Bu hafta, çeyrek milyondan fazla insanın yaşamına mal olan ve ülke nüfusunun yarısından çoğunu evinden ederek yaklaşık beş milyon insanı sığınmacıya dönüştüren, yedi milyon kişiyi de ülke içinde yerinden eden Suriye’deki savaşın beşinci yıldönümüne işaret ediyor.
Ulusal ekonomi, Suriyelilerin yarısının işsiz olması ve nüfusun yüzde 85’inin yoksulluk içinde yaşaması ile birlikte, paramparça edilmiş durumda. Ülkenin büyük kısmı, elektrik santrallerine ve diğer elektrik altyapısına yönelik sürekli saldırıların ardından karanlığa gömüldü.
Belki de en sarsıcı olanı, ülkenin sağlık sisteminin ve diğer toplumsal altyapısının imhasına eşlik eden acımasız şiddetin yanı sıra, Suriye’deki yaşam beklentisinin 2011’deki 70,5’ten 2015’te sadece 55,4’e düşmüş olmasıdır.
Irak’ın, Libya’nın ve Afganistan’ın büyük ölçüde yok edilmesinin yanı sıra, Suriye’ye yönelik tecavüz, emperyalizmin 21. yüzyıldaki en büyük suçlarından birini oluşturmaktadır. Medyanın yaygın olarak Suriye iç savaşı ya da “ayaklanma” olarak adlandırdığı şey, gerçekte, Washington ve onun bölgesel müttefikleri tarafından Suriye halkının yaşamına ve iyiliğine yönelik katıksız aşağılamayla yürütülen geniş çaplı bir “rejim değişikliği” operasyonunu oluşturmaktadır.
Bu vekil savaşı, neredeyse bütünüyle, yabancı savaşçılar adı verilen on binlerce kişiyi ülkeye akıtmakta hep birlikte işbirliği yapmış olan CIA, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye tarafından silahlandırılmış ve finanse edilmiş El Kaide bağlantılı milislerce sürdürülmüştür.
Obama yönetiminin ve onun medyadaki suç ortaklarının bu savaşı Amerikan halkına bir “insani” müdahale olarak satma ve hatta çeşitli sahte sol örgütlerin onu bir “devrim” olarak betimleme girişimleri, bütünüyle başarısız olmuştur.
Yıl dönümü bu haftaya rastlarken, savaşın seviyesi, Washington’ın ve Moskova’nın aracı olduğu bir “düşmanlıkların sona erdirilmesi” doğrultusunda önemli ölçüde azalmış durumda. Birleşmiş Milletler, bir ateşkesi ve “siyasi geçiş”i müzakere etme yönündeki üçüncü bir girişim içinde, Suriye hükümeti ile Riyad muhalefeti içinde birleşmiş İslamcı fanatikler ve yabancı istihbarat unsurları karışımını bir araya getirdi.
Aynı anda, Vladimir Putin hükümeti, Pazartesi günü, Tartus’taki deniz üssünü ve batı vilayeti Lazkiye’deki hava üssünü korumakla birlikte, askeri güçlerinin çoğunu Suriye’den çekmekte olduğunu açıkladı.
Rus müdahalesi, altı aydan kısa sürede, Suriye hükümet birliklerine, Türkiye’den IŞİD’e ve El Kaide şubesi El Nusra Cephesi’ne giden ana ikmal yollarını keserken, başlıca nüfus merkezlerini içeren ülkenin batı bölümü üzerindeki kontrolünü pekiştirecek şekilde, yaklaşık 10.000 kilometre karelik toprağı ve 400 kasabayı geri alma imkanı sağladı.
Rus müdahalesi, yalnızca, aralarında en güçlü gruplar olarak kabul edilen IŞİD’in ve El Nusra’nın olduğu “asiler”i zayıflatmaya odaklanmamış olan ABD tarafından başlatılan “IŞİD’lesavaş”ın sahte karakterini vurguladı.
Olayların son dönemdeki dönüşü, her ikisi de başından itibaren daha doğrudan bir ABD askeri müdahalesi için bastıran ABD egemen çevreleri ve bizzat Obama yönetimi içindekilerin görüşlerini yansıtan Wall Street Journal’dan (WSJ) ve Washington Post’tan (WP) öfkeli ve alaycı başyazıları teşvik etti. Her iki gazete de, Putin hükümetinin Suriye müdahalesinin onu bir “bataklığa” sürükleyeceğini öne süren Obama ile alay etti.
WSJ, “Bataklıklar kaçarken, Bay Putin dayanacak.” yorumunda bulundu. “O, Pazartesi günü, çok az maliyetle stratejik hedeflerine ulaşmış olarak, Rusya’nın Suriye’deki kuvvetlerinin ‘ana kısmı’nı çekmeye başlayacağını ilan etti.”
Benzer şekilde, WP, bataklığı boylamak şöyle dursun, “Bay Putin, epeyce başarılı oldu ve onun kazanımları, ABD çıkarları ve Bay Obama’nın bölgedeki belirlenmiş hedefleri pahasına oldu.” diye yazdı.
Putin’in sözde zaferi üzerinden şimdiki konjonktürü ve şiddetli atışmaları Washington’ın Suriye müdahalesinde havlu attığının bir işareti olarak yorumlamak ciddi bir hata olacaktır. ABD emperyalizminin Suriye’de Moskova’ya bağlı bir yönetimin sağlamlaştırılmasını kabul etmesi gibi bir durum söz konusu değil; o, daha çok, Rusya’nın küreselden ziyade bölgesel bir rakip olarak yükselişine göz yumacaktır.
Şu an için, Obama yönetimi, BM’nin aracı olduğu “barış görüşmeleri”nden yararlanmaya ve Moskova’dan, Tahran’dan ve güç yoluyla gerçekleştiremediği rejim değişikliğini sürdürmek için bizzat Devlet Başkanı Beşar Esad hükümetinden koparabileceği herhangi bir tavizden faydalanmaya çalışacak.
Bununla birlikte, bu, Kasım ayındaki ABD başkanlık seçimlerinin ardından, hızla yeni taktiklere dönüşebilir. Militarizmin yaygın bir siyasi tartışma konusu haline gelmesini önlemek amacıyla seçim yıllarında yeni savaşlar başlatmayı mümkün olduğunca seçim sonrasına ertelemek ABD hükümetlerinin eskiden beri süregelen bir uygulamasıdır.
Obama yönetimi içinde, Atlantic dergisinde yayımlanan “Obama’nın doktrini” başlıklı son makale ile vurgulandığı üzere, daha doğrudan ABD askeri müdahalesi için sürekli olarak bastıran azımsanmayacak bir hizip söz konusu. Makale, mevcut Dışişleri Bakanı John Kerry, eski dışişleri bakanı ve Demokratik Parti’nin önde giden başkan adayı Hillary Clinton, eski savunma bakanı LeonPanetta gibi kişilerden ve Obama’yı, Eylül 2013’te, Suriye hükümetinin kimyasal silah saldırıları gerçekleştirmiş olduğu yönündeki uydurma suçlamalar üzerine füze saldırıları başlatmakta başarısız olmakla eleştiren diğer kişilerden alıntı yaptı.
Mevcut Savunma Bakanı Ashton Carter’ın, Obama’nın görüşünü, Asya, “Amerikan geleceği için dünyanın en önemli parçasıdır.” biçiminde açıkladığı aktarıldı. Bu yüzden, o, Çin’le bir askeri çatışma yönündeki hazırlıklardan alıkoyan Ortadoğu’da başka bir ABD savaşına sahip olmaktan nefret ediyor.
Suriye’de rejim değişikliği, ABD emperyalizmi için her zaman bir araçtı. Bu, asli bir bölgesel müttefikten mahrum bırakarak hem Rusya’yla hem de İran’la çatışmalara hazırlanmayı hedefliyordu.
ABD ordusunun bu tür daha geniş bir çatışmaya hazırlanmakta olduğu, ABD ordusunun komutanının bu hafta verdiği ifadede yeni ve kaygı verici doğrulamasını buldu.
Genelkurmay Başkanı Mark Milley, Temsilciler Meclisi Silahlı Hizmetler Komitesi’ne, birliklerinin, “IŞİD’le, El Kaide’yle, El Nusra’yla ve diğer terörist gruplarla” savaşarak “terörle mücadele” ve “kontrgerilla harekatı” yürütmeye hazırlanmış olmakla birlikte; Çin, Rusya ya da İran gibi bir düşmanla bir “büyük güç savaşı”na girmeye hazır oluşları hakkında “ciddi endişeler”e sahip olduğu uyarısında bulundu.
ABD askeri gücünü geliştirememenin “zar atmak” olacağını savunan Milley, “Şu anda bu olasılıklarla ilişkili yüksek seviyede bir risk söz konusu.” diye ekledi. Komitedeki ifadesinin ardından, General Milley ve görevdeki diğer komutanlar, kongre komitesine, kapalı bir oturumda, başka bir büyük savaş için “risk değerlendirmeleri”ni sundular.
Suriye halkının uğradığı yoğun katliamlara, çatışmanın bölgesel olarak yayılma tehlikesine ve Batı Avrupa’ya geniş çaplı sığınmacı akışına karşın, Suriye’deki rejim değişikliği savaşının çok daha kanlı ve gerçek anlamda küresel çatışmaların yalnızca giriş bölümünü temsil ettiği giderek daha açık hale geliyor.
* WSWS.ORG’dan alınmıştır…İngilizce’den çeviri (18 Mart 2016)