Cumartesi , 21 Aralık 2024

“Türklerin Kürtleştirilmesi” iddialarının altında yatan gerçek: Kürt varlığının inkârı

Faik Bulut 

Kolaj: Independent Türkçe

Egemen Türkçü zihniyet, Kürt halkının varlığını bir türlü içine sindiremiyor.

Son haftalarda sosyal medyada dünyaca ünlü yazar Yaşar Kemal‘in bir izlenimine dayanılarak “Türklerin Kürtleştirilmesi”, “Kürtleşmiş Türkmenler”, “Kürtleşen Türkler” başlıklı birçok yazı, makale ve kitabın ismi dolaşıma sokuldu.

Sosyal medyada hareketlenme ve tartışmalara yol açan Yaşar Kemal’e ait söyleşiyi birlikte okuyalım: 

Diyarbakır ovasını dolaşırken tuhaf bir olayla karşılaştım: Diyarbakır’ın Köprü köyünde bir öğretmenle tanıştım. Öğretmen 1920’lerde Balkanlardan göç etmiş, Köprü köyünü kurmuş. Köyünün öğretmeniydi. Çok güzel Kürtçe konuşuyordu. ‘Kürt müsün?’ diye sordum. ‘Yok, göçmenim’ dedi.

Köye girdik, hep Kürtçe konuşuyorlardı. Türkçe biliyorlardı da yarım yamalak. 1865 Kozanoğlu başkaldırısında, yenilgiden sonra Türkmenler, dediklerine göre binlerce çadır Diyarbakır’a sürülmüşlerdi. ‘Nerede bunlar?’ diye öğretmene sordum. ‘Var, dedi, istersen gidelim, bunlar sekiz köy hiç Kürtçe bilmezler.’ 

Öğretmenle birlikte Büyük Kadıköyü’ne gittik. Gerçekten büyük bir köydü. Köylüler başımıza biriktiler. Bunlar Avşar Türkmenleriydi. Ağızları da tıpkı bizim Torosların Avşarlarının ağızlarıydı. Sekiz köydüler, Kürtçe bilip bilmediklerini sordum, bilmiyorlardı. Başkaldırıdan sonra binlerce Avşar sürülmüştü Diyarbakır’a. 

‘Bize Çukurova’da söylediklerine göre otuz bin çadır gönderilmişti buralara. Haydi, on bin çadır olsun, en aşağı yirmi köy eder, ötekiler nerede?’ dedim. Bir yaşlı adam, ‘Onların hepsi Kürt oldu’ dedi.

‘Siz niçin olmadınız?’ diye sordum. ‘Bizler Aleviyiz’ dedi yaşlı adam. ‘Ne var bunda?’ dedim. ‘Şu var ki, dedi yaşlı adam, biz Sünni Kürtlerden kız alıp vermeyiz. Öteki Kürt olan Avşarların hepsi Sünni’ydi. Kürtlerden kız alıp verdiler, şimdi sorarsan hiçbirisi Avşar olduğunu söyleyemez, Türkçe de bilmezler. ‘Bize söylediklerine göre Sünni Avşarlar büyük çoğunlukmuş, belki bizim on mislimiz kadar’ dedi.

Ve sekiz Avşar köyünü öğretmenle dolaştık. Birkaç Avşar Ağıtı derledim oralardan. Tıpkı Toros Avşarlarının ağıtlarıydı. 1


Aynı Facebook hesabından yorum yapan Bülent Arslan ise “Doğu ve Güneydoğunun büyük bölümü, Çeçenistan başta olmak üzere Kafkasya asıllı Türk’tür” iddiasında bulunuyordu. 

Meselenin aslı şuydu:

Çeçenistan’da Türkler bulunmuş olabilir. Türkiye’deki Çeçenler de zaman içinde Türkleşmiş sayılabilir. Ancak Çeçenler Türk değil; Kafkas halkıdır. Kendilerini Nohçi (tekil Nohçi veya Nohço) olarak adlandırırlar.

(Vikipedi, Çeçenler maddesi)
 

https://youtube.com/watch?v=6JUJnU6rrS4%3Fsi%3DdWXrTfqltJz0s4VW


Bahsedilen Facebook hesabında yazan Feyzi Babuç oldukça iddialı idi:

Bunu 20 yıl önce söylediğimde hayalperest Türkçü diyorlardı benim için!


Azeri lehçesiyle internet sitesinde yayınlanan “Teref” gazetesi ise Yaşar Kemal’in söz konusu mülakatını alıp, fotoğrafını yerleştirdiği sanatçı İlyas Salman‘ın ağzından şu sözleri aktarıyordu:

40 yıl Kürt olarak yaşadım. 40 yıl sonra aslımın Karakeçili Türkmenlerinden olduğunu öğrendim. 2


İlyas Salman’dan aktarılan köken meselesine gelince, bu da yanlıştır.

Resmi Türk Tarih Tezi’nin bilimsel olmayan iddiasıdır.

Nitekim “Türk olduklarına” inandırmak için birçok devlet görevlisi ve Türk-İslam Sentezini benimsemiş üniversitelerin katılımıyla her yıl “Karakeçili Şenlikleri” düzenlenir.

Buna rağmen Urfalı Karakeçililer ısrarla Kürtçe konuşup kendi örf ve âdetlerine göre hayatlarını sürdürürler.

2000’li yıllarda ATLAS dergisi adına Karacadağ üzerine yaptığım bir belgeselde Karakeçililerin bulunduğu obaları da dolaştım.

Devletin resmi ama bilimsel olmayan görüşüne inanan bazıları “Türk olduklarını” söylediklerinde, eğitim görmüş birçok genç buna itiraz edip bize “Kürt kökenli olduklarını” soy kütüğü ve kabile bağlantıları üzerinden uzun uzun anlattılar. 

Demem o ki; 40 yıl boyunca kökeninden emin olan İlyas Salman, gerçekten Karakeçili ise gönlünü ferah tutsun, Türkmen asıllı olduğu yanılgısına kapılmasın. 

Yaşar Kemal’in yukarıdaki gözlem ve izlenimleri, yerindedir. Zira Anadolu, Mezopotamya ve Kafkasya toprakları hem geçiş yeri hem de kavimler beşiğidir.

Akdeniz havzası da böyledir. Farklı inanç ve etnik kümeler birbiriyle karışıp kaynaşma sürecinden geçmiştir.

Dolayısıyla esas olarak Ari kavimlerden sayılan Kürtlerde yöredeki Fars, Arap, Türk, Azeri, Çerkes, Ermeni, Rus gibi komşu halkların genleri de bulunmuş olabilir. 

Bu bağlamda Kürtleşmiş Türkmenlerin sayısından çok daha fazlasına Türkleşmiş veya Araplaşmış Kürtlerde de rastlamak mümkündür.

Bunun tarihsel, siyasal ve sosyal pek çok nedeni vardır.

Mesela; Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde vergi/haraç almak için konargöçer toplulukları iskân ettirme planı gereği kimi Kürt kabileleri, Türklerin yoğun yaşadığı bir bölgeye yerleştirilince zaman içinde Türkleşebiliyorlardı. 

Sözgelimi Kılıçlar diye bilinen aşiret, Kuzey Suriye’de göçebe bir hayat sürüyordu. Osmanlı onları zorla alıp Maraş-Pazarcık yörelerine iskân ettirdi.

Zaman içinde bunlar Türkleştiler. Bugün kendilerini Kürt asıllı saymıyorlar.

Sırasıyla Karakoyunlu-Akkoyunlu-Safevi-Osmanlı egemenliğine giren Diyarbakır, Mardin, Urfa ve Maraş yörelerinde Kürtler ile Türkmen boyları bir arada yaşıyordu.

Sünni inançlı Akkoyunlular devrinde Kürtler katliamlara maruz kaldıklarından yerlerine Sünni Türkmenler yerleşiyordu.

Akkoyunluları yenen Safeviler devrinde ise Türkmen boylarının hükmü geçerliydi.

Yavuz Sultan Selim ve oğlu Kanuni Sultan Süleyman ile izleyen Osmanlı padişahları devrinde bölgeye Kürt beyleri hâkim olunca, bu kez Türkmen boyları Kürtler içinde asimile olma sürecine girdiler. 

Yaşar Kemal’in verdiği Avşar örneğinden hareketle söyleyelim:

Kürt asıllı Osmanlı Beyi Sürmeli Mehemet Paşa, Kozan taraflarında isyan eden Avşarları bastırmaya gittiğinde ozan Dadaloğlu şöyle demiştir:

Avşar Beyi Kürt yeğeni değil mi/ Dadaloğlu Kürt yeğeni değil mi?


Tabii, isyan bastırma olayı her iki taraf için büyük felaketle sonuçlanır.

Paşa’nın emrindeki Kürt birlikleri açlık ve daha çok sıtmadan kırılır.

Avşarlar da kılıç zoruyla bastırılır. Kalanları Adana, İç Toroslar, Kayseri ile Diyarbakır arasındaki yörelere dağıtılır. 

Bu trajediyi, Sürmeli Mehemet Paşa’nın divanında bulunup sefer sırasında ona eşlik eden Evdalê Zeynikê isimli meşhur dengbêj’in (ses ve söz sanatçısı) turna avazı misali çığlığından dinleyip öğreniyoruz (ki, bu dengbej için “Kürtlerin Homerosu” da deniliyor). 

İranlı Avşarların bir kısmının “Kürt asıllı” (belki de Kürtleşmiş Avşarlar) olduğu söyleniyor ki, bunlara “Avşor” (Suyu Tuzlu Olanlar) deniliyordu. Büyük bir kısmı ise Türk kökenli Avşarlardır. Her iki kesimin uzantılarını İran’da da bulmak mümkündür.

Diğer bir örnek; Ardahan-Sarıkamış hattındaki Avşarlara mensup babası Türk-annesi Kürt olan sanatçı Hülya Avşar tarafından dile getirilmişti:

Ninem beni hep Kürtçe mışkê (küçük sıçan) diyerek severdi. 3


Türk Tarih Kurumu’nun eski başkanı ve MHP listesinden üç dönem milletvekili seçilen Avşar kökenli Prof. Yusuf Halaçoğlu ise kitaplarında “Kürtlerin aslında farklı Türk boylarından geldiğini” iddia etmenin ötesinde, inkârcı ve asimilasyoncu fikriyatını şu tür tuhaf kavramlarla gerekçelendirmeye çalıştı: “Kürt Türkmeni!”

Esasen Türkmen kavramı tarih boyunca farklı anlamlarda kullanılagelmiştir.

Örneğin henüz Orta Asya (Maveraünnehir) coğrafyasındayken Müslüman olan ilk oymaklar, özellikle de aristokrat kesim kendisini diğer Türk soylu kabilelerden ayırmak için “Türkmen” lakabını almıştır.

Yüzyıllar sonra ve özellikle İran-Irak üzerinden Anadolu’ya akan Türkî kavimler konargöçer (yerleşik olmayanYörükler anlamında) Türkmen sıfatıyla anılmaya başladılar.

Osmanlı devrinde de Türkmen deyince daha çok yerleşik olmayan oymaklar anlaşılıyordu.

Dolayısıyla göçebe taifeleri etnik veya inançsal açıdan sınıflandırılırken birleşik ismin sonundaki kelime mutlaka Türkmen adını taşırdı.

Misal “Kürt Türkmeni” sözü, aslında göçebe Kürt oymağı demekti.

Gelgelelim Halaçoğlu, bu kavrama takla attırarak “Kürt Türkmeni” ismini “Türkmen asıllı Kürt” manasında kullanıp kendince algı operasyonu yapabiliyordu.

Osmanlı’nın değişik zamanlarında bilhassa Tanzimat ve İttihat-Terakki dönemlerinde belli bir bölgede yoğunlaşmış Türk, Ermeni, Rum, Arap halkların arasına mesela Azerbaycan ile Kerkük Türkmenleri veya Balkan çıkışlı Türk göçmenleri getirilip iskân edilmiştir. 

Kürt asıllı sanılan eski İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu‘nun Arnavut kökenli olması böyle bir göçün sonucudur.

Hafızam beni yanıltmıyorsa, CHP’nin kıdemli siyasetçisi ve eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin de Kerkük çıkışlı Türkmen bir aileye mensuptur. 

Cumhuriyet dönemi, bilhassa Kürt yoğun coğrafyada “toplumsal mühendislik projesini” uygulamaya yönelik bir siyaseti simgeler.

Bu maksatla Kafkasya’dan gelen/getirilen Türk soylu topluluklar ile Rusya’dan savaş sonucu zorla göç ettirilen Çerkeslerin önemli bir kısmı Kars, Ardahan, Ağrı, Erzurum, Erzincan, Muş, Samsun, Sivas, Malatya, Kayseri, Van, Urfa, Antep, Hatay, Haymana, Balıkesir, Adapazarı, Bolu gibi illere yerleştirildiler.

Balkan göçmenleriyle Karadenizli kimi Türk toplulukları da “ülkenin güvenliği açısından hassas” diye bilinen yörelere serpiştirilip iskân edildiler. 

Buna karşılık (Şeyh Said hadisesi, Ağrı İsyanı ve Dersim Tertelesi gibi) siyasi ve sosyal nedenlerle Kürtlerin önemli bir kısmı Yozgat, Kayseri, Adana, Konya, Burdur, Isparta, Aydın, Sinop, Balıkesir ve Trakya’nın belli bölgelerine sürgün edilip asimilasyona tâbi tutuldular. 

Hatay’ın Türkiye’ye ilhakından sonra Musa Dağı ve Suriye sınır bölgelerine Karadeniz ve diğer bölgelerden getirtilen Türk soylular bugün bile kendilerine tahsis edilen köylerde oturuyorlar. 

Yüzyıllık bir süreç içinde muhacir diye bilinen bu tür toplulukların bulundukları ortama göre dilini, kültürünü ve kimliğini kaybetmesi normaldir, eşyanın tabiatına aykırı değildir. Belgelerini ise Cumhuriyet rejiminin ilk dönemlerinde İsmet İnönü, Mareşal Fevzi Çakmak ve Celal Bayar’ın raporlarına ek olarak bölgedeki asimilasyon mekanizmasının temel taşı sayılan Umum Müfettişliklerinin raporlarından okumak mümkündür. 

Esasen, Yaşar Kemal’in röportajı vesilesiyle yeniden canlanan “Kürtleştirilen Türkmenler” söylemi oldukça eskidir.

Birkaç örnek verelim: 

  1. Dr. Rıza Nur, Sıhhiye Vekili iken (1920-21), iskân işleri de bu vekâlete ait olduğundan, Ziya Gökalp’ten “Kürtler ve Kürtleşen Türkmenler” hakkında ilmi bir eser ister. Maksadı sistemli bir iskân ve temsil siyaseti takip etmek ve Kürtlüğe temessülü (Kürtler arasında asimile olmuş Türklerin bu gidişatını-FB) önlemektir.

    Ziya Gökalp’in damadı Ali Nüzhet Bey bu teklifi şöyle anlatır:

    “Rıza Nur, ilmi bir şekilde resmen işe başlamak üzere Ziya Gökalp’ten bir tetkik eseri istedi. Gökalp de Diyarbakır ve havalisinden işe başlayarak, aşiretler arasında bulunan ve Türklüklerini muhafaza edenlerle, iktisadi sebepler yüzünden Kürtleşen Türklerin dillerini, tarihlerini, ırk ve âdetlerini göz önüne alarak bunları Türkleştirmek hususunda bazı etnografik tetkiklerle işe başlanması hakkındaki metotlarını yüz sayfalık bir deftere yazıp Rıza Nur’a gönderdi. Bu tetkik, Vekiller Heyetince çok beğenildi. Atatürk takdir etti. Gökalp’e, üç yüz (300) lira gönderdiler. Gökalp’e bütün vilayetlerde bir tetkik seyahatine çıkması için arzularını sordular. Gökalp o zamanlar hasta idi. Elinde çalışacak genç yoktu.”

    Dr. Rıza Nur, vekillikten ayrıldığı, Ziya Gökalp de dünyasını değiştirdiği için bu tetkik gezisi, iskân ve temsil ameliyesi (asimilasyon-FB) mümkün olmadı. 4

     
  2. Eski Türk kitabelerinden Elegeş Yazıtında, “Kürt elinin hanı Alp Urungu altunlu okluğumu bağladım belde… = Kürt el kana alp urunu altunlıg keşiğin bantım belda” denerek, Kürt Hanından ve Kürt kabilesinden bahsedilmektedir… (H. Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları-III, s.180-181, İst. 1940)

     
  3. Keza araştırmacı-yazar diye tanıtılan Hayri Başbuğ, 1958-Diyarbakır doğumludur. Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü mezunudur. 

    1970 ve 1980’li yıllar boyunca Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun tarihi, sanatı, kültürü, folkloru, etnolojisi, inançları, aşiretleri, gelenek ve görenekleri, yerel dil, lehçe ve şiveleri üzerinde yaptığı araştırmalarıyla tanınır. 

    “İki Türk Boyu: Zaza ve Kurmanclar” ile “Göktürk-Uygur Zaza Kurmanc Lehçeleri” isimli iki çalışmasında öncelikle “Zazaların Kürtlerden ayrı bir etnik topluluk olduğunu” ileri sürer. Bütünsel olarak bakıldığında “gerek Zaza gerekse Kurmanc toplulukların aslını yitirmiş Türk boylarından meydana geldiğini” iddia eder. 

    Kürtlerin soyunu Yenisey Abidelerindeki Elegeş yazıtlarına kadar uzatarak topyekûn asimilasyon politikasına hizmet eden Başbuğ ve benzerleri, kamuoyunda muteber “Devlet Kürdologları” diye anılmaktadırlar. Bu türden çalışmaları göz önüne alınan H. Başbuğ da Başbakanlık ve Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde görevlendirilmişti.

     
  4. Kemalist fikirleriyle tanınan ve CHP geleneğinden gelen eski Kültür Bakanı Ahmet Taner Kışlalı da kendisi okumadığı halde A. Tayyar Önder adlı bir yazarın (güya) “geniş kapsamlı” araştırmasına dayanarak Kürt adının Eski Türk kitabelerinin bulunduğu Yenisey Anıtlarında geçmesi nedeniyle “Bu halkın Kürt değil, Türk olduğu” iddiasında ısrarcı olmuştu.

Ben bu hususta olaya tanık olan Prof. Dr. Baskın Oran’ın eleştirel bakışını aktaracağım: 

Birkaç yıl önce, Ali Kırca’nın Siyaset Meydanı programındayız. Konu: Milliyetçilik. Tabii, işin ucu kaçınılmaz biçimde geldi, Kürtlere bağlandı.

MHP’nin ‘ülkücü’ gençlerinden biri kalkmış, heyecanla bağırıyor:

‘Kürtler bir Türk boyudur. Kürt adı ilk kez, Orta Asya’daki Yenisey Anıtlarında geçer!’

A.T. Kışlalı Hoca,  farkına varmadan bir yanlışı alıntılıyor. Ona dedim ki: ‘Yapma hocam, Prof. Talat Tekin’in makalesini gördün mü? Bir okuma yanlışı var! Bunlar, MHP’lilerin pek bayıldıkları tezler. Ne olur dikkat et!
Emekli dilci hocamız Prof. Talat Tekin bu konuyu yazalı çok oldu. Türk Dilleri Araştırmaları dergisinin 1995’te çıkan 5. cildinin 21. sayfasında söz konusu mısraı çeviriyor:

‘(Ben) Körtle Han Alp Urungu, altın okluğu bel(im)e bağladım. Sekiz dokuz yaşımda.’

Ve 23. sayfada şöyle açıklıyor:

‘Kişi adı olması gereken ve öyle de olan ilk sözcüğün sonsesi yazımda gösterilmemiştir. Bu nedenle H. N. Orkun, bu söz öbeğini yanlış olarak ‘kürt el kan’ okumuş ve yine yanlış olarak ‘Kürt elinin hanı’ diye yorumlamıştır… Talat Tekin Hoca da telefonda, o kibar ve sakin üslubuyla, ‘Efendim, Kürtçe bir Hint-Avrupa dili; hiç Kürtler Türk olur mu? Türkçe bir Ural-Altay dilidir, ne ilgisi bulunabilir?’ diyor. 5


Dönemin başbakanı Süleyman Demirel 1990’ların başından itibaren kamuoyu önünde “Kürt realitesi”nden bahsetmişti.

AKP iktidarının başlattığı (2008’de gizli başlayıp 2012 yılı sonunda tekrar ele alınan ve 2015 yılına kadar süren) “Kürt Açılımı” sürecinde, “Kürt, Türk’tür” söylemleri azalmış olsa da MHP-AKP ortaklığıyla sürdürülen şimdiki ortamda “Kürt varlığının inkârı ve asimilasyon” politikası her alanda hız kazandı… 

Başta Kürtçenin yasaklanması olmak üzere siyasi, kültürel, tarihsel ve ideolojik düzlemde yeni karşı hamleler geliştirildi. Türkçü kesimden Macit Gürbüz’ün “Kürtleşen Türkler” (Mart 2021) kitabından alıntılarla bu durumu somutlaştırabiliriz: 

Macit Gürbüz, ‘Türkiye’deki Kürtlerin sadece dil (ana dili-FB) hususunda Türk toplumuyla farklılık gösterdiğine’ işaret ediyor. Dayanağı ise Türk-İslam sentezi fikriyatını benimsemiş olan ve Kürtlerin inkârı veya Kürtlerin Türklüğü iddiasını ‘etnik sosyoloji çalışması’ adı altında ispat etme gayretkeşliği içindeki Prof. Dr. Orhan Türkdoğan’dır. 


Aynı yazar, Mehlika Aktok Kaşgarlı’nın sınır toplumu (FRONTIER) kavramını Kürtlere tatbik için kullanarak şunları ileri sürüyor:

Kürt diye adlandırılan toplumlar, ortak sınırları olan Arap, İran ve Türklerin coğrafyasında yaşadıkları ülkeye tâbi oldular. Türklerin ülkesi Türkiye gibi, aralarında ‘ülkü birliği’ ve ‘hâkim etnik birlik’ arz eden ülkelere oranla Kürtler gibi sınır toplumlarının menşei heterojendir ve çeşitli etnik gruplara mensup klan, aşiret ve boy halinde yaşarlar. Merkezi yönetime, yani devlet yönetimine geçemezler.

Sınır toplumları, oluşturdukları yörede sorun çıkarırlar. Mensubiyet ve kimlik hissinden yoksun olmaları durumunda ise siyasi oyunlara kurban gitmeleri kaçınılmazdır. Kürtler; İran-Irak-Türkiye üçgeninde İngiliz, Fransız vs güçlerince kullanılmışlardır…


Yazar kitaplaştırdığı çalışmasında asıl maksadını şöyle açıklıyor:

Biz bu kitapta, Kürtleştirilen Türklerin realitesini ortaya koyarken, bugün Kürt olduğunu zanneden ya da bilinçli olarak Kürtleştirilen Türkmenlerin gerçeğini de gözler önüne sereceğiz.


Alıntı yaptığımız kitaptaki inkârcı görüşleri benimseyerek Kürt halkını tümüyle yok sayan bir başka makale daha: 

Tarım Bakanlığı’ndayken 1969-1972 yıllarında Bitlis’te çalıştım. 1969 yılındaki Sığır Vebası salgını yüzünden pek çok köyde, mezrada, komda dolaştım. Mutki’nin kuş uçmaz kervan geçmez yörelerine çıktım. O sarp dağlardaki insanımızın yaşantısını soludum. Nemrut ve Süphan dağlarının eteklerindeki göçerlerimizi tanıdım. Adilcevaz, Tatvan, Hizan yaylalarında koşturdum… 

Beni anılarımla böylesine kucaklaştıran bir kitaptan; ‘Kürtleşen Türkler’den söz edeceğim. Eski gazeteci, Atatürk Üniversitesi Uzmanı Macit Gürbüz bu eseriyle, akıl terazisi bozuk sözde Kürt önderlerinin keyfini kaçırmaya ahdetmiş olmalı ki; yıllardır yalan soluğuyla şişirilen bir balonu patlatıyor. Ve en önemlisi ABD’nin gözden kaçan sinsi projesini tahrip ediyor…

Bu kitap pek çok kişiye, ezberinin bir ‘masal’ olduğunu, tartışılmaz gerçeklerle bildiriyor. Yazar belgesiz söz etmiyor. Tanık olduklarını aktarıyor… Sizlere kitaptan birkaç tümce aktaracağım: 

‘Kürtler, hâlâ kim olduklarının derdinde değillerdir’, ‘Kürtleşen Küresinliler’, ‘Diyarbakır nasıl Kürtleşti’, ‘Dersim nasıl Kürtleşti’, ‘Mezhep değiştirip Kürtleşenler’, ‘Kürtleşen Cumukanlılar’, ‘Gagauzlar nasıl Kürtleşti’, ‘Yörükleri nasıl Kürt yaptılar’, ‘Kim kimi asimile etti’, ‘Yaşar Kemal meğer Türkmen Yaşar Kemal’miş’, ‘Mem-u Zin kimin?’, ‘Hakkârili Avşarlar’, ‘Çukurca halkı Beydili boyundan’, ‘Yahudi Barzani’…6


Ziya Gökalp’in “Her yerde Kürt’ü araştırdım. Karşıma hep Türk çıktı. Gördüm ki Türk ve Kürt aynı soyun adıdır” tespitini şiar edinen yazar Hasip Sarıgöz ise şunları söyleyebiliyor: 

Kürt kelimesi de aynen Türk kelimesi gibi Türkçedir ve kök isim olarak sadece Türklerde mevcuttur. İran, Arap, Hint ve Avrupa uluslarının hiçbirinde Kürt veya buna benzer bir kelime mevcut değildir… 

Sadece Rus milleti de değil, İngilizler ve Fransızlar başta olmak üzere, Türklükten rahatsız olan birçok devlet; Kürt adı verilen öz be öz Türkmen boylarına başka isimler bulmak, başka soy ve soplar uydurmak için yıllarca süren sözde ilmi çalışmalar yürütmekten asla geri kalmamışlardır. 7


Kürtlerin varlığı konusunu uzun uzun yazmaya gerek yok. Sadece birkaç kaynak ismi vereceğim: 

  • *Milattan önce 4’üncü yüzyılda eski Yunanlı tarihçi Xenophon, “On Binlerin Dönüşü” (Anabasis) isimli eserinde Hakkâri dolayındaki Cyrtıi, Kardu, Kurti, Kırti adlı bir kavimden bahseder. 
     
  • Doğu Kürdistanlı Kaşgarlı Mahmut, 1072-1074’de yazdığı Divan-i Lügat-i Türk kitabında Kürtlerin ülkesini Arapça olarak “Ardu’l-Ekrad” (Kürtlerin Yurdu) diye kaydetmiş; Suriye, Azerbaycan, Musul ve Irakeyn (İran ve Arap tarafındaki iki parça) topraklarındaki kalabalık nüfuslu bu halkın belli başlı aşiretlerini sıralamıştır. 8
     
  • Osmanlı döneminde Bitlis Beyi (Emir) Şerefhan’ın yazdığı Şerefname’ye göre Kürtler dört kavimden oluşmaktadır: Kurmanç, Lur, Kalhur, Gûran. 
     
  • Evliya Çelebi’nin 1650’li yıllarda Kürdistan’a yaptığı seyahatlerde gezip gördüğü kentlerle ilgili bilgilere Seyahatname`nin 3. ve 5. ciltlerinde rastlıyoruz. Kürdistan isimli coğrafya, Kürt toplumu ve Kürt dili hakkında bazen abartılı övgüler kimi zaman da tenkitlere yer vermiştir ünlü gezgin. 

Peki, göz göre bu inkârcılık neden? 

Baş neden: İktidar ve devlet sahibi olmayan Kürt toplumunu Türkleri asimile eden bir halk olarak göstererek ters algı yaratmaktır.

Oysaki toplumların çeşitli nedenlerle (ekonomik, sosyal, evlilik, göç vs) birbirleriyle kendiliğinden kaynaşması doğal asimilasyondur. 

“Kürtleşen Türkler” iddiasını dava haline getirenlerin maksadı şudur:

Güya “asimilisyoncu Kürtlerin zoruyla” Kürtleştirilen Türkleri/Türkmenleri kurtarmak! Yani Kürt toplumunun sosyo-kültürel dokusu ile yapıtaşlarını bozmaya yönelik yeni bir asimilasyon programının hayata geçirilmesi öneriliyor. 

Zora dayalı siyasi/kültürel asimilasyon ise iktidar-devlet sahibi egemenlerin planlı, maksatlı ve uzun vadeli projesidir.

Türkiye’deki iktidarların resmi politikaları da kendisinden olmayan etnik veya inanç topluluklarını asimile etmeye yöneliktir. 

Bir diğer sebebi ise araştırmacı-yazar Osman Özarslan’ın bir tespitiyle açıklayacağım. 

Bir kutsalı inşa etmenin yolu genellikle bir başkasının kutsalını murdar kılmaktan geçer… Tarih dediğimiz şey bir gerçeklik alanı olmaktan ziyade, siyasi ve ideolojik fantezilerin inşa ve imal edildiği kostüm mağazası ya da antikacı dükkânı gibi bir şeydir, nasıl bir sahneye ve nasıl bir öznelliğe ihtiyacınız varsa tarih size bunların hepsini verir. 10

Kaynaklar:

1. Yaşar Kemal’in 1996 senesinde Yeni Yüzyıl gazetesinde yayımlanan söyleşisini aktaran Fikret Kazıcıoğlu’nun 20 Haziran 2024 tarihli facebook hesabındaki paylaşımı.
2. https://teref.az/kose/305731-kurtlesen-turkler.html, 8 Kasım 2023.
3. https://bianet.org/haber/hulya-avsar-in-sozlerini-aynen-yayinliyoruz-bizi-de-yargilayin-117188, 23 Eylül 2009.
4. Dr. Mehmet Eröz, “Kürtlerin Menşei ve Türkmenlerin Kürtleştirilmesi”, Doğu Mecmuası, sayı 7-8, 1943. Bunun sadece bir kısmı Zonguldak’ta yayınlanmış. Önemli bir bölümü Sinop gazetesinin Ekim 1926 tarihli nüshasında bulunmuş.
5. https://baskinoran.com/ilk-kurt-kortle-han-alp-urungu/, Cumhuriyet, 20 Ocak 1999. 
6. Mevlut Uluğtekin Yılmaz, “Kürtleşen Türkler’ gerçeği”, Yeniçağ gazetesi, 17 Aralık 2009. https://www.yenicaggazetesi.com.tr/kurtlesen-turkler-gercegi-361416h.htm.
7. Hasip Sarı’nın, “Toplum Büyük Bir Ayrışmanın Eşiğindeyken Türklük ve Kürtlük Nedir?” isimli makalesi. 
8. https://archive.org/details/20200303201550.
9. Evliya Çelebi gezisi hakkında bakınız; https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/364779. https://www.bitlisname.com/evliya-celebinin-seyehatnamesinde-kurtler-i-bolum/.
10. https://www.gazeteduvar.com.tr/diamondin-temasi-makale-1701562, 27 Haziran 2024.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

Takvim

Eylül 2024
P S Ç P C C P
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
30  

timeline

Aylık

ÖZGÜR ÜNİVERSİTE YOUTUBE