Faik Bulut
Suriye Müslüman Kardeşler Hareketi’nin (İhvan) lideri Adnan Saadeddin anılan kitabında buluşma ve sonrasını şöyle anlatıyor:* “S. Özcan, daha sonra önemli bir mevzuyu konuşmak maksadıyla Hartum’daki (Sudan) Hilton Oteli’nde acilen buluşmamızı isteyerek şöyle dedi: ‘Türkler (Türk yetkililer-F.B.) ile bir irtibat kanalı açılması için çalışıyordunuz. O sırada böyle bir ortam yoktu. Şimdi o münasip fırsatı yakaladık. Seni büyük bir şahsiyetle tanıştıracağım. Bu zat, Türkiye-Suriye sınırında görev yapan üst düzey bir yetkili olan kardeşini, sınır çatışması sırasında kaybetmiş. Bu yüzden Suriye rejimine karşı aşırı kin besliyor. Kendisi, seninle İstanbul’da buluşmaya hazırdır. Aynı zat, çalıştığı kurumda ikinci adam (yetkili/sorumlu) konumundadır.’
Üstat Salih Özcan, bu tanımı yaptı ancak bahsedilen kurumun adını vermedi. Bu iç istihbarat dairesi mi, yoksa genel (milli) istihbarat teşkilatı mı veya askeri bir kurum muydu? Üstat buluşma yeri ve zamanını ayarladı. Genel bir mekânda görüştük. İkinci görüşme, o zatın görev yaptığı kurumdaki özel ofisinde gerçekleşti. Kabul salonunda büyük bir çerçeve içinde Kuran-ı Kerim asılıydı.
O tarihten itibaren irtibat ve ilişkilerimiz gelişip sıklaştı. Bu sayede Türkiye’de tutuklanmış bazı Suriyeli kardeşlerimiz salıverildi. Sığınmacıların ilticası kabul edildi.
1984 yılında ilişkimizin ne olacağını kararlaştırdık. Ankara’yı bir toplanma ve faaliyet yeri olarak kullanacak, örgütümüz adına bir ofis açacak ve orada bir temsilci bulunduracaktık. Nitekim bu temsilci, bizleri utandırmadı; Türk yetkililerle hoş bir ilişki kurmayı başardı. Onların güvenini kazanmakla kalmadı, hızlı bir şekilde Türkçeyi öğrenmiş oldu.
TÜRKİYE İHVAN’A ALAN AÇTI
Türkiye, İhvan’a geniş bir hareket alanı açtı. Bağdat’taki müttefiklerimize (Saddam Hüseyin’in askeri-sivil bürokrasisi), Erbakan Hoca ile çevresine ve başka ülkelerdeki dostlarımıza, Ankara’daki kurumla kurduğumuz ilişki hakkında bilgi verdik. Esas hedefimizin, ülkede her türlü zulüm ve zorbalığı yapan Suriye’deki azınlık rejiminden (Hafız Esat ve Baas Partisi) kurtulmak olduğu hususunda bilgiler sunduk.
Türkiyeli yetkililer, onlarla işbirliği içinde olduğumuz süre zarfında seviyeli bir muamele gösterdiler. Örgütümüzün içişlerine karışmadılar. İdeolojimize, fikirlerimize ve prensiplerimize itiraz etmediler. Tam tersine, hedef ve ilkelerimizi takdirle karşıladılar. Müslümanlığımızı ve İslam için çalışmamızı beğendiklerini ifade ettiler.
Başka bir ülkede olmadığı kadar bize imkân tanıdılar ve geniş bir hareket alanı açtılar.
Türk yetkililerini, bize böylesine yardım etmeye yönelten ana güdü ve sebep ise şuydu: Suriye rejimi, Türkiye topraklarında istikrarsızlık ve huzursuzluk çıkarmak için elinden geleni ardına koymuyordu. İlaveten Türkiye’nin güneyindeki Kilikya (Adana) ile İskenderun Livası (Hatay ili) ve çevresinde yaşayan Nusayri (Arap Alevi) azınlığa el atıp onu, bahsedilen amacı için kullanma çabasındaydı.
Bu tür istihbarat bilgileri, iktidardaki Baas Partisi içinde bulunan bazıları tarafından Türkiye’ye sızdırılıyordu. Mesela Lazkiye’deki Baas yetkilileri, 1985’te Türkiye’den kaçıp bu şehre sığınmış bazı Nusayriler (muhtemelen Hatay bölgesindeki bazı solcu-devrimci fraksiyonlar-F.B.) ile özel bir toplantı yapmıştı. Orada Türkiye’den gelenler, Baas Partisi’nin il başkanı Gazi Hadra’ya ha bire soruyormuş: ‘Türkiye’de ne zaman eylem yapacağız?’ Gazi Hadra da cevaplıyormuş: “İlgili subay ve sorumlularımız hazır olduklarında planımızı hayat geçireceğiz. Zira Türkiye’de 10 milyon kadar Nusayri kardeşimiz mevcuttur.”
A. Saadeddin’in Türkiye ile ilişkisini anlattığı kitabının beşinci cildi.
Kitabın 371 ve 373’üncü sayfalarında Suriye’nin Türkiye’de kargaşa çıkarmak için planladığı karşı hamleden bahsediliyor. Buna göre: “Türkiye’den nefret eden bazı Ermeniler, Türk toplumuna zarar vermek maksadıyla birçok eylem, suikast gerçekleştirdiler. Bu yıkıcı faaliyetler Suriye yönetimi nezdinde memnuniyet yarattı. Suriye İstihbarat Şefi Ali Duba, 23 Ekim 1983 yılında ASALA şefleriyle Cenevre’de buluşmuştu. Daha sonra ASALA militanlarına Halep ve Şam’da barınacak yerler tahsis edildi. Bazı Ermeni gençlerine Suriye’deki Kamışlı, Keseb ve Ras’ul Basit gibi askeri kamplarda eğitim verilmeye başlandı.
Öte yandan Suriye, Alevi azınlığın hükmettiği bir Alevi devleti olmasından ötürü Aleviler ile Nusayrilerin Türkiye’de iktidarı ele geçirmesine yönelik planların peşindeydi. Bağlantılı olarak Nusayrilerin sürekli mal-mülk ve arazi edinmeleri teşvik ediliyordu. Paralar da Suriye yönetiminden gidiyordu. Planın hayata geçirilmesi için kurulan Yüksek Komite’nin içinde Hafız Esat’ın kardeşi Cemil Esat, kaynı Adnan Mahluf, Dr. Vahib Ğanem, Albay Riyad Hayırbek bulunuyordu. Asıl amaç, Türkiye’nin güney sahil bölgesinden Lübnan’a kadar uzanan sahil bölgesinde bir Alevi devleti kurmak idi.”
Suriye yönetiminin bahsedilen proje dâhilinde Hatay bölgesindeki Alevi militanların (muhtemelen solcu-devrimci gençler kastediliyor-F.B.) askeri ve siyasi bakımdan nasıl eğitimden geçirildiği kitabın 380-382’nci sayfalarında anlatılıyor. Ayrıca para ve silah yardımı yapıldığı iddia ediliyor. Ek olarak kendilerine Suriye kimliği ve pasaportu temin edildiği de ileri sürülüyor. Aynı çerçevede Türkiye’ye kaçırılan silahlardan bahsediliyor ve bu durum Alevi iktidarını kurmaya matuf planın bir parçası gibi sunuluyor. Bu arada Dev-Sol, Dev-Genç, PKK ve KDP gibi bazı örgütlerin isimleri de zikrediliyor. Son derece mezhepçi bir dil kullanan Adnan Saadeddin, bir adım öteye giderek şöyle bir bilgi veriyor: “Suriye rejimi; Türkiye’deki yıkıcı solcuları ve bilhassa Kürtleri desteklemektedir. Bu yüzden Suriye toprakları, Türkiyeli yıkıcı solcular ile bölücü Kürt örgütlerin meskeni, sığınıp barınma yeri haline gelmiştir. Örgüt elemanları Suriye’deki kamplarda eğitiliyorlar.”
İHBAR EDİYORLAR
Adnan Saadeddin’in hatıratına bakılırsa; kendisi 1976 yılından itibaren Erbakan ve MSP sorumlularıyla, daha sonra da Salih Özcan ile görüşmüş. Özcan aracılığıyla Türk istihbarat birimlerinde görevli üst düzey bir yetkiliyle buluşmuş. Şu noktalarda anlaşmışlar: Türkiye, örgüt mensuplarına dokunmayacak, kimine iltica hakkı verecek ve İhvan için bir faaliyet bürosu açacak. Buna karşılık İhvan mensupları da Suriye’nin Türkiye karşıtı faaliyet ve planları hakkında sızan bilgileri ilgili Türk kurumuna ulaştıracaklar. Aynı şekilde 12 Eylül Cuntası döneminde Suriye ve Lübnan’a kaçıp Filistinlilerle birlikte faaliyet gösteren Türkiyeli devrimcilere ilişkin istihbarat bilgilerini de sunacaklar.
Öte yandan, 1990’ların başında, dönemin basın mensupları arasında şu tür bir söylenti veya rivayet dolaşıyordu: PKK ve A. Öcalan’ın Suriye tarafından himaye edilmesinden bizar olan görevli devlet kurumları, “Bilhassa Yalova ve İstanbul’da barınan İhvan sorumlularını Türkiye’den çıkarma karşılığında, Esat yönetiminin Öcalan’ı ülkesinden çıkarması yolunda bir karar almışlar… Bu kararı, Suriye hükümetine götürmesi için de Milli Görüş geleneğinin devlete yakın aksakallı (şimdi hayatta olmayan merhum) politik şahsiyetten rica etmişler. Bahsi geçen elçi konumundaki aksakallı, bu kararı öneri şekline dönüştürerek gereken yere ulaştırmış…”
O sırada aktif gazeteciliği bıraktığımdan, hayli ilgimi çeken bu ilginç söylentinin doğru olup olmadığını teyit etmek için ardına düşemedim. Umarım günün birinde bu nokta da aydınlanır.
*https://www.ikhwanwiki.com/index.php?title
*Birgün gazetesi