Aşık Veysel’in 49. ölüm yıldönümü anısına ressam Haydar Özay’ın “Aşık Veysel Resimleri” sergisi 28 Mart’ta CRR’de açılıyor.
Yoksulluklar içinde bir Anadolu köyünün ve köyü çevreleyen bozkırın biçimlendirdiği Sivaslı büyük halk ozanı Aşık Veysel’le ilgili sıra dışı resimler bunlar… Haydar Özay’ın sergideki resimlerinde sazından ayrı düşünülmeyen bir Veysel var. Buğday başaklarına dokunurken ozan, sazından azıcık uzakta bile, söyleyeceklerini sazıyla birlikte düşünür gibi… İster tahta beşiklerle, kağnılarla, köylüleriyle çevrelenmiş olsun, ister “gurbet ellerde” olsun, “ dert ortağı” sazı hep elinde, hep yanı başında…
Çiğdem çiçeği, kuşburnu, meşe yaprakları ve buğday başaklarıyla çevrelenmiş bir Veysel resmedilmiş. Köylülerin kara topraktan yaptığı hasattan, Veysel’in türkülerine yükselen, Veysel’ce saza, söze dökülenlerin ressamca anlatımı var bu eserlerde…
Ressamın resimlerinde, türkülerin sözleri gerçeğe dönüşmektedir sanki “Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı” diyen ozanın sazının yapıldığı dut ağacının yaprağı ve meyvesi görülürken, yine aynı türkünün sözlerinden bir başka imge resimde yer bulur kendine “ Sazım bu sesleri turnadan mı aldın ?” diye soran Veysel’in sazı üstünde uçan bir turnayı görürüz.
Bir diğer resimde sırtında sazıyla Anadolu’yu yaya dolaşmaya başlayacak ozan… Anadolu’yu karış karış, diyar diyar gezen, uzun ince yollarda kış yolculuklarına hazırlanırken resmedilen Veysel’in arkasında kapılar kapalı değildir. Yağan karda bile açık kapılar neyi gösteriyor? Yoldan mı gelinmiş, yola mı çıkılacak, belli değil…
Çağının dışında yaşayan bir köye, modern zamanların ulaşmaya başladığına ressam resimlerinde tanık oluyoruz. Kağnılı, gaz lambalı, elektriksiz köylere kara tren, radyo ve fotoğraf ulaşmış… 1931’de Sivas Aşıklar Bayramı’nda çekilmiş bir fotoğraf. Başlangıçların başlangıcı sayılabilecek bu fotoğraf Veysel’in köyünden çıkışını ve Aşık Veysel olacağı farklı bir yola girişini simgeliyor. Başka bir resimde bu fotoğraftaki insanın yıllar sonrasına tanık oluyoruz. Üç telli, püsküllü sazıyla, ona ve türkülerine ait ne varsa anıtlaşmıştır artık…
İki gözü görmeyen büyük ozanın derin sessizliğine eklenen sesleri de bize hissettiriyor resimler. Koyun sürüleriyle çoban, çeşme ve tren sesi, toprak harmanlardan kopup gelen davullu zurnalı köylü ailesi, Aşık Veysel deyişlerinde bir şiir dünyasına dönüşecek olan başka başka sesler…
Aşık Veysel’i kendi çocukluğundan kalan anılarmış gibi resimlerinde hatırlıyor ressam Haydar Özay.Ressam B-bu sergiden itibaren kendi Aşık Veysel anılarını yani resimlerini, bizim de anılarımıza dahil etmek istiyor sanki… Değişik mekan ve zamanlarda gösterdiği saz şairi Veysel’i uğradığı iki kapılı han odalarında, tahta kaşıkla yemek yerken hatırlatmak istiyor.
Ekin tarlalarında Veysel,
Hep köyünde kalmak, köylüleriyle yaşamak isteyen Veysel.
Tahta bavuluyla bekleyen, karda kışta yollara düşen, gaz lambalı, toprak evlerde, harmanda, baharda Veysel.
Bütün bunlar hep hatırlansın istiyor, Ve bir ressam hep hatırlıyor Aşık Veysel’i resimleriyle…Yoksunluklarla dolu “ bir küçük dünyası” ile hayatımıza büyük değerler katan Veysel’i anlatıyor. İnsanlığın acılarını duyan, duyurmak isteyen, dinleten ve artık bugün, dünyanın ölümsüz türkülerine dönüşmüş bir doğa gücü olan Veysel’i tanıyoruz. Bir resimden diğerine bağlanan her bir resim, yoğun duygusallıklarıyla resim dünyasında rastlanmayan, özgün ve benzersiz bir Aşık Veysel sembolizmine dönüşüyor.
Gezi’nin Ressamı olarak tanınan Haydar Özay bir tarih ressamı olmasının yanı sıra edebiyatın, şairlerin, tiyatronun ressamı olarak da adlandırılabilecek bir tutkuyla eserlerine durmaksızın yepyeni başlıklar ekliyor. Büyük şair Nazım Hikmet için yaptığı resimlerine, büyük halk romancısı Yaşar Kemal’le devam etmişti. Ve şimdi büyük halk ozanı Aşık Veysel’e de benzer bir sevgi ve adanmışlıkla devam ediyor.
Klasik müzik sanatçısı Cemal Reşit Rey’in anısına 1989’da kurulan CRR’de, bir halk müzisyeni Aşık Veysel’in 49. ölüm yıldönümü anısına açılan, “Aşık Veysel Resimleri”, ressam Haydar Özay’ın güçlü ve kendine özgü üslubuyla gitgide büyütecek olduğu bir koleksiyonun ilk sergisi olarak İstanbullu sanatseverlere sunuluyor.