Faik Bulut
Malumunuz; bir süreden beri başta ABD olmak üzere farklı Avrupa ülkelerinde öğrenciler, muhalif gençler, düşünürler, aydınlar, akademisyenler, entelektüeller ve çevreye duyarlı kesimlerin ağırlıkta olduğu yığınsal protestolara tanık oluyoruz.
Hadise şudur: İsrail‘in Gazze ve Batı Şeria‘da baskı gören, öldürülen, sürgün edilen, mal ve mülklerine el konulan ve sonu katliamla, soykırımla biten imha operasyonlarını protesto etmek.
Bağlantılı olarak da bu tür ölümcül operasyonlara maruz kalan Filistin halkıyla dayanışmak.
Filistin halkının soykırımını durdurun çağrısı / Fotoğraf: TRT Haber
Görüldüğü kadarıyla savaş karşıtı çeşitli kümeler, bir şekilde itirazlarını kamuoyuna duyurmanın yoluna bakıyorlar.
İşte, bazı örnekler:
Amerika’da:
Filistin’e destek vermek için ABD’nin New York Columbia Üniversitesi’nde başlayıp onlarca üniversiteye yayılan “destek ve protesto” eylemleri dünyanın birçok ülkesindeki benzerlerine de sıçradı.
Protestocu bazı öğrenciler ile akademisyenler ve öğretim görevlileri tutuklanıp tartaklandı.
Columbia Üniversitesi kampüsünde kurulan Gazze Dayanışma Kampı / Fotoğraf: AFP
ABD, İngiltere ve Avrupa ülkelerinden 800’den fazla yetkili, hükümetlerinin İsrail politikasını zehir zemberek bir açıklamayla eleştirdi:
Hükümetlerimizin, savaş suçlarına ve hatta etnik temizliğe veya soykırıma katkıda bulunuyor olması konusunda makul risk var. Yöneticilerimizin İsrail-Gazze savaşındaki politikaları ağır uluslararası hukuk ihlali oluşturmaktadır. 1
ABD California Üniversitesi önünde Filistin halkıyla dayanışma, 23 Nisan 2024 / Fotoğraf: AFP
ABD’li senatör Bernie Sanders ABD üniversitelerindeki protestoları destekledi.
Sanders, “1962 yılında bizler ırkçı politikaların sonlandırılması amacıyla Chicago Üniversitesinde oturma eylemleri gerçekleştirdik. 1963’te beni tutukladılar. Ancak biz her şeyi doğru yapmıştık. Eylemlere katılan şimdiki protebtocular, tarihin doğru tarafında duruyorlar” dedi. 2
ABD, Emory Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Noëlle McAfee, Filistin’e destek nedeniyle kelepçelendi, 25 Nisan 2024
Libyalı araştırmacı Cibril Ubeydi, öğrenci gösterileri için “yönetime başkaldırı ve Biden’in Vietnam’ı” tanımını kullandı (10 Mayıs 2024).
Güney California Üniversitesi’nde tutuklanan 93 öğrenciden biri, 25 Nisan 2024 / Fotoğraf: AA
Almanya’da:
Filistin halkıyla dayanışma için toplanıp İsrail devleti ve hükümetini “soykırım yapmakla” itham eden protestocular aleyhinde açılan soykırım davasına ilişkin Berlin İdare Mahkemesi kararı doğrultusunda tüm ilerici yayınlar Filistinlilere desteklerini açıkladılar. (3 Mayıs 2024)
Amerikan üniversitelerindeki eylemlerin Almanya’daki benzerlerine sirayet edip “İsrail karşıtı dalgalar halinde yayılacağı endişesi” ile okul ve sokaklardaki protestolara müdahale etmek üzere, eğitimli-özel birimler oluşturulacağı açıklandı. (4 Mayıs 2024)
Almanya’da İsrail savaşına karşı yürüyüş pankartı
Filistinli Dr. Adnan Al-Borsh ile meslektaşları, katliamın ardından “Filistin kaybederse, tüm insanlık tarihi silinecek!” deyip, Avrupa (AB) Tabipler Birliği’ne çağrıda bulundular ve “496 sağlık emekçisi öldürüldü,1500’ü yaralı, 309’u tutuklu var. Siz sustunuz. Nerede Hipokrat yemininiz!” diyen bir bildiri yayımladılar. (5 Mayıs 2024)
ABD’deki protesto kamplarına/çadırlarına saldırıların ardından Almanya’nın genelindeki gösteri ve protestolara karşı sıkı tedbirler alındı. Buna rağmen farklı gruplar eylemlerinden vazgeçmediler.
“Tüm dünyaya haykırıyoruz. Artık açın gözlerinizi. Ayağa kalkın! Direnişe geçin!” diyerek Köln Üniversitesi ile Alexanderplatz-Berlin’de protesto kampları kurmaya başladıklarını duyurdular.
Köln’deki kurumların ve basın emekçilerinin de desteğini aldıklarını ilettiler.
Almanya’daki İsrail savaşı karşıtı Yahudi topluluğu
Diğer yandan, Almanya’da tüm protestoların ve açıklamaların medya tarafından “Yahudi karşıtı ifadeler kullanıldı” biçiminde kriminalize edildiği biliniyor.
Muhatapları ise Berlin merkezli Tagesspiegel gazetesinde bu hususta yayınlanan bir haberin aslı olmadığına dair bir başvuru yaptılar.
Mahkeme bu tür iddialarda bulunulmasının yasaklanması yönünde bir ihtiyati tedbir kararı aldı.
Bu girişim, basın-ifade özgürlüğü noktasında, yüzlerce insanın böylesine kriminalize edildiği bir aşamada oldukça kıymetli.
Almanya’da İsrail saldırısını protesto pankartları
Almanya’da yaşayan aktivist Ganime Gülmez, alınan yargı kararının ayrıntısını şöyle özetlemiş:
Üç yargıç tarafından temsil edilen Berlin II. Bölge Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi 26 Nisan 2024 tarihinde, durumun aciliyeti nedeniyle sözlü duruşma yapılmaksızın, ‘Yahudi karşıtı ifadeler’ biçiminde formüle edilen iddiaların yasaklanması yönünde ihtiyati tedbir kararı aldı. Bu kararın Almanya’daki diğer proje ve kurumlara cesaret ve özgüven vermesini umuyoruz. (7 Mayıs 2024)
Filistinliler “Yakınlarımız katledilmişken ikamet ettiğimiz Almanya’da şehirler bize yasak!” dediler.
Nihayetinde Münih Mahkemesi, üniversite protesto kampı kurulmasına izin verdi.
Sonuçta İsrail’in kurulduğu ve Filistin halkının başına büyük felaketin (Arapça El Nekbe) getirildiği 15 Mayıs 1948 tarihinin yıldönümünde anmalar başladı.
Berlin’de binlerin attığı “Filistin’e özgürlük!” şiarı polis tarafından “yasak slogan” sayıldı. Göstericilere biber gazı sıkıldı, gözaltı ve tutuklamalar yaşandı. (19 Mayıs 2024)
Almanya-kitap fuarları Filistinlilere yasaklandı. (23 Mayıs 2024)
Ganime Gülmez yorumluyor:
Filistinlilerin bu denli kriminalize edildiği topraklarda hiçbir halk özgür olamaz. Kürtlere-kurumlara yönelik yeni kriminalizasyon raporları da duyurulmuş.
Berlin Belediye Başkanı Kai Wegner (CDU) ve Federal Eğitim Bakanı Bettina Stark-Watzinger (FDP) yukarıdaki bildirgeye ilişkin açıkça şu tehdidi savurdular:‘Eğitmenlerin bu açıklaması şok edicidir. Antisemitizim (Yahudi düşmanlığı) ve İsrail nefreti fikir beyanı değil, ceza gerektiren bir suçtur.’
Hâlbuki Berlin Özgür Üniversite’de kurulan protesto çadır kampında ‘Soykırımın durdurulması. İsrail’e silah gönderilmemesi’ taleplerinin dışında bir beyan olmadığı; tersine, bu gibi açıklamaların anayasal düşünce-toplantı-gösteri özgürlüğü zemininde gerçekleştirilen meşru bir eylem olduğu’ açıkça belirtiliyor.Kısaca, kara göründü: Bu soykırıma karşı yapılan her açıklama, ülkede yeni formüle edilen yasa gereğince ‘antisemitizm-İsrail nefreti’ olarak damgalanacak ve cezai işlem görecek.
İsviçre’de:
Lozan Üniversitesi’nde 2 Mayıs’tan bu yana süren protestolar öğrencilerle rektörlüğün anlaşmasıyla sona erdi.
Rektörlük tarafından açıklanan anlaşmaya göre, Lozan Üniversitesi, silahlı çatışmalar bağlamında bilimsel kurumlarla yapılan işbirliklerinin etik, uluslararası hukuk ve akademik özgürlük perspektiflerinden değerlendirilmesi için uzmanlardan oluşan bir ekip görevlendirecek.
Lozan ve diğer üniversitelerde eylem yapan öğrenciler, İsrail kurumlarına karşı akademik boykot, Gazze konusunda okul yönetimlerince net tavır alınmasını ve soykırımın tanınmasını talep ettiler.
Cenevre Üniversitesi’nde 7 Mayıs’ta gerçekleştirilen Filistin’e destek eylemi, polis müdahalesinin ardından son buldu.
Başkent Bern’deki iki üniversitenin kampüsünde 13 Mayıs’ta başlayan eylemler de polisin müdahalesiyle durduruldu.
Filistin halkıyla dayanışma ve İsrail savaşını kınama yürüyüşü, Bern / Fotoğraf: AA
Binaları tahliye eden ve üniversiteler etrafında güvenlik önlemi alan polis, gazetecilerin içeriye girişine izin vermedi.
Fribourg ve Neuchatel üniversitelerinde de İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına tepki göstermek ve ABD ile Avrupa’daki üniversitelerde Filistin adına yapılan protestolara destek olmak amacıyla eylemler gerçekleştirildi. (Anadolu Ajansı haberleri)
Fransa’da:
Sorbonne Üniversitesi’nden bir grup öğrenci, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un okullarını ziyareti sırasında konuşma yaptığı bina çevresinde Filistin’e destek gösterisi düzenlediler ve Macron’u protesto ettiler. 3
Sorbonne Üniversitesi’ni ziyaret eden Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un İsrail yanlısı tutumu protesto edildi
Başkent Paris’te, Sorbonne Üniversitesinde yüzlerce öğrenci üniversite binası önünde toplandı.
Sorbonne Üniversitesi’nde oturma eylemi, Paris 29 Nisan 2024
Oturma eylemi yapıp tempo tutarak Gazze’deki krizi ve İsrail saldırılarını protesto eden öğrenciler, metrelerce uzunluğunda Filistin bayrağı açtı. Çadırların kurulduğu yer, “serbest bölge” ilan edildi. 4
Üniversite avlusunda kurulan dayanışma çadırları, Paris, 29 Nisan 2024
27 Nisan’dan itibaren Paris’teki Siyasal Bilimler Enstitüsü’nde süren destek eylemlerini üzücü bulan Fransa Başbakanı Gabriel Attal’a göre; “Aktif ve tehlikeli bir azınlık, kendi kurallarını öğrencilere ve öğretim görevlilerine dayatıyor!”
Çağrılan polis birimleri, oturma eylemi yapan öğrencilerin çadırlarını yıktı, yakalarından tutup sürükledi.
Bunun üzerine Fransa Ulusal Öğrenci Birliği bir açıklama yayımlayarak “seferberlik” çağrısında bulundu.
Çevik kuvvet polisleri, Paris’teki Sciences-Po Üüniversitesi’ne müdahale ederken, 26 Nisan 2024 / Fotoğraf: AP
Öğrencilerin sesini bastırmak ve kampüslerdeki protestoların genişlemesini önlemek için güvenlik güçlerinin kullanılmasına paralel olarak, Gazze’ye destek açıklamalarını caydırmak için kullanılan bir başka araç daha var: Mahkemeye gitmek ve şikâyette bulunmak.
Bu şikâyetler 2 ana suçlama etrafında dönüyor: “Terörizmi yüceltmek” ve “antisemitizm.”
Fransızca bir pankartta “Gazze’yi desteklemek antisemitizm değildir” ibaresi yer alıyor
Söz konusu suçlama ve şikâyetlere 3 kuruluş öncülük ediyor:
Avrupa Yahudi Örgütü, Fransa’daki Yahudi Kurumları Temsil Konseyi ve Fransız Yahudi Gençliği. 5
Başkent Paris’i de kapsayan Ile-de-France bölgesinin Başkanı ve Cumhuriyetçiler Partisinin (LR) eski cumhurbaşkanı adayı Valerie Pecresse, Filistin destekçisi gösterilere sahne olması nedeniyle Paris’teki Sciences Po Üniversitesi’ne sağlanan fonu askıya aldıklarını açıkladı. 6
Fransa’da Filistin yanlısı bir gösteri / Fotoğraf: Esra Taşkın-AA
Filistin bayrakları ile “Soykırımcılara Olimpiyat Oyunları Yok! Soykırım Bir Spor Değildir!”, “Filistinlilerin Soykırımını Durdurun!” ve “Yaşasın Filistin Halkının Direnişi!” yazılı dövizler taşıyan göstericiler, “Gazze’nin çocukları, Filistin’in çocukları, insanlık öldürülüyor!” diye slogan attılar.
Euro Palestine Derneği üyesi Fransız asıllı Tunuslu İzzeddine Gam, AA muhabirine, “Filistin dünyadaki tüm mücadelelerin anasıdır. Tümüyle insani bir mesele” dedi. 7
Avusturya’da:
6 Mayıs’ta Viyana Üniversitesi öğrencileri Altes AKH Kampüsü’nde eylem başlattılar.
Barışçıl bir şekilde süren gösteriye karşı İsrail yanlıları da bir gösteri düzenledi.
Avusturya’daki Yahudi Cemaati ile bazı çevrelerin kampüs eyleminden duyduğu rahatsızlığı dile getirmesinden kısa bir süre sonra göstericilere müdahale eden Viyana polisi, 4 kişiyi gözaltına alarak gösteriyi sonlandırdı.
Filistin Arap Kulübü adına konuşan Muhammed Abu Gus, AA muhabirine şu açıklamayı yaptı:
Üniversite öğrencileri barışçıl bir gösteri düzenlediler. Üniversiteden gayet açık taleplerde bulundular. Savaşa, Siyonizm’e, sömürgeciliğe karşı, özgürlük ve demokrasiden yana bir tutum sergilediler.
Bu barışçıl gösteriye karşı bir kampanya başlatıldı. Öğrenciler, antisemitist olmakla ve şiddeti övmekle suçlandılar. Polis ise İsrail yanlısı lobinin yorumlarını aynen almıştı. Kampüs eylemini acımasız bir şekilde dağıttılar.
Viyana Üniversitesi yakınlarındaki Votiv Kilisesi önünde toplanan çok sayıda gösterici, barışçıl şekilde süren kampüs eyleminin polis gücüyle dağıtılmasına tepki gösterdi. 8
“Ürdün’den Akdeniz’e özgür Filistin!” sloganının “Hamas söylemi” olduğunu iddia eden Norveç İçişleri Bakanı bu şiarın yazılıp söylenmesini yasakladı.
Brüksel’deki gösterinin duyurusu
Belçika’nın başkenti Brüksel’de ise, Avrupa’nın farklı yerlerinden gidenlerle birlikte yaklaşık 40 bin kişi, “İsrail’i kınayan ve Filistin halkını destekleyen” sloganlarla yürüdü. (19 Mayıs 2024)
Keza Bosna-Hersek, Danimarka ile Avustralya üniversitelerinde de benzer gösteri, yürüyüş ve protestolar gerçekleşti.
Tüm bu eylem ve etkinlikleri nasıl yorumlamak lazım?
Konu, 2 başlık altında değerlendirilebilir:
“Woke kültürü ile kesişimsellik fikriyatı” ve “Sözlü tarihin önemi”.
Woke kültürü ve hareketi nedir?
Woke hareketi: Cinsiyet ayrımcılığı, ezen-ezilen karşıtlığı, bilhassa etnik ve inançsal azınlıkların demokratik haklarını elde etmelerine dayalı özgürlük-adalet kavramından hareketle kamuoyunda farkındalık yaratmak için mücadele edenleri tanımlamak için kullanılan bir deyimdir.
ABD’deki öteki ve muhalif toplulukların çabaları sayesinde sosyal/kültürel/siyasal bir kavram haline gelen woke, İngilizce “wake” kökünden türetilmiştir. Uyanmak manasına gelir.
Woke (Uyanık, bilinçli), ABD’de ortaya çıkmış sosyal adalet ve ırksal eşitliğe vurgu yapan hareketler için kullanılan bir şemsiye terimdir.
Amerikalı siyahilerin yöre İngilizcesinde kullanılan “uyanık kal” anlamındaki “stay woke” ifadesinden devşirilmiştir.
Woke hareketinin tişörtündeki slogan “Uyanık Kal!”
Terim ilk kez 1940’lı yıllarda toplumsal meseleler hakkında yaratılan farkındalığı ifade ediyordu.
2010’lu yılların sonunda muhafazakârlar tarafından sol görüşlü cenaha gönderimde bulunmak (biraz da suçlamak) için kullanılmaya başlanmıştır.
Sanal medya uzmanı Dr. Francesca Sobande’ye göre “Woke Kültürü” kısaca şöyle tanımlanabilir:
Wokeness (uyanıklık) kavramına ilişkin kamusal söylem çeşitlilik göstermektedir. Bu kamusal söylem içerisinde sistemik ırkçılık, kapitalizm ve yapısal baskıya karşı direniş ve dayanışma eylemlerine atıfta bulunulmaktadır.
Bu kavram sosyal adaletle (social justice) ilgili konuları araştıran birçok medya mecrasının da kaynağı olmuştur. Zaman zaman “woke”, özellikle siyahi karşıtlığına dayanan ayrımcı güç ilişkilerine meydan okuyan aktivist ve bireyler tarafından somutlaştırılması gereken sosyal cesaretle de ilişkilendirilmektedir.
Woke Kültürü ırkçılık, Afro-Amerikan karşıtlığı ve belirli ekonomik ve yapısal baskı mekanizmaları ile belirli sosyal grupların üzerine giden politik söylemlere karşı uyanık olma ediminin sürekli olarak pratik edilmesini savunan bir farkındalık hareketi olarak düşünülebilir.
Burada baskı görme potansiyeli olan gruplar olarak, toplumsal alanlarda ve sosyal medyada hedef alınabilecek veya belirli temsiliyetler yüzünden zarar görebilecek olan tüm azınlıklar veya mağdurlar listelenebilir.
Ana akım feminizm, ayrılıkçı feminizm veya Marksist feminizm gibi toplumsal kadın özgürlüğünün güncel durumunu kendi perspektifinde sorunsallaştıran tüm ideolojik tavırların da kendine yer bulması son derece muhtemeldir.
Irkçılık karşıtlığı, LGBT hakları, feminizm ve çevrecilik ‘Woke’ temalardan bazılarıdır. 2014’ten bu yana yaygın olarak kullanılmasının bir nedeni de Black Lives Matter (Siyahların hayatı değerlidir) hareketidir.
Keza Fransa’da ekolojik dönüşümden sorumlu bir bakanlık oluşmuş. 700 bin ton giyim eşyası çöpe atılıyormuş. Tüketim çılgınlığına karşı giysileri tamir etme akımı başlamış.
Kullanılmış giysilerin dönüşümü teşvik ediliyor: “Evimizde tüketemeyeceğimiz kadar giysi var. Hepsi kullanılıyor mu?” 9
Türkiye’de:
Anadolu’daki farklı siyasal, kültürel ve toplumsal akımlar halka çağrılarında “Uyan ey halkım! Uyan ey Türkiye!” ibaresini sıkça kullanmışlardır.
DEM PArti milletvekili ve insan hakları savunucusu Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu öncülüğünde 2023 yılında kurulan Vicdan Vakfı da vicdanın rehberliğinde daha adil, merhametli ve huzurlu bir dünya yaratma vizyonunu benimsediği için bir Woke hareketi sayılabilir.
Benzer biçimde Filistin’de yaşanan soykırım ve büyük trajediyi kamuoyuna anlatmak üzere 24 Mart 2024’te aydınlar-akademisyenler-siyasetçiler tarafından kurulan İstanbul merkezli Vicdan Mahkemesi de bir çeşit Woke hareketidir.
Batılı üniversitelerdeki Filistin’e destek ve İsrail devletini kınama protestoları da Woke akımının yeni dalgasıdır.
Sol ve ilerici kesimlerde de bu kavram, farklı söylemlerle dile getirilse de “Kitleleri bilinçlendirip örgütlemeye” yönelik olarak kullanılıyor.
İsrail’de Netanyahu’nun savaş politikasını protesto
Kesişimsellik fikriyatı nedir?
Woke, farklı tanım ve kavramlarla birlikte kesişimsellik diye isimlendirilen bir fikriyatı da içerir.
Bireyin sosyal ve politik kimliklerinin nasıl bir arada işlenerek toplumda farklı ayrımcılık ve imtiyaz biçimleri yarattığını anlamak için kullanılan analitik bir çerçevedir.
Kesişimsellik terimi, ilk olarak 1989 yılında ABD’li sivil hakları savunucusu Kimberlé Crenshaw tarafından ortaya atıldı.
Kesişimsellik tezinin ünlü ismi Kimberlé Crenshaw
Kesişimsellik, birden fazla avantaj ve dezavantaj faktörünü tanımlar.
Bu faktörler arasında cinsiyet, ırk, etnik köken, sınıf, cinsel yönelim, din, engellilik ve fiziksel görünüm sayılabilir.
Kesişen ve örtüşen bu sosyal kimlikler hem güçlendirici hem de baskıcı olabilir.
Kesişimsellik, feminizmin birinci ve ikinci dalgalarının kapsamını genişleten bir perspektif olarak 1980’li yılların sonlarından itibaren tartışılmaya başlandı.
Kesişimsellik örneği ve eylemi
Beyaz olmayan kadınların, yoksul kadınların, göçmen kadınların ve farklı diğer grupların deneyimlerine duyarlı bir perspektifi savunuluyor.
“Irk ve Cinsiyetin Kesişimini Dermarjinalleştirmek: Anti-ayrımcılık Doktrini, Feminist Teori ve Anti-ırkçı Politikaya Siyah Feminist Bir Eleştiri” isimli makalesinde Crenshaw, Afro-Amerikalı kadınların ezilmesini açıklamaya yardımcı olmak için kesişimsellik terimini kullanmıştı.
Crenshaw, siyah kadınlara yönelik ayrımcılığın, kadın düşmanlığı ve ırkçılığın basit bir bileşimi olmadığını, daha karmaşık bir mekanizma olduğunu ifade ediyordu.
Crenshaw, ırk, cinsiyet, cinsel yönelim gibi her bir baskı eksenini ayrı ayrı ele alan analitik sistemlere karşı çıkmıştı. Bunun yerine, farklı kimlikler arasındaki etkileşimlerin bir arada ele alınmasının gerekliliğini vurguluyordu.
Kesişimsellik; ırk, sınıf, cinsiyet ve diğer sistemlerin bir araya gelerek nasıl karmaşık toplumsal ayrımcılık ve baskı mekanizmaları yarattığını, bunun bireylerin deneyimlerini ve kimliklerini nasıl şekillendirdiğini anlamak için bir analitik çerçeve olarak öneriliyordu.
Konuyla ilgili birkaç not:
26 Mayıs 2024 tarihli Washington gazetesinin araştırmasına bakılırsa, yedi aydan beri devam eden Filistin’e destek eylemleri, üniversitelerin itibarlı ve seçkin fakültelerinde eğitim gören öğrenciler tarafından gerçekleştiriliyor.
Afganistan’da yıllarca inceleme yapan Fransız siyaset bilimci ve politik İslam uzmanı Olivier Roy’un, bu konuda oldukça dikkat çekici tespitleri bulunuyor:
Avrupa’da yaşanan Filistin’e destek protestoları orta-üst düzey entelektüel, aydın, düşünür ve öğrencilerle sınırlı kaldı. Gurbetçilerin yaşadıkları semtlerde yayılmadı ve dolayısıyla yığınsal bir nitelik kazanmadı.
Genel olarak gençler düne ve bugüne göre çok daha kötü olacağı varsayılan geleceğin önüne geçmek için harekete geçiyorlar. Yani geleceği inşa etmek yerine onu kötülüklerden kurtarmak isteyen bir gençlik var günümüzde.
Filistin’de İsrail saldırıları, Avrupalı yöneticilerin insan hakları ve demokrasi söylemlerinin ne kadar boş olduğunu da göstermiştir. 10
Bir Türk profesör ise gazeteci Cüneyt Özdemir’e, “Türkiye insanı aç. Ekmek derdinde. Bu Woke akımına ilgi göstermez!” manasında bir şeyler söylüyor.
Sözlü tarihin önemi ve rolü nedir?
Annales Ekolü, tarih bilimine toplum bilimlerinin yöntemlerini uygulaması ile ismini duyurdu.
Fransız tarihçi Marc Bloch ve Lucien Febvre tarafından sosyoloji, ekonomi, sosyal psikoloji ve antropoloji gibi çeşitli toplum bilimleriyle işbirliğini sağlayacak bir tarih bilimi yaklaşımı geliştirmek üzere 1929 yılında Strasbourg Üniversitesi’nde ders verdikleri bir dönemde kuruldu.
Önceliklerinden biri, 19’uncu yüzyıl tarihçilerinin birçoğu üzerinde etkili olan, siyaset, diplomasi ve savaşlar tarihi üzerine yoğunlaşan anlayışın aksine, olayların gerisinde yaşananların uzun erimli (longue durée) araştırılmasıydı.
Coğrafya, maddi kültür ve sonraları Annales çevresinin zihniyeti veya dönemin ruhu olarak adlandıracakları konular, çalışmalarının merkezinde yer aldı.
Ekolün önde gelen üyelerinden Georges Duby, “Le dimanche de Bouvines” adlı kitabının önsözünde, sahip olduğu tarih anlayışının duygusal olanı bir kenara ittiğini ve olayların basit bir muhasebesinin çıkarılmasının yerine problemi ortaya koyup çözmeye, yüzeysel olanı görmezden gelip ekonomi, toplum ve medeniyetin uzun ve orta vadeli gelişimini gözlemlemeye çalıştığını yazdı.
Birbirini izleyen 4 kuşağın geliştirdiği Annales Ekolü, 19 ve 20’nci yüzyıllarda egemen olan pozitivizmi eleştirinin baş hedefi haline getirdi.
Zira bu pozitivist anlayışa göre; tarih biliminin malzemesi, arşiv ve resmi tarih zihniyetine uygun şekilde yazılmalıydı.
Bu tercih, kaçınılmaz olarak “tarih dışı” diye tanımlanıp kavranan öznelerin bir anlamda öteki kesimlerin, alttakilerin, dışlananların (fakirler, kadınlar, azınlıklar, ezilenler, yönetilenler gibi) tarih yazımının dışında kalmasına da yol açıyordu.
Sonuçta güçlü olanların hükümranlığının meşrulaştırılması anlamına geliyordu.
Oysa Annales Ekolü, tarih ve sosyal bilimlerini ele alış tarzında yeni bir çığır açtı. Çünkü doğrusal çizgi (lineer), salt ilerlemeci tarihsel anlayışa alternatif bir tezden yola çıktı.
Bu da döngüsel bir tarih anlayışı diye bilinir ki, yöntem olarak sözlü tarihe ağırlık veren insan merkezli bir düşüncedir. Bu ise tarih ve hafıza kavramlarını gündeme getirdi.
Dolayısıyla sözlü tarih çalışmaları, pozitivist tarihçiliğin dışlamaya ve bastırmaya çalıştığı insanların, toplulukların ve kitlelerin tarih sahnesinde hak ettiği yeri alması anlamına geliyor.
Bu haliyle bakıldığında resmî tarihe alternatif olacak bir hamledir sözlü tarih.
Mesela yazılı kaynakların tanımlamakta ve anlatmakta yetersiz kaldıkları belirli tarihsel dönemlerin ve dönüşümlerin anlaşılmasında olayları bizzat yaşamış kişilerin kendi veya yakın çevresindekilerin hayat hikâyelerinden, başına gelenlerden hareketle araştırılan ve incelenen konuları içerir.
İşin özünde hatırlamak ve anlatmak, anmak ve yaşatmak, kimliksizliğe ve köksüzlüğe mahkûm edilenleri geçmişin derinliklerinden çıkarıp günümüze taşımak, yüzleşme zemini yaratmak demektir.
Ayrıca sözlü tarih, antropoloji, sosyoloji ve psikoloji gibi disiplinlerle bağ kurar. Böylece tarih için yeni engeller yaratmak yerine engelleri zayıflatır.
İnsanı sürece katmak suretiyle tarihin odağını değiştirir ve alanını genişletir.
Sadece liderler arasından değil bilinmeyen insanlar topluluğundan kahramanlar oluşturur ki, bu da demokratik ve katılımcı bir tarihe, devlet dışı ve sivil bir tarihin kıyılarına ulaşmayı kolaylaştırır. Sessizlerin sesini duyurur. 11
Sözlü tarih sayesinde Kürtlerin, Filistinlilerin, Ermenilerin, Rumların, Êzdîlerin, Alevilerin, Zerdüştlerin, Aborjinlerin, Kızılderililerin, Güney Amerika’daki yerli toplulukların, Avrupa ülkelerindeki göçmenlerle mültecilerin, her cins ve soydan kadınların, ötekileştirilen emekçilerin ve her ülkede dışlanıp ezilenlerin sesi dünya kamuoyuna duyurulabilir.
Kaynakça:
1. https://www.trthaber.com/haber/dunya/yuzlerce-batili-yetkiliden-cagri-gazzede-suc-ortagi-olmak-istemiyoruz-834134.html, 2 Şubat 2024.
2. https://www.indyturk.com/node/720001/.
3. https://www.ntv.com.tr/galeri/dunya/fransada-filistine-destek-gosterileri-macron-protesto-edildi, 25 Nisan 2024.
4. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/fransanin-sorbonne-universitesinde-filistine-destek-gosterisi-/3205448, 29 Nisan 2024.
5. https://www.indyturk.com/node/719306/, 1 Mayıs 2024.
6. https://tr.euronews.com/2024/04/30/fransada-gazze-yanlisi-eylemlere-sahne-olan-sciences-poya-mali-yaptirim. 30 Nisan 2024.
7. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/pariste-filistine-destek-gosterisi-duzenlendi/3210103, 5 Mayıs 2024.
8. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/viyana-universitesi-ndeki-filistin-e-destek-gosterisine-polisin-mudahalesi-protesto-edildi/3215169, 9 Mayıs 2024.
9. Woke ve kesişimsellik fikriyatı için şu kaynaklara bakılabilir: Atilla Akalın, “Red Pill Hareketi ile Woke Kültürü Arasında Bir Köprü Olarak Oneitis Kavramı”, Kültür ve İletişim culture&communication; Yıl: 27 Sayı: 5, Mart-Eylül 2024. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3386871, Ağustos 2023.
Woke hususunda şu kaynaklara da bakılabilir: Stay Woke: The new sense of ‘woke’ is gaining popularity”. Words We’re Watching. Merriam-Webster. Charles Pulliam-Moore, “How ‘woke’ went from black activist watchword to teen internet slang”. 8 Ocak 2016. “Douglas Murray: The groupthink tyranny of woke”. 14 Aralık 2019.
Vikipedi, “Woke” maddesi; https://tr.euronews.com/2021/10/19/abd-de-ortaya-c-kan-turkiye-de-de-duyulmaya-baslayan-woke-kavram-ne-demek
10. Bkz. Olivier Roy’un gazeteci Kürşat Oğuz’a verdiği röportaj, Halk TV kanalı, 25 Mayıs 2024.
11. Alp İbrahim-Mürsel Yıldız, Başka Dilde Anne Olmak kitabı (Prof. Dr. H. Esra Danacıoğlu’ndan alıntı), İkinci Baskı 2014.
© The Independentturk