Cuma , 5 Aralık 2025

Cuntaˈya Diz Çöken Türkolog -1-

Güngör Şenkal

Mesleki çalışmalarına değer verdiğim, Türkiyeˈnin saygın türkologlarından Zeynep Korkmaz (1921-2025), 21 Şubat 1985 tarihinde TDKˈda bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmanın dinleyenleri arasında 12 Eylül Cuntasıˈnın şefi, dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren de bulunmaktadır.

Korkmaz, ˈSayın Cumhurbaşkanımˈ diye konuşmasına başlar. Burada, dilin ne olduğunu, ˈiç ve dışˈ tarihi değişimlerini örnekleriyle anlatır. Dilbilimsel genel kabulleri de konuşmasına dahil eder. Buna göre; ˈNormal olarak her dil, başka dillerden ihtiyaçlarının gerekli kıldığı yeni kelimeler alabilir. Onlara da yeni kelimeler verebilir (Korkmaz, 1985: 3). Konuşmasını, doğruluğu genel kabul gören pasajların arkasına hemen bir ˈancak…ˈ ekleyerek sürdürür: ˈAncak… bu türlü geçişlerin de belli bir sınırı vardır (agy).ˈ Sonrasında da sınır ölçütlerini kendince belirlemeye çalışır.

Osmanlıca için, ˈGerçi, Osmanlıca, kendi devrinin kültür şartları içinde çok işlenmiş; sanˈat bakımından da en yüksek noktasına ulaşarak güçlü bir medeniyet dili haline getirilebilmiştiˈ (s. 5) der. Burada da, -deyim yerindeyse- ˈancakˈla başlayan küçük bir şerh düşer: ˈAncak, bu dilin Türkçe yanı gittikçe eriyip zayıfladığı için, zamanla, geniş halk kitlesine hitap eden anlaşılır bir dil olma vasfını kaybetmiştirˈ (agy). Katılıp katılmamak ayrı, hakkı teslim edilerek yapılmış bir Osmanlıca eleştirisidir bu.  Dilde sadeleşme serüvenini, Gülhane Hatt-ı Hümâyunu (1839) ile başlayan Tanzimat döneminden günümüze kadar özetler.   

Korkmaz, eleştirilerini sürdürürken, ˈ1960ˈtan sonraki yılların ideolojik faaliyeti nasıl Atatürk inkılâplarını yabancı ideolojilere bağlı bir devrimcilik anlayışı içinde eritip yozlaştırmak istemişse, aşırı dil akımını temsil eden bazı kesimlerde de aynı şey yapılmak istenmiştir.ˈ der (Korkmaz, 1985: 32).Bu alıntının son kısmında geçen aşırı dil akımımeselesini yazının ikinci bölümüne bırakacağız.

Burada geçen ˈyabancı ideolojilere bağlı bir devrimcilik anlayışıˈndan muradın, -dönemin siyasi atmosferine bakıldığında- sosyalist, komünist, anarşist vb. kuramlar olduğu çıkarsamasında bulunulabilir. Oysa anılan kuramlara bağlı devrimcilik anlayışında olanların ˈAtatürk inkılaplarınıˈ saptırmak gibi bir amacına/çabasına tanık olunmamıştır. Aslında buradan çıkarılabilecek sonuç, devrimcilerin, gerekçe uydurma yoluyla Cuntaˈya şikayet edilmesi olabilir.    

Korkmazˈın darbecilerle ilişkileri çok yönlü sürmüştür. 6 Kasım 1981ˈde kurulan, üniversitelerin özerkliğini yok eden Yükseköğretim Kuruluˈna, Eylül 1983 tarihinde kurul kontenjanından üye seçilmiştir. Üniversiteler üzerinde baskı oluşturmak için oluşturulan ve daha sonra, 1982 Anayasasıyla yetki alanı belirlenen Kurul, -değişik sayılar verilmekle birlikte- 120 öğretim görevlisini üniversitelerden uzaklaştırmıştır. Bu durum, Ekim 1983ˈten itibaren Kurum’da göreve başlayan Zeynep Korkmazˈı hiç rahatsız etmemiştir. (1984-1988 yılları arasında TRT Yönetim Kurulu üyesi,  1989-1990 yılları arasında da Yükseköğretim Kurulu Başkan Vekili.) Oysa devrimci öğrenciler, kuruluşundan bu yana 44 yıl geçmesine karşın protestolarını, bütün baskılara karşın sürdürüyor.

Korkmaz, Türkiyeˈnin son 20-25 yılında (1960 sonrası) yaşanan ˈsiyasî ve sosyalˈ ortamın ˈdili yozlaşmaya doğruˈ sürüklemesi karşısında, ˈdevletin müdahale ve koruyuculuğunuˈn gerekliliğini savunmuştur. ˈ12 Eylül harekâtı ile Cumhuriyet Türkiyesini ve Türk milletini uçurumun kenarından kurtarmış olan devlet gücü, dil ve kültür konularını da koruyuculuğu altına alacak tedbirleri düşünmüştür.ˈ sözleri, Korkmazˈın Cuntaˈya kurtarıcı gözüyle baktığını gösterir. 12 Eylülˈde darbeyi yapanların aynı zamanda yıllarca darbenin hazırlığını yapanlar olduğu gerçeği, onun ilgi alanında değildir. 

Zeynep Korkmazˈın 12 Eylülcülere dil meselesi üzerinden bakışının tam olarak anlışılabilmesi için, konuşmasının devamından uzun bir pasajı buraya almayı gerekli görüyoruz: ˈ1982 Anayasasının 134. maddesine dayanılarak hazırlanmış ve 1983 yılında yürürlüğe girmiş olan 2876 sayılı Kanunla kurulmuş olan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, işte Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılâplarını ve Türk kültürünü son yılların tahribatından korumak, bunlara millî tarihimizin ve kültürel gelişmemizin gerekli kıldığı özeni göstermek, bu alandaki bilimsel çalışmaların devletin koruyuculuğu ve sorumluluğu altında yürütmek amacıyla  kurulmuş olan bir Anayasa kuruluşudur. Böylece, Türk dili çalışmaları ve dil inkılâbı ile ilgili uygulamalar bilimin öncülüğünde, devletin himaye, destek ve kontrolünde, yeniden millî varlığımızın ve millî kültürümüzün gerekli kıldığı bir hedefe doğru yol alma imkânına kavuşturulmuş bulunmaktadır. Türk dili ve Türk dilciliği, Atatürkˈün ruhunu şad eden bu asil yönlendirmenin minnettarıdır.ˈ

Kemalist olduklarını söylem ve eylemlerinden bildiğimiz Cunta şeflerinin, kendi yarattıkları terör ortamından çıkış adresi olarak Kemalizmi gösterdikleri düzenlemelerinde de görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında, Korkmazˈın 12 Eylülˈe methiye düzmesinde yadırganacak bir yan bulunmamaktadır. Toplumun çoğunluğunu oluşturan ezilen kesimlerin durduğu yerden bakıldığında, etkileri bugün hâlâ süren toplumsal bir yıkımdır 12 Eylül.

Devrimci öğrencilerin YÖKˈü yıllarca protesto ettiğinden söz etmiştik. Burada geçen

ˈdevrim-ˈ sözcüğü üzerinde durmak istiyoruz. Bu sözcük 1935 yılında dile sokulmuştur (Nişanyan, 2002: 108). Nişanyanˈa göre; devrim: Türkiye Türkçesi devir- fiilinden Yeni Türkçe +Im ekiyle türetilmiştir. Ek açıklama Türkiye Türkçesi “bir tur, raunt, dönme” anlamında kullanılan sözcük Dil Devrimi döneminde siyasi anlam kazanmıştır. Tarihçe (tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler) Türkiye Türkçesi: “katlanma” [Şemsettin Sami, Kamus-ı Türki, 1900] devrim: çevrilme, katlanma, bükülme, inhina Yeni Türkçe: “(Fr. révolution karş.) inkilap” [Cumhuriyet – gazete, 1934] Türk gencinin yurdu için, ilkü (inkılap) için, devrim için ölümü de hiçe sayacağıdır.]devir[mek]: Köken:  Eski Türkçe tevür- “döndürmek, çevirmek, yuvarlamak” fiilinden evrilmiştir. Bu anlama da geliyor: Eski Türkçe: [Türkische Turfantexte 1-9, 1000 yılından önce] nom tilgenim tevirer [yasa/kader çarkını çevirir]

(https://www.nisanyansozluk.com/kelime/devrim; https://www.nisanyansozluk.com/kelime/devir-; Daha kısa açıklama için bkz. Nişanyan, 2002: 107-108)

Tietze sözlüğünde ise devrim sözcüğünün birinci anlamında, ˈyuvarlakˈ ˂ değirmi a.m. (aynı manada, yn) kelimesinin, devir- fiilinin tesiriyle değişik bir şekle eritip girdiği düşünülebilirse de sonraki ünlünün düşmesinin ızahı güçtür.ˈ diye yazılıdır. Bizi daha çok ilgilendiren sözcüğün ikinci anlamıdır. Tanım, devrimin, bir dile yeni giren sözcük (neolojizm) olduğunu belirtmekle başlıyor: ˈdevrim II ˈİnkılâb, ihtilâlˈ. Ya devir- ya da Ar. dawrˈdan yapılan uydurma ve calque (ödünçleme çeviri) için b. ab l/âv [yazar burada ödünçleme çeviriyi örneklendirmek için Farsçadan Osmanlıcaya girmiş olan âb/âv (su) maddesine bakılmasını istiyor, arkasına da -buraya almadığımız- ˈtoplu bakış maddesi 3ˈ anlamına gelen bir sembol koyuyor. âb/âv(su) maddesi ve benzeri sözcüklere yapılan toplu bakış için bkz. Tietze, 2002: 69]. Fr. révolution kelimesinin anlam etkisi çok mühimdir (Tietze, 2002: 604).ˈ

Sözcüğün türetilme yolu başka bir çalışmaya konu olabilir. Karmaşanın asıl nedeni, sözcüğün hangi Arapça sözcüğe karşılık kullanıldığıdır. Devrim sözcüğünün Türkçede bir değil iki Arapça sözcüğe karşı kullanıldığı bilinmektedir. Örneğin, TDK sözlüklerinden birinde devrim inkılap karşılığındadır (TDK, 1983: 298). Bir diğerinde ise (dil inkılabının ilk yıllarında) inkılap, (son yıllarında) ihtilal karşılığındadır (TDK, 1988: 367). Zaten 20ˈli ve 30ˈlu yıllarda yapılan reformlara inlılap denilmiştir.

Kluge’de yer alan açıklamada, İtalyanca rivoluzione sözcüğünün 13. yüzyılda politik bir anlam yüklendiği yazılıdır; halkın huzursuzluğu (Unruhe des Volkes), ayaklanma (Aufruhr), darbe/ihtilal (Staatsstreich) anlamlarına gelmektedir. Sözcük buradan İngilizce ve Fransızcaya, bu dillerden de -17. yüzyıl öncesinde- Almancaya geçmiştir (Kluge, 2002: 762).

1935ˈte üretilen (!) devrim sözcüğü karma kökenli mi? Bu sorunun karşılığı, sözcüğün kökünün Arapça ya da Türkçe olmasıyla ilişkili. Etimolojik çalışmalar kökün Arapça olduğu yönünde. Bu anlamda, sözcük Arapça dawr/devr (dönme, dönüş) kökünden Türkçe fiilden isim yapma eki (-Im) ile (Ar. devr + Tr. im) türetilmiştir; karma kökenlidir. Ödünçleme çeviri ile yeni bir anlam kazanmıştır.  

Devrim sözcüğünün Batı dillerinde karşılığı olan (Fransızca) révolutionun, Fransız devrimi etkisiyle politik bir anlam yüklendiği düşünüldüğünde, devrim sözcüğünün başkaldırı, ayaklanma, halkın yönetime isyanı, bir sosyal sınıfın kendisini baskı altında tutan diğer sınıfın egemenliğine son vermesi anlamlarına geleceği kabul edilebilir. Devrim, inkılap sözcüğünü karşılayan kavram/anlam içeriği olarak üretildiği halde, anlam genişlemesiyle, ezilen sınıfların sömürücü sınıfların egemenliğine son vermesi anlamında ihtilali de içerir hale gelmiştir. Sözcüğü türetenler bunu istememiş olsa da, sözcük yeni yüklendiği ihtilal anlamını daha fazla temsil eder olmuştur.

Değerlendirme:

Bir yandan Anayasayı ihlal ve ilga suçlamasıyla yüz binlerce insanın yaşamını altüst ederken, diğer yandan Anayasayı ihlal ve ilga suçunu işleyen Cuntaˈya biat açıklamaları yapmak, bir bilim insanına yakışmaz.  

Bir astronomi sözcüğü (yörüngede dönen) olarak gelişen revolution sözcüğü, 1789 Fransız Devrimi etkisiyle anlam genişlemesine uğrayarak politik bir içerik kazanmış, halk ayaklanması karşılığında kullanılır olmuştur (Wahrig, 1994: 1304). Dünya Sol siyasal (sosyalist, komünist, anarşist vb.) jargonunda kullanımı da bu doğrultudadır. ˈDil Devrimiˈ çerçevesinde üretilen devrim sözcüğünde, Fransız devriminden esinlenen anlam çeviri etkisi (semantic translation effect / meaning translation effect) görülmektedir. Kemalistlerin Fransız devrimine öykünmeleri, toplumsal sorunlara Jakoben tarzda yaklaşmaları, bunu doğrulamaktadır.

Bugünkü TDK karşıtı bazı dil çevrelerinin ileri sürdüğü gibi, TDKˈnın 12 Eylül sonrasında devlet denetimine girdiği savı, gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır. Kurumun 1983 yılında Danışma Meclisi yasası ile devlet kurumu haline dönüştürüldüğü doğrudur. Doğru olmayan, kuruluşundan beri devlet kontrolünde olan bir kurumun, daha önce özerkmiş gibi gösterilmesidir.

TDK, Mustafa Kemalˈin direktifiyle (bu, emir olarak da okunabilir), 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla tüzel kişilik kazanmıştır. (1934 ve 1936 yıllarında yapılan kurultaylarda ad değişikliğine gidilmiştir.) Kurumun kendi sayfasından okuyalım: ˈCemiyetin kurucuları, hepsi de milletvekili ve dönemin tanınmış edebiyatçıları olan Sâmih Rif’at, Ruşen Eşref, Celâl Sâhir ve Yakup Kadri’dir.ˈ

Kurucuları arasında bulunduğu Kurumun ilk başkanlığını yapan Sâmih Rifat (1874-1932), 1923-1931 yılları arasında II. Dönem Biga, III. ve IV. Dönem Çanakkale Milletvekilidir. Ruşen Eşref Ünaydın (1892-1959), 1923-1933 yılları arasında üç dönem Afyonkarahisar Milletvekili; Celâl Sâhir Erozan (1883-1935), 1928-1935 yılları arasında (ölümüne kadar) Zonguldak Milletvekilli; Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889-1974) 1923-1934 yılları arasında Mardin ve Manisa Milletvekilidir.

Özerk sözcüğünün tanımı, Kurumun kendi sayfasında şöyle yapılmıştır: Ayrı bir yasaya bağlı olarak kendi kendini yönetme yetkisi olan (kuruluş), muhtar, otonom (TDK, 1983: 932). Cumhurbaşkanı tarafından yönlendirilen, dört kurucu üyesi de milletvekili olan bir dernek özerk olabilir mi? Yukarıda adı geçen kurucu üyelerin hem devletteki görevleri hem de Türk Ocağı, Türk Derneği gibi Türkçü kurumlarla olan (fikri ve eylemsel) yakın ilişkileri göz önüne alındığında, çalışmalarda ne özerklikten ne de nesnellikten, bilimsellikten söz edilebilir.

Antrparantez: Tek partili dönemde seçimlerin nasıl yapıldığı bilindiğinde, yukarıda değinilen ilişki ağı daha anlaşılır hale gelir. Osmanlı seçim sisteminin yürürlükte olduğu bu dönemde seçimler iki aşamalı yapılmaktaydı. Birinci aşamada, seçmenler (bunlara birinci seçmenler deniyor) ikinci seçmenleri, ikinci seçmenler de milletvekillerini seçiyordu. Milletvekilleri ise cumhurbaşkanını… Milletvekili adayları tayin-i esami yoluyla, Cumhurbaşkanı ve Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF, 1935ˈten sonra CHP) Genel Başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal tarafından belirleniyordu. CHF çizgisi dışında kalanların birinci seçmen olabilmesi dahi imkânsıza yakındı. CHFˈli ya da CHFˈye yakın olmayanlar -kanuna aykırı olmasına karşın- birinci seçmen listelerine giremiyordu. Bütün seçim süreci (seçmenler dahil) CHF’nin kontrolündeydi. Seçimler, M. Kemalˈin oluşturduğu listeyi onaylatma işiydi. Seçim başlamadan önce, seçimler sonunda kimlerin milletvekili olacağı biliniyordu. (Tek parti döneminde seçimlerle ilgili ayrıntılı bilgi için, Ahmet Demirelˈin aşağıdaki kaynaklarda gösterilen kitabına bakılabilir.)

Özetle: Milletvekillikleri bizzat M. Kemal tarafından belirlenen (tayin-i esami); başka bir söyleyişle, pratikte M. Kemal tarafından milletvekili tayin edilen bu kişilerin bağımsız çalışması söz konusu olamazdı. Kaldı ki bu kişilerin Cemiyetˈte görevlendirilmesi de M. Kemal tarafından yapılmıştı. Dönemin siyasi koşulları düşünüldüğünde, bu kişilerin M. Kemal ile karşı karşıya gelebilecek fikirler ileri sürmesi söz konusu değildi. Zaten M. Kemal onları, kendi dil politikasını Meclis’te destekledikleri için seçmişti. Milletvekili olmaları, devlet destekli ve kontrol edilebilir olmalarını sağlıyordu.  

Türk Dili Tetkik Cemiyetinin gerçekte kurucusu ve son sözü söyleyen kişisi M. Kemalˈdi.

Kaynaklar

  • Zeynep Korkmaz, Prof. Dr., Dil İnkılâbının Sadeleşme ve Türkçeleşme Akımları Arasındaki Yeri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1985
  • Sevan Nişanyan, Sözlerin Soyağacı – Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü, Adam Yayınları, Birinci Basım, İstanbul 2002
  • Kluge – Etymologisches Wörterbuch der deutschen Sprache, 24. Auflage, Berlin/New York 2002
  • Wahrig – Deutsches Wörterbuch, Bertelsmann Lexikon Verlag, Gütersloh 1994
  • TDK, https://tdk.gov.tr/tdk/kurumsal/tarihce
  • TDK – Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, Genişletilmiş 7. Baskı, 1983 Ankara
  • TDK – Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, Yeni Baskı, 1988 Ankara
  • Andreas Tietze, Tarihî ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugati, Türkiye Bilimler Akademisi (Yayını), İkinci Baskı, Ankara 2021
  • Andreas Tietze, Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı, Cilt 1, E-A, Simurg Kitapçılık, Yayıncılık ve Dağıtım Ltd. Şti.- Österreichische Akademie der Wissenschaften, I. Baskı, İstanbul – Wien 2002
  • Ahmet Demirel, Tek Partinin İktidarı – Türkiyeˈde Seçimler ve Siyaset (1923 – 1946), İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2014

Takvim

Ekim 2025
P S Ç P C C P
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

timeline

Aylık

ÖZGÜR ÜNİVERSİTE YOUTUBE