasındaki ücret farklarından yararlanma ) dayanan yeni bir tür emperyalizmin büyümesi; dijital devrim koşullarında üretim ve yatırımın değişen rolleri ve emeğe neoliberal saldırıyla birlikte ABD’nin dünya ekonomisi içinde hegemonyasının aşınması eşlik ediyor. Bu etkenler, Güney kürede çalışanlara yönelik sömürü yoğunlaşırken, Amerika’da çalışan nüfusun da konumunu bozuyor. Bir zamanlar ABD hegemonyasının altın çağında sermaye ve emek arasındaki “toplumsal sözleşme” —coşkun bir moda olarak—olarak tarif edilen ile refah şu an tamamen bozulmuş durumda. Bununla birlikte, ABD’nin rakipsiz emperyal hegemonyasından ve Güney küreden kârların hortumlanmasından dolaylı olarak fayda sağlayan görece ayrıcalıklı, büyük oranda sendikalı işçilerden oluşan, bir zamanlar “işçi aristokrasisi” diye adlandırılan bir azınlık sınıfı da yok olmuş durumda. 73 Dünyada şu an hüküm süren ekonomide işçiler için her bakımdan en dibe varma yarışı olarak nitelenen emperyalizmin yeni çağında tekelci sermaye, üretimi Kuzey küreden Güneye serbestçe kaydırabiliyor.74
2016 seçimlerinde Bernie Sanders’ın yürüttüğü sosyal demokrat kampanya bu koşullarda tabanda bir sol patlama potansiyelini gösterdi—egemen sınıfın asıl korkusu. Fakat Sanders’ın, Trump ile girişilecek yarışta, çok daha geniş bir işçi sınıfı tabanını kendine çekerek seçimi kazanacağı garanti olan bir yaklaşımı temsil eden sıra dışı kampanyası, Demokrat Parti örgütü tarafından uzun zamandan beri uygulanan süper delege sistemi ve sözü edilen türde bir sol hareketin partiyi ele geçirmesini engellemek amacıyla tasarlandığı aşikar olan Demokratik Ulusal Komite aracılığıyla tatbik edilen kontrol mekanizmasıyla engellendi. Böylelikle Trump’ın önündeki yol açılmış oldu. Bu koşullarda artık Trump’ın başarısının kaynağı hakkında ciddi bir şüphe kalmıyor. Ekonomik durumları geçtiğimiz dört yıl içerisinde kötüleşen seçmenlerden yüzde 77’sinin oyunu aldı.75
Ekonominin bu genel dinamiğini, daha önce Wall Street’te yatırım bankeri olarak çalışan, Trump kampanyasının arkasındaki stratejik beyin Bannon kadar iyi anlayan kişi neredeyse yoktu —Hollywood’a taşınıp, zamanın ruhunu sınayan aşırı sağcı politik filmler yapmadan ve en sonunda Breitbart’ı ele geçirmedem önce. Neoliberal çevrelerde gerçekçilik tamamen yok olunca şuna işaret etti: “Dünyanın, kaçınamayacağı bir krizin başlangıç aşamasında olduğuna dair en ufak bir kuşkum yoktur.” Liberallere ateş püskürerek; sol küreselcilerin Amerikan işçi sınıfını yok ettiğini ifade etti… …. “Şu an Amerikalılarla ilgili sorun bunu kötüye kullanmamaları için özen göstermektir.” 76
ABD ekonomisindeki “kıyıma” ilişkin demeçlerinde ( Trump’ın, Bannon ve Breitbart’tan meslektaşı şimdi Trump’ın özel danışmanı Stephen Miller tarafından yazılan açılış konuşmasında ) Trump’ın, Saddam Hüseyin’in indirilmesi karşılığında ABD’nin Irak petrollerini alması gerektiğine yönelik iddiaları ve “gerçekçi abartı” denilen istihdam istatistikleri ( 2016’da işsizlik oranının “yüzde 35 ” ya da daha fazla olduğunu iddia ediyordu) tamamen aynı stratejinin parçalarıydı. 77 Bu aynı zamanda haksız ticarete saldırıyı ( sol kitaplardan aşırılmış ), Sosyal Güvenliği korumaya vurguyu, rekabetçi ihale yoluyla reçeteli ilaçlarda fiyat indirimi vaadini ve altyapı için trilyon dolar ayrılması sözünü de içeriyordu. Bunun tamamı, Demokratların yüzüstü bıraktığı ücretli çalışanlardan destek toplamak için tasarlandı.
Benzer şekilde, yasadışı göçmenlere ve sığınmacılara yönelik nefret dolu saldırılar, ABD ve Meksika arasına duvar örme ve Trump’ın yasa ve nizam kopnusundaki sert tutumu ( Siyahların Yaşamı Değerlidir adlı sivil toplum kuruluşunuun gözetim altında tutulmasını da içeren ) tamamen, Trump’ı sınıfsal-ekonomik ve ırksal açıdan destekleyen kitleyi konsolide etme girişimlerinin parçasıydı.78
Trump, Obama çağının Pasifik Ötesi Ortaklığını bir kenara bırakıp, Amerikan mesleklerini korumak için Çin ile yürütülecek ticaret ve döviz savaşlarına yönelik beklentiyi yükseltti. Beyaz Saray Ulusal Ticaret Konseyinin başına Çin’i “yeni bir emperyalizmi” dünyaya salmakla ve döviz manipülasyonu yapmakla suçlayan Yakındaki Çin Savaşları’nın( The Coming China Wars ) yazarı ekonomist Peter Navarro’yu atadı. Navarro Amerika’nın Çin ile “karşılıklı parazitik ekonomik bağımlılığı” sonlandırması ve ekonomik ( ve de askeri ) olarak yeniden savaşması gerektiğini savunuyor. Navorro’nun diğer çalışmaları arasında şunlar yer alıyor: Death by China (2011) (Çin Kaynaklı Ölüm) ve Crouching China: What China’s Militarism Means to the World (2015) ( İki Büklüm Olan Çin: Çin Militarizminin Dünya İçin Anlamı).79
Trump ekonomik büyümeyi iki katından daha yüksek bir orana çıkaracağına dair söz verdi. Ne var ki, ekonomi politikası büyük oranda, topyekün bir deregülasyon yoluyla tekelci finans sermayesine talih kuşu konduran ve esasen zenginler ve şirketler için müsrif bir vergi indirimini içeren arz yönlü bir modeldir. Emlak piyasasını ve inşaat sektörünü canlandıracak altyapı harcamalarını devasa oranlarda büyüteceğini defalarca ifade etmişti. Fakat Trump’ın planı, harcamaları büyük oranda artırmaktan ziyade şirketlere yönelik vergi indirimine dayandığı ve on yıldan fazla bir zamana yayılacağı varsayıldığı için bir bütün olarak ekonomiyi canlandırmak için pek bir işe yaramayacaktır. Aslında bunların hiçbiri ekonomiyi durgunluktan çıkaramaz. En muhtemel sonuç, finans sektöründeki balon etkisi tarafından kesintiye uğrama ihtimali olan sürekli bir yavaş büyümedir.80 Kesin olan birşey varsa o da iş döngüsüdür. Ekonomi zirveye yaklaşıyor ve ekonomik küçülme de ( resesyon ) ufukta bekliyor—birkaç yıl içinde beklenen budur.
Nüfusun büyük çoğunluğu için gerçek ekonomik kazanca dair herhangi bir umut, ekonomik durgunluk, finansal kriz ve tekelci finans sermayesini karakterize eden ABD hegemonyasının düşüşünün üçlü çelişkisiyle kesişecektir. Trump’ın ekonomi politikasının bu koşulları değiştirmek yerine sorunu daha da azdırması olasıdır. Bunun anlamı Trump rejiminin yegane ekonomik seçenek olarak, özellikle işgücünün en yoksul kesimlerinden gelecek olan daha fazla ekonomik baskının da etkisiyle, daha çok askeri harcama ve emperyalist maceralara yöneleceğidir—“Amerika’yı Yeniden Güçlü Yapmak” için en emin yol olarak tasarlanan.
Bu koşullar altındaki en büyük tehlike, ekonomiyi şahlandırmanın yolu olarak görülen ülke sınırları dışında uygulanan baskıyı artırmayla, sınır tanımayan savaşları muadili olarak yanına alan içeride uygulanacak baskının artırılmasıdır— Bannon’ın 1950’lerde Joseph McCarthy’nin antikomünist cadı avını desteklediği kayıtlara geçmiştir.81 Küresel güç kullanımına yönelik kimi kısıtlamalar şimdiden kaldırıldı. Yeni bir ulusal ve uluslararası barbarlık dalgası patlamak üzere: bu defaki silahlar insanın yurdu olan dünyayı yok edecek güçtedir. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu şartlardaki gerçek tehlikenin eksterminizm** olduğu zaten Trump’ın “aldatmaca” dediği iklim değişikliğini kontrol etmek için sarf edilen tüm çabalardan vazgeçilmiş olmasından bellidir. Bu o zaman, kapitalizmin olağan işleyişi devam ettiği sürece, medeniyeti nihai olarak çökertecek ( ve hatta insanlığı yok edecek ) bir tehlikedir.
“Gerçek Ötesi Toplum”da Direniş
“Gerçeği Yazmanın Beş Güçlüğü” yazısında Brecht şöyle ifade ediyor:
Bugünlerde yalanı ve cehaleti alt etmek ve gerçeği yazmak isteyen kişi en ezından beş güçlüğü aşmak zorundadır. Gerçek her yerde tam zıttı olduğu halde gerçeği yazabilme cesaretine, her yerde gizlendiği halde onu farkedebilecek zekaya, gerçeği silaha dönüştürebilecek sanata, bu silahı etkili kılacakları seçme yeterliliğine ve gerçeği yayma becerisine sahip olmalıdır. Bunlar Faşizm altında yaşayan yazarlar için çetrefilli sorunlardır, fakat Faşizmden kaçan ya da sürgüne gönderilen yazarlar için de bu sorunlar mevcuttur; hatta insan haklarının geçerli olduğu ülkelerdeki yazarlar için bile . 82
Brecht, Amerika ve Avrupa’da neofaşizmin hızlı yükselişiyle, Oxford sözlüğünün “gerçek ötesi” sıfatını 2016 için “yılın sözcüğü” olarak —Trump’ın politik yükselişinin kabulüyle—seçmesinin çakışmasına hiç şaşırmazdı. Yılın sözcüğü listesindeki bir diğer sözcük de anlamlı bir şekilde “alternatif-sağ”dı. Oxford sözlüğü “gerçek ötesi”ni, “nesnel hakikatlerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygular ve kişisel kanaatler kadar etkili olamadığı durumlar” şeklinde tanımlıyor.83
Gerçeğin böylesine küstahça ırzına geçilmesi ve Georg Lukács’ın “aklın yıkımı” diye adlandırdığı durum her zaman faşizmle ilişkilendirilmiş ve onun yükseliş zeminini hazırlamada yardımcı olmuştur. 84 Sınıfsal analiz olmadan bugünkü toplumsal gerçekliğimizi anlamamız mümkün olmadığı gibi, sınıf örgütlülüğü olmadan da bu gerçekliğe karşı etkili bir şekilde direnmemiz mümkün değildir. Günümüzün gerçek ötesi toplumu için gerekli koşulları oluşturan liberal demokrat ideolojiyi tanımlayan özellik “sınıftan” özellikle de işçi sınıfı kavramından “uzaklaşmış” olmasıydı— ironik bir şekilde kavram ana akım düşünceye Trumpla ilişkili olarak geri geldi. 85 Bu da zamanımızın yükselen neofaşist tehdidini muğlak kavram popülizmle örtmeyi mümkün kılıyor.
Bu eğilimlere karşı direniş ancak, Brecht’in bize hatırlattığı şekilde, bu uğursuz politik fenomene ilişkin gerçeği söylemek için ilk olarak cesarete, zekaya, sanata, seçme yeterliliğine ve bunu yayma becerisine sahip olmakla mümkün olacaktır. Günümüz neofaşizminin, tekelci finans sermayesinin girdiği krizin kaçınılmaz sonucu olduğunda ısrar ederek gerçeği tarihsel, yapısal ve diyalektik bağlantıları içinde görmemiz gerekmektedir. Bu yüzden direnmenin en etkili yolu sistemin kendisine direnmektir. Bugünkü “neofaşist rüzgar”a karşı nihai barikat, sınıfsal-insani-ekolojik yegane hakiki savunma sosyalizm yönünde bir harekettir.
*68’lerin kuramsal liderlerinden Herbert Marcuse’tan söz ediyor. ( ç. n. )
**Eksterminizm; üzerindeki canlılarla birlikte gezegenin toptan imhası, ya da bir nevi ‘kıyamet’ anlamına geliyor. ( ç.n. )
Çeviri: Özgür Girişen
Notlar
↩Hitler’in konuşması Herman Rauschning,The Voice of Destruction (New York: Putnam, 1940), 277.
↩ Örnek olarak. bakınız, Peter Baker, “As Trump Drifts Away from Populism, His Supporters Grow Watchful,”New York Times, April 18, 2017; Thomas B. Edsall, “The Peculiar Populism of Donald Trump,”New York Times, February 2, 2017; Federico Finchelstein and Pablo Piccato, “Donald Trump May Be Showing Us the Future of Right-Wing Politics,”Washington Post, February 27, 2016; “Why Trump’s Populist Appeal Is About Culture Not the Economy,” Vox, March 27, 2017, http://vox.com; Perry Anderson, “Passing the Baton,”New Left Review 103 (2017), 54–55; Leo Panitch, “The Trump Way,”Jacobin 24 (Winter 2017): 17.
↩Popülizm terimi Adolf Hitler, Charles De Gaulle, Franklin Delano Roosevelt, Mao Zedong, Vladimir Putin, Hugo Chávez, Marine Le Pen, Bernie Sanders ve Donald Trump gibi şahsiyetler için kulanıldı. Bakınız Margaret Canovan,Populism (New York: Harcourt Brace Jovanovich, 1981), 292; Jan-Werner Müller,What Is Populism?(Philadelphia: University of Pennsylvania Press, 2016), 1, 9, 13, 34–37, 48, 93; Cas Muddle and CristóbalKaltwasser,Populism: A Very Short Introduction (Oxford: Oxford University Press, 2017), 9, 12–13, 24, 53, 109; Ruth Wodak,The Politics of Fear (London: Sage, 2015), 10; “Donald Trump, Xi Jinping and the Mao Factor,” CNN, April 3, 2017; David Greenberg, “The Populism of the Roosevelt Era,”Time, June 24, 2009.
↩Lawrence Goodwyn,The Populist Moment: A Short History of the Agrarian Revolt in America (Oxford: Oxford University Press, 1978). Rusya’da ondokuzuncu yüzyılın sonlarında, köylü ayaklanmaları ile de bağı olan oldukça farklı devrimci bir popülizm vardı. Bakınız Franco Venturi,Roots of Revolution (New York: Grosset and Dunlap, 1966).
↩Walter Laquer,Fascism: Past, Present and Future (Oxford: Oxford University Press, 1996), 4–8.
↩Bakınız Simon Hedlin, “On Trump’s Populism, Learn from Sweden’s Mistakes,”Forbes, 22 Aralık, 2016; Ruth Wodak, MajidKhosravinik ve Brigitte Mral, eds.,Right-Wing Populism in Europe (London: Bloomsbury, 2013). Fransa Ulusal Cephe’nin yerel başarıları için bakınız ValérieIgounet ve Vincent Jarousseau, “Scenes from the Front,”Dissent, İlkbahar 2017: 88–95.
↩BertoltBrecht,Galileo (New York: Grove Weidenfeld, 1966), 137–38.
↩Charles Bremer, “At the Gates of Power,”New Statesman, 4 Aralık, 2014.
↩Finchelstein ve Piccato, “Donald Trump May be Showing Us the Future of Right-Wing Politics”; Dylan Matthews, “I Asked 5 Fascism Experts Whether Donald Trump Is a Fascist,” Vox, 10 Aralık 10, 2015; Edsall, “The Peculiar Populism of Donald Trump”; “Why Trump’s Populist Appeal is About Culture, Not the Economy”; Sheri Berman, “Populism is Not Fascism: But it Could Be a Harbinger,”Foreign Affairs, Kasım-Aralık 2016.
↩Paul A. Baran ve Paul M. Sweezy, Monopoly Capital ( Tekelci Sermaye ) (New York: Monthly Review Press, 1966), 155.
↩SlavojŽižek,Did Somebody Say Totalitarianism? ( Biri Totalitarizm mi Dedi) (London: Verso, 2001), 2–3. Ayrıca bakınız Hannah Arendt,The Origins of Totalitarianism ( Totalitarizmin Kökenleri ) (New York: Harcourt Brace, 1951), 301–18.
↩Arendt’in kendi görüşü ile bağlantılı olarak bakınız: “Populism Through the Eyes of Hannah Arendt: Now and Then,” ( Hannah Arendt’in Gözünden Popülizm: Şimdi ve Geçmişte ) Eyes on Europe, Nisan 2017. Totaliter-popülist bağlantısının liberal-demokratik tanımına ilişkin benzer bir düşünceyi burada sunmuştum. Arendt’i tartışmadan, soğuk savaşın “önemli merkezi” düşüncelerini temsil eden Arthur Schlesinger, Jr. and Richard Hofstadter gibi düşünürlerden bahsettim. Bakınız Marco D’Eramo içinde, “Populism and the New Oligarchy,”New Left Review 82 (2013): 5–28.
↩Müller,What Is Populism?, 2–3, 13, 93, 99–103; Muddle and Kaltwasser,Populism, 1–7, 92–96, 108–09, 116–18.
↩Gerçek demokrasi üzerine bakınız: IstvánMészáros, “The Critique of the State: A Twenty-First Century Perspective,”Monthly Review 67, no. 4 (Eylül 2015): 32–37. Kapitaliz altında çelişkili devlet modeli olarak liberal demokrasinin eleştirisi için bakınız: C. B. Macpherson,The Life and Times of Liberal Democracy (Oxford: Oxford University Press, 1977).
↩Andrea Mammone,Transnational Fascism in France and Italy (Cambridge: Cambridge University Press, 2015), 7, 16; Laquer,Fascism, 4–8.
↩Laquer,Fascism, 4–9.
↩“Neofaşist rüzgar” sözcüğü Mammmone’un,TransnationalNeofascism kitabından geliyor. Ayrıca bakınız: Judith Butler, “Trump, Fascism, and the Construction of ‘the People,’” Verso blog, 29 Aralık, 2016, http://versobooks.com; Noam Chomsky, “Trump Might Be a Disaster, But His Team Is Ready to Loot America,” Alternet, Nisan 15, 2017, http://alternet.org;Optimism Over Despair (Chicago: Haymarket, 2017), 113–15; Juan Cole, “Preparing for the Normalization of a Neofascist White House,” Informed Comment blog, 2Ocak, 2017, http://juancole.com; Henry A. Giroux, “Combatting Trump’s Neo-Fascism and the Ghost of 1984,” Truthout, 7 Şubat, 2017, http://truth-out.org; Paul Street, “Slandering Populism,” Counterpunch, 28 Nisan, 2017, http://counterpunch.org; Cornel West, “Goodbye, American Neoliberalism,”Guardian, 7 Kasım, 2016.
↩Dennis Gilbert,The American Class Structure in an Age of Growing Inequality(Los Angeles: Sage, 2011), 14, 243–47. İşçi sınıfı ile alt-orta sınıf arasındaki fartklar tam bir kesinlikle belirlenemiyor. Karl Marx; “orta ve geçiş seviyeleri daima sınırları bulanıklaştırır.” Karl Marx,Capital, vol. 3 (London: Penguin, 1981), 1025. Ayrıca sınıf ilişkileri belirlenirken ekonomik etkenlerin yanında kültürel etkenlerin de ( ve bilinç ) hesaba katılması önemlidir.
↩John Bellamy Foster, “Neofascism in the White House,”Monthly Review 68, no. 11 (Nisan 2017): 1–2.
↩C. Wright Mills,White Collar (Oxford: Oxford University Press, 1951), 353–54. “Ahbap çavuş kapitalizmi” kavramı, alt-orta sınıf radikalizminin bir parçası olarak Bannon’da görülebilir.Bakınız: Lester Feeder, “Bu Steve Bannon’ın Dünyanın Bütününnü Nasıl Gördüğünün İfadesidir” Buzzfeed, 15 Kasım, 2016.
↩Roger Griffin, “General Introduction,” in Griffin, ed.,Fascism (Oxford: Oxford University Press, 1995), 3–4.
↩Canovan,Populism, 292; Wodak,The Politics of Fear, 10; “Pope Francis Warns Against Rise of Populist Leaders ‘Like Hitler’ as Donald Trump Sworn in as President,”Independent, 22 Ocak, 2017.
↩Arthur Schweitzer,Big Business in the Third Reich (Bloomington, IN: Indiana University Press, 1964): 239–96; Franz Neumann,Behemoth (Oxford: Oxford University Press, 1942). Örgütlü, korporatist ya da devlet kapitalizmi kavramlarının Nazi Almanyası için ( 1939’dan önce ) ne ölçüde söylenebileceği tartışmaya açık bir konudur. Franz Neumann Behemoth‘da Üçünci Reich, kartelleri güçlendirmeyi, ekonomideki örgütlülğü artırmayı devleti kullanmaktan çok tekelci sermayenin hakimiyeti aracılığıyla başardığını savlıyor.
↩Karl Bracher,The German Dictatorship (New York: Praeger, 1970), 192–93.
↩Bracher,The German Dictatorship, 193–98. Reichstag yangını üzerine bakınız: John Mage ve Michael E. Tigar, “The Reichstag Fire Trial, 1933–2008,”Monthly Review 60, no. 10 (March 2009): 24–49.
↩NikolausWachsmann,Hitler’s Prisons (New Haven, CT: Yale University Press, 2004), 69, 71.
↩Schmitt quoted in Karl Dietrich Bracher, “Stages of Totalitarian Integration (Gleichschaltung) ( Totaliter Entegrasyonun Evreleri ),” in HajoHolborn, ed.,Republic to Reich (New York: Vintage, 1972), 126.
↩Julius Evola,Fascism Viewed from the Right ( Faşizme Sağdan Bakış )(London: Arktos, 2013), 51; H. T. Hansen’in, Julius Evola’nın Men Among the Ruins ( Yıkıntılar Arasında İnsan ) kitabına yazdığı giriş (Rochester, VT: Inner Traditions, 2002), 47–48.
↩Maxine Y. Sweezy (ayrıca bakınız Maxine Y. Woolston),The Structure of the Nazi Economy (Cambridge, MA: Harvard University Press, 1941), 27–35; Gustav Stolper,German Economy, 1870–1940 (New York: Reynal and Hitchcock, 1940), 207; GermàBel, “The Coining of ‘Privatization and Germany’s National Socialist Party,”Journal of Economic Perspectives 20, no. 3 (2006): 187–94; Daniel Guerin,Fascism and Big Business (New York: Pathfinder, 1973).
↩Schweitzer,Big Business in the Third Reich, 269–78, 327–28.
↩Hitler’den alıntıRauschning,Voice of Destruction, ( Yıkımın Sesi )91.
↩Sheri Berman, “It Wasn’t Just Hate. Fascism Offered Robust Social Welfare,” ( Sadece Neferet Değil. Faşizm Sosyal Devleti Büyütüyor ) Aeon, Mart 27, 2017, http://aeon.co; A. James Gregor,Italian Fascism and Developmental Dictatorship (Princeton, NJ: Princeton University Press, 1979), 256–64; Robert O. Paxton,The Anatomy of Fascism (New York: Vintage, 2005), 147.
↩Karl Marx ve Frederick Engels The Communist Manifesto‘da yazdıkları meşhur cümle: “Modern devlette yürütme aygıtı tüm burjuvazinin işlerini yürüten bir komiteden başka bir şey değildir.” Marksist teoriye göre, ileri kapitalist ülkelerdeki faşizm bundan bir sapmadır. “Tüm burjuvaziden” ziyade, öncelikli olarak tekelci sermayenin ( tekelci finans sermayesi ) çıkarlarını gözetir. Sonuç faşizmde olarak kurumlar daraltılır ve sistem büyük bir baskıyla bağdaşık haldedir. Bakınız:Karl Marx ve Frederick Engels,The Communist Manifesto (New York: Monthly Review Press, 1964), 5.
↩EnzoTraverso, “Post-Fascism: A Mutation Still Underway,” Verso blog, Mart 13, 2017; Pauline Bock, “The French Millennials Marching Behind Marine Le Pen,”New Statesman, February 21, 2017; Bremer, “At the Gates of Power”; Kim Wilsher, “Fear of Neofascism Keeps Emmanuel Macron Ahead of Marine Le Pen,”Guardian, 29 Nisan, 2017.
↩See JayatiGhosh, “Globalization and the End of the Labor Aristocracy,”( Küreselleşme ve İşçi Aristokrasisinin Sonu ) Dollars and Sense, Mart-Nisan 2017.
↩Evola Paul Furlong Evola’dan alıntı yapıyor: Social and Political Thought of Julius Evola ( Julius Evola’nın Toplumsal ve Politik Görüşleri ) (London: Routledge, 2011), 88; Laquer,Fascism, 96; Evola,Fascism Viewed from the Right, ( Faşizme Sağdan Bakış )55; Hansen, Men Among the Ruins, ( Yıkıntılar Arasında İnsan )’a “giriş” 48.
↩ Hansen, Men Among the Ruins, ( Yıkıntılar Arasında İnsan )’a “giriş” 91–95, Laquer,Fascism, 97; Julius Evola,The Path of Cinnabar (London: Integral Tradition, 2009), 88–95; Evola’nın neofaşist bir düşünür olarak yeniden belirmesi, 1920’lerde sağ ideolojinin pagan temellerini sağlayan “Ur-Grup” İtalyan entelektüellerin öncüsü rolüyle birleşiyor. ( Ur- ilkçi anlamına geliyor ). Hiç şüphe yok ki, Umberto Eco 1995’de yazdığı ünlü makalesi“Ur-Faşizm”de Evola’dan esinlenmiştir. Eco; “Ur-Faşizmin birinci özelliği geleneğe tapınmadır” diyor. New York Review of Books, June 22, 1995.
↩Evola,Men Among the Ruins, 195; H. T. Hansen, Revolt Against the Modern World ‘e “Giriş,” (Rochester, VT: Inner Traditions, 1995), x; Mammone,TransnationalNeofascism, 67–68.
↩Julius Evola,Ride the Tiger (Rochester, VT: Inner Traditions, 2003), 173.
↩Evola,Fascism Viewed from the Right, 101,Men Among the Ruins, 75,Revolt Against the Modern World, 167–71, Mammone,TransnationalNeofascism, 70. Otobiyografisi The Path of Cinnabar’da “Irk Mesaelesi” bölümünde, ırkçı görüşlerinin materyalist olmaktan ziyade spiritüel bir anlayışla ortaya konuyor. Kendini özellikle Nazilerin ırk teorisyeni kendisiyle sık sık kıyaslanan Alfred Rosenberg’den ayırmaya özen gösteriyor. Fakat, her sayfada ırkçı görüşleri açığa vururken yalnızca “Roman Aryan” ırkını değil aynı zamanda Yahudilere uygulananı da haklı çıkararak kendiyle çelişiyor. Evola,The Path of Cinnabar, 164–67, 173.
↩Evola,Revolt Against the Modern World, 169, 355;Ride the Tiger, 131.
↩Evola,Men Among the Ruins, 123; Furlong,The Social and Political Thought of Julius Evola, 143–45.
↩Mammone,TransnationalNeofascism, 173–74.
↩AleksandrDugin,The Fourth Political Theory (London: Arktos, 2012), 13, 28–34, 39–46, 88–89, 95–96, 193; Laquer,Fascism, 195–96, AleksandrDugin, “Heidegger ve Evola,” Middle East Media Research Institute, February 16, 2017. Significantly, Dugin özellikle Heidegger’in çalışmalarında Nazi yanlısı bölümlere dayanıyor.
↩Jane Mayer, “The Reclusive Hedge-Fund Tycoon Behind the Trump Presidency,”New Yorker, Mart 27, 2017.
↩Dan Schnur, “Trump, the Centrist President,”New York Times, March 31, 2017; “SlavojŽižek: ‘Trump is Really a Centrist Liberal,’”Guardian, Nisan 28, 2016; Neal Gabler, “Forget Fascism. Its Anarchy We Have to Worry About,” Moyers and Company, March 29, 2017, http://billmoyers.com.
↩Bakınız “All the President’s Billionaires,”Forbes, DAralık 9, 2016; Foster, “Neofascism in the White House.” Bakınız Dugin,The Fourth Political Theory, 106–08.
↩“Ralph Nader Denounces Trump Budget as Corporatist, Militarist, and Racist,” Democracy Now!, March 17, 2017; Ashley Parker and Philip Rucker, “Trump Taps Kushner to Lead a SWAT Team to Fix Government with Business Ideas,”Washington Post, 26 Mart , 2017.
↩Michael Wolff, “Ringside with Steve Bannon at Trump Tower as the President-Elect’s Strategist Plots ‘An Entirely New Political Movement,’”Hollywood Reporter, 18 Kasım, 2016.
↩“CNN Host: ‘Donald Trump Became President,’ Last Night,” ( Donald Trump Dün Gece Başkan Oldu ) The Hill, Nisan17, 2017, http://thehill.com; Alex Shephard, “What Just Happened? A Review of President Trump’s Twelfth Week,”New Republic, 14 Nisan, 2017; ZeeshanAleem, “U.S. Airstrikes Are Killing a Lot More Civilians. And No One Is Sure Why,” Vox, 28 Mart, 2017; Jason Le Miere, “Under Trump U.S. Military Has Allegedly Killed Over 1,000 Civilians in Iraq, Syria in March,”Newsweek, Mart 31, 2017.
↩Samuel P. Huntington,The Clash of Civilizations (New York: Simon and Schuster, 2011). Trump’ın, Kissinger’in himayesi altındaki önceki Ulusal Güvenlik Danışmanı K. T. McFarland ile ilişkilendirilen Rusya ile uzlaşma siyasetinin terkedilip Çin’e karşı daha sert bir poltika izlenmesinin aslında Kissinger’in stratejisi olduğu görülüyor. Nisan 2017’de McFarland’ın ayrılması yönetimde sürmekte olan jeopolitik stratejinin terkedilmesinden başka birşey değildi. Rusya ile yeni bir soğuk savaş sürdürerek daha geleneksel bir politikayla eş zamanlı olarak, ABD’nin gücünü küresel olarak büyütme stratejisi yürütüldü.
↩Jeremy W. Peters, “Bannon’s Views Can Be Traced to a Book that Warns, ‘Winter is Coming,’”New York Times, April 8, 2017; Kristin Iversen, “Why It Matters that Hillary Clinton Supports Syria Decision,”Nylon, April 7, 2017; William Strauss and Neil Howe,The Fourth Turning (New York: Broadway, 1997), 138.
↩Üst-orta sınıfa dahil tabakalar günden güne, Bill ve Hillary Clinton’ın politik stratejisinin odağına yerleşti. Bakınız: Thomas Frank,Listen, Liberal (New York: Henry Holt, 2016).
↩Faşizmin, alt-orta sınıflara ve işçi sınıfına “hitap” etmesi fakat prensip olarak kapitalizmi desteklediği için özünde bu sunufların ihtiyaölarını karşılamadığı fikri Walter Benjamin tarafından The Work of Art in the Age of Mechanical Reproduction‘da (Lexington, KY: Prism, 2010), 47 ifade edildi..
↩“An Establishment Conservative’s Guide to the Alt-Right,” Breitbart, 29 Mart, 2016; Robert Beiner, “The Political Thought of Stephen K. Bannon,” Crooked Timber, January 11, 2017, http://crookedtimber.org.
↩Steve Bannon, Skype aracılığıyla Human Dignity Conference’da konuşuyor., the Vatican, taz 2014, transcribed in J. Feeder, “This Is How Steve Bannon Sees the World,” Buzzfeed, Kasım 15, 2016; Nina Burleigh, “The Bannon Canon: Books Favored by the Trump Adviser,”Newsweek, Mart 23, 2017.
↩Wolff, “Ringside with Steve Bannon at Trump Tower.’”
↩Jean Raspail,The Camp of the Saints (New York: Scribner, 1973); Jonathan Ofir, “Steve Bannon’s Judeo-Christian ‘Camp of the Saints,’” Mondoweiss, March 11, 2017, http://mondoweiss.org; “Racist Book,Camp of the Saints, Gains in Popularity,” Southern Poverty Law Center, March 21, 2001.
↩Ofir, “Steve Bannon’s Judeo-Christian ‘Camp of the Saints.’” ( Steve Bannon’ın Yahudi-Hristiyan Kutsalların Ordugahı )
↩Paul Blumenthal, “ ( Bannon’a Ne Olduğunun Bir Önemi Yok ) No Matter What Happens to Bannon, Jeff Sessions Göçmen Karşıtı Ajandasını Ortaya Koyacak,” Huffington Post, Nisan 13, 2017.
↩OsitaNwanevu, “GOP Kongre Üyesi Steve King Şimdi Irkçı Kitapları Onaylıyor, Çünü O Steve King,” Slate, Mart 14, 2017. Bannon’ın daha büyük ve aktif barbarik-neofaşlist hassasiyetleri üzerine film bakınız: Adam Wren, “Steve Bannon’ın belgesellerinden öğrendiklerim” Politico, 2 Aralık, 2016.
↩“Steve Bannon Breitbart’a konuşuyor: Ülkenin Belkemiği Unutulmuş Kadın ve Erkekler Ülkeyi Şahlandırıyor,” Breitbart, 9 Kasım, 2016; “Steve Bannon: ‘Hobbits and Deplorables Had a Great Ruin in 2016,’ But It’s Only ‘Top of the First Inning,’” Breitbart, 30 Aralık , 2016; “McCain, ‘Çay Partisi Hobbitlerine göndermede bulunuyor.Tea Party Hobbits, Blasts Bachmann-Backed Idea,” CNN, July 27, 2011.
↩Baker, “Trump Popülizmden Çark ettikçe taraftarları tetikte bekliyor”; Jamelle Bouie, “Trump Sees Himself in Andrew Jackson,” Slate, March 15, 2017; Jonathan Capehart, “Trump’s Woefully Ignorant Beliefs About the Civil War ve Andrew Jackson,”WashingtonPostPostPartisan blog, Mayıs 1, 2017.
↩ Donald Trump’n CBS Weekend News’te konuşma videosu 7 Mayıs 2016. Frank, Trump akımı için “ülkenin bugüne kadar gördüğü en sahte popülist yükseliş” diyor. Frank,Listen, Liberal, 261.
↩Donald J. Trump,Time to Get Tough: Make America Great Again (Washington, D.C.: Regnery, 2011), 188; Sarah Jaffe, “So Much for ‘Draining the Swamp’: Wall Street’s Power Soars Under Trump,” Truthout, 21 Nisan, 2017. Trump’ın kendi görüşleri ve hırsları üzerine bakınız Jane Mayer, “Donald Trump’ın Hayalet Yazarı Herşeyi Açıklıyor,”New Yorker, 25 Temmuz, 2016.
↩Curtis Ellis, “The Radical Left’s Ethnic Cleansing of America,” ( Radikal Solun Etnik Temizliği ) WorldNetDaily, May 20, 2016, http://wnd.com; “Curtis Ellis Discusses ‘The Radical Left’s Ethnic Cleansing of America,’” Breitbart, 24 Mayıs, 2016.
↩Cornel West, “Goodbye, American Neoliberalism,” ( Amerikan Neoliberalizmine Elveda ) Guardian, 7 Kasım, 2016.
↩Paul M. Sweezy, “More (or Less) on Globalization,”Monthly Review 49, no. 4 (September 1997): 3.
↩John Bellamy Foster ve Robert W. McChesney,The Endless Crisis ( Sonu Gelmeyen Kriz ) (New York: Monthly Review Press, 2012).
↩Michael D. Yates,The Great Inequality ( Büyük Eşitsizlik )(London: Routledge, 2016).
↩Michael Jacobs and Mariana Mazzucato, “Breaking with Capitalist Orthodoxy,”Dissent, İlkbahar 2017: 36–37.
↩“Amerika’da servet eşitsizliği üzerine dokuz tablo” Urban Institute, http://apps.urban.org.
↩Hegemonik iktidardan hortumlanan artı-değerin cüzi bir kısmının işçi sınıfının “küçük, ayrıcalıklı, ‘korunaklı’azınlığına”, sistemin istikrarını korumakl maksadıyla aktarılması fikri ilk olarak Engels tarafından İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu‘nda bahsedildi ve sonrasında Lenin tarafından kullanıldı. Bakınız: Frederick Engels,The Condition of the Working Class in England (Oxford: Oxford University Press, 1993), 323–24; V. I. Lenin,Imperialism (New York: International Publishers, 1969).
↩Ghosh, “Globalization and the End of the Labor Aristocracy.”
↩“Seçim Anketi 2016,” CNN, 23 Kasım, 2016.
↩Peters, “Bannon’ın Fikirlerinin izleri , ‘Winter Is Coming ( Kış Geiyor )’” diye uyaran kitapta bulunabilir; Wolff, “Ringside with Steve Bannon at Trump Tower.’”
↩Başkan Donald Trump, “Açılış konuşması,” 21 Ocak 2017, http://whitehouse.gov; Trump,Time to Get Tough, 9–27; “Trump’ın İlk Çalışma Raporu, Rakamlara Bir Bakış” NPR, 29 Ocak, 2017. “Gerçekçi Abartı” sözcüğü Trump’ın yerine yazan gölge yazar tarafından The Art of the Deal kitabında dolaşıma sokuldu. Bakınız Mayer, “Donald Trump’ın Hayalet Yazarı Herşeyi Açıklıyor”
The term “truthful hyperbole” was introduced by Trump’s ghostwriter in his bookThe Art of the Deal. See Mayer, “Donald Trump’s Ghost Writer Tells All.”
↩“Donald Trump: Siyahların Yaşamı Değerlidir polisleri öldürme çağrısı yapıyor ” CBS News, Temmuz 19, 2016.
↩Trump,Time to Get Tough, 29–48; Peter Navarro,The Coming China Wars (New York: Free Press, 2008), 203–05; Jacob Heilbrun, “The Most Dangerous Man in Trump World?” Politico, Şubat 12, 2017.
↩See James K. Galbraith, “Can Trump Deliver on Growth?”Dissent, İlkbahar 2017: 43–50; Foster, “Neofascism in the White House,” 19–25.
↩“Steve Bannon in 2013: Joseph McCarthy Was Right in Crusade Against Communist Infiltration,” CNN, 6 Mart, 2017.
↩Brecht,Galileo, 133.
↩“The Word of the Year 2016 Is…,” Oxford Dictionaries, 8 Kasım, 2016, http://en.oxforddictionaries.com.
↩Georg Lukács,The Destruction of Reason ( Aklın Yıkımı) (London: Merlin, 1980).
↩Ellen MeiksinsWood,The Retreat from Class (London: Verso, 1999).
Monthly Review Haziran 2017
Çeviri: Özgür Girişen