Cuma , 5 Aralık 2025

Yanıltıcı Dil – Yanıltıcı İçerik

Güngör Şenkal

Ne olduğunu tam olarak bilmesek de yalan makinesini (poligraf) birçoğumuz duymuştur. Görünüşte biraz EKG cihazına benzer. Yalan makinesinde asıl amaç, kişinin yalan söyleyip söylemediğini açığa çıkartmaktan ziyade,  makineyi kullananın yalanlarına inandırmaktır. Bunun ön aşaması ise kişinin makineye inanmasını sağlamaktır. Kişinin sorulara verdiği tepkinin (cevap değil!) grafiği, kişiye karşı kullanılacak baskı aracından başka bir anlama gelmez. Yalan makinesi aslında yalanı ortaya çıkaran değil, üretilen yalan(lar)ın makine kullanıcıları aracılığıyla kabullenilmesini sağlayandır. Değişik ölçümlerle elde edildiği ileri sürülen poligraf kayıtlarının hem AİHM hem de Türkiye hukukunda bilimsel güvenilirliği olmadığı, kişi haklarını ihlal ettiği gerekçeleriyle, delil olarak kabul edilmez. Türkiyeˈde, hukuki geçerliliği olmamasına karşın, bir psikolojik işkence aleti olarak kullanılır.

Dilbilim okumaları sırasında, Prof. Dr. Saime İnal Saviˈnin (o tarihte henüz doçent) ˈBir Kürt Ağzı Üzerinde Osmanlıca-Türkçe Denemesiˈ adlı çalışması geldi masamıza. Çalışmanın sunuş yazısını Prof. Dr. Turan Yazgan kaleme almış. 1992 yılında basılmış elli sayfalık bir kitap.

Kitabın içeriğine gelmeden, -poligrafı aklımızda tutarak- sunuş yazısı üzerinde biraz durmak istiyoruz. Yazgan, burada, ˈCumhuriyetten ve bilhassa 1960ˈtan sonra Kürt meselesi olarak sahneye sürülen senaryoya etnik bir muhteva kazandırılmak istenilmiştir.ˈdiyor. Ona göre ne Kürt meselesi ne de onun etnik bir muhtevası var. ˈKürt konusu bir araştırma alanı ise bu alan evvela bizim ilgimizi çekmeli idi.ˈ diyerek, 1992 yılında, geç kal(ın)dığına hayıflanıyor.

Bir senaryodan söz edilecekse eğer, Yazgan, şimdi aktaracağım bölüm ve devamında, senaryo yazımının hakkını fazlasıyla veriyor: ˈKürtçeˈye konulan iki önemli teşhisten birisi onun Hint Avrupa dil grubuna girdiği hususu ile onun Arapça ve Farsça kural ve kelime itibariyle istilaya uğramış bir Türkçe olduğudur. Bu ikinci tanıma göre Kürtçe; Osmanlı Türkçesinin Doğu ve Güneydoğu Anadoluˈdaki şeklidir.ˈ Birinci cümlenin ikinci yarısında yer alan, Kürtçenin Osmanlı Türkçesinin Doğu ve Güneydoğu Anadoluˈdaki şekli tezini, ayrı bir cümleyle tekrarlayarak pekiştiriyor. Teşhisin sağlıklı olabilmesi için ilmi olması gerektiğini söylüyor (inandırıcılık açısından böyle söylemeli); sonra, bu alanda ilmi araştırma yapacak kişilerde olması gereken nitelikleri sıralıyor; sonra da bu nitelikleri taşıyan, biçilmiş kaftan Saime İnal Savi’yi bize takdim ediyor. Böylece, bundan sonraki kısımda yazılanlara inanmamamız için ortada hiçbir neden kalmıyor!

Kitabın, Saviˈnin kendisinin yazdığını düşündüğümüz önsözünden anlaşılacağı üzerine, bu bir alan çalışması değil, masabaşı çalışmasıdır. Kaynak olarak, Ernest Nasseph McCarus (1922-2022)’ın Süleymaniye (Irak) diyalektiyle yazdığı Kürtçe-İngilizce Sözlüğü (A Kurdish-English Dictionary, Dialect of Sulaimania, Iraq) alınır. Yazılanlara göre sözlükte 3474 sözcük bulunmaktadır ve bu sözcüklerin her biri önce Osmanlıca sonra da Türkçe sözlükte bulunmuştur. İlerleyen sayfalarda bu çalışmaya alınan sözcük sayısı 1522 olarak verilir (bir sayfadaki sözcük sayısıyla sözcüklere ayrılan sayfa sayısını çarptığımızda, yaklaşık olarak bu rakamı buluruz).  Buna karşın, 3474 sözcüğün her birinin önce Osmanlıca sonra da Türkçe sözlükte bulunduğunu yazmak çelişkilidir (Savi, 1992: IX).

Ardından konuya giriş yapılır. Transkripsiyon harfleri başta olmak üzere Arapça ve Türkçe alfabenin harfleri verilir. Savi, çalışmanın, Osmanlıca ve Türkçe sözlük taramaları sırasında bazı ses değişmelerinin dikkatini çektiğini söylemiş. Buralarda ˈsaptadığıˈ ses olaylarını da ayrıca ve başlıklar halinde belirtmiş. Çalışmadaki sözcük sayısının 1522 olarak verildiği yerde, ˈBu sayıyı artırmak mümkünken bazı kelimeler alınmamıştır.ˈ ifadesi sonrasında verdiği örnekler, yazarın zaten sorunlu olan çalışma yöntemine gölge düşüren diğer bir husus olmuştur. Sayıyı artırmayı mümkün kıldığı halde almadığı sözcüklerden bazıları: Ahmet, Ali, Hasan… Afrika, Amerika, Asya…Belçika, Cezayir, Endonezya… Bombay, Erbil, İstanbul… Birçok dilde benzer biçimde sesletilen bu adların karşılaştırmaya konu edilmesine bir anlam veremedik.

McCarus sözlüğünün (bundan sonra sadece Sözlük) Osmanlıca ve Türkçeyle karşılaştırıldığı bölümde, başına Türkçe anlamında (T) konulan sözcük sayısı 202ˈdir. Yazarın, Türkçe sözlüklerde bulduğu sözcüklerden örnekler verelim: bamya (bāmyeh, Farsça; Arapça bağı da olası), bando (banda, İtalyanca), basketbol (basket ball, İngilizce), bira (birra, İtalyanca), çay (ça, Çince), çimento (ceménto, İtalyanca), depo (dépot, Fransızca)… Parantez içinde verdiğimiz diller, sözcüğün Türkçeye geçtiği dillerdir. Yoksa köken olarak daha gerilere, başka dillere gidebilirler. Kürtçe yazılışlarını ise buraya almadık.

ˈDünˈ sözcüğü Türkçe (tün) olmakla birlikte, Sözlükˈte geçen Kürtçe (Soranî) dwene sözcüğüyle aynı olması gerekmez. Kürtçede ˈdünˈ karşılığı sözcük ˈduh, duhiˈdir (İzoli, 1992: 566). Farsçası ise dîrûz (Golkarian, 2005: 209). Buradaki rûz gün; önceki, geçmiş anlamındadır.

ˈKükürtˈ, Sözlükˈte gogird, etimolojik sözlüklerde Farsça gûgird olarak verilir (Nişanyan, 2002: 260). Bunun Arapçadaki kubrit (bizdeki kibrit) ile yakınlığı tartışılsa da Türkçe olmadığı açıktır.

Bilindiği üzere, Türkçedeki ˈherkesˈ birleşik sözcüğünün bizdeki gibi sesletimi İranî dillerden Kürtçe ve Zazacaya özgüdür. Türkçe sözlüklerde dilsel kökeninin Farsça olduğu yazılıdır. Farsça sesletimi har-kas (ﺲﮐﺮﻫ) biçimindedir (Junker, s. 846). Bu sözcük İranî dillerden Zazacada (Zazakî) her kes / hew kes, Kurmançîde her kes, Tacikçede hama kas, Beluççada dilinde har/her kas biçimindedir. McCarus, Kürtçe (Soranî) kes sözcüğünün anlamını kes başlığı altında vermiştir. Bunu Türkçe sözlükte bulmuş olmanın önemi ve anlamı muammadır.

Kürtçe-İngilizce sözlükte geçen qelebalgı sözcüğü, açıklamaya göre kalabalık (crowd of people) anlamındadır. Savi de kendi çalışmasına bu biçimde almıştır. Ancak bu, kalabalık sözcüğünün Türkçe olduğu anlamına gelmez. Nişanyan, basılı sözlüğünde (2002), sözcüğün kökeninin Arapça olabileceğine kararsızlıkla yaklaşmış olsa da, sözlüğün güncel online versiyonunda bunu kabul etmiştir. Buradaki veriliş biçimi şöyledir: Türkiye Türkçesi ğalebelik “sayısal çokluk, üstünlük” sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Arapça ġalaba(t) غلبة “üstün olma, çokluk, kalabalıkˈ sözcüğünden türetilmiştir. Tietze sözlüğünde de köken olarak Arapça verilmiştir (Tietze, Cilt 4, 2021: 67). Arapça ġalaba sözcüğüne Türkçe isimden isim yapma eki (-lik) eklenmiştir. Sözcüğün Kürtçede ķerebelığ  biçiminde kullanımı olmakla birlikte, gumre, sıxlet gibi birçok Kürtçe karşılığı bulunmaktadır (İzoli, 1992: 652). Girse sözcüğünü de bunlara ekleyebiliriz.

Yazar, Sözlükˈte Soranîce ˈkamˈ sözcüğünün karşısına Türkçe ˈkimˈ sözcüğünü yapıştırmış. Oysa Sözlük’te kam karşılığında which? yazılıdır. Bunu Türkçede karşılayan sözcüğün ise ˈhangiˈ soru sıfatı olduğu malumdur (kamyan – hangileri, İzoli, 1992: 220). McCarus açıklamasında kam pyaw which man? yazıyor. Buradaki ˈhangi adamˈ, ˈkim?ˈ gibi düşünülebilir. Ancak kam, Türkçe kim anlamına geliyor diye yorumlanamaz. Sonraki iki örnek de aynı biçimde ˈkimˈ sözcüğüne çıkmaz; çünkü sorulan nesne de olabilir. Açıklamadaki son örnekten anlaşılacağı üzere, Soranîce ˈhiç kamekmanˈ, bağlama göre ˈhiç kimseˈ anlamına gelebileceği gibi, nesneler için ˈhiçbiriˈ anlamına da gelebilir. Sözlükˈte yer alan diğer bir örnek olan, Which of them is most correct? / En doğrusu bunlardan hangisi? cümlesi de görüşümüzü doğrular.

Bir kuş türü anlamında ˈkazˈ sözcüğü karşılaştırması iki açıdan sorunludur. Birincisi, bu sözcük Hint-Avrupa dillerinde de benzerdir. İkincisi, Sözlükˈteki karşılık İngilizce jackdaw olarak yer alır. Aslında küçük bir karga türü olan jackdaw (kara, küçük ya da cüce karga; Al. Dohle) bilimsel adıyla corvidae familyasından, kaz ise anatidae familyasındandır.    

Sözlükˈte, Türkçedeki sesletime benzeyen bir teketek (s. 170) sözcüğü geçmektedir. McCarus, bu sözcüğün yansıma yoluyla vurmak, dövmek, çarpmak (beating,  pounding)  anlamlarındaki sözcüklerden, vurma gürültüsü/sesi (noise of pounding) anlamında türetilmiş olduğunu yazmıştır. Saviˈnin Türkçede buna karşılık gördüğü takatuka da aynı yolla türe(til)miş yansıma sözcüktür. Sözcüğün Nişanyanˈdaki karşılığında, ˈtak tuk “çoğul ağaç darbesi sesi” ses yansımalı sözcüğüdür, türetilmiştirˈ denilmektedir. Saviˈnin Türkçe sözlükte karşılık bulduğu püf (Sözlükˈte pif) de yansılama (İng. onomatopoeia) yoluyla türemiştir. Yansıma yoluyla oluşmuş sözcüklerin ses ve anlam benzerliğinde evrensellik vardır.

Antika, atom, ceket, çorap, çöl, jandarma, dama, demokrat, demokrasi, doktor, efendi, eylül, fanila, fasulye, fizik, futbol, kükürt, gülle, hap, havlu, nisan, hurma, haziran, emperyalizm, kabine, halı, kelek, karyola, keten, kilogram, kilometre, klasik, konferans, kongre, kontrat, kopça, kutu, litre, korna, karyola, kayısı, mayıs, makine, manda, marka, mareşal, mart, metre, mekanik, mikrop, mikrofon, milimetre, milyar, milyon, mine, mösyö, muz, naylon, nisan, nohut, otomobil, pantolon, vapur, para, parlamento, parti, paşa, pembe, pencere, penisilin, plan, proje, portakal, pis, pilav, polis, postal, posta, program, propaganda, pul, piyasa, radyo, rejim, semaver, somun, sifon, siftah, sekreter, sinema, sınır, şapka, şimendifer, şubat, taş, tel, telefon, domates, temmuz, teneke, otomobil, otel, valeybol, usta, yasa, uranyum, zengin gibi Türkçe olmayan bu sözcükleri bir Kürtçe-İngilizce sözlükten alıp, bunları Türkçe sözlükte buldum demek ne anlama gelebilir?

Saviˈnin çalışması üzerinden bakıldığında, Türkçe olduğu halde Kürtçede kullanılan sözcük sayısı aslında 30 kadardır. Türkçe olarak saptadığımız sözcükler: Boya, kuğu, damga, döşek, düğme, il, iş, kayış, kazanç, kat, kışla, kol, konak, kuğu, kurşun, halı, kepek, ne … ne, ordu, sağ, sargı, tek, takım, tepe, top, turp (?), tütün, ütü, yaprak ve yasa.

Bütün bunlar, Kürtçede -lehçede veya ağızlarda- kullanılan Türkçe sözcüklerin Kürtçede yerleşik karşılıklarının olmadığı anlamına gelmiyor. Sargı – pêç, pêçek; kepek – pûne (pûne aynı zamanda yaban nanesi); takım – pel, deste; ordu – leşker; boya – reng, gon; kuğu – qu, qazquling; konak – kaşxane; yaprak – pel vb.

Saviˈnin düğme (Soranî dugme) olarak verdiği sözcüğü, Sözlükˈün alfabetik sıralamasında bulamadık. Leb (dudak) karşılığında gösterdiği ˈlivˈde yok. Sözlükˈte bulunan Sorancada aynı anlama gelen ˈlewˈ sözcüğüyle karışmış olmalı.

Yazarın Türkçede bulduğu (!) sözcüklerden bazıları ya Türkçe sözcükle birleşerek (sağ-salim, şah-damarı) ya da Türkçe ek alarak (kebap-çı, lokanta-cı, otomobil-ci) oluşmuş sözcüklerdir. Derebeyi ise tartışmalıdır. Dere sözcüğünün Farsça olduğu bilindiği halde, bey (beğ) sözcüğünün Çinceden Türkçeye geçtiği düşünülmektedir (Tietze, 2002: 304). 

Bir de ˈasˈ var, yazarın Türkçe sözlükte bulduğu! Bunu nasıl anlamamız gerektiği belirtilmemiştir. Okurun ilk aklına gelen, Türkçe asmak fiilinin emir kipi (imperative) olduğudur. Sözlükˈte (s.1) şöyle geçiyor: ˈas ace (cards)ˈ. Yani İngilizce sözcüğün Türkçe sesletimiyle iskambil kartlarındaki as (Almanca sesletimi de aynı). Yazarın Türkçe sözlükte buldukları arasında ˈayˈ da var. Kitapta ne anlamda olduğu belirtilmemiş. Sözlükˈte ünlem olduğu yazılı, coğrafi terim olan ˈayˈ ile ilişkisi bulunmuyor. Bunların yorumunu okura bırakıyoruz.  

Türkçe sözlükte bulunmanın ötesinde Türkçe olup olmadığı tartışılabilecek bir sözcük de ˈalˈ sözcüğüdür. Sözlükˈte al pink, dark red olarak geçer. Tietze sözlüğü, sözcüğün kökenini Eski Türkçe vermenin yanında, sözcüğün Türkçeden Farsçaya ya da Farsçadan Türkçeye geçtiği hususunda dilbilimciler arasında farklı görüşler olduğundan bahseder (Tietze, 2021: 235). Bu görüşleri tartışma dışı tutarak şunu söyleyebiliriz: ˈAlˈ sözcüğü çok uzun zamandır İranî dillerde kullanılmaktadır.

Savi’nin, ˈÇök(mek), (Kürtçe ˈçokˈ) diye verdiği sözcüğün karşılığı, Sözlükˈte yazıldığı biçimiyle to kneel olmaktadır. Bunun anlamı, diz çökmektedir. ˈÇokˈ sözcüğü Kürtçede çökmek değil, ˈdiz, diz kemiğiˈ anlamındadır; ˈçokdanˈ ise çömelmek, diz çökmek (İzoli, 1992: 99; serçok – diz başları, 1992: 374). ˈda/nˈ ise vermek anlamına da gelen bir yardımcı fiildir (İzoli, 1992: 104). Sözlükˈte veriliş biçimi şöyledir:   كﻮﭼ  čok (da)  d. to kneel. (d.) karşılığı Sözlükˈün kısaltmalar bölümünde [dan  ˈto giveˈ] olarak yer alır. Anlamı ise (d)ˈnin Kürtçe vermek, lütfetmek anlamlarına da gelen dan sözcüğünün kısaltması olduğudur. Bu anlamıyla da İngilizce ˈvermek, teslim etmek, bırakmakˈ anlamlarındaki to give fiiline karşılık geldiğidir. Daha ayrıntılı incelemelerde görüleceği üzere, her iki sözcüğün de (dan, to give)  teslimiyet ve itaat anlamları vardır. Burada parantez içinde geçen Kürtçe (da)ˈnın Sözlükˈteki anlamı, ˈfiil öbeğinde kullanılan, genellikle vurgulanan bir parçacıkˈtır.  

Değerlendirme:

Girişteki paragrafa dönecek olursak: Bilimsel inandırıcılığı olmayan poligrafın kendisi bir yalandır. Kullanım amacı, kişiyi kendisiyle çeliştirmektir. Bu yalanı iyi bilen ˈüst akılˈ (yalanın arkasındaki güç), düşüncelerini etkilemeye çalıştığı kişiye belki bir saat yalan makinesini över. Onun ne kadar mükemmel olduğunu, kaç bin dolar yaptığını, ondan kimsenin temiz (kendilerinin istemediği bir sonuçla) çıkamayacağını ve –eğer hızını alamazsa- bu makineyi hangi ‘ünlü’ kişilerde test ettiklerini anlatır. Burası işin şartlandırma faslıdır.

Burada eleştirisi yapılan kitabın bir yalan makinesinden ilkece farkı yoktur. Giriş’teki anlatı, yalan makinesini kullananın şartlandırma işlevini görür. Kitapta Kürtçenin Soranî diyalekti Osmanlıca ve Türkçe ile karşılaştırılır. Birinci soru: Neden Osmanlıca? Yazar, Osmanlıcanın, -tarihsel devirlerde ağırlıkları değişse de- ağırlıklı olarak Türkçe-Arapça—Farsça karışımı olduğunu, Farsçanın da Kürtçe ile yakın dilsel akrabalığını bilmektedir. Üzerinde çalıştığı(!) sözlükteki Kürtçe (Soranî) sözcüklerin Osmanlıcaya girmiş Farsça sözcüklerle aynılık, benzerlik, yakınlık göstereceği aşikârdır. (Nesnel bir okumada, aslında Sorancadan (Soranî) Türkçeye ne kadar Kürtçe, Farsça, Arapça sözcük girdiğini görmüş oluruz.) 

İkinci soru: Hangi Türkçe? Bu soru biraz geniş duruyor olabilir. Daraltarak ve bir örnekle açıklayalım: Farsçadan Türkçeye girmiş bir sözcüğü Türkçe kabul edip, Farsçasını gördüğümüzde bunun aslında Türkçe/de olduğunu ima etmenin dilbilimsel bir yanı var mıdır?

Yukarıda değinildiği gibi, bazı Türkçe sözcüklerin Kürtçede kullanılıyor olması gayet doğaldır. Sözcük transferi (ödünçleme, alış veriş… nasıl adlandırılırsa) doğal dillere içkin bir özelliktir. Doğal olmayan, Türkçeye Kürtçeden hiçbir sözcüğün girmemiş(!) olmasıdır. TDKˈya, Kürtçeden Türkçeye giren sözcük sayısını en son sorduğumuzda, 16 Eylül 2025 tarihinde aldığımız karşılık şöyledir: Kurumumuzca hazırlanan ve genel ağ sayfamızda halkımızın yararına sunulan Güncel Türkçe Sözlükˈte kökeni “Kürtçe” olarak etiketlenen herhangi bir kelime yer almamaktadır. Ayrıca “Türkçedeki Kürtçe Kelimeler” hakkında bilimsel bakımdan tatmin edici bir çalışmaya rastlanılmamıştır.

Burada TDKˈya şunu soruyoruz: Kurum bünyesinde temas dilbilimi (İng. contact linguistics) alanında çalışan dilbilimcileriniz/dilcileriniz yok mu? Eğer varsa, bin yıllık iç içelik, kardeşlik söylemlerine karşın, Kürtçeden sözcük alımı (İng. borrowing) uzmanlarınızın ilgi alanına girmiyor mu?

Saviˈnin yaptığı tür ˈçalışmalarˈ, -tıpkı poligrafta olduğu gibi- bilimsel geçerliliği olmadığı halde, toplumu şartlandırmak maksadıyla bilinçli olarak hazırlanır ve kullanılır. Poligrafın hukuki geçerliliği olmadığı gibi, bu tür çalışmaların da bilimselliği yoktur. Her iki durumda da yapanlar yaptığının bilincindedir: Bir düşünceyi teknik yollarla kabullendirme esastır. Kitap, Kürtleri yok saymanın bir aracı olarak Kürtçeyi yok saymayı; Kürtçenin, ˈArapça ve Farsça kural ve kelime itibariyle istilaya uğramış bir Türkçe olduğuˈ (Savi, 1992: VI) savının doğruluğunu, onu Osmanlıca ve Türkçeyle karşılaştırarak, dolaylı ve ince yöntemlerle göstermeye çalışmıştır.

Saime İnal Saviˈnin uzun yıllar çalıştığı Erzurum Atatürk Üniversitesi ile kitabın Sunuş yazısını yazan Prof. Dr. Turan Yazganˈın Nihal Atsız hayranlığı bilindiğinde, bu çalışmanın ne kadar nesnel olabileceği kendiliğinden anlaşılır.

Kaynaklar:

  • Saime İnal Savi (Doç. Dr.), Bir Kürt Ağzı Üzerinde  Osmanlıca – Türkçe Denemesi, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul 1992
  • D. İzoli, Ferheng, Kurdi – Tırki / Tırki – Kurdi, Deng Yayınları, İstanbul 1992
  • Andreas Tietze, Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugati, Simurg Yayıncılık, Birinci Cilt A-E, 1. Baskı, İstanbul 2002
  • Andreas Tietze, Tarihî ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugati, Türkiye Bilimler Akademisi (Yayını), İkinci Baskı, Ankara 2021
  • Kadir Golkarian, Moheg , Türkçe – Farsça Sözlük, Alfa Yayınları, İstanbul 2005
  • B.A. Junker, Persisch-Deutsches Wörterbuch
  • Ernest N. McCarus, A Kurdish-English Dictionary – Dialect of Sulaimania, Iraq https://archive.org/details/AKurdishEnglishDictionaryDialectOfSulaimaniaIraq/page/n177/mode/2up
  • https://www.nisanyansozluk.com/kelime/takatuka
  • Sevan Nişanyan, Sözlerin Soyağacı – Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü, Adam Yayınları, Birinci Basım, İstanbul 2002
  • Redhouse İngilizce – Türkçe Sözlük, Redhouse Yayınevi, 14. Basım, İstanbul 1988

Takvim

Eylül 2025
P S Ç P C C P
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930  

timeline

Aylık

ÖZGÜR ÜNİVERSİTE YOUTUBE