Cumartesi , 21 Aralık 2024

İran ile İsrail arasında “Gölgeler Savaşı” ve enerji kavgaları Faik Bulut

“İran ile İsrail; kim kazacanak?” / Görsel: allofjo.net

İsrail eski Milli Güvenlik Kurulu Başkanı Meir Ben Şabat, son aylarda Ortadoğu’da tırmanan kutuplaşma ve kavgayı ülkesinde İngilizce yayımlanan Globes gazetesinde şöyle özetliyor:

İran ile İsrail arasında ilan edilmeyen çok boyutlu ve çok yönlü kapışma, arka bahçede alabildiğine devam ediyor. Bölgemiz yeni bir düzene geçiş aşamasında. Bu kaotik ortamda milli sınırları aşan değişimler ve olaylar meydana gelebiliyor. Hadiseler, özgün bir nitelik taşıyor. Bu durumda ABD’nin devreye girip güç kullanmasına ihtiyaç var.

Bu örtülü kavga veya hayalet ajanlar mücadelesi, Londra merkezli Suudi gazetesi Şark’ul Avsat‘ın siyasi yorumcusu Huda El Huseyni tarafından “gölge savaşı” olarak adlandırılıyor:

“Uzun süredir İsrail ile İran arasında Ortadoğu’da devam eden gölge savaşı nihayet gün yüzüne çıkmış durumda. Örneğin şubat ayında İran’daki drone tesisinin vurulmasından sonra, Irak Kürdistan’ındaki bir İsrail istihbarat üssüne füzeler fırlatılmıştı. Yine şubat ayında Kirmanşah’taki İran insansız hava aracı üssü bir dizi drone ile vuruldu.

Şimdilerde ise bölgenin dışına da taşabilecek ölümcül bir çatışma tehdidi kendini gösteriyor. Geçen hafta Quadcopter model birkaç İsrail SİHA aracı, İran’ın nükleer araştırma tesisine saldırı düzenlendi. Yine Perçin’deki tesise gerçekleştirilen 26 Mayıs’taki drone saldırısında bir mühendis hayatını kaybetti. Birkaç gün önce de Tahran’ın göbeğinde motosikletli iki kişi İranlı bir albayı (Kudüs Gücü dış operasyon komutanı Hasan Sayyad Hudai’yi) öldürdüler.

Tüm bunlar, Naftali Benett başkanlığındaki İsrail hükümetinin iktidara geldikten sonra ortaya koyduğu ‘Ahtapot Doktrini’nin yani İran’ın askeri ve nükleer yeteneklerine karşı yürüttüğü projenin bir parçasıdır.

İsrail geçtiğimiz yıllarda İran’ı içerden vuran saldırılarını genellikle casuslar ve siber yollarla gizlice gerçekleştirdi. Her seferinde İranlı bilim adamlarını ve nükleer tesislerini hedef aldı.

Son on yıldır da İsrail, başta Suriye olmak üzere İran’a bağlı milislere ve silah sevkiyatlarına yönelik hava saldırılarını hiçbir şekilde hafifletmedi.

İçlerinden birinin de nitelendirdiği üzere ‘yeni bir savunma stratejisi’ takip ediyor. Bu strateji kapsamında Irak, Suriye, Lübnan ve Gazze gibi yerlerdeki ‘kollarını’ değil, İran’daki ahtapotun kafasını hedef alıyor…

Tahran; Lübnan’daki Hizbullah, Gazze Şeridindeki Hamas ve İslami Cihat, Yemen’deki Husiler veya Suriye ve Irak’taki Şii ajanları aracılığıyla birçok milis ve terör grubunun ortaya çıkmasına yardım etti.

İsrailli savunma yetkililerine göre; İran’ın insansız hava araçlarından kaynaklanan ve gün geçtikçe İsrail’in karmaşık hava savunma ağına nüfuz etme riski artan bir tehdidi de var.

İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid, ‘İranlılar terörü kapımıza getirebileceklerini ve bunun karşılıksız kalacağını düşünüyorlarsa yanılıyorlar, işler bu şekilde yürümeyecek!’ diyor.

Son olarak da İran rejimine bağlı bir basın kuruluşu, Tahran’ın hedef listesinde olduğu söylenen beş eski İsrail askeri istihbarat subayının isimlerini yayımladı.” 1

İsrail'den Suriye'ye hava operasyonu. Kaynak- VOA arşivi.jpg
İsrail’den Suriye’ye hava operasyonu / Fotoğraf: AFP

 

Vuruşmanın evveliyatı eskiye dayanıyor; İsrail, 2007’de Ardeşir Hasanpur isimli bir nükleer uzmanını zehirlemişti.

Bir noktaya daha dikkati çekmek durumundayım:

İsrail’in seri imalat halinde İran topraklarında ve hatta başkentinde gerçekleştirdiği suikastları önlemekte yetersiz kalan Tahran yönetimi, kamuoyunun tepkisini çekmektedir.

İran ile Lübnan’daki Hizbullah yetkilileri ise bu kez, eskiden olduğu gibi “Kanı yerde kalmayacaktır; münasip zaman ve mekânda misilleme yapacağız!” türünden beylik laflar etmediler. Tersine, kavganın kurallarını değiştiren yeni bir taktik benimsediler:

Derhal! Dişe diş ve göze göz!

Muhtemelen İsrail ajanlarının İran’da gerçekleştirdikleri suikastların önlenememesi nedeniyle İran Devrim Muhafızları istihbarat şefi Hüseyin Taib görevden alındı.

Belki de amaç, daha etkili misilleme yapılmasını istemeleriydi.

Muhtemelen bu taktik, İran’ın son güncel misillemesinde somutluk kazandı:

Irak Kürdistan bölgesindeki bir İsrail hava aracı, İranlı milisleri muhtemelen Suriye’ye (veya Irak’ın güneyine) taşıyan bir konvoyu vurdu.

Çok sayıda insan öldü. Bunun üzerine aniden Kürdistan semalarında beliren bir hava aracı (muhtemelen SİHA veya füze), İsrail hava aracını düşürdü.

Peşmerge Bakanlığı görevlilerinin teyit ettikleri bu hadise, hava trafiğindeki riskler üzerine analiz yapan “İntel Sky” isimli bir sitede şöyle yorumlandı:

Düşürülen İsrail hava aracında üst düzey bir MOSSAD (İsrail Dış İstihbarat teşkilatı) yetkilisi bulunuyordu. Hayatını kaybeden bu yetkili, İran’daki suikast timlerinin komutanıydı ve Kürdistan bölgesini sıçrama tahtası olarak kullanıyordu.

Bu olaydan sonra iktidara yakın bir İran gazetesi, “hedef alınacak İsrailliler listesinden” bahsetti; İsrail medyası da bu listede “100 kadar İsrailli yetkili/görevli” olduğunu yazdı.

Köşe yazarı Muhammad El Rumeyhi‘nin, Şark’ul Avsat‘taki haber yorumuyla konumuza devam edelim:

Ukrayna savaşı paralelinde değişen dengeler ve artan gerginlikler sonucunda Ortadoğu’da İran ile hasımları (ABD, S. Arabistan, İsrail, Türkiye vs) arasındaki siyasi rekabet sonucu Sadr grubu, parlamentodan çekildi.

Aynı bağlamda İsrail; Lübnan’da vuracağı hedeflerin ‘Hizbullah cephane ve mühimmatının bulunduğu evlerle binalar olduğunu’ açıklayarak, Lübnanlıların buraları terk etmesini istedi.

Şam Havaalanı, İsrail füzeleriyle atıl hale getirildi. Şimdi de İran ile karşı cephedekiler (İsrail ve Körfez devletleri) arasındaki savaş alanı Türkiye-Irak-Suriye-Lübnan-Ürdün-Yemen topraklarını kapsayacaktır. 2

ABD temsilcisi Amos Hochstein, Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Awn ile İsrail adına pazarlık yapıyor. Kaynak-The Times of Israel.jpg
ABD temsilcisi Amos Hochstein, Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Awn ile İsrail adına pazarlık yapıyor / Fotoğraf: The Times of Israel

 

Bu zorlu kapışmaya hazırlık babından Hamas, İslami Cihat (Filistin), Hizbullah (Lübnan) ve Pasdaran (İran Devrim Muhafızları) arasında ortak harekât merkezi kurulması ve istihbarat paylaşımı yapılması hususunda karar alındığına dair haberler yayınlanmaktadır.

Gelişmelerin salt İsrail-İran kapışması ve askeri operasyonlardan ibaret olmadığını bilhassa belirtmek isteriz.

Zira Gün Zileli’nin isabetli tespitiyle: “Bugünkü durum, iki dünya savaşındaki durumdan çok daha karmaşıktır ve asla ezberciliğe gelmez.” 3

O halde vaziyet nedir? Birkaç yorumu örnek göstererek bu soruyu yanıtlayabiliriz:

Bazılarına göre İsrail’in İran ile gerginliği artırma politikası, aslında içerideki derin siyasi ve ekonomik krizi dışarıdaki bir çatışmayla örtme isteğinin bir sonucudur.

Gerçi iki devlet arasında direkt bir savaştan söz edilemez. Bilhassa İsrail İran’daki hedeflerle Suriye’deki İran varlığına yönelik saldırılarında nokta atışı ve sınırlı operasyonlar (bombalama, sabotaj, suikast vs) yapmayı tercih etmektedir.

Bir anlamda ajanların başrolü oynayacakları İsrail-Körfez devletleriyle İran arasındaki bir çeşit ‘istihbarat savaşı’ndan söz edilebilir. İran, bir dönem için Suudi petrol rafinerilerini ve Birleşik Arap Emirlikleri sahillerindeki petrol tankerlerini de vurmuştu. 4

 

Saldırılar, İsrail ve Batı açısından tehlike olarak görülen İran nükleer tesislerinin ve balistik füzelerinin imha edilmesiyle sınırlı kalacak, İran rejimini devirmeyi amaçlamayacaktır. Maksat, Amerikan-İsrail ortaklığının bölgede kurduğu dengenin İran lehine değişmemesidir.

İran’ın hedef haline getirilmesinin ana sebebi; bölgedeki uzantıları/kolları aracılığıyla birçok farklı ülkedeki askeri ve siyasi müdahaleleri ile benzeri faaliyetlerdir. 5

 

Suudilerin son zamanlarda yoğunlaştıkları zirve görüşmelerin amacı, terör olgusunu ve başta şüpheli nükleer programlarına bir çözüm bulmayı hâlâ erteleyen ve küresel bir endişe kaynağı haline gelen İran olmak üzere, terörü destekleyen ülkeleri ortadan kaldırmak için etkili bir mekanizma oluşturmaktır.  Aynı zamanda zirveler, özellikle enerji alanında olmak üzere halkların istikrarı için önemli bir faktör olan ekonomik büyüme fırsatlarını da güçlendirecektir. 6

Bu noktadan itibaren bölgesel kavganın boy ölçüşme alanı haline gelmiş olan Suriye konusuna da değineceğiz.

Bu hususta İsrail güvenlik çevrelerinin rapor haline getirdiği tespitler önemlidir:

Dünyadaki birçok ülkenin saldırıp parçalamak için çalışmasına rağmen Suriye, hâlâ İsrail’i rahatsız edip yorabiliyor. Suriye ordusu, hasmı olan İsrail askeri gücüyle denklik aşamasına gelmek için durumunu giderek iyileştiriyor. Beşşar Esat, Körfez’deki Arap devletlerinin cömert ekonomik ve siyasi yardımlar gibi cazip tekliflerine rağmen İran’dan vazgeçmiyor.

Ukrayna’daki savaşı nedeniyle Rusya askerlerini çektikçe, İran bu güvenlik boşluklarını doldurmak için Suriye yönetimi ile her türlü yardımı yapma hususunda anlaşmış görünüyor. Bununla birlikte Esat, ülkesine yönelik İsrail saldırılarını asgariye indirebilmek maksadıyla İran askeri birimlerinin varlığını azaltmaya gayret edecektir.

Dolayısıyla İsrail, Suriye’deki askeri varlığını azaltmak maksadıyla saldırılarını artırmak ve bilhassa İran askeri hedeflerini sürekli vurmak durumundadır. 7

Yukarıdaki tespiti doğrulayan bazı gelişmeleri sıralamak, meseleye açıklık kazandıracaktır:

Ürdün eski Enformasyon Bakanı Semih El Mu’ayata, İsrail’in Şam Havaalanı’nı vurup atıl durumda bırakmasıyla Ürdün-Suriye sınırındaki uyuşturucu çatışmalarına bulaşan bazı milislerin artan faaliyetlerine dikkati çekti.

Bu milislerin bir kısmının İran Devrim Muhafızları (Pasdaran) ve Lübnan Hizbullah örgütü mensubu oldukları iddia ediliyor.

Iraklı Şii gruplar ise, Suriye ile sınırın Ürdün tarafında muhaliflere lojistik ve siyasi destek için kurulmuş olan Amerikan üssü El Tanf’a karşı faaliyet içindeler.

Ürdün, üç yıldan beri ilk kez çöldeki El Rukban Kampı’ndaki Suriyeli mültecilere doğrudan ve Suriyeli yetkililerin katılımıyla insani yardım ulaştırma izni verdi.

Ürdün hükümeti, Suriye dosyasına ait ve bilhassa sınıra ilişkin yeni düzenlemelerini uluslararası camia ve Amerikan yönetiminin bilgisi dâhilinde gerçekleştirmeye çalışıyor.

Ürdün Kralı II. Abdullah ve Mısır Başkanı Abdulfettah Sisi, İran'a karşı yeni bir ittifak arayışı.jpg
Ürdün Kralı II. Abdullah ve Mısır Başkanı Abdulfettah Sisi, İran’a karşı yeni bir ittifak arayışı

 

Bir başka gelişme de Şam-Tahran hattında yaşanıyor. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esat’ın, 10 yıldan bu yana sıkça ziyaret ettiği iki başkent var: Moskova ile Tahran.

Tek istisnası geçtiğimiz mart ayında Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Abu Dabi’ye gitmesi oldu.

9 Mayıs’ta ise tekrar İran’a giderek ülkenin ruhani lideri Ayetullah Hameney, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve diğer yetkililerle görüştü.

Güvenlik nedeniyle bu ziyaret, Esat’ın Şam’a dönüşünden sonra açıklandı. Görüşmeler sırasında neler konuşulduğuna dair çok az bilgi var.

Ancak bu buluşmanın, İsrail’in İran’a yönelik muhtemel operasyonlar amacıyla düzenlediği kapsamlı hava, kara ve deniz manevralarıyla aynı tarihe denk düşmesi anlamlıdır.

Lübnan Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın aynı tarihte, “Direniş ittifakı her türlü saldırıya karşılık verecektir” diye demeç vermesi de oldukça dikkat çekicidir.

Suriye'deki Rus tankları devriye görevinde.jpg
Suriye’deki Rus tankları devriye görevinde

 

Esasen, Ukrayna-Rusya savaşı sonrasında Ortadoğu’da yepyeni askeri ve siyasi çatışma kurallarına tanık olmaktayız.

Değişen dengeler ışığında bölgenin siyasi ittifaklar haritasında köklü değişimler bekleyebiliriz.

Mesela Mısır, S. Arabistan ve BAE, Rusya ile aralarını düzeltme yolunda önemli bir mesafe almış görünüyorlar.

Bu üç devlet, ABD ve Rusya gibi süper güçlerden sadece birine sırtlarını dayamak istemiyorlar.

Tersine, birden fazla yükselen güç ile (mesela Çin gibi) ilişkide bulunmanın daha yararlı olacağı kanısındalar.

Bu arada Rusya ile arası iyi sayılan İsrail’in Ukrayna sonrası Putin’e sırt çevirmesi yüzünden muhtemelen Rusya lideri, Esat-Hameney buluşmasına sevinmiş olmalıydı ki, o zamana kadar İsrail uçaklarına karşı kullanılmasını yasakladığı S-300 füzelerinin fırlatılmasına izin verdi.

Kendi hanesine olumsuz yazılacak bu gelişmenin önünü kapatmak isteyen ABD Başkanı Biden, S. Arabistan’a gitmekte kararlı görünüyor.

Bu arada Amerikan Kongresi, kurulması tasarlanan “İsrail-Sünni Arap Hilali” projesi kapsamına giren 9 Arap ülkesi ve İsrail ile ortaklaşa hava savunma sistemine ilişkin bir strateji belirlenmesi konusunda 180 gün içinde karar verme hazırlığı içinde. Asıl hedefleri ise, İran’ın Irak ve Suriye’deki nüfuzunu kırmak. 8

ABD Başkanı Joe Biden, Ortadoğu'da İsrail destekli Arap NATO paktı kurma arayışında.jpg
ABD Başkanı Joe Biden, Ortadoğu’da İsrail destekli Arap NATO paktı kurma arayışında

 

Dünya gazetesi köşe yazarı Zeynep Gürcanlı’nın, Biden’ın hedefleri konusunda çizdiği pembe tablo fazlaca abartılıdır:

ABD yönetimi kararlı; Ortadoğu’da küskünler barıştırılacak, çatışmalar bitirilecek. Trump döneminde İsrail’in Arap ülkeleri ile imzaladığı Abraham anlaşmaları ilk adımdı. Bu sürece Suudi Arabistan dâhil olmamıştı. Şimdi ABD Başkanı Joe Biden’ın Temmuz’da yapacağı bölge turunda, Suudi Arabistan’ın da ikna edilmesi planlanıyor.

Amerikan yönetimi bunun için öncelikle İran’ın ‘bölgesel etkisini’ kırmakla işe başlamış görünüyor. İlk adım Irak üzerindeki İran etkisini kırmaktır.

Irak Enerji Bakanlığı geçen hafta yaptığı açıklamada, Suudi Arabistan’la Ocak’ta imzalanan elektrik sistemlerinin birbirlerine bağlanmasına ilişkin anlaşmanın hayata geçmeye başladığı bilgisini verdi. Irak aynı zamanda Ürdün ve Türkiye’den de elektrik alıyor, ancak yetmiyor. İhtiyaç büyük oranda İran’dan karşılanıyor.

Amaç, Suudi Arabistan bağlantısı ile İran’ı devreden çıkarmak ve Irak’ın bu ülkeye olan enerji bağımlılığını ortadan kaldırmak. Birleşik Arap Emirlikleri’nin Irak’ta kurmakta olduğu dev güneş enerjisi tesislerini de bu açıdan okumak gerekiyor. 9

İsrail Milli Güvenlik Danışmanı Meir ben Şabat, Amerikan heyetiyle birlikte Abraham Anlaşmaları töreninde. Kaynak- ABD Büyekelçiliği, Kudüs.jpg
İsrail Milli Güvenlik Danışmanı Meir ben Şabat, Amerikan heyetiyle birlikte Abraham (İbrahim) Anlaşmaları töreninde / Fotoğraf: ABD Büyekelçiliği, Kudüs

 

Kuşkusuz ki Biden, büyük rakipleri Rusya ile Çin’in önünü kesmek, bölgede serbestlik elde eden Arap müttefiklerini yeniden çevresinde toplayıp güçlenmek ve ılımlılarını da yanına çekmeyi amaçlamaktadır.

Gelgelelim İsrailli Ortadoğu uzmanı Dr. Tzvi Barel, o kadar iyimser değildir. Barel, Haaretz gazetesindeki yazısında daha gerçekçi bir tespitte bulunmaktadır:

Biden, İsrail adına, Suudi yönetiminden şu taleplerde bulunabilir: Hava sahasını İsrail havayollarına açması, ortak ticari, ekonomik ve teknolojik sözleşmeler imzalaması, iki ülke arasında sıcak güvenlik dostluk mesajları vermesi. Ancak ABD güdümlü bir Arap-İsrail NATO paktı olmaz.

Bölgedeki bir Amerikan diplomatına bakılırsa, Arap devletlerinin hem ABD hem de kendi aralarında çelişkileri fazladır. Örneğin BAE, Katar, Suudi Arabistan’ın bir şekilde İran ile görüşme ve anlaşmaları söz konusudur. Körfez yetkilileri, İran’a yönelik olsa bile savaştan yana değiller.

Tarafsız kalmaya özen gösteren Umman Sultanlığı, zaten böyle bir pakta üye olmaz. Irak parlamentosu ise böyle bir pakta girmeyi onaylamamıştır. Suudi yönetimi, tek bir süper devlete sırtını dayama stratejisini bıraktı. Mesela Çin ile ilişkilerini geliştirmeye bakıyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Türkiye'nin Suriye'ye muhtemel operasyonuna onay vermedi. Fotoğraf-İHA.jpg
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Türkiye’nin Suriye’ye muhtemel operasyonuna onay vermedi / Fotoğraf: İHA

 

Unutmayalım: 2016’da Türkiye’nin de dâhil olduğu Arap ülkeleri arasında kurulma kararı alınan “İslam Ordusu” projesi fiyaskoyla sonuçlanmıştı.

Peki, bu arada Türkiye ne yapıyor? Z. Gürcanlı, bu hususu daha gerçekçi tarzda yorumluyor:

“AKP iktidarının operasyon için umutla beklediği Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un Türkiye ziyareti beklentiyi karşılamadı. Belli ki Moskova, yeni bir Türk askeri operasyonuna yol vererek, Suriye’de PYD-YPG’yi Amerika’ya tümden ‘kaptırmak’ istemiyor.

Ziyaret sırasında Türk yetkililer Rusya’nın altına imza koyduğu, Menbiç ve Tel Rıfat’ın PYD-YPG’den arındırılmasını öngören Soçi mutabakatından bahsettikçe, Lavrov da Türkiye-Rusya arasındaki İdlib’in aşırı dinci terör örgütlerinden temizlenmesini öngören anlaşmadan bahsetti.

Bir anlamda, ‘Türkiye kendi yükümlülüğü olan İdlib’i temizlemeden, bize Tel Rıfat ya da Menbiç’teki yükümlülüklerimizi hatırlatmasın!’ mesajını verdi.

Özellikle ABD’nin Suriye’de IŞİD’le mücadele için kurduğu uluslararası koalisyondan 16 Haziran’da yapılan açıklama, adeta Ankara’ya ‘meydan okuma’ niteliğinde.

Uluslararası koalisyonun açıklaması, üst düzey bir IŞİD teröristinin Suriye’nin kuzeyinde (Türkiye denetimindeki bir bölgede-F.B.) yakalandığını bildirmek için gerçekleşti. Ancak kullanılan ifadeler Ankara açısından bakıldığında son derece sorunludur.

Açıklamada, PYD-YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) özel olarak teşekkür ediliyor. IŞİD’le mücadele koalisyonunun SDG ile çalışmaya devam edeceği güçlü ifadelerle yenileniyor.

ABD yönetimi bu açıklama üzerinden Ankara’ya ‘PYD-YPG ile işbirliğinden vazgeçmeyeceğiz’ mesajı veriyor.” 10

Rus tankları, SDG ile Suriye anlaşması sonrası TSK operasyonunun önünü kesmek üzere harekete geçti.jpeg
Rus tankları, SDG ile Suriye anlaşması sonrası TSK operasyonunun önünü kesmek üzere harekete geçti

 

Diplomasi konusundaki yazılarıyla dikkatleri çeken gazeteci Murat Yetkin, adını taşıyan sitede Ankara’nın Rojava için planladığı emrivaki askeri müdahale hakkında ayrıntılı bir yorum yapıyor:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan, 23 Mayıs’ta alışılmadık bir açıklama yaptı. Kabine toplantısı ardından yaptığı açıklamada, 26 Mayıs’taki Milli Güvenlik Kurulunda Suriye (ve muhtemelen Irak) topraklarındaki PKK ve yan örgütlerine yönelik büyük bir harekât işareti verdi.

Alışılmadık idi, çünkü 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden bu yana Erdoğan ne zaman ‘Giriyoruz!’ dese askeriye o gece ya da ertesi gün harekâta başlardı.

Önce ABD ‘Yapmayın’ dedi. Beştepe’den ‘Size mi soracağız?’ yanıtı geldi. Erdoğan neredeyse gün aşırı ‘Gireceğiz!’ derken hedefi küçülttü; daha önce yüzlerce kilometre uzunlukta 30 km derinlikte bir alandan söz ederken, PKK’nın Rusya ile işbirliği yaptığı (ve o arada İran Devrim Muhafızlarının Hizbullah’la birlikte üs kurduğu) Tel Rıfat ile PKK’nın ABD ile işbirliği yaptığı Menbiç kasabalarını hedef aldı.

O arada ABD’den gelen ikinci ‘Yapmayın!’ çıkışına bir de Rusya’nın (Ukrayna’ya kaydırmak üzere) ‘Boşalttığımız yerlere Türkiye girmesin, Suriye ordusuna devredelim!’ çıkışı eklendi.

Savunma Bakanı Hulusi Akar ise şunu söylemişti: ‘Operasyon bir matematik ve lojistik meselesi. Bunun hesabı kitabı yapılır, yeri ve zamanı geldiğinde harekete geçilir.’ 

Birincisi, bu hesap kitap hâlâ devam ettiğine göre; Erdoğan hesabı kitabı bitmemiş bir harekâtı ne amaçla önceden duyurmuş olabilir?

Eğer Ankara, Rusya ile ABD’ye nispet yapıp NATO’daki dengeleri lehine çevirmek istediyse, şu ana dek manzara onu doğrulamıyor. Bir yandan da muhalefetin, ‘Dikkatleri ekonomik krizden dağıtmak için Suriye’de PKK harekâtından söz ediyor’ iddiası var.

PKK ile mücadele ve komşu ülkede bir askerî harekât ciddi konular oysa. Ülke güvenliğini ilgilendiren, gündelik siyasette kullanılması ileride daha büyük sorunlara yol açacak, ekonomiyi de daha olumsuz etkileyecek konular…

Öyle anlaşılıyor ki uluslararası sistem, birbirine hasım olan ABD ve Rusya dâhil Erdoğan’ın bir savaş hali gerekçesiyle 2023 seçimini ertelemesini -farklı gerekçelerle olsa da- istemiyor. Bunu anlamamaya çalışmak için özel çaba harcamak gerekiyor.” 11

İran, Suriye'nin doğusundaki birliklerini güçlendiriyor ap.jpg
İran, Suriye’nin doğusundaki birliklerini güçlendiriyor / Fotoğraf: AP

 

Bağlantılı bir haber daha: Arapça ve İngilizce yayın yapan ABD merkezli Al-Monitor sitesi, “Olası bir Suriye operasyonuna karşı Rusya, İran ve Suriye’nin desteklediği grupların Türkiye’ye karşı birleştiğini” iddia etti.

Rus birlikleri ile Suriye’deki grupların bir araya geldiği ve ‘Kuzey Yıldırım’ adında bir merkez kurduğu, bu merkezin Halep’in kuzeyinde konuşlanan bir Rus askeri üssünde bulunduğu da öne sürüldü.

Ayrıca, Türkiye’nin olası operasyonuna karşı birleşen grupların arasında YPG ve Suriye’de iktidar lehine cephede yer alan İran denetimindeki Afganistanlı Şii milislerin de (Fatimiyyun) olduğu iddia edildi.

Suriye'de İran destekli Afganistanlı Fatimiyyun Tugayı milisleri. Kaynak- turkish.aawsat.com_.jpg
Suriye’de İran destekli Afganistanlı Fatimiyyun Tugayı milisleri / Fotoğraf: turkish.aawsat.com

 

Haberde şu durum da belirtildi:

Kuzey Yıldırım’ operasyon merkezinin amacı askeri cepheyi yönetmek ve çatışmaları koordine ederek çekilme sınırını belirleyerek olası bir Türkiye saldırısında YPG’ye destek sağlamaktır. 12

Ortadoğu’da zıt kamplara bölünmenin enerji güvenliğiyle bağlantılı bir yönü de var:

Amerikan-İsrail ortak girişimiyle Lübnan’ın kıta sahanlığında bulunan yüz milyarlarca dolar değerindeki doğalgazın çıkarılması yönündeki talebini İsrail adına görüşmek için devreye giren Amerikan temsilcisi Amos Hochstein iki talepte bulundu: İsrail ile Lübnan arasında doğalgaz çıkarılacak denizdeki alanların belirlenmesi için direkt müzakere başlatılması ve Hizbullah’ın silahlardan arındırılması.

Lübnan kıta sahanlığındaki Kariş bölgesinde doğal gaz çıkarma platformu. Kaynak-AP. .jpg
Lübnan kıta sahanlığındaki Kariş bölgesinde doğalgaz çıkarma platformu / Fotoğraf: AP

 

Talebin doğalgaz ile ilgili bölümünde mutabakata varıldı. Çünkü Lübnan lirası yüzde 95 oranında değer kaybetmişti. Milli borcu 100 milyar doları aşmış, ülke genelinde elektrik sıkıntısı had safhaya ulaşmış, pahalılık almış başını gidiyor ve halk, gerçek anlamda açlıkla karşı karşıya.

Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, 9 Mayıs’ta aşağıdaki demeci verdi:

Lübnan, bugün ülke açıklarındaki Akdeniz’in dibinde bulunan doğalgazın çıkarılmasını çok arzulamaktadır. Çünkü milyarlarca dolarlık bu servete şiddetle muhtaçtır. Milli servetin çıkarılmasını engelleyenler var. İsrail’e sesleniyorum: Hakkımız olan bu doğalgazı çıkarmamızı engellerseniz, biz de sizin Akdeniz’deki bu tür faaliyetlerinizi sabote ederiz. Sizin adınıza Akdeniz’de çalışacak hiçbir şirket bulamayabilirsiniz.

Herkesin malumu, Hizbullah’ın elinde isabet oranı yüksek 150 bin kadar roket ile füzeye ek olarak yüzlerce insansız hava aracı (İHA, drone vs) mevcut. Öyleyse tehdit büyük ihtimalle yerine ulaşmıştır.

İran ile ABD ve Körfez ülkelerinin enerji konusunda mücadele ettikleri alanlardan biri de Irak’tır. İran’ın Kerkük-Musul-Suriye hattı üzerinden Akdeniz’e (Tartus açıklarına) doğalgaz akıtma projesi 2011’den önce de vardı.

Maliyeti 44 milyar dolar tutan bu projeye karşılık Katar’dan Ürdün-İsrail-Suriye-Türkiye yoluyla Avrupa’ya doğalgaz ulaştırma projesi devreye girdi.

Suriye’de iç savaşın çıkma/çıkarılma nedenlerinden biri de bahsedilen iki proje için amansız rekabet idi. Günümüzdeki yansımalarından biri ise Irak Kürdistanı’nda iki yeni petrol şirketinin kurulması oldu.

Doğalgaz arama ve pazarlama konusunda Irak Kürdistan yönetimi iki şirketle anlaştı.

Ancak Irak federal mahkemesi, bu anlaşmaların meşru olmadığı konusunda bir karar aldı. Bağdat yönetimi de Erbil Hükümeti ile çalışan şirketlere karşı dava açtı. 13

Irak Kürdistan Bölgesindeki Tak Tak petrol tesisleri-Reuters.jpg
Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki Tak Tak petrol tesisleri / Fotoğraf: Reuters

 

ABD’nin ise bölgesel ölçekte enerji kavgasına bulaşmasının stratejik ve jeopolitik nedenleri bös konusudur. Mesela ABD Başkanı Biden, şu görüştedir:

Ukrayna Savaşı sırasında Rusya’nın akaryakıt kaynaklarını kesmesi ve petrol ile doğalgazı bir silah olarak kullanması üzerine Ortadoğu’daki enerji kaynakları tekrar önem kazanmıştır. Bilhassa Körfez ülkelerindeki petrol ve doğalgaz üretimi hayati bir konudur.

Başbakan Naftali Benett ile Dışişleri Bakanı Yair Lapid. Koalisyon hükümeti dağıldı. İsrail'de erken seçim var. Kaynak-linehaber.com_.jpg
Başbakan Naftali Benett ile Dışişleri Bakanı Yair Lapid. Koalisyon hükümeti dağıldı. İsrail’de erken seçim var / linehaber.com

 

Aynı noktada kapsamlı bir yoruma daha rastlıyoruz:

“Amerika’nın dünyanın dört bir yanındaki üslerinin yıllık maliyeti 800 milyar doları buluyor. Ülkede sonbaharda da ara seçimler var. Joe Biden petrol nedeniyle, bir zamanlar ‘melun’ diye tanımladığı kimi Körfez siyasetçileriyle görüşmeyi kabul etti. Bu çerçevede önce Suudi Arabistan’ı ziyaret edecek ve Körfez İşbirliği Konseyi’nde boy gösterecek. Ardından Ürdün, Irak ve Mısır yetkilileriyle görüşecek.

Bir anlamda Arap NATO paktı kurma gezisidir bu. Ancak bu olmayacak; zira Mısır, tereddütlüdür; Rusya ile ilişkilerinden ötürü arkadan iş çevirmek için maksadı karanlık silah anlaşmaları imzalamak gibi bulaşık işleri yapmayacağı düşünülüyor. Arap Koalisyon Gücü adıyla daha önce kurulmuş bu yapıyı NATO sistemine dönüştürmek ve bunu İsrail ortaklığıyla taçlandırmak oldukça zordur.

Ayrıca S. Arabistan, İsrail ile resmen normal ilişki kurmakta hâlâ tereddütlü. Körfez ülkeleri de bölgedeki Amerikan koruyucu askeri-siyasi şemsiyesi altında durmayı, kendi aralarında askeri pakt oluşturmaya tercih ediyorlar.

Zaten Amerikan Başkanı da Filistinlilere bir hak hukuk tanımayacak; zira İsrail’in güvenliği, şimdiki ziyaretin temel taşıdır. Filistin meselesi de çözülmeyecek.

Biden, daha önce Doğu Kudüs’te açmayı düşündüğü ABD Konsolosluğu yerine temsili bir büro ile yetindi. Bu arada FKÖ örgütünü ‘terörist’ diye damgalayan eski ABD Başkanı D. Trump’ın bu kararını iptal ederek Filistin yönetimine teselli babından bir jest de yaptı. Ama hepsi bu kadar!” 14

İsrail Mili Güvenlik Danışmanı Meir Ben Şabat, Birleşik Arap Emirlikleri yetkilisiyle ikili anlaşmalar imzaladı. 1 Eylül 2020. Fotoğraf-AP.jpg
İsrail Mili Güvenlik Danışmanı Meir Ben Şabat, Birleşik Arap Emirlikleri yetkilisiyle ikili anlaşmalar imzaladı, 1 Eylül 2020 / Fotoğraf: AP

 

O halde ne olabilir?

Bazı Arap uzmanlara göre, İsrail ile Körfez ülkeleri arasında varılan normalleşme anlaşmaları neticesinde İsrail askeri filosu; Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri sahillerinde demirleyip güvenlik ve gözetleme faaliyetinde bulunabilecektir. Böylece İran’a karşı ortak ekonomik ve askeri sistem kurulacaktır.

ABD 5. Filo Komutanı Koramiral James Malloy. Fotoğraf- Reuters.jpeg
ABD 5. Filo Komutanı Koramiral James Malloy / Fotoğraf: Reuters

 

Bu bağlamda CNN International televizyon kanalı, Amerikan 5. Filo Komutanı Koramiral James Malloy’a dayandırdığı haberinde; İsrail deniz kuvvetlerine bağlı gemilerin Körfez’de faaliyet gösterdiğini ve Amerikan filosuyla müşterek hareket etmeye hazırlandığını duyurdu.

İsrail güvenlik çevrelerinden sızdırılan bilgilere bakılırsa, her iki filo, “muhtemel İran saldırısını birlikte göğüsleyecekler.” 15

İsrail savaş gemileri Kızıldeniz'de ABD ve Arap filolarıyla ortak tatbikat yapıyorlar. .jpg
İsrail savaş gemileri Kızıldeniz’de ABD ve Arap filolarıyla ortak tatbikat yapıyorlar

 

Malum, Kasım 2021’de Bahreyn, İsrail ve ABD Merkezi Deniz Komutanlığı NAVCENT adı altında Kızıldeniz’de ortak tatbikat düzenlemişlerdi.

Mısır’a ait Sina yarımadasındaki Şarm El Şeyh zirvesinde Mısır, Ürdün ve Bahreyn liderleri bir araya geldiler.

Maksat, İran’ın herhangi bir saldırısına karşı Bahreyn’e askeri destek verilmesiydi.

Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman ile Abdulfettah Sisi, ortak güvenlik ve ekonomik yatırımlar hususunda anlaştılar. Kaynak-Mısır Cumhurba.jpg
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman ile Abdulfettah Sisi, ortak güvenlik ve ekonomik yatırımlar hususunda anlaştılar / Fotoğraf: Mısır Cumhurba

 

Bu arada Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman da Mısır ile Ürdün Kralı’nı ziyaret ederek, hem bölgedeki tehditlere karşı ortak askeri tedbir alma hem de onlarca milyar dolarlık ekonomik ve ticari yatırımlar konusunda mutabakata vardı.

Kral II. Abdullah ve M. Bin Salman başkent Amman'da.jpg
Kral II. Abdullah ve M. Bin Selman başkent Amman’da

 

M. bin Selman ile R. Tayyip Erdoğan (22 Haziran) buluşmasının özet bilançosu ise şudur: Suudi Prensi bu ziyaretten birçok bakımdan daha kazançlı çıkmıştır.

Suudi yatırımları yapısal ve kronik kriz içindeki Türk ekonomisinin cankurtaran simidi olmaktan uzaktır, pek sadre şifa olamayacak gibi görünmektedir.

23 Haziran tarihli İsrail Haaretz gazetesinde ziyarete ilişkin yorum yapan Tzvi Barel’e göre: Prens bin Selman; Kahire, Amman ve Ankara’ya yaptığı son ziyaretlerle temmuz ayında görüşeceği Biden’a bölgedeki liderliğini kanıtlamayı amaçlamıştır.

Mevlüt Çavuşoğlu ve Yair Lapid, istihbarat ve güvenlik işbirliği ve İran'a karşı önlem.jpg
Mevlüt Çavuşoğlu ve Yair Lapid, istihbarat ve güvenlik işbirliği ve İran’a karşı önlem

 

İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid’in, M. bin Selman ziyaretinin ardından Ankara’da mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşmesi ise, iki ülke arasında istihbarat ve güvenlik işbirliğinin artırılmasına ilaveten İran’a karşı önlem alınması manasına da geliyor.

Zira yılda 2 milyon İranlı turist Türkiye’ye geliyor ve yaklaşık 100 bin kişi ise ülkede ikamet ediyor. Nitekim İsrailli turistlere suikast uyarısı üzerine Türk güvenlik kuvvetleri birkaç kişiyi tutukladılar.

İran-Suriye cephesindeki bir yorum ise biraz farklı görünüyor:

Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın Mısır, Ürdün ve Türkiye’yi ziyaret etmesinin esas sebeplerinden biri de şudur: İran ile Batılı ülkeler arasında nükleer silah konusunda Viyana’da yapılan müzakerelerin başarısız olması karşısında İsrail’in duyduğu endişe ve panik!

Büyük Şef Biden’ın Suudi başkenti Riyad’a gitmesinden önce sipariş verilen hazırlıkların tamamlanması önem taşıyor. İsrail Savunma Bakanı General Benny Gantz ise niyetini belli etmiştir: ABD öncülüğünde ‘Ortadoğu’da Hava Savunma İttifakı’ şeklinde tasarlanan projenin maksadı, İsrail’in bölge ülkeleriyle daha yakın olmasını sağlamak ve İran’ı tümüyle tecrit etmektir.

Malum, Rusya’nın Ukrayna’daki savaş nedeniyle doğalgaz ve petrol boru hatlarını kapatması sonucu varil fiyatı 125 dolardan 150’ye yükselen petrol geliri, Körfez ülkelerinin onlarca milyar dolar açık veren bütçelerini parayla dolduruyor. Mesela Suudi Arabistan’ın günlük akaryakıt geliri 1 milyar doları aşmış durumdadır. 16

İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, İran'ı tehdit etti. Fotoğraf-Anadolu Ajansı.jpg
İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, İran’ı tehdit etti / Fotoğraf: AA

 

Son bir gelişmeye daha işaret etmek lazım: Suriye Başkanı Beşşar Esat’ın, Haziran başında Russian Today (Bugünkü Rusya) televizyon kanalında yayınlanan röportajındaki bazı noktalar oldukça dikkat çekicidir.

Bir: PYD tehdidi gerekçesiyle Türkiye’nin Suriye topraklarında 30-40 km derinliğine kadar ilerlemeyi öngören son günlerdeki askeri operasyonu karşısında Beşşar Esat kararlı bir tutum sergiliyor: Muhtemel harekâta karşı resmi düzeyde ve kitlesel bir direniş olacaktır. Türkiye müdahalesi, AKP iktidarı açısından içinden çıkılmaz problemlere yol açmıştır ve açacaktır.

İki: Esad; Cihatçı militanların elindeki İdlib ile silahlı Kürt hareketinin denetimindeki Doğu Fırat bölgelerinin önünde sonunda kurtarılacağını ileri sürüyor ve böylece oradaki Amerikan ile SDG’nin askeri varlığını, halk direnişi yoluyla ortadan kaldırılacağına işaret ediyor.

Üç: Suriye’nin İran veya herhangi bir devletle ilişkisinin tartışmaya açık olmadığına anlatmaya çalışıyor. Ona göre: Onlarca milyar dolar karşılığında İran ile ilişkinin kesilmesini isteyen Körfez ülkelerinin kendileri de şimdilerde İranlıların kapılarını çalıp diyaloga başlamışlar.

Dört: Esat’a göre; geleceği olan Rusya, Çin ve İran ile yaptığı anlaşmalar gayet isabetlidir. 17

Sözün özüne gelelim: İsrail-İran kapışması, sadece iki ülke arasındaki gölge savaşından ibaret değildir. Kapsamı oldukça geniş olan çok boyutlu bölgesel bir kavgadır.

 

 

Kaynakça: 

1. 17 Haziran 2022 tarihli makalesi.
2. https://aawsat.com/home/article/3709626/, 18 Haziran 2022.
3. https://artigercek.com/yazarlar/gun-zileli/donemin-trendleri-1-uzatilmis-bolgesel-hegemonya-savaslari, 13 Haziran 2022.
4. https://arb.majalla.com/node/232511/, Aliye Mansur, “İran ahtapotu ve kaçınılmaz çatışma”, 17 Haziran 2022.
5. Ürdünlü yazar Dr. Muhammed Cemian, وظروفها ايران مع المواجهة 20 Haziran 2022, https://www.raialyoum.com/.
6. https://turkish.aawsat.com/home/article/3706631/nayif-bin-bender-es-sudeyri/beklenen-suudi-zirveleri.
7. Ray el Yom gazetesi, 10 Mayıs 2022.
8. Ray el Yom gazetesi, 11 Haziran 2022.
9. Zeynep Gürcanlı, Dünya gazetesi, 19 Haziran 2022.
10. https://www.dunya.com/kose-yazisi/ortadoguda-alan-temizligi/661273
11. Murat Yetkin, “Yanılsama ve gerçeklik: Yunanistan, Suriye, Rusya ve NATO”, 13 Haziran 2022, https://yetkinreport.com/2022/06/13/; https://www.birgun.net/haber/akar-dan-suriye-nin-kuzeyine-operasyon-mesaji-391456, 12 Haziran 2022.
12. https://www.al-monitor.com/originals/2022/06/kurdish-syrian-iranian-forces-coordinate-ahead-turkish-operation, Muhammad Hardan, 17 Haziran 2002.
13. Şark’ul Avsat, 18 Haziran 2022.
14. https://www.alquds.co.uk/, El Quds El Arabi, 17 Haziran 2022.
15. Ray El Youm, 20 Haziran 2022.
16. Abdulbari Atwan لماذا يستعد قادة عرب لخوض حرب إسرائيل “الوجوديّة” ضدّ إيران؟, -https://www.raialyoum.com/ 20 Haziran 2022. Ayrıca bkz. Tzvi Barel, Haaretz gazetesi, 23 Haziran 2022.
17. https://www.raialyoum.com/, 10 Haziran 2022.

 

© The Independentturkish

Takvim

Temmuz 2022
P S Ç P C C P
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
25262728293031

timeline

Aylık

ÖZGÜR ÜNİVERSİTE YOUTUBE