Uluslararası ilişkiler alanında; Thucydides ve Hobbes’ten Morhgenthau ve Mearsheimer’e kadar olan realist akım yazarları yelpazesinde, okuyucuyu şoke edebilmede en büyük kapasiteyi koruyabilen yazar Nicollo Machiavelli’dir. Yazar yaşamayı sevdiği Floransa kentinden 1513’te sürgüne gönderildiğinde, türünde bir şaheser olan The Prince (Hükümdar/Prens) kitabının yazma çalışmaları üzerinde yoğunlaşmaya başladı. Arada geçen beş yüzyıllık zamana rağmen, devlet idaresi konusunda adeta bir el kitabı haline gelen Prens kitabı, siyasetçiler ve Siyaset Bilimi dalında öğrenim görenlerin başları sıkıştığında el altında bulunması gereken bir başvuru kaynağı. Machiavelli’nin orijinalliği ve çokça tartışma konusu olan şöhreti, yazar ve devletin yönetimi konusunda uygulama önerisi getiren bir figür olarak itibarının kaynağı, geleneksel ahlak kurallarının siyasi/yönetim icraatlarında kılavuz olarak kalmasını bariz bir şekilde reddetmesi ve devlet idaresi faaliyetleri icrasını yozlaşmış insan doğasını gerçekçi bir bakış açısına dayandırması konusundaki ısrarıydı.
Bertrand Russel Hükümdar/Prens kitabı için sıklıkla “gangsterler için el kitabı” tanımlaması kullanmış olsa da, yazarı Machiavelli ahlaksız kinik (cynic) olarak lanetlenmiş olsa da, devlet idaresi icraatları konusunda dile getirdiği yeni bir bakış açısı gereği aslında siyaset bilimindeki çok daha karmaşık bir etik alanına değiniyor.
Machiavelli savının merkezinde, siyasetin kendine özgü bir ahlaki mantığa sahip olduğu ve devletin bekası ilkesini korumak üzere, ihtiyaç duyulması halinde, ahlaklı bir toplum nezdinde kınanabilecek bazı siyasi eylemlerde bulunmak gerektiği hususunun yatıyor olmasıdır. Başka bir deyişle, devletin bekası ilkesinin korunması için gerekli olan, daha sonra “devletin var olma nedeni” (raison d’Etat) olarak tanımlanan pragmatik uygulamalar gereği geleneksel ahlak kurallarının bir tarafa bırakılması gerektiği zamanların olması.
R.J.Walker’ın yazılarında yazmış olduğu gibi, Machiavelli’nin Prens kitabını bu derece ön plan çıkaran şey; yönetim faaliyetlerinde karar alıcı makama getirdiği öneride “ahlak ile siyaset arasında, ya da iki farklı, ancak, eşit derecede üstün ahlak biçimleri arasında bir yerde, bir ayırım yapılıp yapılmadığı” konusunu tartışmaya açılıyor ve Machiavelli’nin yaşadığı dönemde geçerli evrensel sözleşmeler devletin bekası ilkesi lehine zaafa uğratılıyor. Bu bakış açısı on altıncı yüzyılın ilk başlarında gelişme kaydetmek üzere ileri sürülen seküler bir tezdi. İktidara gelme yarışında olan güçlü devletlerin yükselişi ve Papalık makamının yol açtığı yozlaşmanın neden olduğu yaygın tiksinti nedeniyle Katolik Kilisesi de savunmasız hale gelmişti. Martin Luther, dört yıllık bir zaman zarfında, reform hareketin başlatılmasına neden olan ve nihayetinde Batı Hıristiyanlığının parçalanmasına yol açan 95 maddelik tezinin yer aldığı levhayı Wittenberg Saray Kilisesi kapısına astı (31 Ekim 1517). Machiavelli’nin Hükümdar/Prens kitabı, Avrupa’da baş gösteren Rönesans düşüncesinde ortak bir referans noktası olan doğal yasadan veya insanoğlunun Tanrının Büyük Varlık Zincirinde olan yerine hiç değinmese de, devlet idaresi faaliyetlerinde getirdiği önerilerden dolayı yine de dikkat değer bir özellikte.
Nicollo Machiavelli, etkili bir siyaset teorisyeni sıfatına sahip, ünlü bir figür olmasına rağmen, yazılı eser çalışması azdır. Külliyatı Prens kitabı ve Söylemlerden ibaret. Daha sonraki realist yazarlar Thomas Hobbes ya da Jean-Jacques Rousseau’nun aksine, sistematik bir politika teorisi sunma iddiasında bulunmaz. Yazar Machiavelli, devlet idaresi alanında tarihsel çalışma ve pratik gözlemlerden yola çıkarak, kaydedilen gelişme seyrinde baş gösteren sosyal gerçekleri mercek altına alarak insanlık sosyal davranışlarını önceden tespit etmek ve bu bilgileri, Hükümdarın/Prensin etrafında gelişen tehlikeli dünya koşullarında iktidarını sürdürmesinde yardımcı olabilecek bir dizi özlü sözler, vecizeler ve kurallar/yönetmelikler silsilesi haline getirerek Hükümdara/Prense sunmayı hedeflemiştir. Machiavelli çalışmasında, başarılı ve başarısız siyasi liderlik örnekleri dikkate alarak, klasik Yunan ve Roma zengin tarihinin yanı sıra, İtalyan şehir devletlerinde, o dönem, yakın zamanlarda yaşanan sosyal kargaşaları mercek altına alıyor.
Yazarın alanında şaheser Hükümdar/Prens kitabını yazmasındaki motivasyonu yalnızca okuyucusunu bilgilendirmek /eğitmek değil, aynı zamanda kendi politik rehabilitasyonu olduğu görülüyor. Floransa şehir devleti yeni hükümdarının gözüne girmek için Prens kitabını, İspanya birliklerinin de yardımıyla bir önceki hükümdar Pier Soderini’yi iktidardan indiren “Muhteşem Lorenzo de Medici’ye” ithaf ediyor. Ama yine de, Prens kitabına politik oportünizm çalışması olarak bakıp, bir taraf bırakamayız. Nicollo Machiavelli’nin kendisi özünde “ülkemi, ruhumdan daha çok seviyorum” diyen Floransalı bir vatanseverdi ve yazdığı Prens kitabı acılı çöküşünde defalarca ihanete uğramasına neden oldu. Amacı, vatandaşı olduğu şehir devleti Floransa’da yaşanmakta olan talihsizliklerin sebebini belirlemek ve bu sorunlarla başa çıkma çarelerini bulmaktı. Politikanın temel realiteleri ve ana kurallarını belirleyerek, ülkesinde hem iç istikrarı sağlamak ve hem de dışardan gelen saldırılar karşısında Floransa’nın kendisini savunabilecek bir devlet yapısını oluşturmasında – tercihen bir cumhuriyetin kurulması – yardım edebileceğini inanıyordu.
Esas hedefi, ülkesi Floransa’yı, yozlaşmadan ve zayıf kalmış yönetimden kurtararak yeniden canlandırmak, Periclean Atina ve Roma Cumhuriyeti devlet yapısı çizgisi üzerinde “güçlü, birleşik, etkili, ahlaki olarak yenilenmiş, görkemli ve muzaffer atalar” diyarı haline getirmek. Floransa şehir devletini zaferler kazanan, antik Dünya’da güç, beceri, cesaret, sadakat, şan ve şeref, vatandaşlık duygusu, halkın bağlılık ruhu da dâhil, birer büyük şahsiyet olan devlet adamı yöneticiler tarafından ödüllendirilen Hıristiyanlık öncesi fakültelerine, bağlılık duygusuna sahip, ülkesine insan yetiştiren bir Hükümdarı/Prensi olan Floransa’yı yeniden canlandırmak. Machiavelli’ye göre Floransa’nın hastalıklardan temizlenmesi; halk tarafından acımasız, hain, zalim ve kötü olarak kabul edilen bazı önlemlerin alınmasını da gerektirebilir.
Machiavelli’ye göre, hükümdarın kalbinde insan doğasına karşı esirgeyici olmayan ve duyarsız bir görünüm olabilir. Yazılarında, çoğu insanın “nankör, dönek ve riyakâr olduğu, tehlike korkusu ve açgözlülük endişesi yaşadığını” dile getirmekte. Ona göre böylesi bir Dünya’da Hıristiyanlık ahlakına göre yönetim icra eden hükümdarlar kısa sürede üzüntü yaşarlar. Bu şekilde yaşamını idame ettiren hükümdarlar o kadar kısa sürede siyasi arenada çekilirler ki, “hangi gelişmelerin lehlerine olduğunu ve konumunu muhafaza etmekten daha ziyade, hangi gelişmelerin iktidardan indirilişine neden olacağını bilemeyen bir yöneticinin hayatını yaşamak durumunda kalırlar”. Bundan dolayı da, “hayatta kalmak isteyen bir hükümdarın/Prensin, iyi bir yönetici sıfatına sahip olmak yerine, hükümdarlık konumunu korumak üzere, gerektiğinde, kendisine uygun daha başka bir yönetim politikasını izlemesi gerektiğini öğrenmesi gerekir”.
Machiavelli’nin hükümdarına/Prensine önerdiği yönetim şeklinde dikkate alması gereken konu; kamu ve özel alan dünyalarının, nihai itibariyle, birbirlerine bağdaşmayan evrensel farklı ahlak kurallarının olduğudur. Hükümdar/Prens kitabı yazarına göre bir ülke hükümdarı, özel alana sahip bir vatandaş olmaktan daha ziyade, bir devlet adamı yaşantısını tercih ederken, hayatını “büyük ve zaferler kazanmış bir devletin” kurulmasına ve kurduğu devletin de güvenliğini sağlamasına adamış, Hıristiyanlık öncesi değerler ve yönetim kurallarından oluşan ayrı bir yönetim faaliyeti silsilesi ve karar alma sürecini izlemesi gerekir. Bir hükümdarın/prensin, iyi olarak tanımlanan insanların tüm erdemlerini gözleyebilmesinin mümkün olmadığını anlaması gerekiyor. Devletin bekası ilkesini korumak amacıyla, merhamete, sadakate, insanlığa, dürüstlüğe ve ihtiyaç duyulması halinde, dine karşı bir politika izlenmesi gerekebilir. Hükümdarın/Prensin, mümkün olduğu ölçüde, iyi bir yönetici olma sıfatını koruması gerekir, ancak, gerektiğinde, zalim bir hükümdar/yönetici olma rolünü almaya da hazır olmalı. Bir hükümdar, günahkâr insanlar dünyasında bir aziz olmak yerine, gücüne güç katmalı ve düşmanlarını acımasız bir şekilde ezebilmelidir. Gerektiğinde çılgın ve acımasız bir yönetici olmakla değerlendirilmekten de çekinmemelidir.
Machiavelli, Roma İmparatorlarından Caracalla olarak bilinen Lucius Septimus Bassianus’tan Floransadaki Cesare Borgia’ya kadar yönetim icraatları örnekleri alarak hükümdar olmak isteyen her şahsiyete yönetim önerileri sunuyor:
“Devlet idaresinde ilk ve en önemli icraat; gücünüzü artırmak ve devletinizin güvenliğini korumak amacıyla gerekli her bir şeyi yapınız. Başka hükümdarların daha güçlü olmasına yol açmayın veya güçlü bir devletle birleşme yoluna gitmemeye dikkat ediniz, çünkü diğer devletlerin güçlenmesi halinde size zarar gelebilir. İkincisi, savaşı yönetmekte yetenekli olmak “bir hükümdardan beklenen yegâne sanat olur. Devletinizi sürekli bir savaş haline hazır bir temel üzerinde yönetiniz ve bölgenizi dış saldırılardan ve devlet içindeki rakiplerden korumak için yeterli silah bulundurun, asker istihdam ediniz. Barış sürecini olası başka bir savaşa hazırlık yapmak üzere nefes alma dönemi olarak değerlendirmekten başka bir şey olmadığını dikkate alınız. Adil savaş teorisini görmezden geliniz. Savaş girmek şartları baş göstermesi halinde, savaşın doğru bir politika olduğunu kabul ediniz; ne bir eksik ve ne bir fazla. Üçüncüsü, devlet yönetim faaliyetleriniz merkezine hile yapma stratejisini alınız. Gerçek niyetlerinizi maskeleyiniz, çıkarlarınızı korumaya yaradıkları sürece savaş rehinelerine vefalı ve güven verici davranmaya devam ediniz. Başkalarının yanlış bir davranışta bulunması size zarar verebilecek durumda olmadığından emin değilseniz, size karşı yanlış bir harekette bulunabileceğini unutmayınız. Çevrenizi size sadık ve ama güçlü olan astlarınızla donatınız. Kendinize sadık müşavirleri tutun ve yalnızca birkaç danışmanı dinleyiniz. Zafer kazanmış generalleri uzun süre ordunuzun başında tutmayın ve etrafınızdaki güç bakımında zayıf ve bölünme yaşamış soyluları koruyunuz. Ve nihayetinde, koşullar gerektiğinde, hem şiddet uygulama ve hem de şefkat gösterme politikasını izliyorsanız, tebaanızın sizi sevmelerinden, sizden korkmalarının daha evla olduğunu biliniz; yani, gerektiğinde, hem sevecen ve hem de zalim olamıyorsanız. Herhangi bir yaralanma vs. bir hal olması durumunda, ilerde öç almalarının önüne geçmek üzere, hiç zaman kaybetmeksizin ve kararlı bir şekilde hesabını görünüz. Varlık kaynaklarınızdan tebaanıza vermek veya lütufta bulunmak istediğinizde, tebaanızın yaşamanı idame ettirecek şekilde bu pay verme faaliyetini tedricen yapınızız. Her ne pahasına olursa olsun, tebaanızın isyan edecek bir konunun nesnesi olmaktan önemle kaçınınız. Bir hükümdarın sığınacak en iyi kalesi tebaasının kendisinden nefret etmemesidir”.
Nicollo Machiavelli sadist birisi de değildi. Ona göre bir hükümdar/prens, spesifik bir amaca hizmet ettiği zaman, ahlaki değerleri hiçe saydığı kabul edilen araçları kullanabilir. (Neoliberalizm akımının kurucusu, Siyaset Bilimci) Kenneth Waltz’ın da ifade ettiği gibi, “Devlet idaresi icraatlarında iktidarınızı koruyun ve diğer devletlerin var olduğu dünyada, kendi devletiniz bekasını sağlayın” ilkesini şiar edinmeyi telkin eder. Ona göre “Bir hükümdar hesapsız bir şekilde şiddet kullanma yoluna başvurmaz veya uluorta zulüm yapılmasını savunamaz. Çünkü bu durum hükümdarın zayıf olduğu anlamına gelmez, aksine, bu tür yollara başvurması kendi hükümranlığına zara verici olur”. Machiavelli böylece her zaman ihtiyatlı olmasını hükümranlık ilkesinin ana unsuru olarak görür.
Hükümdar/Prens kitabı hakkında en skandal eleştiri; – gerçi, şimdilerde olup bitenler Machiavelli’nin yaşadığı dönemden pek farklı değil – Machiavelli’nin “amaç için her yol mubahtır” ilkesinin açıkça savunmasıdır. Bu ilkenin yerine getirilmesi, zalimce ve sert yöntemlerle gerçekleşiyor olmasıdır. Yazarın belirttiği gibi, “devlet adına yapılan her türlü faaliyette ve özellikle Prensin/Hükümdarın iradesi doğrultusunda yerine getirilen her türlü icraatta vatandaşın başvuracak bir temyiz mahkemesinin olmayışından dolayı verilen kararın idari hüküm halinde olması.
Çağdaş okurları rahatsız eden şey yazar Machaiavelli’nin savunduğu acımasız devlet idaresinde vatandaşa yapılan zulümden herhangi bir acıma duygusunun olmaması. Machiavelli cephesinde devlet adına şiddet uygulama konusunda vatandaşın itirazını dinleme diye bir durum yok, okuyucuyu teskin edecek herhangi bir husus yok. Hobbes ve Rousseau gibi realist akımın önceki yazarlarında ve daha yakın dönem yazarları Morgentha, Waltz ve de Mearsheimer esrelerindeki trajik ton hiç görülmüyor. Bu yazarlar için güç politikasını izlemek ve tekrarlanan savaş stratejisi devletin bekası için varoluşsal, vazgeçilmez ve üzücü durumlardır; Rousseau’nun “geyik avı”( ing: Stang hunt, Fr: Chasse au Cerf) * – oyun teorisi modeli – sahnesi katılımcılarında olduğu gibi her bir devleti zorlayan anarşinin kaçınılmaz yan ürünü olayları yaşanır. Hükümdar, kendi iktidarını korumak üzere her bir devletin alması gereken, olmazsa olmaz, tedbirleri almak zorunda; çünkü yaşanan toplumsal olayların gerisinde her zaman bir şeytan bulunur.
Ancak, Nicollo Machiavelli nezdinde devletlerarası yaşanan anarşi konusu temel bir sorun değil. Cingözlerini insan doğası üzerini odaklar. Ve gördüğü şeyin de pek hoş olmadığını söyler.
Yazar Machiavelli aslında, daha sonraki realist akım yazarların güvenlik ikilemi diye tanımladıkları olgunun farkındaydı. Flornsa eski Prensi Pier Saderini’nin siyasi ve askeri danışmanı sıfatıyla İtalya’nın açgözlü ve kıskanç şehir devletleri arasında değişen güç dengesini manipüle etmeye çalışıyordu. Fransa gibi bazı güçlü müttefik devletlere güvenmesini de içeren bir takım hatalardan sonra, sevdiği ülkesi Floransa’nın düşmanların eline geçmesine tanık oldu. Bu tür devlet idaresi deneyimlerinde; “bir devletin özgürlüğünü korumasının ve dar sınırlar dâhilinde kalarak barış içinde sonsuza kadar kalmasının mümkün olmadığını, çünkü bir devlet, diğer devlet sınırlarını taciz etmese dahi, diğer devlet güçleri tarafında taciz edilebilecek ve saldırıya maruz kaldığında, kaçınılmaz olarak, fethetme arzusunu hissedecek ve ihtiyacı duyabilecek” olgusunu öğrenmiş oldu.
Ancak, yazar olarak Machiavelli, Thomas Hobbes gibi realist ve Kennetz Waltz gibi çağdaş neo-realist yazarlardan farklıdır; insanoğlunun gördüğü faaliyetlerin tanımlarken, hem bir devletin dış politika tutumunu ve hem de dünya siyasetinde izlediği politikanın nihai sonuçlarını belirlemede uluslararası anarşinin yapısal olgu gerçeği kadar önemli olduğunun da farkındadır. Machiavelli devlet idaresinde tarihsel başarılı ve başarısız örnekler vererek bireylerin davranışlarının önemli olduğunu hatırlatır: Dünyada meydana gelen sosyal olaylardan dolayı sürekli değişim yaşanıyor ve devlet yapısı da bu değişimden etkilenip, dört bir tarafa savrulma oluyor.
Ancak, ulaşmak istenen amaçların somut olarak gerçekleşmesinde etkili olan bir “takdiri İlahi” varsa bile, şair ve oyun yazarı William Shakespear’in Hamlet oyununda dile getirdiği gibi, liderlerin devlet siyaseti icraatlarında irade beyanı tercihi hem izlenen ulusal ve hem de uluslararası politika üzerinde önemli bir etkisi var. Yazar Machiavelli eserinde kader (fortuna) ve erdem (virtu) kavramlarını ele alarak maddi araçlar ile insan faaliyetleri arasındaki etkileşimi inceler. Bütün prenslerin/hükümdarların iktidarı (ve aslında bütün insanların yaşantısı) aynı zamanda kendilerinden daha büyük başka toplumsal ve doğal faktörlere bağlıdır. Machaivelli yine de “insanın özgür iradesi yadsınamaz” diye ısrar eder. Kader insan hareketlerinin yarısını üzerinde belirleyici olsa bile, yine de insan hareketlerin en az diğer yarısını kontrol etmesinin önünde engel olamaz. Kaderin tecellisi değişken ve tarihin seyrinde rastlantı olayları önemli olmasına rağmen, yetenekli devlet adamları erdemli lider olma yanını geliştirmek marifetiyle kendi kaderlerini tayin edebilir ve başında bulunduğu devletine de yeni bir şekil verebilir. Hıristiyan ahlakı öğretimi (bütünlüğü, hayırseverliği, alçak gönüllüğü ve benzeri durumları ima eden) konusunda tanımlandığı gibi “erdem” kavramının yanlış yorumlanmaması gerekir. Daha ziyade bilgi ve cesaret sahibi olmak, kurnazlık, gurur ve güç sahibi olma konularının da dâhil olduğu klasik antik dönemlerde ödüle layık görülen insan nitelikleri ifade eder.
Machiavelli Söylemlerinde kader ve erdem kavramları arasındaki ilişkiye tanımlama getirir; şöyle ki:
“Devlet adamının erdem sahibi olduğu ancak yeterli olmadığı durumlarda kaderin tecellisi bütün gücüyle mükemmel bir şekilde gerçekleşebilir. Kader tecellisinin değişkenlik arz ettiğinden dolayı da cumhuriyetler ve hükümetler de sıkılıkla değişebilirler. Güçlü bir hükümdar gelinceye kadar bu sosyal alın yazısı devam eder. Böylece, güneşin yeniden doğduğu her yeni gün kaderin neler yapabileceğini görme şansını kendisine tanınmadığı hükümdar/prens ülkesindeki sosyal olayları düzenleyen antik dönem hükümdarları tutkusuyla yaşamını devam ettirecek.
Bir prensin/hükümdarın meydan okuması, başında bulunduğu devletin çıkarları doğrultusunda, ihtiyaç halinde, erdemli bir hükümdar olma özelliği marifetiyle, kaderin önüne getirdiği sosyal yaşam dalgaları üzerinde hüküm vermek olur. Yazar Nicollo Machiavelli’nin siyasal realizm geleneğine yaptığı katkıları kalıcıdır: Katkıları dünyanın olmasını istendiği şekilde olmasından daha ziyade, dünyanın olduğu gibi kabul edilmesi yönünde uyarıları; siyasi faaliyetlerin icrasında iktidar sahibi olma ve çıkarlarını her şeyden üstün tutmanın her şeyden önce geldiği kurallının şiar edinmesi; devlet idaresi faaliyetlerinde, siyasi liderlerin hem kalıcı sosyal yapılara ve hem de değişen zamana adapte olmasını gerektiren bir sanat olduğu konusundaki görüşleri; devletin varlık nedeni (raison d’Etat) ilkesinin geleneksel ahlak karalarıyla zaten çeliştiği konusu üzerine ısrarı. Devlet ve özel alanların kendine has ayrı ahlaki kuralların olduğu savı, günümüzde de rahatsız edici olmaya devam ediyor.
Her şeyden önce, yöneticilerin vatandaşlar tarafından seçildiği ve hükümet organı üyesi görevlilerin namus dairesi çerçevesinde görevlerini ifa ettikleri, şeffaf ve hesap verebilirlik prensibiyle devleti yönetmeleri beklendiği demokratik egemenliğin geçerli olduğu bir çağdayız. Devlet idaresi faaliyetlerinde bireysel insan haklarında yaygınlaşma olması ve uluslararası kanun halinde mevzuatın olması sayesinde küresel normatif haklar bağlamında köklü değişikler oldu.
Günümüzde insan hakları hukukunun, insani hukuk yasalarının, savaş hukukunun yaygınlık kazanması; uluslararası norm ve antlaşmalar alanında gelişme kaydedilmesi; bir iktidarın/yönetimin yetki aşımı, kanunun öngördüğü devlet yaptırımları veya söz konusu yaptırımların sonlandırılmasını sağlayan müdahaleler; şiddet uygulayan faillerinin hesap verilmesini sağlayan hukuki mekanizmaların olması sayesinde Machiavelli’nin yaşadığı dönemde yapıldığı kabul edilen devlet şiddeti – imparatorlukların fethi, kölelerin alınması veya vahşettin yaşanması – bugün artık hem yasal olarak ve hem de ahlaki açıdan yasaklanmıştır. Darfur ve Suriye’de yaşananlardan görüleceği gibi hala da vahşet yaşanıyor ve hukuka aykırı uygulamalar yapılıyor. Fakat yasal zemin hazırlama ve meşrulaştırma standartları da evrim geçirdi; bu standartlar norm olmaktan daha ziyade istisnai bir hal almış oldu.
Başka açıdan konuya bakacak olursak, Prens/Hükümdar kitabı hala da siyasilerin izlediği iç politika ve dış politikada konularında rehber kitap olmaya devam ediyor. Nicollo Machiavelli’nin Floransa’da resmi makamlar eliyle yolsuzluk yapılmasına, geç dönem Roma imparatorluğunun çöküşüne, İtalyan papazların halkı aldatmasına ilişkin itirafları modern Washington D.C. de çok az kimsenin kaşlarını çatmasına yola açar. Modern dönem okuyucuları da zaten bir ülkenin politik hayatında azizlerden daha ziyade günahkâr kişilerin iktidara geldiklerini ve bu kişilerin iktidar koltuğuna sıkı sıkıya yapıştıklarını öğrenmekten şaşkınlık geçirmiyorlar.
(*) Değişken toplamlı ve ikiden fazla oyuncunun olduğu çatışmalarda kullanılan oyun teorisi modeli “geyik avı” örneğinde avcıların durumu. Amaca ulaşılması için işbirliğinin tam olmasına bağlı. Dolayısıyla her bir avcı için iki alternatif söz konusu; daha tatmin edici bir sonuca ulaşmak için işbirliğini seçmek, ya da, bireysel çıkarlarını küçük ölçüde tatmin etmeye çalışarak durumu riske sokmak. En rasyonel olanı işbirliğini tercih etmek……
Kaynak: http://nationalinterest.org/commentary/machiavelli-still-shocking-after-five-centuries-9126
Çeviren: Nizamettin Karabenk