Faik Bulut
30 Kasım 2022 tarihli, Londra merkezli Suudi Arabistan’ın dünyaca meşhur gazetesi Şark’ül Avsat, bir Türk yetkiliye dayandırdığı haberinde şunları yazdı: “Türkiye’de bulunan Mısırlı Müslüman Kardeşler (İhvan) örgütü saflarına terörist Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) unsurları sızmıştır. Radikal İslamcılar konusunu bilen bazı uzmanlara göre; devlet (AKP iktidarı), İstanbul’da yaşayan İhvan örgütüne karşı bir yönelme içinde olacak ve belki de Mısır-Türkiye yakınlaşması çerçevesinde bazı örgüt mensuplarını Mısır yönetimine teslim etme yoluna gidecektir. Aynı çerçevede muhtemelen Türk tarafı, IŞİD ile irtibat kuran veya bu örgüte katılan bazı İhvancıları tutuklamak üzere harekete geçecektir.”
Olayın ayrıntılarını, İslami kesime hitap eden 21 Kasım 2022 tarihli Haber Vaktim sitesinden izleyebiliriz.
“Dünya Kupası’nın açılışı için davet edildiği Katar’a giden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkent Doha’daki resepsiyonda, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah El-Sisi ile görüşmesi büyük yankıya neden oldu…
Kültür ve Turizm Bakan yardımcısı Dr. Serdar Çam ise, twitter hesabı üzerinden Mısır’ın tarihi ve Türkiye ile ilişkileri üzerine bir analiz flood yayınladı. Ne olduysa bundan sonra oldu. İhvan-ı Müslimin Hareketi’ne yönelik yaptığı açıklamalar infiale neden olan Kültür ve Turizm Bakan yardımcısı Dr. Serdar Çam’a tepkiler gelmeye başladı. Gelen tepkiler üzerine Twitter’dan bir açıklama yayınlayan Serdar Çam: ‘Çarpıtmayın Lütfen! Dikkat edilirse; (radikalize/terörize edilmiş bir imajı vardır) ifadesini kullandık. 280 karakterle anca bu kadar oluyor. İhvan’ın içine sızıldı. Askerlerin kafaları kesilerek katledilmesi, kilise saldırıları, kadın/çocuk katliamları vs. hepsi İhvan’a fatura edildi.’’
İhvan hakkındaki açıklamalara bir tepki de kapatılan Refah Partisi milletvekillerinden, Rize eski Belediye Başkanı Şevki Yılmaz’dan geldi. Yılmaz, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, İhvan’ın lider kadrosunu sayarak ‘İzzettin El Kassam, Hasan el Benna, Seyyid Kutub, Şeyh Yasin, Said Havva, Mursi şehidlerimizin ve milyonlarca mazlum, mağdur, işkenceler gören mahkumlarımızın ve muhacir kardeşlerimizin ahlarını ve beddualarını almadan sosyal medya yoluyla İhvan’dan özür dile’ çağrısında bulundu.”
2 Aralık 2022 tarihli Aydınlık gazetesi “İhvan’ı Türkiye korkusu sardı” başlıklı haberini şöyle sürdürdü: “Bir Türk yetkilinin Müslüman Kardeşler örgütüne başta DEAŞ (IŞİD) olmak üzere terörist grupların sızdığına dair açıklaması, Müslüman Kardeşler içinde, Türkiye’nin örgüte kısıtlama uygulayacağına dair endişe uyandırdı.”
Mısır’daki radikal İslamcılar uzmanı Ahmed Ban, Şark’ül Avsat gazetesine verdiği demecinde şunları söyledi:
“Türk Hükümeti, bazı resmi açıklamalarla örgütle artık ilişkisini olmadığını gösterebilecektir. İhvan örgütünü, eskisi kadar bahis konusu yapmadığına dair bir Türk anlayışı var. Zira İhvan, herhangi bir örgütsel başarıya ulaşamadı. Bazı Türk kurumlarının değerlendirmesine göre, İhvan konusunda bir güvence söz konusu değildir. Örgüt için verilen tek güvence, yalnızca Türkiye Cumhurbaşkanı’nın duygusal güvencesidir.
Türkiye, haklarında gıyaben verilen yargı kararları nedeniyle bazı İhvan üyelerini Mısır’a teslim etmişti. Bu, Kahire ile ilişkilerin normalleşmesi yönündeki çabaların devam ettiğini teyit eden bir mesajdı. Aynı zamanda terörizm ve radikalizm (cihatçılık, köktendincilik-FB) ile mücadele bağlamında verilen başka bir mesajdı…”
1 Aralık’ta ise konu ile ilgili önemli bir haber duyuruldu: “MİT, Suriyeli muhaliflerin oluşturduğu “Milli Ordu” ile ortaklaşa gerçekleştirdiği operasyon sonucu Suriye’nin kuzeyinde, aralarında ‘Barış Pınarı’ alan sorumlusunun da olduğu 5 IŞİD’li yakalandı.”
Bu gelişmeler, bana Körfez’deki Arap devletleri (S. Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Bahreyn ve Katar) ile İhvan hareketi ilişkisinin trajik ve acı tecrübesini hatırlattı.
Şöyle ki; bahsedilen ülkeler, geçmişten günümüze Mısır merkezli bir dünya hareketi sayılan Müslüman Kardeşler’in (İhvan) sığınma/barınma merkezleri gibidirler. Anılan ülke yönetimlerinden ideolojik, siyasi ve para desteği desteği almaktaydılar. Mesela 1950 ile 1970 yılları arasında bazı ulusalcı Arap ülkelerinde yönetimle başı derde giren İhvan mensuplarının önemli bir kısmı bu devletler tarafından himaye ediliyorlardı.
Bu himaye, jeopolitik oyunlar gereğince ABD ile İngiltere tarafından teşvik ediliyordu. O kadar ki İhvan’ın hem Amerika hem de İngiltere’de ciddi bir varlığı ve lobisi mevcuttur. Örneğin kaçak/firari politik İslamcıların merkezi haline gelmiş bulunan Londra, ironik olarak “Londonistan” diye anılabiliyordu.
1979’da dönemin Sovyet birlikleri Afganistan’ı işgal ettiğinde; New York, Kahire, Riyad, Sana’a, Dubai, Kuveyt’te neredeyse resmi biçimde açılan “cihatçı kayıt büroları”na başvuranların çoğu, Petro-dolar desteğiyle Afganistan’da Mücahitlerin direniş saflarına katıldılar. Filistinli meşhur İhvancı Abdullah Azzam, ülkesini işgal eden İsrail’e karşı silahı mücadele vermek yerine Afganistan’a gitti. Sonradan dünyanın başına bela olan El Kaide (Usame bin Ladin’in yanı sıra) örgütünün temeli A. Azzam tarafından atılmıştı. IŞID, Cephed/ül Nusra (şimdiki Heyet’ü Tahrir’il Şam) El Kaide’nin bölgedeki uzantılarıdırlar.
Keza silahlı Afgan Mücahitleri’nin liderleri olan Burhaneddin Rabbani, Gulbeddin Hikmetyar, Abdulresul Sayyaf ve Ahmed Şah Mesud’un siyasi karargâhları Dubai’deydi. Hemen hepsi de İhvan hareketiyle irtibatlıydılar.
Şimdi, Körfez ülkeleri ile İhvan ilişkisinin acı tecrübesine gelelim. Katar, ülkesinde İhvancıları barındırdı ve siyaseten destekledi. Ancak örgütlenmelerine asla müsaade etmedi. Buna karşılık S. Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), ülkelerinde İhvan mensuplarını örgütlenmelerine ve faaliyet göstermelerine 2011 “Arap Baharı”na kadar müsaade ettiler.
İhvan’ın Mısır’daki kolu ile Tunus’taki uzantısı (El Nahda) iktidarı alınca, S. Arabistan ve bilhassa BAE’deki İhvancılar, rejime karşı siyasi propaganda yapmaya ve barışçıl faaliyetlerde bulunmaya başladılar. Sözgelimi okullardaki eğitimin değiştirilerek İhvan’ın öngördüğü müfredatın uygulanmasını talep etiller. Bu maksatla kilometrelerce uzunlukta arabalı konvoylar oluşturarak taleplerini halk duyurmaya çalıştılar.
Kıpırdanma ve gidişatın tehlikeli olacağının farkına varan BAE Dışişleri Bakanı ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Abdullah bin Zayid El Nehyan, İhvan hareketinin önemli ismi Muhammed Mursi’nin Haziran 2012’de cumhurbaşkanı seçilmesini vesile ederek kendisini Kahire’de ziyaret etti. Ziyaret sırasında da Mursi’ye şunu söyledi: “BAE, sizin altyapı ve üstyapı projeleriniz için 5 milyar dolarlık bir yardımda bulunacaktır. Karşılığında ise şu ricada bulunuyoruz: BAE topraklarındaki İhvan örgütünü tümüyle feshetmelisiniz.”
M. Mursi, talebi makul karşıladı. Ancak cumhurbaşkanı olması olması hasebiyle “bu işi kendisinin değil, kardeş Mansur Mursi ile dönemin İhvan hareketi mürşid yardımcısı ve ileri geleni Muhammed Hayrat El Şatır’ın çözebileceğini” söyledi.
El Nehyan, her ikisiyle görüşüp 5 milyar dolar yardım karşılığında BAE’deki örgütün lağvedilmesi konusunda mutabakata vardı. Bunun üzerine resmi hiçbir sıfatı olmayan M. H. El Şatır, davet üzerine BAE’ye gitti; kendisine adeta bakanlık protokolü uygulandı. Görüşmelerde yeniden benzer sözler verildi. Bu arada uygulama için birkaç gün mühlet istendi.
Dönüş sonrasında M. H. El Şatır, BAE vatandaşı olup Londra’da ikamet etmekte olan bazı örgüt yetkilileriyle Kahire’deki bürosunda örgütün feshi meselesini tartıştı. Mealen şunları söyledi: “Biz, görünüşte BAE’nin talebini yerine getirmek üzere taahhütte bulunduk. Fakat siz buna aldırmayın. Formalite icabı feshedilmiş sayılan örgüt, faaliyetlerine eskisinden daha fazla önem verip çalışsın.”
Bu konuşma, Mısır istihbaratının görüşme bürosuna yerleştirdiği gizli kameraya alınmıştı. İstihbarat, videoyu olduğu gibi BAE istihbarat yetkililerine teslim etti.
Yetkililer, izledikleri videodan sonra İhvan’ın riyakarlığını keşfetmekle kalmadılar; bunu başta S. Arabistan olmak üzere diğer Körfez ülkeleri sorumlularıyla paylaştılar.
O tarihten itibaren, BAE ile S. Arabistan hem Mısır Cumhurbaşkanı M. Mursi, hem de İhvan hareketine karşı amansız bir mücadele başlattılar. Her iki ülkedeki İhvan kadroları tutuklandı, faaliyetleri yasaklandı. Yetmedi S. Arabistan ile BAE, İhvan’ı deviren askeri yönetimi parasal ve siyasal destek verdi.
Bu bilgileri bölgeyi iyi bilen bir dostumdan dinlemiştim ancak “Kitab’ul Misbar” isimli bir kitapta (BAE-Dubai) da bulmak mümkün. Dramatik bir ilişkinin sonucunda yaşanan acı tecrübe, herkese ve bu arada mevcut iktidara ders olmalıdır.
BİR NOT: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Beşar Esat ve Abdulfettah Sisi ile görüşmesi, sürpriz ve dramatik gelişmeler olmadıkça, başka bahara kaldı gibi görünüyor. Putin’in Suriye özel temsilcisi Aleksandr Lavrentyev, “Erdoğan-Esat buluşmasının zamana ihtiyacı var” derken; Mısırlı yetkililer, “Adım adım politikası güdüyoruz; devletin birçok kurumuyla eşgüdüm içinde gelişmeyi izliyoruz ve Türkiye’nin uygulamalarına bakıp sınıyoruz” diyerek pek hevesli olan Türk yetkililerine adeta ”ağır olun” mesajı veriyorlar.
*GazeteKarınca