Küçük nükleer güç sahaibi iki ülke olan Hindistan ile Pakistan arasında olası bir nükleer savaşta bile çıkabilecek nükleer duman birkaç hafta içinde yeryüzüne yayılır. 30 km rakımda yağmur yağmaz. Nükleer toz bulutları yılarca dağılmadan kalarak güneşi engelleyebilir, ekinleri yok edebilir ve ölümcül düzeyde kıtlığa yol açabilir.
Olası bir nükleer bipatlamadan sonra kurtulanlar olursa, şayet kıtlık sorununa maruz kalmazlarsa, her türlü kanser hastalığından ve nükleer radyasyonun neden olabileceği çeşitli hastalıklardan ölebilirler. Nükleer patlamalar bilindiği gibi insanlığın sonunu getirebilir.
Hayatta kalan bazı insanlar ve yeni insanlık tarihine insan genomunun muhtemel taşıyıcıları – belki de başka bir medeniyet kurucusu olabilecekler – Amazon ormanlarının en kuytu bölgelerinde geçimini sağlayan yerli halk, Endonezya ve Afrika yağmur ormanlarında yok edilmekle karşı karşıya kalmadan yaşaya gelenler ve dünyanın en ucra köşelerinde hayatını idame edebilen bazı insanlar olacaktır.
Bu olası bir senaryodur. Ve muhtemelen Dünya Ana tarihinde daha önce birkaç kez meydana gelmiş olabilir. Elbette ki, meydana gelmiş bazı yok oluşlar nükleer bombalardan dolayı olmamıştır. İnsanoğlunun yaşadığı çeşitli yöntemlerden kaynaklı zulümler, hatta kültürlerarası kan davaları, doğa olayları veya her ikisinin birleşimi kimi olaylar yok olmanın nedeni olabilir.
Günümüzde bazı araştırmacılar, bilim insanları ve konuyla ilgili inceleme yapan uzmanlar insanlığın karşı karşıya kaldığı yok olma hakkında uyarılarda bulunabilirler. Ancak, rahatını bozmak istemeyen büyük halk çoğunluğu bu tür riskler hakkında bilgi sahibi olmak istemiyor. Dolayısıyla, tarihin bu kritik ve yüksek risk noktası olan durduğumuz yerde hiçbir sorun yokmuşçasına, her şey mükemmel bir şekilde devam ediyor.
İnsanlık, çok tehlikeli, kötü bir hayal dünyasında, kimi zaman hak ettiği yerde, yani uykuda/rüyada kalmaya devam ediyor. Gündelik yaşam konforu düşkünlüğüne olan meylimiz ve yönetici sınıfın güncel yalanlarına kanmamızdan dolayı uykudan uyanmamaya ve hayal dünyamızda yaşamayı tercih etmeye devam ediyoruz. Kısacası, Batı toplumu o kadar kayıtsız hale gelmiştir ki, hala yalanları gerçeğe tercih ediyor.
ABD Başkanı Ronald Reagan dönemi CIA Direktörü William Casey o zaman “Amerikan halkının inandığı her şeyin aslında yalan olduğunun farkına vardığı zaman dezenformasyon (yanlış bilgi verme) programımızın artık sonuna geldiğini bileceğiz” şeklinde açıklama yapmıştı. Çok haklıydı.
Dünya Ana’nın kendi kendini temizleme sürecine girmesinin zamanı gelmiştir artık. Dünyamız bunu çoktan hak ediyor. İstenilen küresel bir savaş mı? Nükleer bir felaket mi? Arzu edilen buysa, ben buna inanamıyorum? Küresel seçkinlerin; yani dünyanın bugünü ve geleceği konusunda kararlar veriyormuş gibi davrananların istediği bu türden felaketler mi? Sanmıyorum.
Dünyayı yöneten karanlık güçler/Kara Kutu (Dark Cabal), bu tarzda felaketlerin meydana gelmesi halinde, kendilerinin de yok olacağını bilirler. Büyük nükleer bir patlamanın veya patlamaların meydana gelmesi halinde dünyanın hiçbir yerinde maruz kalacak insanları seçme süreci olmayacak. Kaçacak bir yer de olmayacak. Her ihtimale karşı “sadece bir senaryo durumu” olarak hazırladıkları yüksek korunaklı lüks sığınaklarında bir süreliğine saklanabilirler, ancak bu korunaklı halleri de uzun süreli olmayacak. Yer altında, karanlıkta, güneşten mahrum bir şekilde yaşamak nasıl bir zevk olur, acaba. Güneşi görmeksizin karanlık bir dünyada gelişimlerini sağlayacak bu sosyal kesim için belki de hoş bir deneyim olur, kim bilir?
Hiroşima ve Nagazaki’yi yok eden patlamalardan bin kat daha güçlü birkaç nükleer patlama yeryüzünde her şeyin sonunu getirebilir. Irk, renk veya bölgesel ayrımcılığın olmadığı yer, bu durum olacak. Birkaç bin yıllık süre Beyaz Üstünlük de hiç olmayacak. Madiyata dayalı ve şefkatten yoksun bir yaşam süren bu küresel seçkinler sınıfının istediği yaşam tarzı bu olmasa gerek.
Hedeflenen nükleer imha amaçlı nükeer cephanelik son derece sofistike hale gelmiştir. Sürekli büyüyen bir seçenek olarak “nükleer ışık” şayet kulanılırsa, dünyayı yöneten karanlık güçler/“Kara Kutu” (Dark Cabal), missilemenin aynı şekilde nükleer “ışık” şeklinde mi olacağı veya daha ziyade, nükleer bir katliama mı dönüşeceğini şimdiden bilemezler.
Atom bombasının yol açacağı bir felaket III. Dünya Savaşı senaryosu olur. Bazı “uzmanlar” Armagedon’a çok az bir zamanımızın kaldığını söylüyorlar. Ama bunu nasıl biliyorlar? Birileri dünyanın sonu geldiğini nasıl bilebilir? Kriterleri nelerdir? Korku salma çığırtkanlığı mı? Yoksa insanlığı uyandırma girişimi mi? Kendine has bir “uzman” gelecekte olabilecekleri şimdiden nasıl bilebilir? Bu bilgi kesinlikle bilim kaynaklı değildir. Armagedon’un başlangıcını hesaplamak; bilindiği kadarıyla varlığımızın yeryüzünden son bulması zamanını hesaplamak anlamına gelmez mi? Bu ya küstahlıktır, ya da insanları olduklarından daha aptal zannetmek olur : Zorbalık yönetimi , köleleştirme, yapay zekayla kontrol sağlama, belki de zorla ötenazi gibi uygulamalarla gerçek sorunlardan sapma veya çok daha kötü durumlar; başka bir 3.Dünya Savaşı senaryosuna yol açan konular….
Onyıllar önce öngörülen Dünya Savaşı senaryosu; 2010 Rockefeller Raporu olarak adlandırılan raporda ve 18 Ekim 2019 tarihinde görünmez bir düşman virüsler ve korkunun bilgisayar simülasyonu Event 201 koronavirüs tatbikatıyla genel olarak kamuoyuna anlatıldığı tarzda bir senaryo. Aslında simüle edilen, tam olarak bugün yaşadığımız durum, yani SARS – COV2 virüsü idi. Yaşamakta olduğumuz bu durum bize tanıtıldığı zaman, bakmamayı tercih ettik.
Simülasyon, dünya ekonomisinin neredeyse tamamen çökmesinin tali düzeyde zararına neden oluyordu; iflas etmiş işletmeler, iş kayıpları, tam bir yoksulluk, kıtlık ve ölümler. Günümüz gerçekliğinin bize gösterdiği tam da bu durum. Daha önce hiç bilinmeyen oranda devasa bir sosyo-ekonomik felaket. Şimdiye kadar milyonlarca ölümlere neden oldu ve biz daha buzdağının öbür yüzünü neredeyse hiç görmedik.
Bu türden yapay zekâ marifetiyle empoze edilen planlı pandemikler insanlığın ölümüne yol açmaya devam edecek. Halk katmanları olarak bizler bu şeytani planı çığlık atarak itiraz edip durduramazsak, Küreselci Kara Kutu (Dark Cabal) diğer hedeflerine ulaşıncaya kadar daha fazla salgın yaşanacak. “Nüfusun azaltılması”, Toprak Ana’nın diğer kaynaklarının ele geçirilmesinin yanı sıra tekil bir küresel para sistemi üzerinden tam kontrol sağlanması ..
Dünya Ekonomik Formu marifetiyle sürdürülen kontrol “Küresel Sıfırlama/Global Reset” – “kaybedeck bir şeyiniz yok, dolayısıyla mutlu olacaksınız” cümlesinde olduğu gibi, bir de şu hususu eklemeliyim, “mutlu olarak davrandığınız sürece, sizden mutlu davranmanız istendiği gibi”. Aksi halde, bu noktada saf bir süpekülasyon söz konusu; Bir yapay zekâ aygıtını çalıştırma, itiatsiz vatandaşa ötenazi uygulama veya ötenazi uygulamasına kadarki sürede “trans-insan” haline gelmesi….
Bu ileri teknoloji operasyonları için 5G’ye veya yakında 6Gye ihtiyaçları olacak. 5G teknolojisi günümüzde birçok ülkede, ABD ve Avrupa’da çok sayıda kentsel alanlarda işlevsel halde. Yakında aşıya yerleştirilmiş yüksek hızlı nano çipleri manipüle etmek için daha güçlü elektromanyetik dalgalar ve alanlar elde ederler.
Şimdiden bile yürüngede 1000’e yakın Starlink uydusu var. Uzun vadeli hedefte 30.000 ve (+) artı Starlink uydusu. Bu uydular yapay zekâ teknolojisiyle üretilen yüksek güçlü verileri dünyanın dört bir yanında kurulu milyonlarca antenlere/alıcılara iletiyorlar. Elde edilen bilgi bu uydular üzerinden, insanlarda yaratılması planlanan manyetik alan da dâhil olmak üzere manyetik alanlarla bağlantı kurularak iletiyorlar. 5G teknolojisi ve elektromanyetik alanıyla insanlar “trans-insan” haline dönüşür (Klaus Schwab; “Küresel Sıfırlama/Global Reset” ve 4.Endüstriyel Devrim).
Bu felaket, bu gün karşı karşıya olduğumuz insanlığa karşı suçlar, tam da herkesin gözleri önünde onlarca yıldan beri planıyor. Bize neyi işletmeyi planladıkları açıkça söylediler: Örneğin Rockefeller Raporu, Event 201, Büyük Sıfırlama/The Great Reset; çok sayıda küçük ve hedeflenmiş salgın hastalık – SARS (2002-2004), 2012 ‘de MERS; H1N1 Domuz Gribi (2009-2010) ve daha fazlası ….
Çok daha büyük olaylar için iyi planlanmış pandemi denemeleri. Oysa gerçek anlamda pandemi olmayan, bütün insanlığı kapsayacak şekilde, BM’ye üye 193 ülkenin hepsinde ve hepsinde aynı anda.
Dünya Sağlık Ögütü 11 Mart 2020’de küresel düzeyde bir pandemi ilanı yaptığında, bütün dünyada kayda geçmiş yalnızca 9,344 kişi Covid ölümü vardı. Bu ölüm vakaların % 90’ından fazlası başka diğer hastalıkları olan 80 yaşın üzerinde insanlardı ve bütün dünyada sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ortak özellikleri olan bir grip salgını nedenyiyle ölen insanların ölüm nedeni “Covid” olarak kayıtlara geçildi. Açıkçası pandemi ilan etme şartları barındıran bir durum yoktu. Geçtiğimiz on yıllarda her yıllık mevsimsel grip hastalığından dolayı SARS-CoV2, diğer bir adıyla Covid-19’dan çok daha fazla insan ölümleri meydana gelmişti.
Düşünün bir kere; tüm dünya bu plana dahil edildi, zorlandı, şantaj yapıldı veya tehdit edildi. Sadece BM üyesi ülkeler değil, BM sistemi siyasi yapısı ve DSÖ, UNICEF, Dünya Ticaret Örgütü, UNCTAD, UNDP, – Bretton Woods Organizasyonu, Dünya Bankası ve IMF. Ve Dünya Ekonomik Formunun kilit noktada oyuncuları medeniyeti yok etmeye yönelik bu işbirliği halinde tasarlanmış çabanın birer parçasıdırlar.
Köresel ekonominin çökmesine neden olması konusu dışında, bu “Covid-19” salgınının insan üzerine yarattığı baskının arkasında öjenist bir gündem sözkonusudur.
Nufüs azaltması mı planlanıyor? Vatandaşları kontrol altında tutmak için büyük ve sürekli korku kampanyaları yürütme, sürekli tekrarlanan sokağa çıkma yasakları, maske takma, sosyal mesafeye riayet etme, insanların bir araya gelmesini ciddi bir şekilde sınırlama ve benzeri önlemleri alma..
Bu tarz ölmemler; insan onurunu ve kendi öz saygısını karalamak üzere çok iyi tasarlanmış önlemlerdir. Salınan korku aynı zamanda insan bedeninin hastalıklara karşı bağışıklık sistemini zayıflatır, direnme gücünü azaltır ve insanın iradesinde zafiyet yaratır.
Birleşmiş Milletlere üye 193 ülkenin her biri Acil Durum Yasasına benzer şekilde, vatandaşlık ve insan haklarını yürürlükten kaldırmayla sonuçlanan, bir tür Sağlık Sıkıyönetim Yasasına benzer bir sağlık acil durumu ilan ettiler. Tüm bu “sağlığı koruma önlemleri” adeta bir ülkeyei fethetmek için bölme” motosuna uygun olarak iyi planlanmıştir.
Kendimize bu soruyu sorabiliriz: Bu salgın 20.yüzyılın başlarına kadar uzanan Öjeni “teorisi” başkahramanlarının formüle ettiği gibi, toplumun geleceği açısında artık gereksiz görülen, eğitimsiz, yaşlı, zayıf bünyeli ve bir tarafı bir şekilde sakat kalmış insanları hedef almanın bir yolu mu?
Öjenik hareketi güç kazandıkça ABD Göçmenlik İdaresi/Bürosu yetkilileri bazı engelleri olan insanları Amerika’dan uzak tutmasını kolaylaştırmak amacıyla sınırdışı etme kriterlerini daha da sıkılaştırdılar. Oysa 1907’de çıkarılan yasa hükümlerine göre “zihinsel veya fiziksel kusurları” bulunan kişilerin ABD’ye girmeleri önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. “Zekâ geriliği” ve “iradesi zayıf” iddia edilen kişiler otomatik olarak sınırdışı edilecekler listesine eklendi. Müfetişler, her ne olurasa olsun, herhangi bir zihinsel anormallikleri bulunan kişileri sınırdışı etmeye yönlendirildiler.
Söz konusu bu kişiler çok fazla kaynağın gereksiz yere tüketilmesine yol açıyorlar, en azından, yöneten küresel karnlık güçlerin (Küresel Kara Kutu/Global Cabal) yararlanabileceği hiçbir şeyi üretmiyorlar.
Planlı bir pandemi nükleer bir katliamdan daha ucuza mal olur. Altyapı ve şehirlerin yıkılması olmaz. Kullanılabilir araziyi artırır. Serbest kalan yeni arazi ve mülkler, şimdilerde Amerika’da en büyük tarım arazisi sahibi olan hayırsever çiftçi Bill Gates tarafından propagandası yapıldığı üzere küresel seçkinlerin ve muhtemelen küresel seçkinlerin “çevre açısından güvenli” yeni tarım işletme sahiplerinin eline geçiyor.
Bill Gates dünyayı karbondioksit/ CO2’den kurtarmak amacıyla sebze tabanlı et üretimini teşvik ediyor ve elbette küresel ısınmadan doğabilecek olaylara karşı da önlem alıyor.
Bu girişim, yeni solun desteklediği Yeni Yeşil Düzen’den bile bir adım ileride bir girişim. Neoliberal kapitalizmi yeni bir boyutta konumlandıran bir yalan. Güvendikleri bu yalan durumuyla, onlarca yıldır insan eliyle yaratılan “iklim değişikliğinin” sahte gelişiyle aşılanmış bir doktrinle dünya gerçeğinin üzerini kolayca örtebilirler – diğer bir adıyla, “küresel ısınma” olgusuyla.
Sahte çevrecilerin tüm sloganlarını bir arada ve yanaşık düzen içinde tekrarlayanlar için “yeni” bir dünya düzeni baştan çıkarıcı bir yaklaşım olabilir. Yeni Dünya Düzeni veya Tek Dünya Düzeni büyük oranda azaltılmış bir dünya nüfusunu gerektirir. Günümüz şartlarında yaşadığımız biyo-savaş tabanlı 3.Dünya Savaşı hepimizin bir anda ölümüne yol açmaz. Ancak, herkesi zihinsel olarak daha iyi bir dünya düzenine ikna eder.
Şeytani planların her zaman yaptığı şey işte tam da budur. Maskeler, hatta çift maskeler, ilave olarak, plastik kalkanlar (bazı ülkelerde ceza verici en son gülünç emirler), sosyal mesafeye riayet, yeni salgın dalgaları ve yeni salgın varyantları ortaya çıkarken tekrarlanan kapanmalara vatandaşlar olarak bizler boyun eğerken, bir anlamda kendi mezarlarımıza gitmek üzere yavaş yavaş yol alıyoruz.
Özgürlüğümüzden ve insan haklarımızdan her zamankinden daha fazlasından vazgeçiyoruz. Amacı hepimize aşı yaptırmak olan “Dirty Rich Elit “ /Kirli Zengin Seçkin sınıfının pençelerine gittikçe daha fazla düşüyoruz. Göründüğü kadarıyla, bütün bu olup bitenlerin geçek gündemle – yani insan sağlığını korumakla – hiçbir ilgisi yok. Tam aksine, öjenist bir plan söz konusu.
Farkında olalım – neredeyse artık farkındalık aşamasındayız. İlaç Şirketi Pfizer’ın eski Başkan Yardımcısı ve Pfizer Bilim Kurulu Başkanı Dr. Mike Yeadon RNA tipi aşılamalar konusunda uyarılarda bulunuyor: ABD Hastalık Kontrol ve Koruma Merkezinin (CDC) yaptığı beyanlardan RNA aşılarının aslında bilindiği gibi aşı olmadıkları ama gen terepinde kullanılan aşılar olduklarını öğreniyoruz – İnsan DNA’sını değiştirebilecek özellikte, gen tedavi amaçlı, çok tehlikeli olabilecek aşılar.
Genellikle iki kez olması gereken, aslında aşı olmayan bu aşıların kanın pıhtılaşmasına, felçli kalmaya, anafilaksi reaksiyonlarına, bel felcine, bir dizi başka nörolojik ve otoimmün bozukluklara neden olduğu bildirilmiştir. Bütün bu hastalıklar kısa vadeli riskler olarak görülüyor. Dr. Yeadan’a göre taşıdıkları uzun vadeli riskler, 3 veya 5 yıllık sürede, potansiyel olarak daha fazla ölüm ve yaralanmalara neden olabilir.
Kendi hükümetlerinizin size ihanet ettiğine ve büyük bir biyo-Savaş olan 3.Dünya Savaşı senaryasuna Birleşmiş Milletlere üye 193 hükümetin hepsinin dünya çapında bir yıkım yaratmaya az ya da çok oranda katıldığına inanmak olabilir.
Bundan on yıl sonra, aslında aşı olmayan bu aşıların, insanların çoğunu, muhtemel trans-insan haline dönüştürdüğü zaman, hayatta kalanlardan bazıları size “neden bu konuda hiçbir şey yapmadınız, bir şeylerin doğru gitmediğini biliyordunuz” ve cevanız “bilmiyordum” olur. O zaman, artık çok geç olacak. Bu devasa boyutlarda ve canavarca yapılmış plan en az 50 yıldır düşünülüyor, belki de daha uzun süreden beri hazırlanıyor.
Başkan Nixon döneminde, 1969 yılında, Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Henry Kissinger, ABD Dış Politikasının belirlenmesinde kilit noktada bir rol oynamaya başladı. Kissinger 1973’te Dışişleri Bakanı oldu ve 1974’te Ulusal Güvenlik Çalışmaları Memorandumu 200: ABD Güvenliği ve Denizaşırı Çıkarları için Dünya Çapında Nüfus Artışının Etkileri (NSSM-200) çalışmaları yönetti.
Gizli dereceli sınıflandırma yapılan bu çalışma 1975’te ABD Başkanı Gerald Ford tarafından resmi ABD politikası olarak kabul edildi. 1990 yılı başından itibaren gizliliği kaldırıldı. Bu çalışma, yanlış bir şekilde, Az Gelişmiş Ülkeler olarak adlandırılan ülkelerdeki nüfus artışının ABD Ulusal Güvenliğine ciddi bir tehdit olduğu iddia edildi. Çalışmada gıda kontrolü soykırımı konu ediliyordu. “Gıda Sorunu bir varsayım değildir. Gıda madeleri tedarik süreci hepimize karşı bir silah olarak kullanılmaya dönüştrüldü.”
NSSM-200 Çalışmalarıyla, sözkonusu ülkelerde doğum kontrolü ve ayrıca dolaylı olarak savaş veya kıtlık yoluyla nüfus artışını azaltmak üzere adeta gizli bir planın ana hatları çizilmiş oldu. Ulusal Güvenlik Danışmanı sıfatıyla Kissinger yerini alan Brent Scowcraft planı uygulamakla görevlendirilmişti.
ABD Dışişleri, Hazine, Savunma ve Tarım Bakanlıkları gibi CIA Direktörü George H.W.Bush’a da Brent Scowcroft’a yardım etmesi talimatı verilmişti. 1970’lerden itibaren birçok ABD İdari Birimi için dünya nüfusunun azaltılması konusu önem arzetmektedir. NSSM-200 Çalışmaları halen operesyonal haldedir.
Küresel Kuzey’in çoşkulu ve savurgan yaşam tarzına imrendiği, Dünya doğal kaynakların en az üçte ikisini barındıran Küresel Güney için kıtlık/açlık olgusu dünya nufusunu önemli ölçüde azaltmak için hala tek bir silahtır. Diğer savaş araçları; 11 Eylül saldırılarıyla içerde kasıtlı olarak başlayan “teröre karşı ebedi savaş” şeklinde propafandası yapılan olaylar sürekli savaşlardır. Geçtiğimiz 20 yılda ABD ordusu veya NATO güçlerinin sebep olduğu savaş veya çatışma yoluyla her türlü acımasız cinayet haklı gösterilerek 15 ila 20 milyon arasında insan katledildi.
Kimi zaman ABD ve mütefik ülkeleri kitlesel savaş suçlarından dolyı suçlu bulundular. Savaşa gönderirken en iğrenç cinayetleri hiç pişmanlık duymadan gerçekleştirebilsinler diye askerlerini cesaretlendirmek üzere uyuşturucu madde veren bir milleten daha ne bekleyebilirsiniz? Bu askerler evlerine döndüklerinde, acımasızca işledikleri cinayetler, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) şeklinde rahatsızlıklar olarak ortaya çıkar.
Bu askerlerin genellikle topluma yeniden entegre olmaları zor olur. Washington Post gazetesine göre geri dönen gazilerin yaklaşık olarak % 20’si TSSB rahatsızlıklarını bildirmişlerdir. Gerçek rakam çok daha yüksek olabilir. Çoğu zaten intihar ediyor.
Covid salgını, adeta bir dikta rejiminde olduğu gibi, anayasaya aykırı olarak özgürlükleri kaldırma tedbirlerini kolaylaştıran, dünya ekonomisinin çöküşüne yol açan, sayısı belirsiz ekonomik iflaslar, işsizlik, kıtlık, ölümler ve nihayet çeşitli hastalık vakaları yaratan korku kampanyasını başlatmış oldu.
Yüz binlerin Covid salgını yüzünden değil, ama acımasızca ve haksız bir şekilde uygulamaya konulan Covid salgın tedbirlerinin yol açtığı yan etkilerin tetiklediği hastalıklardan dolayı ölecekeleri tahmin ediliyor.
Küresel seçkinlerin dayattığı insan yaşamı anlatısına uymayan politik liderler ağır bir şekilde kınanır veya öldürülür. Bu konuda önümüzde, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ilk Başbakanı Patrice Lumumba’nın öldürülmesi olayına kadar uzanan uzun bir tarihsel geçmiş var.
Bu konuda elimizde somut kanıt yok, ancak, Tanzanya ve Burundi Cumhurbaşkanlarının son zamanlarda ölümleri önemli soru işaretlerini gündeme getiriyor. Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı John Magufuli, vatandaşların hastalığının doğal yollarla tedavi çarelerinin olduğunu söyleyerek, önerilen aşılarla aşılatılmasını reddetmişti. 17 Mart 2021’de sözümona kalpkrizinden aniden öldü. Burundi Cumhuriyeti Devlet Başkanı Pierre Nkurunziza 08 Haziran 2020 tarihinde, beklenmedik bir şekilde, iddia edildiği üzere kalp yetmezliğinde öldü. Burundi Devlet Başkanının Covid salgını inkârcısı olduğu iddia edilmişti. Dünya Sağlık Örgütünü (DSÖ) ülkesinden göndermişti.
Acımasızca ve sürekli aşı-aşı-aşı kampanyasının önemi, dolandırıcı covid-face’in arkasında saklı sağlık koruma iddaiasından başka bir gündemin daha olduğu göze çarpan bir örneği olamaz. Avrupa Birliği kısa süre önce 1.8 milyar doz RNA tipi aşı siparişi verdi. Bu kadar aşı, 450 milyon AB’ye üye ülke vatandaşlarının her biri için yaklaşık 4 doz aşılanması demek. Peki, ama neden bu kadar fazladan doz aşı? Önümüzdeki 3 veya 4 yılda kaç tane daha “salgın dalgası”, “yeni salgın tehditi” veya “Covid varyantı” planı yapılıyor, acaba?
Ve neden bu aşıların hiç biri Rusya veya Çin’den değil? Geleneksel aşılama yöntemine dayalı aşıları üreten Rusya ve Çin, gerçek virüsle temasa geçtiğinde antikor üretecek zayıf veya ölü halde bir antivirüs enjekte eden aşı üretiyorlar. Bu üretim yöntemiyle elde edilen ürün onyıllardan beri kanıtlanmış koruyucu ilaç olarak uygulanıyor.
Kendimize bu soruyu sormalıyız:
Batı’daki geleneksel gen terapisinde kullanılan aşılama seçimi insan sağlığını koruma gündemine verilecek cevabı işaret ediyor mu? Yoksa başka bir gündem mi söz konusu?
Kaybedecek zamanımız yok. Direnmeliyiz. HAYIR demeliyiz, Küserel düzeyde, Dayanışma halinde.
Çeviri: Nizamettin Karaben
Global Research.ca, 25 april 2021