Benim burada yaptığım kitabın çok az bir kısmını kapsayan sınırlı bir değerlendirme veya tanıtım yazısı, Paradigmanın İflası, Yeni Paradigma Oluşturmak ve son olarak Eko Sosyalist Paradigma. Paradigmalarda Başkaya çukurlar, gedikler açmaya devam ediyor.
Başkaya’nın en son yazdığı eser olan ‘’Eko-Sosyalist Paradigma’’ ve kitabın alt başlığı olan ‘’Komünist Topluma Giden Yol’’ Kovid-19 aşısından önce elimize geçti. Neden aşıdan önce elimize geçti derken, yeni aşılara, yeni ilaçlara ihtiyaç duymamamız için Başkaya hastalık üreten bu sistemden insanlığın bir önce kurtulması gerektiğini, bunun için ise kapitalist üretim ilişkilerinin çıkarı doğrultusunda örgütlenmiş olan toplumun, farklı bir biçimde yeniden örgütlenmesi gerektiğini söylemektedir, yani bir reçete de bize Başkaya sunmaktadır. Başkaya özellikle son yazdığı kitaplarda kapitalizmin doğa üzerinde yarattığı tahribattan sıkça söz ederken bunun toplum üzerinde yaratığı çöküşü irdelemekte ve kritik eşiğe gelindiğini dile getirmektedir. Artık insanlığın, Rosa Lüksemburg’dan da örnek vererek, ‘’Barbarlık ve Sosyalizm’’ tercihinin de gerisine düşerek, ‘’Sosyalizm ve Yaşamın ortadan kalkması’’ gerçeği ile yüz yüze kaldığını dile getirmektedir eserinin bir çok yerinde.
“Kapitalizm üretim ve yaşam araçlarının, müştereklerinin özel mülkiyetine dayanıyor. O zaman toplumdan çalınanın asıl sahiplerine iade etmek gerekecek. Başka türlü söylersek, üretim ve yaşam araçlarının topluma mal edilmesini, sosyalleştirilmesini gerektiriyor. İkincisi, ekonomi-toplum-doğa şeklini almış durumda ki bu sayısız olumsuzluğa ve kötülüğe kaynaklık ediyor. İlişkinin yönünü doğa-toplum-ekonomi şekline döndürmek, bir düzeltme operasyonu yapmak gerekiyor.” (Eko-Sosyalist Paradigma, sayfa-12)
Kapitalist sistemin açmazlarını dile getiren Başkaya, acilen denklemi terse çevirmemiz gerektiğini, sürece yönelik olarak ‘’doğa-toplum-ekonomi’’ yönünü vermemizin aciliyetini ifade ediyor eserinin birçok yerinde. Bu durumun yaşanabilmesi için ise, üretim araçlarının sosyalleştirilmesi gerektiğini dile getiriyor. Özellikle eserin ilerleyen sayfalarında bu “sosyalleştirme” konusuna yeniden değinen Başkaya, Sovyetler Birliği üzerinden bir analiz yaparak Sovyetler Birliğinde üretim araçları devletleşti ama sosyalleşmedi diye eleştirel bir bakış açısını burada da ifade ederek, Sovyet Resmi ideolojisini radikal bir eleştiriye tabi tutuyor.
Dolayısıyla Sovyet deneyimine ve diğer Vietnam, Çin gibi süreçlere bakarak buradan sosyalizm ve komünizm eleştirisi yapmanın gerçeği yansıtmadığını ifade ediyor.
“Komünizm, burjuva özel mülkiyetin lağvedilmesini varsayar. Zira burjuva özel mülkiyeti demek bir sosyal sömürü ilişkisi demektir. Başka türlü ifade edersek, özel mülkiyet başkasının (ötekinin) emeğinin çalınmasıdır.” (Eko Sosyalist Paradigma-Sayfa-19)
Başkaya, Sovyetler Birliği ve diğer Devlet Kapitalistti ülkelerde bu durumun olmadığını vurguluyor. Üretim araçları bu ülkelerde evet burjuvazinin elinde değildi, ancak işçi sınıfının da elinde olmadığını ifade ediyor. Bürokrasi, Sovyet ve diğer ülkelerde üretim araçlarını kontrol ediyordu, bunun üzerinden de sosyal yaşamın her alanına müdahale etmekteydi. Bu durumun adını ise sosyalizme-komünizme yabancılaşmış, devlet kapitalisti rejimler olarak bunları kitabında dile getiriyor Başkaya.
Başkaya kitabında bunu dile getirirken, şunu akıllara getirmek lazım, Marks, Asyatik Üretim Tarzından Doğru-Doğu Despotizminden bahsederken, bu sürece Çin, Osmanlı, Çarlık Rusya’yı da katmıştı. Marks, Ekim Devrimi sonrası özellikle Stalinizmin Rusya’da iktidarlaştığı dönemde yaşasaydı Doğu Despotizminin Sovyetler Birliğinde de farklı biçimlerde devam ettiğini büyük bir ihtimalle dile getirirdi. Ertuğrul Kürkçü’nün bir gazeteye şu an ismini hatırlamıyorum, verdiği bir röportajında aynen şu cümleleri ifade ettiğini hatırlıyorum: “Sovyetler Birliğini yıkılmasaydı, Marks yanılmış olacaktı.” Muazzam bir kelime, hani atasözlerinde vardır ya, kısacık bir cümle ile binlerce şey anlatırsınız, Ertuğrul Kürkçü’nün bu sözü, her şeyi özetler nitelikteydi.
Kısacası işçi sınıfına yabancılaşmış devlet kapitalisti rejimler olan bu yapılar için Başkaya, Doğaya saygı konusunda, diğer kapitalist rejimleri aratmayacak uygulamalara imza attıklarını ve Aral Gölün’ün Kuruması, Çernobil Faciası’nın yaşanması gibi sayısız doğa ve insan sağlığı üzerinde tehdit oluşturan uygulamaların bu rejimler tarafından da açığa çıktığını dile getiriyor eserinde.
Buradan kitabında “Modernite, ‘İlerleme ideolojisi’, Kapitalizm” başlığına geçen Başkaya, teknolojik ilerleme ve kalkınmanın kapitalist sistemde insanlar, geniş toplumsal kesimler için bir anlam ifade etmediğini dile getiren şu alıntıyı yapıyor kitapta. “Bilimsel teknolojik ilerleme harikalar yaratırken, üretim hızlı bir tempoyla artarken, neden sosyal kötülükler de çığ gibi büyüyor, ekolojik yıkım derinleşiyor, iklim krizi zuhur ediyor, hayat çekilmez, dünya yaşanmaz bir yer haline geliyor? Kapitalist toplum dahilinde teknoloji insana hizmet edemezdi ama onu köleleştirebilirdi. Şimdiler de olduğu gibi.”
Başkaya, kapitalist sistemde kalkınmanın ve teknolojik gelişimlerin insan ve doğa tahribatı pahasına geliştiğini, bu durumun gerçek anlamda kalkınma ve ilerleme ile alakasının olmadığını, kalkınmanın ve ilerlemenin toplumun yüzde biri için olduğu yani çok az bir kesim için bir anlam ifade ettiğini kitabının değişik yerlerinde dile getiriyor.
Ekonomik büyümenin kalkınma olmadığını dile getiren Başkaya, kendisini Marksist olarak tanımlayan pek çok kişinin de kalkınma retoriğine saplandığını ifade ediyor.
Dolayısıyla Fikret Başkaya kitabının birçok yerinde günümüze ışık tutacak bilgileri bize sunmak ile büyük bir cömertlik örneği sergiliyor. Yukarıda saydığım başlıklardan daha geniş bir repertuara sahip olan bu eser ancak alınıp okunduğu zaman kitap hakkında, günümüz hakkında gerçek bir fikriyata sahip olabiliriz. Benim burada yaptığım kitabın çok az bir kısmını kapsayan sınırlı bir değerlendirme veya tanıtım yazısı, Paradigmanın İflası, Yeni Paradigma Oluşturmak ve son olarak Eko Sosyalist Paradigma. Paradigmalarda Başkaya çukurlar, gedikler açmaya devam ediyor. Fikret Başkaya’yı ilk okuduğumda 25 yaşındaydım, bugün ise 38, umarım daha uzun yıllar Başkaya’yı okurum, bu eseri bize ve topluma sunduğu için ayrıca kendisine minnettarım.
*siyasihaber sitesinde yayınlanmıştır…