Afganistan’da Toplumsal Temel Çelişki ve ele alış biçimi
Şimdiye kadar, genel olarak toplumsal çelişkiler sistemi ve ele alış biçimlerini inceledik. İncelerken, ekonomik altyapıdan hareketle, kapitalizmden sosyalizme devrimci tarzda nasıl geçiş yapabileceğimizi, gerekli yerde, gerekli olduğu kadar ‘Sosyalist Emekçi Devrim ve Sosyalizm Paradigmasına’ [[1]] göndermeler yaparak tartıştık. Güncel Afganistan örneğimizde ise dünyadaki tarihsel toplumsal gelişmeyi, dünyadaki cari kapitalist toplum temel çelişkisine ait Büyük İnsanlık kutbu ile dünya kapitalistleri kutbunu, sömürgeci iş ve işlem gerektiren “dünya pazarı” ve “dünya ekonomisi” aşamalarında ele alıp inceledik. Şimdi de kısaca Afganistan’ı tanıdıktan sonra, daha somut ve özgün biçimde, Afganistan’da gündemde olan toplumsal temel çelişkiyi çözümlemeye çalışalım.
Afganistan,
Afganistan, Büyük Ortadoğu coğrafyasının doğudaki en son ülkesidir. Ülke, Doğu ve Güneyden esas olarak Pakistan ve küçük bir sınır ile Çin’le çevrilidir. Batıda İran’a, Kuzeyinden de Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan’a sınır komşu olan bir Asya ülkesidir.
Afganistan, 652.100 km2 yüz ölçüme sahiptir.
Afganistan, zor geçit veren Hindi Kuş Dağları ile kıraç vadileri üzerine kurulu, dağlık bir ülkedir. Karasal, kurak iklim koşullarına sahiptir. Ülke coğrafyası, doğu-batı ekseninde, Doğu Asya’yı, Ortadoğu’ya ve Afrika’ya bağlarken; kuzey-güney ekseninde ise İran, Pakistan ve Hindistan’ı, Orta Asya ülkeleri ve Rusya’ya bağlamaktadır. Dolayısıyla ülke, karayolu ile geçiş, ulaşım ve iletişimde, coğrafi olarak da gözetleme, kontrol ve denetimde çok önemli stratejik bir öneme sahiptir.
Afganistan’ın, 2-3 trilyon doları civarında, yeraltı doğal kaynaklara sahip olduğu söylenmektedir. [[2]] Bunlar, henüz işletilmemiş veya çok az işletilmiş doğalgaz, petrol, kömür, bakır, demir, altın, lityum, kobalt, uranyum, tuz, kireçtaşı, kil ve mermer yataklardır.
Afganistan’da endüstri ve sanayisi, iç pazara dönük ufak çaplı, yetersiz ve önemsiz miktarlarda üretim yapabilmektedir. Bunlar tekstil, sabun, mobilya, ayakkabı, gübre, el halıları, doğalgaz, yağ, kömür, bakır ve mermerdir. [[3]] Afganistan’ın, Çin ile bakır madenlerini işleme antlaşması vardır. Tarihi boyunca Afganistan, jeostratejik önemi ve yer altı kaynakları yüzünden, sömürgeci bölgesel güçler ile kapitalist emperyalist güçlerin iştahını kabartmış, saldırılarına maruz kalmıştır. Dolayısıyla ülke, zenginliğini kullanamayan bir avantaja, sürekli yabancı işgallere uğramış bir dezavantaja sahiptir.
Afganistan’ın geçim kaynağı, oldukça yetersiz ölçülerde tarım ve hayvancılıktır. Ülkenin GSYİH’sının % 30’u tarımdan sağlanıyor. Ülke topraklarının % 15’i tarıma elverişlidir. Ülke nüfusunun % 85’i (ona geçim denirse) geçimini % 15’lik [[4]] tarıma elverişli kırsal alandan temin etmektedir. Ekilebilir topraklar, kavgalı kamu arazileri ve özel mülkiyet arazisi biçimindedir. Ülke toprakları, başarısız iki girişim ile toprak reformuna [[5]] konu olmuştur. Üretim, geleneksel üretim teknolojisi ile yapılmaktadır. Ülke tarımında üretilen başlıca ürünler: buğday, arpa, mısır, kavun, karpuz, kaysı, elma, badem, üzüm vs’dir. Buğday tarımına rağmen ülke, dünyanın en büyük buğday ithalatçısıdır. Afganistan’da önemli oranda afyon (uyuşturucu) tarımı ve üretimi yapılmaktadır. “Afganistan hâlâ dünya afyon üretiminin yüzde 93’ünü karşılıyor. (…) Afyon üretimi özellikle güvenlik durumunun kötüleştiği bölgelerde artış gösteriyor. Taliban’ın gelirlerinin büyük bir bölümünü uyuşturucu ticaretinden sağladığı biliniyor.” [[6]]
Ülke nüfusu, 2015 verilerine göre 33 milyon civarındadır. Ülkenin % 30’luk nüfusu şehirlerde yaşıyor. Ülke nüfusunun toplumsal bileşimi, farklı akraba aşiretlerden oluşan 6 ETNİK YAPI temelinde oluşmuştur. Bunlar: % 42’si Peştun/Afgan (Taliban), % 27’si Tacik, % 9’u Özbek, % 9’u Hazara (şii), diğerleri de küçük oranda Belluci ve Türkmen etnik yapılardır. Nüfusun % 90’ı sunidir. Okuma yazma oranı % 30’dur. [[7]]
Ülke emek gücü nüfusu, 15 milyon civarındadır. Bunun % 80’i tarım ve hayvancılık (özellikle keçi ve koyun) ile geçinmektedir. Geri kalanının % 10’u endüstride, % 10’u da hizmetler sektöründe çalışmaktadır. [[8]] Afganistan’da, kayıtlı 42 bin yerel, 3,400 tane de yabancı şirket faaliyet yürütmektedir. [[9]] Birkaç şehirde bulunan 8 sanayi bölgesi ile ülke genelinde çalışan ücretli işçi/işsiz sayısı yaklaşık 1,5 milyon civarındadır. 1,5 milyon kişi hizmet sektöründe, 12 milyon kişi de kırsal alandan yaşamını temin etmeye çalışmaktadır. Toplumun yaygın feodal yapısından dolayı, ülke nüfusunun % 5’ini hâkim sınıflar (aşiret ve etnik yapılara ait aşiret reisleri, şahlar, şeyhler, tarikat liderleri, toprak ağaları ve kapsadıkları nüfus), % 95’ini de farklı aşiret ve etnik yapılara ait Büyük İnsanlığı temsil etmektedir. Çünkü dış yardımsız günlük yaşam, açlık ve yoksulluk ile hemen toplumun % 83’ünü girdabına alıp öğütebilmektedir. [[10]]
Yıllara sâri emperyalist savaşlar ve işgalleri ile ekonomisi çökertilip baskılanan Afganistan, iç ekonomik gelişme dinamiklerinden yoksun bırakıldığı için dış yardım almadan, yaşayabilme imkânı olmayan dünyanın en yoksul ülkelerinden biri durumuna düşürülmüştür. 2015 rakamları ile ülkenin ihracatı, 571 milyon dolardır. Ülkenin ithalatı ise 7,722 milyon dolardır. “IMF verilerine göre Afganistan’ın Gayri Safi Yurtiçi Hâsılası 2013 yılında % 1,9, 2014 yılında ise % 2,0 oranında artış göstermiştir.” [[11]] Ülke korkunç düzeyde dışa bağımlı düşürülmüş bir yaşam biçimi gerçekliği ile karşı karşıyadır. Ülke esas olarak yaşamını, köleleştirici iş ve ilişki geliştiren kapitalist emperyalist tekelci finansal fonlar ve “karşılıksız yardımlar” ile karşılamaktadır.
Burjuva iktisat tekniği ile yukarıdaki veriler analize tabi tutulduğunda, onlardan görece masum sonuçlar çıkarmak pek ala “mümkündür”. Hatta geçmişte olduğu gibi aynı burjuva iktisatçıları, ABD üzerinden Anglosakson Siyonist Finans Oligarşisinin (ASFO’nun), BM hukuk müktesebatını arkasına alıp, koalisyon güçlerini kullanarak, Afganistan’ı işgal etmesine “rahmet” bile okutur veya okutabilirler. ASFO’nun “geri çekilmesini” de yüksek düzeyde üzüntüyle karşıladıklarını dahi söyleyebilirler. Veya ASFO’nun, ani bir kararla “geri çekilmesine” akıl sır erdiremeyip sürtüşe de bilirler. Nitekim 15 Ağustos 2021 tarihinde ABD Başkanı Joe Biden, Afganistan’dan geri çekilme manevrası sırasında, müttefiklerinin şaşkın itirazlarına cevaben, “biz Afganistan’a ulus kurmaya gitmedik. Devlet kurmaya gittik” diyip gülünç bir duruma düşerek, 20 yıllık Afganistan işgalini masumlaştırmaya çalışırken, bir biçimiyle de “beraber yaptık” diye susturmak için tüm işgalci müttefik güçlerin suçlarını yüzlerine çarpıyordu.
Afganistan işgalinin kısaca, tarihi arka planı – 3 farklı aktarma ile – şöyle gerçekleşmiştir:
(Birincisi), “1979’da Sovyetler Birliği’nin işgaline karşı başlayan “Afgan Cihadı”nın destekçileri ABD ve Pakistan ile beraber Suudi Arabistan idi. Suudilerin Selefi görüşleri birçok Afganlı/Pakistanlı grup gibi Taliban’ı da etkiledi. Neticede Taliban Deobandi medreselerinin (Hindistan’da .ncan) katı Hanefilik yorumu ile Selefi etkisini birleştirdi. Taliban’ın kadınları ikinci sınıf gören zihniyeti ile tarihi heykelleri yıkma ve müzisyenleri idam etme gibi uygulamaları bu bileşimin bir sonucu.” [[12]] (abç)
(İkincisi), “Reagan yönetiminin 1979’da başlattığı ve ‘mücahit’ olarak adlandırılan gruplara maddi destek sağlayacak programın (Operation Cyclone) zeminini oluşturacak olan bu anlatım, madalyanın Batı’ya dönük yüzüdür. Bir başka söylem ise İslam dünyasını hedef almaktadır. Savaşın başlamasıyla birlikte birçok İslam ülkesinde yardım kampanyaları başlatılmış ve kamyon dolusu silahların yanı sıra genç gönüllüler, komünistlere karşı cihat etmek için Afganistan yolunu tutmuştur. Daha sonra El Kaide’nin kemik kadrosunu oluşturacak bu kişilerin ‘Arap-Afganları’ olarak tanınmaya başladığı dönemde, savaşın seyri de dönmeye başlar. 1986 senesinde CIA’ın, Pakistan istihbarat servisi ISI yoluyla mücahit gruplara Stinger füzeleri tahsis etmesiyle, Rusların Afganistan’daki hava hâkimiyeti kırılır.” [[13]] (abç)
(Üçüncüsü), “Taliban: Afganistan’da 20 yıl sonra yeniden kontrolü sağlayan örgüt nasıl kuruldu, bugünlere nasıl geldi?
1979’dan itibaren Sovyet müdahalesine karşı Suudilerin para ve ideolojisi, CIA’in koordinatörlüğü ve Pakistan’ın lojistik desteğiyle küresel cihat seferberliği alıp başını gitmişti. ABD Başkanı Jimmy Carter muhaliflere destek için gizli Siklon Operasyonu’nu 3 Temmuz 1979’da yani Sovyetler gelmeden 5 ay 21 gün önce onaylamıştı.
Cemaat-i İslâmî’nin lideri Burhaneddin Rabbani, İttihad-ı İslâm’ın lideri Abdurrasul Sayyaf, Hizb-i İslâmî’nin lideri Gulbeddin Hikmetyar ve sonradan Kuzey İttifakı’nın lideri olan Ahmet Şah Mesud bu vekâlet savaşının öncüleriydi.
1979’dan itibaren Pakistan’a sığınan 2 milyonu aşkın Afgan mülteci mücahit devşirme havuzuna dönüşmüştü. İkinci havuz Pakistan’da sayıları 13 bini bulan medreselerdi. Binlerce mülteci çocuk zaten buralara yerleştirilmişti. Özellikle Sufi geleneğinden gelip, apolitik sayılan Diyûbend medreseleri zamanla selefi bir dönüşüm geçirdi.
Suud’un parası çok şeye kadirdi. CIA, 1989’a kadar 35 bini Arap olmak üzere 80 bine yakın mücahidin eğitilip donatılması için 3,2 milyar dolar döktü. Suudiler ve Çin’in katkılarıyla rakam 6-12 milyar doları buluyordu.” [[14]] (abç).
Yukarıdaki verilerin ve tarihi gelişmelerin ortaya koyduğu çıplak geçek şudur:
ABD üzerinden ASFO, 19’cu yüzyılın sonlarından itibaren, özellikle 1975’lerden sonra Afganistan ile yakından ilgilenmiştir. Sovyetler Birliğine karşı, Müslüman ülkelerden oluşturup geliştirdiği “Yeşil Kuşağı”, kendisi için adeta levazım deposu haline getirip kullanmıştır. İşte bu depodaki Siyasal İslam “malzemesini” kullanarak, “11 Eylül İkiz Kulelerini yıktırmış”. Daha sonra, onu bahane [[15]] ederek, BM hukuk müktesebatını ve BM’lere üye 40’a yakın müttefik ülke gücünü arkasına alıp kullanarak, 2001’de Afganistan devletine çöküp işgal etmiştir. Afganistan’da 20 yıllık işgal süresinde, ‘vekâlet savaşı ve misyonerliği’ eğitimi ile faklı aşiret ve etnik yapılara ait aşiret reisleri, şahlar, şeyhler, tarikat liderleri, toprak ağalarından oluşan, özellikle Taliban’ı DEVŞİRMEK [[16]] için uzun ve yoğun mesai harcamıştır.
En önemlisi de bu 20 yıllık sürede ABD, Afganistan insanını sürekli kullanmak için “yardım” adı altında, ülkeyi fonlarla finanse edip üretimden kopararak kişisizleştirip yozlaştırmış. Onları öyle bir halde tutmuştur ki, sürekli kendi “yardımına” muhtaç, ezik, düşmüş, düşürülmüş bir durumda olsunlar. [[17]] Böylelikle ülke insanının ezici çoğunluğunun “ruhunu satın almış”, farklı adlar altında onları devşirip örgütleyerek, “Siyasal İslam” adı altında Müslüman ülke topraklarına ve dünyaya salmıştır.
Derken 15 Ağustos 2021’de ani bir kararla ASFO, dijital teknolojinin gelişim gücü ve düzeyinin biçimlendirdiği dünya konjonktürü ve muhtemel nükleer silahlı bir III. dünya savaşı için hedef küçültme gereği “geri” çekilmiştir.
ABD’nin yenildiği için geri çekildiği veya işgal süresi boyunca 2 – 2,5 trilyon dolar harcadığı gibi söylemler, esas amacı gizleme propagandası olarak yapılmaktadır. Onlar için paradan önce, asıl önemli olan mesele, dünya hegemonyasına hâkim olup sürdürmektir. ‘Yoksa diyor’ ABD Başkanı Joe Biden, “harekete geçmezsek onlar (Çin .ncan) bizi geçecek. Hızlanmak zorundayız”. [[18]] Bu anlayış ve güdümleme temelinde, ABD Genel Kurmay Başkanının ifade ettiği gibi ASFO, Taliban devşirmelerine “4 yıl önce ABD, Afgan kuvvetlerine 208 uçak ve 4,700 Humvee de dâhil olmak üzere 75.000 araç verdi, bunların çoğu şu anda Taliban’ın elinde. Taliban’ın eline geçen teçhizat arasında Black Hawk helikopterleri ve A-29 Super Tucano saldırı uçağı bulunuyor. (…) Taliban’ın eline geçen küçük silahlar daha büyük endişe doğuruyor. ABD, geçen 20 yıl içinde Afgan güvenlik güçlerinin eğitim ve teçhizatına 83 milyar dolar harcadı.” [[19]] Kısacası “geri çekilmekle” ABD üzerinden ASFO, ilerisi için Afganistan ve Afganistan’a bağlı bölge düzenlemeleri için, bundan sonra tartışacağımız “bir taşla birkaç kuş vurma” planı ve projelerini uygulamaya koymuş bulunmaktadır.
Peki, Anglosakson Siyonist Finans Oligarşisi (ASFO) neden Afganistan’ı bu kadar önemsemiştir?
Afganistan’a bunca ilgi, alaka nedendir?
Bizce asıl mesele şudur:
(Birincisi) ve en önemlisi, bölgesel hegemonya için Afganistan’ın sağladığı Orta Asya merkezli jeostratejik konumdur.
(İkincisi), Afganistan’ın SB/Rusya, Çin ve İran’ın egemenlik alanlarına komşu bir ülke olmasıdır.
(Üçüncüsü), küresel emperyalist güçlerin iştahını kabartan yeraltı hammadde kaynaklarıdır.
(Dördüncüsü), kaliteli uyuşturucu temininde kullanılan haşhaş tarlalarıdır.
ABD üzerinden ASFO, I. Dünya Savaşından sonra Sovyetler Birliğini (SB) güneyden kuşatmak için İslam ülkelerinden müteşekkil; Fas, Tunus’tan başlayan Pakistan ve Afganistan’da biten, Büyük Ortadoğu’yu kapsayan “Yeşil Kuşak” projesine dayanarak Pakistan ve Afganistan üzerinden, SB ve Çin sınırına dayanmış. Bölgeyi kontrol ve denetim altına almıştır. Bu temelde Afganistan’ın aşiret ve etnik yapılar ile her türlü iş ve imkânı kullanarak ilişkilenmiş. Özellikle Taliban gericiliği ilişkilenip kullanarak, ülkenin gelişmesini kontrolüne almış, ilerici her türlü muhalif akımın kolunu kanadını sürekli doğramıştır. Öyle ki, “yabancı işgaline karşı çıkan Afganlara işkence yapmak ve onları öldürmekle (…) o kadar çok suç işlediler ki, Taliban bunların yanında melek sayılır.” [[20]]
Bu ilişki biçimi ile ülke ekonomisine zorunlu sızdırdığı kısıtlı İthal Kapitalist gelişmenin dahi feodal gericiliğin çözülmemesine önemle dikkat etmiş. Ülke, sadece tüketime dönük, belli miktarda kapitalist iş ve ilişkiye maruz bırakılmış. Ama daha ileri gitmesine müsaade etmemiştir. Bu pozisyonunu kollayıp koruyarak sürdürmüş, işgal süresi boyunca, Afganistan için kapitalist emperyalist “doğrudan yatırımları”, kısıtlı oranda sadece inşaat ve hizmetler sektörüyle sınırlı tutmuştur. [[21]] Cılız ‘İthal Kapitalist’ tüketim ilişkilerinin, ‘İthal Aşılı Kapitalist’ üretim ilişkilerinden takviye almasına sürekli ve özenle engel olmuş. Böylece devşirmeleri aracılığıyla, toplumsal altyapıdaki feodal gerici altyapıyı koruyarak, siyasal üstyapıyı temsil eden feodal hâkim sınıfları (aşiret reisleri, şahlar, şeyhler, tarikat liderleri, toprak ağaları vs.) eğit-donat ve sevk et taktiği ile sürekli kölece kullanmış. Devam etmektedir.
Bu temelde ülke ekonomisi sürekli olarak, yetersiz ve eksik üretim ve sıfır birikim ile dış desteğe muhtaç vaziyete açık tutularak, ülke geri ve yetersiz feodal üretim ve mülkiyet ilişkilerinin korunmasına çakılıp kalmıştır.
Genel olarak tarih incelemelerinden, görüyor ve öğreniyoruz ki, feodal toplumlar yetersiz ve eksik olan üretim ve tüketim masraflarını, savaş ganimetleri ile gidermeye çalışıyorlardı. Günümüz kapitalist emperyalist dünya ekonomisi koşullarında, feodal toplumlarda olduğu gibi herhangi bir ülkenin, savaş yöntemi ile eksik üretim ve tüketim masraflarını “savaş ganimeti” ile karşılaması imkânsızdır. Bu durum onların, tekelci kapitalistler tarafından devşirilmelerini, ülkelerini mandalaştırmalarını kolaylaştırmaktadır. Çünkü dünya, I. ve II. Kapitalist Emperyalist Paylaşım Savaşlarında, kapitalist emperyalist tekeller tarafından bütünüyle paylaşılmıştır. Aşağı yukarı her emperyalist gücün hegemonya alanı bellidir. Bu reel durum, geri bıraktırılmış ülke ve bölgelerde, kapitalist tekellerin ve özellikle ASFO’nun elini güçlendirmekte, görece rahat manevra yapmasını sağlamaktadır.
İkinci Dünya Savaşından sonra üretim araçları, özellikle üretim aletleri ve makinelerin sürekli olan gelişmesi, kapitalist emperyalist dünya ekonomisi ölçeğinde nüans yeni gelişmelere yol açmıştı. Bu dönemde, sömürgeciliğe karşı gelişip güçlenen etnik yapıların, ‘kendi kaderlerini tayin etme hakkı mücadelesi’, kapitalist emperyalist dünya ekonomisi ve hegemonya mücadelesini zorlayan sömürge ülke büyük İnsanlığı, kendilerini Yeni Sömürgeci ülkeler eksenine taşıdılar. 1980’lerden sonra da yapay zekâ teknolojisi kullanan üretim araçları, özellikle dijital üretim aletleri ve makineler üretime kısmen uygulanınca, bu uygulanma ile dengesini daha fazla yitiren kapitalist emperyalist dünya ekonomisinin temel çelişkisi, daha fazla ve daha hızlı depreşmeye ve dalgalanmaya başladı. Böylece kapitalist emperyalist tekeller, bir birinin hegemonya alanlarına parmak sokmaya başladılar. Dünyanın yeni sömürge ülkelerinde, birinin “terörist” dediğine, diğerinin “terörist değil” dediği, amaca uygun kullanımlık terörist örgüt, hareket ve devletler ile ilişkilenip sevk ederek, vekâlet savaşları yürütmeye başladılar. Bu temelde kapitalist emperyalist tekeller, hegemonya alanlarında, bölgesel savaşlar ile lehlerine “denge tutturmaya” başladılar. Bu kaotik ve karmaşık gelişme, III. Emperyalist Dünya Paylaşım Savaşına doğru yol almaktadır.
“Yeşil Kuşaktaki” pek çok ülke (Kurdistan, Irak, Suriye, Filistin, Yemen, Somali, Sudan, Libya, kısmen Lübnan ve Pakistan) gibi Afganistan da bu tarz emperyalist hegemonya mücadelelerinden en fazla zarar gören dünyanın sayılı ülkelerinden biridir. İşte bu hegemonya mücadelesi temelinde Anglosakson Siyonist Finans Oligarşisi (ASFO), ABD ve müttefikleri üzerinden, 2001’de Afganistan’ı işgal etmiş. Para, mevki-makam gibi menfaatler ile farklı aşiret ve etnik yapılara ait hâkim sınıfların “ruhunu” satın alarak, onların övünerek kutsadıkları “doğruluk, dürüstlük, onur, gurur, haysiyet, şan, şeref, namus” gibi insani hasletlerini, bizzat kendi ülke topraklarında kirletip yerle bir etmiştir. Bu hâkim sınıflar, öyle bir düşürülmüşler ki; onlar, bir taraftan sarık sakalları ile Afganistan Büyük insanlığına atıp tutarak, Müslümanlık üflüyorlar. Öte yandan da onları meydanlarda yere yatırıp koyun keser gibi kesiyor ve onlara seyrettiriyorlar. Böylece Afganistan Büyük İnsanlığı, bir taraftan korku ve can havliyle ülkeden kaçamaya çalışırken; öte yandan açlık, yokluk, yoksulluk ve ölümle pençeleşip, 4-5 yaşındaki çocuklarını satar duruma düşürtüyorlar. [[22]]
15 Ağustos 2021 tarihinde, ani geliştirdiği ‘Afganistan manevrası’ ile ASFO, ABD ve koalisyon güçlerinin prestiji ile oynayarak, 20 yıllık sömürge düzeneğini bozmuş; Afganistan’ı, sömürge statüsünden, “yapay” yeni sömürge statüsüne geçirmiştir. Bu manevra öyle bir hülledir ki, bir taraftan el altından “eğit-donat ve sevk et” taktiği ile Taliban devşirmelerini savaşacak güç olarak “karşısına” almış, 20 yılda, 40 müttefik ülke ile yenememiş. Ama öte yandan, desteklediği Eşref Gani ve hükümetini, sömürge yönetimi olarak atayıp, onu koruma adı altında, açık işgal ile Afganistan topraklarına çökmüştür. 20 yıllık işgalden sonra, “geri çekilme” ile ABD ve 40’a yakın ülkeden oluşan koalisyon gücünün desteklediği sömürge yönetimi ve ordusunu – 2003’te Irak’taki Saddam ordusu gibi – “görünmez” olup, yerine ABD ve koalisyon güçlerinin “karşısında savaştığı” ve hepsinin terörist dedikleri Taliban devşirmelerini devlete çöktürmüşler. İşte budur ASFO’nun “iki tarafa oynayıp, kim kazanırsa kazansın hiçbir zaman kaybetmeme” çetrefilli kurulanın, en son marifeti.
Afganistan’da Toplumsal Temel Çelişkinin Tespit Tarzı
Bugün Afganistan TOPLUMSAL OLGU olarak, büyük oranda feodal ağırlıklı olmasına rağmen, kapitalist özel mülkiyet ve üretim ilişkileri biçiminin, ülke yönetimine hâkim olduğu, “devşirme/yapay” yeni sömürge bir ülkedir.
Afganistan toplum olgusuna ait Temel Çelişkinin kutupları şunlardır:
Bağımsız değişken (TEZ) kutbu: Kapitalist emperyalistler, özellikle ABD üzerinden ASFO’nun illegal “iç olgu” halindeki kapitalist tekelleri ile faklı aşiret ve etnik yapılara ait aşiret reisleri, şahlar, şeyhler, tarikat liderleri, toprak ağalarının toplamından oluşmaktadır. Bunlar akraba çevreleriyle beraber ülke nüfusunun % 5’ine tekabül etmektedirler.
Bağımlı Değişken (A-TEZ) kutbu ise: faklı aşiret ve etnik yapılara mensup, emek gücü merkezli, farklı sınıf ve tabakalardan oluşan Afganistan’ın ‘büyük İnsanlığıdır’. Bunlar nüfusun % 95’ine tekabül etmektedirler.
Afganistan’daki temel çelişkiyi belirleyen güçlerin baskın gerici karakterini, ülke içi hâkim sınıfların gericiliği yanı sıra, esas olarak onu da kapsayıp kuşatan, kapitalist emperyalist dünya ekonomisinin, küresel oligarşik güçleridir. Afganistan feodal gericiliğini de bunlar ayakta tutmaktadır. Ülke ekonomisi, bu gerici ittifak güçleri tarafından biçimlenip yönetilerek işletilmektedir.
Afganistan’a ihraç edilen meta ve sermaye miktarı, ülkede kontrollü İthal Kapitalist tüketim ve mülkiyet ilişkilerine yol açmaktadır. Ülke bu ilişkiler üzerinden, kapitalist emperyalist dünya ekonomisi ile ilişkilenmektedir. Kısıtlı da olsa, ithal edilen üretim araçları, özellikle dijital üretim alet ve makineler – akıllı telefonlar, bilgisayarlar, televizyonlar, bankamatikler, akıllı ev aletlerinin vs. – Afganistan Büyük İnsanlığında, bu araçları özel mülkiyet edinme, kullanma arzu, istek ve bilgisine yol açmaktadır. Öyle ki bu gelişme, dünyanın bütün yeni sömürge ülkelerinde olduğu gibi Afganistan’da da Büyük İnsanlığı kuşatmış bulunmaktadır. Bu gelişmenin yarattığı arzu, istek ve bilgi düzeyine, artık Afganistan’ın mevcut feodal özel mülkiyet ve üretim biçimi ile ‘İthal Kapitalist’ özel mülkiyet ve tüketim biçimi cevap verememektedir. Dolayısıyla Afganistan’ın mevcut Temel Çelişkisi de genel kapitalist dünya ekonomisi Temel Çelişkisinin bir parçası olarak, ülke topraklarında çözülme aşamasında yaşamaya devam etmektedir. Ancak günlük yaşamın devamı ve zorunluluğu, sitemden toplumsal çıkış bilgisinin ve toplumsal ANTİ-TEZİN yokluğu, doğal olarak Afganistan Büyük İnsanlığını, aşiret reisleri, şahlar, şeyhler, tarikat liderleri, toprak ağaları ile uzlaşmaya ve onların hizmetine girmeye yönlendirmektedir. Hatta aynı koşullar tarafından devşirme mandacı etnik işbirlikçi ilişkilerle düşürülmüş Afganistan hâkim sınıfları da ülkede, gizli “iç olgu” haline gelmiş kapitalist emperyalist tekellerle yeni sömürgeci güçlerin hizmetine girmektedirler.
Bu gerçeklik temelinde, Afganistan Temel Çelişkisinin iki kutbu (TEZ ve A-TEZ) arasındaki mücadelenin esası, can havliyle ülkeyi kaçarak terk etme dışında, açlık, yokluk, yoksulluk, rüşvet, yozlaşma ve kişilik deformasyonu olarak, “uzlaşan birlik ve mücadele” biçiminde seyretmektedir. Bu iki kutbun var olma koşulu biri birine bağlıdır. Biri olmadan diğeri var olamaz. Dolayısıyla bu iki kutuptan birinin, diğerine karşı mücadelesi – ki, zaten ciddi biçimde yoktur – ile temel çelişki aşılamaz. Kutuplardan biri veya diğeri tarafından geliştirilen her türlü kalkışma ve mücadele biçimi, sistemin sınırları içinde kalmaya mahkûmdur. Reel Sosyalizm pratiği, bu tespitin çarpıcı örneğidir.
Afganistan Temel Çelişkisinin aşılması, Büyük İnsanlığın kurtulup huzur bulması için bunların dışında, mevcut toplusal özel mülkiyet altyapısını hedef alan, onu değiştirip dönüştüren yeni bir toplumsal gücün (ANTİ-TEZ olarak) ortaya çıkması şarttır. Bu yeni güç ortaya çıkmadan, Afganistan toplumu siyasal düzeyde ne kadar altüst olursa olsun, devletin ve siyasal iktidarının el değiştirmesinden başka bir anlamı olmayacaktır. Anılan çapta ve biçimde, siyasal üstyapı değişimlerine oynayan, Marksist Jakoben sınıf mücadelesi ile de Afganistan feodal üretim ağırlıklı, kısmi kapitalist özel mülkiyet ve üretim biçimi asla aşılamaz. Nitekim şimdiye kadar Afganistan’da olan biten sağ, sol ve iktidar değişimlerinden sonra da aşılmadığı ortadadır.
Bu nedenle:
Afganistan Büyük İnsanlığı, Kurtulmak İçin ‘Sosyalist Emekçi’ Çıkışa Yönelmek Zorundadır!
Çünkü mesele, sivrisineklerle mücadele etmek değil, mesele temelli bir biçimde bataklığı kurutmaktır. Bu yola girilmediği müddetçe Afganistan’da, kapitalist emperyalist baskı ve sömürü, feodal gericiliği sarıp sarmalayarak besleyecek, toplumsal yozlaşma ve yabancılaşma, ülke gerçekliğinde devam edecektir.
Günlük yaşamın zorluğu ve çaresizliğinden dolayı, Afganistan Büyük İnsanlığı, mevcut üretim araçları, özellikle üretim aletleri ve makinelerin, feodal-kapitalist özel mülkiyet biçimine katlanmak zorunda değildir. Farklı devletlere ait kapitalist emperyalist tekeller, özellikle ABD üzerinden ASFO, Afganistan’da, aşiret ve etnik yapılara ait aşiret reislerine, şahlara, şeyhlere, tarikat liderlerine, toprak ağalarına çıkarları gereği, “yardım” adı altında para, meta, sermaye gibi menfaatler aktarıp, devşirerek bağımlılık yaratıyorlar. Bu devşirmeler de aldıklarının büyük kısmını kendilerine ayırıp, küçük bir kısmını boyunduruğu altındaki aşiret mensuplarına dağıtıp, onları zaptı raptı altında tutarak bu kapitalist tekellere sömürtmektedirler. Böylece kapitalist emperyalist tekelci sömürü ve baskı sistemi ve gerici birliktelik kurulup, toplumu sarıp sarmalamakta, her türlü yolsuzluk, yozlaşma, rüşvet, fuhuş, ayrımcılık, suiistimal işlemeye başlamaktadır. Dolayısıyla toplumsal altyapıdan hareketle, Büyük İnsanlığın elde ettiği yetersiz gelir ile onların edindiği bilgi ve ilgisi arasındaki toplumsal çatışma, açlık ve yoksulluk olarak varlığını sürdürmektedir.
Afganistan Büyük İnsanlığının tek kurtuluş yolu, her düzeydeki kapitalist-feodal gerici ittifakı bertaraf etmektir. Bu temelde, kendilerini kapitalist emperyalist tekellerden, özellikle ABD üzerinden ASFO’ya pazarlayan, farklı aşiret ve etnik yapılara ait hâkim sınıf temsilcisi olan aşiret reisleri, şahlar, şeyhler, tarikat liderleri ve toprak ağalarına boyun eğmekten kurtarmaları ŞARTTIR.
O da şöyle mümkündür:
Afganistan Büyük İnsanlığı, ülke toprağında, kır ve kent temelinde, mevcut toplumsal ekonomik altyapıdan hareketle, ufaktan başlayarak, sabır ve inatla, diş ile tırnak ile durmadan dinlenmeden cari emek gücüne dağıtımlı, eşit paylı, kolektif komünal işletilebilen, özel mülkiyetli Sosyalist Emekçi işyeri ve işletmelerin kurulmasını ve işletilmesini örgütlemelidirler.
Bu noktadan hareketle ancak siyasal ve toplumsal kurtuluşa yönelmek doğru, gerekli ve sağlıklı olacaktır. Marksistlerin yaptığı gibi kurtuluş için mücadele ile toplumsal üstyapıyı, toplumsal altyapıya önceleyen siyasal iktidarı ele geçirme tarzında değil; tam tersine kurtuluşu, toplumsal ekonomik altyapıdan hareketle ele alıp başlatmak ve sağlamak zorunludur. Bunun dışında, başka hiç bir çıkış ve kurtuluş yolu yoktur. Reel Sosyalizmler ile ilk adımda burjuva siyasal iktidarın ele geçirilmesi ve bu siyasal iktidarın “sosyalist iktidara” dönüştürülüp, onunla kurtuluş denemesi yeterince yapılmış ve başarısızlık ile sonuçlanmıştır. Bu saatten sonra, artık bu yanlışta inat etmenin bir anlamı kalmamıştır.
Sosyalist Emekçinin Afganistan’daki esas amacı, Afganistan Büyük İnsanlığının sosyalist özel mülkiyet temelinde, kendini Sosyalist Emekçiye dönüştürerek temelli kurtulmasıdır. Böylece mevcut özel mülkiyet altyapısından hareketle, her türlü toplumsal sömürüyü ortadan kaldırmaktır. Yoksa amaç kapitalistleri, farklı aşiret ve etnik yapılara ait aşiret reisleri, şahlar, şeyhler, tarikat liderleri ve toprak ağalarını dövmek, intikam almak değildir. Oluşacak Afganistan Sosyalist Emekçisi, tarihsel kurtuluş misyonuna sahip olmalıdır. O, olgun ve sorumlu ağır başlılığı ile tüm insanı kucaklayabilen toplumsal bir güç olarak, kuşatıcı engin sevgi ve merhametiyle; insanlığa karşı işlenmiş ağır suçlar dışında, tüm hâkim sınıf ve tabakaları da mülkiyet temelinde rötuşlayıp, örgütleyerek insanlığa davet eetmelidir. Çünkü dünya çapında ve Afganistan gerçekliğinde hâkim sınıflar, artık toplumu yönetemiyor, insanlığın insanlaşmasına çare olamıyorlar. Hem kendilerin hem de insanlığı yıkım ve sefalete götürüyorlar. Toplumsal gelişmenin, ülke Büyük İnsanlığının önünü tıkayıp onları, derdest ediyor, çürüterek ilerlemesini engelliyorlar.
Bu nedenle, Afganistan Büyük İnsanlığı, kendini ‘Sosyalist Emekçiye’ dönüştürmek için yasal, o yoksa toplumsal meşruiyeti kullanarak, günlük devrimci demokratik sınıf mücadelesi tarzıyla, feodal ve kapitalist hâkim sınıfların elindeki özel mülkiyeti, usulünce Sosyalist özel mülkiyete dönüştürmek zorundadır. Bu zorunluluk, bireysel emek gücü üzerinden artı değer sömürüsünü, tarihsel toplumsal emek gücü üzerinden, türev artı değer (alet ve makineler üzerinden yürüyen ve her bir insanın hakkı olan mirası) sömürüsünü ve insanın bedeni varlığı üzerinden, sömürüsünü ortadan kaldırıp, insanlığın gelişip, özgürleşmesinin önünü açmalıdır.
Reel Sosyalizm deneylerinde, sistem içi devrimlerle, siyasal iktidarın ele geçirilmesi, sosyalist ekonomik altyapının inşasına öncelendiği için Marksizm’in idealist özü, materyalist/gerçekçi özüne hâkim oldu. Böylece sistem içi sınıf mücadelesi dolayısıyla, başarısızlık kaçınılmaz oldu. Çünkü tarihi toplumsallaşma süreci boyunca, insanlığın gelişip ilerlemesinde temel ilke şudur: mülkiyetin özü toplumsaldır, biçimi ise özeldir. Toplumsal değişim ve dönüşüm için Temel Çelişkinin iki kutbunun da toplumsal karakterde olması durumunda Temel Çelişki, mevcut sistem iç dönüşümlerine uğrayıp kendini aşamaz ve boğulup kalır. Daha önce vurguladığımız gibi Üretim Güçleri Geliştirme Yasası (ÜGGY), tarihi toplumsallaşma sürecinin gelişme yasasıdır. Dolayısıyla üretim araçları, özellikle üretim aletleri ve makinelerin özgürce gelişebilmeleri için onların toplumsal varlık biçimi olan üretim ve mülkiyet ilişkileri ile uyumlu olmaları zorunludur. Bu zorunluluk ancak, ‘mülkiyetin özü toplumsaldır, biçimi ise özeldir’ ilkesinin doğru biçimde uygulanması ile sağlanabilir.
Onun için toplumsal olguya ait temel çelişkinin kutuplarından biri toplumsal karakterde, diğeri de sistemi aşan biçimde özel mülkiyeti edinmeyi (ANTİ-TEZ) öngörürse, Temel Çelişki yeni bir toplumsal sistemde kendini aşar (SENTEZE varır). [[23]] Bu ilkesel toplum diyalektiği gözden kaçırıldığı için Marksizm, başarısız olmuştur. Örneğin Marks, tarih ve toplum incelemelerinde, “insan hayatı kendini geliştirmek için özel mülkiyete gereksinme duymuştur” [[24]] (…) “özel mülkiyet kuralına göre işleyen iktisadi sistemde, bireyin toplumdan çıkarı, toplumun bireyden çıkarına ters orantılıdır” [[25]] diyerek bir ilkesel bir anlam bütünlüğü oluşturur. Ama pratikte Marksizm, bu anlam bütünlüğünün tam tersine hareket etmiştir. Böylece, idealist ideolojik tarafı ile yola devam etmiş ve başarısız olmuştur. Örneğin, 1917 Ekim Devrimi ve devamında, Yeni Ekonomik Politika (NEP) uygulamasını, 1921’de değerlendiren Lenin, bu konudaki Marksizm’in başarısızlığını şöyle ifade etmek zorunda kalmıştır: “İşin özünde yanıldık. Kapitalizmin hemen hemen hiç var olmadığı bir ülkede sosyalizm kurulabilirmiş gibi davrandık. Sosyalist toplumu gerçekleştirmeyi istemeden önce, kapitalizmi kurmak gerekir.” [[26]] diyerek, “tekelci devlet kapitalizmi” geliştirmenin yedeğine düşmüştür.
Bugün artık tespit ediyor ve biliyoruz ki, Lenin’in söylediği gibi sorun “kapitalizmi geliştirmek” değil; – o zaten dünya ekonomisi ile yeterince gelişip, 1775’ten itibaren temel çelişki sürecinin çözülme aşamasına girmiş ve yaşamaya devam etmekte – sorun, dünya çapında kapitalizm ile feodal gerici ittifakının nasıl ve hangi yöntem ile ortadan kaldırılması sorunudur. İşte bu yöntem gerçekliği bizi, ‘Sosyalist Emekçi Devrim ve Sosyalizm Paradigmasına’ [[27]] vardırmıştır. Dolayısıyla Afganistan’da, Afganistan Büyük İnsanlığı, ‘Sosyalist Emekçi Devrim ve Sosyalizm Paradigması’ temelinde, kendini Sosyalist Emekçiye dönüştürmek zorundadır. Bu değişim ve dönüşümü, toplumsal ekonomik altyapıdan hareketle, kırsal tarım alanları ve şehir işyeri ve işletmelerinde başlatmalıdırlar.
Bu şarta karşı koyanlar için diyeceğim şudur:
Ne garip bir dünya değil mi arkadaşlar?
Kapitalist tarzda üretim yapan işletme ve fabrikalarda onlarca, yüzlerce hatta binlerce insan/emekçi bir araya gelip/getirilip, kapitalist özel mülkiyet icabı bir veya birkaç insana/kapitaliste, ücret karşılığı çalışmayı beceriyor. Ama aynı onlarca, yüzlerce hatta binlerce insan/emekçi; mülkiyeti kendilerine ait olan, bir işyeri kurup, hiç kimseyi sömürmeden ve hiç kimsenin hakkına tecavüz etmeden insanca çalışmayı ve yaşamayı beceremiyor!
Ne kadar acınacak haldeyiz değil mi arkadaşlar?
İşte Büyük İnsanlık, bu engeli aşmak, kırmak zorundadır. Büyük İnsanlık bu yolda, zekâsını, aklını ve girişimci iş yapma ve üretme yeteneğini harekete geçirip, işsizlik, yokluk ve yoksulluğa son vermeli, yaşamını ve geleceğini tayin etmelidir. Burjuvazi ve feodal sınıf ittifakına bağlı olan yaşamaya son vermelidir.
Cesaret edip özgür yaşamaya adım atmalıdır.
İşte atılacak bu cesaretli adım sosyalizmdir! Onu gerçekleştirecek güç/özne de Sosyalist Emekçidir!
Sosyalist Emekçinin ve sosyalizmin temel amacı:
İnsanının, insan üzerinden geliştirilebileceği her türlü baskı ve sömürü koşullarını ortadan kaldırmaktır. Bu itibarla, Afganistan kırsalında, toprak ve hayvancılık temelli ‘Sosyalist Emekçi’ özel mülkiyetli işyeri ve işletmeler ile kentlerinde kurulacak ‘Sosyalist Emekçi’ özel mülkiyetli işyeri, işletme ve fabrikalarını, Limitet ve Anonim Şirket vb. biçiminde kurmalıdırlar.
Bu işyeri ve işletmelerin, kapitalist şirketlerden, kooperatiflerden, işyeri ve işletmelerden TEMEL FARKLARINI şöyle özetlemek mümkündür:
(Birincisi), köylerde ve kentlerde kurulacak ‘Sosyalist Emekçi’ özel mülkiyetli işyeri, işletme ve şirketlerde, ücretli çalışma ve ücretli çalıştırma kesinlikle olmamalıdır. Hiçbir ‘Sosyalist Emekçi’, emek gücü sömürünü asla kendine yakıştırmamalıdır. Onu bilinçli bir biçimde ret etmelidir. Bu duruşunu, bir gelenek ve kültür haline getirmelidir.
Esas ilke: her şirket çalışanı, geçinmek için – şahıs şirketi veya tüzel kişi şirketlerde – kendi emek gücü ile tarihsel toplumsal emek gücü (alet ve makine) hakkı dışında, başka türlü hiçbir işe ve gelire tenezzül etmemelidir. Bu nedenle şirket çalışanları, sadece ve bizzat, şirket sahipleri olmalıdır.
Onun için işyeri veya şirket seçiminde, her hissedar (paydaş/komünar) bir yatırımcı, bir GİRİŞİMCİ olarak davranmalıdır. Şirket seçiminde çok dikkatlice “kılı kırk yarmalı”, zekâsını ve aklını, yaratıcı gücünü harekete geçirerek seçim yapmalıdır. Hissedar, şirket hissesine dayalı gelir ile mutlaka kendisi ve ailesini, ülke ortalama geliri düzeyinde geçindirebilecek şekilde düşünmeli, geleceğini planlamalıdır. Çünkü her hissedar, her türlü sömürüden azade olan kişiliği ve sosyalist birey olma gerçeği ile ikinci bir şirkette hisse ve iş sahibi olmayı, başkasını sömürmeyi bir insanlık ayıbı olarak görüp ona tenezzül etmemelidir.
Sadece her hissedar, her türlü zarar ve ziyandan kaçınarak, makul nedenlerle, şirket izni ve kendi isteği ile şirket değiştirmede özgür olabilmelidir.
Dolayısıyla bu anlayış ve tutum temelinde, canlı emek gücü sömürüsü ile tarihsel toplumsal emek gücü (alet ve makine) hakkı üzerinden artı değer sömürüsü ortadan kalkmış olacak. İnsanın insanı sömürmesi, kulun kula kulluğu ve ücretli kölelik, insanlığın yaşamından çıkıp tarih olacaktır.
(İkincisi), ‘Sosyalist Emekçi’ şirketlerde işletme mülkiyeti, çaycısından, çobanına, şirket veya işletmenin genel müdürüne kadar, hemen herkesi kapsar biçimde, şirket veya işletme sahipleri arasında eşit ve şahsa ait özel mülkiyet payı biçiminde, yasal ve o yoksa toplumsal meşruiyete tabi, kayıtlı ve teminat altında olmalıdır.
Kapitalist özel mülkiyetin yarattığı sınıfsal hiyerarşi, üretim araçları; özellikle üretim aletleri ve makinelerin geliştirdiği, soyalist eşitçi öze uygun olarak son bulmalıdır.
Böylece Sosyalist toplum, Sosyalist Emekçi özel mülkiyeti ve üretim biçimi temelinde, işsizlik kaygısından kurtulmuş, geleceğe güven duyan, sağlık ve sosyal sigorta teminatı altında, toplumsal düzeyde otomatik denge ve denetlenme mekanizmasına sahip olacaktır.
Dolayısıyla ‘Sosyalist Özel Mülkiyet’ gerçeği şu kazanımlara yol açacaktır:
(a) Eşit ama özel mülkiyet payı ile kişinin işletmeye katılımı; aynı işletmeye, komünal (paydaş kültürü) bir kişilik kazandıracak. (b) Kolektif (beraberlik kültürü) çalışmayı koşullandırıp belirlemiş olacak. (c) Hâkim sınıf özel mülkiyet sahipliği üzerinden, toplumsal EŞİTSİZLİĞİ öngören, insanın insanı sömürüp yönetmesinden; EŞİTLİĞİ öngören, İNSANIN eşyayı ve üretimi yönetmesine geçilmiş olacak [[28]]. (d) Her ülkede, atıl vaziyette bulunan Büyük İnsanlığın, % 85-90 mülkiyetini yönetme ve geliştirme girişimci yeteneği ve yatırımcı aklı harekete geçmiş olacak. Böylece, “yaşadığı gibi düşünmeye” başlayan birey, sosyalist sorumluluk üstlenmeye ve duymaya başlayacaktır. (e) Sosyalist mülkiyet ve en geniş demokrasi bağlamı, Sosyalist özel mülkiyet temelinde kurulmuş olacak. Sosyalist özel mülkiyete dayanan tam ve doğrudan demokrasi, tüm kurum ve kuralları ile tarihin ufkunda belirip pratikleşecek. (f) Böylece, burjuva mülkiyet biçimi temelinde, gelişip vücut bulan burjuva demokrasisi aşılmış olacak. (g) İşsizlik, yoksunluk, yoksulluk kaygısı ortadan kalkmış, otomatik olarak toplumsal denge ve denetleme mekanizması harekete geçmiş olacak. (h) Ütopik sosyalistlerin kooperatifçilik tarzı ile işçi sınıfına dayalı geliştirilen, Marksistlerin “bilimsel” kooperatifçiliği [[29]] hakkındaki, idealist anlayışları son bulacaktır. (k) Her Sosyalist İşletme, sosyalist emekçi tarzda örgütlenmiş, özel mülkiyetli şahıs şirketi, limitet şirket ve anonim şirket türünde kurulmuş olacaktır.
(Üçüncüsü), Her sosyalist işletme: ülke ve sektör bazında, toplam makine gücünün, toplam ülke canlı emek gücüne bölümü ile elde edilen oranı; kişi başına kullanılabilir makine gücü payı sayacak. Her sosyalist işletme bu payı kullanacak. Bu pay 2 katından fazla olmayacak. Daha fazla makine gücü kullanmak istenildiğinde, bedeli ödenmek şartıyla, işletmeye yeni hissedar (paydaş, komünar) alınacaktır. Böylece alet ve makineler üzerinden yürüyen, ‘Tarihsel Toplumsal Türev Emek Gücü’ veya türev (makine) artı değer sömürüsü son bulacak. Gerçek manada, komünizme (kom veya ufak topluluk + komlardan meydana gelen beraber çalışma düzenine/sistemine) endeksli sosyalist eşitlik, olabildiğince yaşamın yaşayan ruhu, terbiyesi ve bilinci olacaktır.
(Dördüncüsü), Sosyalist Şirket veya işletme sahiplerinin her birinin, sahip olduğu yetenek, bilgi, birikim, deneyim ve liyakat özellikleri dikkate alınarak, aylıklar veya haftalık gelirler, bizzat şirket sahipleri tarafından, şirket genel kurulunda demokratik tarzda tespit edilecektir. Bu tespite ülke gerçekliğindeki emsaller, mevcut hukuki sistem ve yasalar, o yoksa toplumsal meşruiyet kuralları göz önüne alınarak varılacaktır. Böylece çalışkan tembele, bilgili bilgisize, doktor hasta bakıcısına, mühendis temizlik işçisine sömürtülmeyecek. Eğitim öğretim yapmanın, çalışkanlığın, önemsenerek ödüllendirilip, insani faaliyetin onura edildiği, kültürel ve toplumsal, ahlaki ve saygın kültürel bir ortam yaratılacaktır.
(Beşincisi), Burjuvazinin her türlü kışkırtma, kumpas ve mücadele zeminine tenezzül etmeden, minderine geçmeden mevcut yasal meşruiyete – ve o yoksa– reel toplumsal meşruiyete uygun olarak, Sosyalist Emekçi özel mülkiyeti, günlük devrimci demokratik sınıf mücadelesi tarzı ile geliştirip ilerletmek, öz savunma tedbirleri ve sivil itaatsizlik eylemleri ile koruyup kollamak insanidir, şarttır ve meşrudur.
Eğer Afganistan, Afganistanlıların ise:
Afganistan, kapitalist emperyalist tekellerin, özellikle ABD üzerinde Anglosakson Siyonist Finans Oligarşisinin (ASFO’nun) hiç değildir. Hatta Afganistan, “sadece” ASFO’nun devşirdiği % 5’lik ihanetçi, mandacı işbirlikçi olan aşiret reisleri, şahlar, şeyhler, tarikat lideri dervişlerin, toprak ağalarının da değildir. Dolayısıyla eğer Afganistan, Afganistanlıların ise % 95 ile Afganistan Büyük İnsanlığı, kendini Sosyalist Emekçiyi dönüştürmek için ülke topraklarında, farklı etnik mensubiyet veya birlik [[30]] temelinde, ekonomik altyapıdan hareketle, cari emek gücüne eşit ölçüde dağıtılmış, kolektif komünal işletilebilen, sosyalist özel mülkiyetli işletme ve işlerlerinde örgütlenmek zorundadır.
(devam edecek)
D İ P N O T L A R:
[1] Nazım Can (2019), Toplumların Altyapı Anatomisi ve Marksizm, (I, II, III, IV, V ve VI), ozguruniversite.org, web site.
[2] Nik Martin (Eylül 2021), Taliban’ın Elindeki Mali Kaynaklar, Deutsche Welle-Türkçe- Dünya.
[3] T.C. Kabil Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği, (2017), PDF, İnternet Formatı.
[4] A, g, e.
[5] İki başarısız toprak reformunun ilki 1978’de, Nur Muhammed Tariki önderliğindeki Afgan Demokratik Halk Partisi (ADHP) tarafından, ikincisi de 2016 yılında, Devlet Başkanı Eşref Gani Başkanlığı döneminde başlatılmıştır.
[6] değirmencilikdegisi.com, 7 Şubat 2018, Afganistan’da Değirmencilik Potansiyeli.
[7] T.C. Kabil Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği, (2017), PDF, İnternet Formatı.
[8] A, g, e.
[9] A, g, e.
[10] Jeremy Bowen (20 Eylül 2021), Afganistan’da Açlık Tehlikesi, BBC News-Türkçe web site.
[11] T.C. Kabil Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği, (2017), PDF, İnternet Formatı.
[12] Ahmet Kuru (30.08.2021), Taliban’ın ideolojik temelleri: Devlet artık ulemadır, euronews.com/ tr. web site. Ahmet Kuru: San Diego Eyalet Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörüdür.
[13] Seçkin Söylemez (24.08.2021), Afganistan: Sonu gelmeyen bir savaş ve tarihin tekerrürü, diken.com.tr, Seçkin Söylemez: Duisburg-Essen Üniversitesi Siyasal Bilimler Enstitüsü, Eyalet Politikaları ve Kamu Yönetimi Bölümü, bilimsel araştırma görevlisi ve Tübingen Üniversitesi öğretim görevlisidir.
[14] Fehim Taştekin (6 Temmuz 2021), Taliban, 11 Eylül ve ABD İşgali: Afganistan Bugüne Nasıl Geldi? BBC news web site, Türkçe.
[15] Thierry Meyssan (20.08.2021), Afganistan’a İlişkin 7 Yalan, Voltaire İletişim Ağı web site.
[16] Devşirilenlerin sosyolojik, psikolojik ve çevre koşullarının incelemesinden, gözlem, araştırma ve okumalarımdan edindiğim tecrübe ile onları devşirenler, onların sağcı-solcu, gerici-demokrat, dinci-dinsiz, ilerici-gerici, Hıristiyan-Müslüman olmalarına bakmaz. Kapitalist emperyalistlerin, saldırı ve savaşlarda, suiistimal, rüşvet ve yolsuzluklarda, ayak kaydırma ve suikastlerde, özne olarak kullandığı ajanları, kişileri, grupları, hareketleri ve örgütleri DEVŞİRİRKEN; onlar için önemli olan, kişinin veya öznenin yapılacak işe uygun olup olmaması, yapılacak işin başarılmasındaki önemidir. Onun için esas mesele, devşirilecek olanın, ele alınıp meşrebince değiştirip dönüştürülerek yola koyulmasıdır. Bunun için önce devşirmenin zaaflarına göre, ona ana damardan girilip, onun zaaflarına hitap edilir. Bu zaaflar genellikle para, mevki-makam, uyuşturucu, fuhuş vs. düşkünlüğüdür. Devşirme çalışmaya başlayınca, devşiren güç, onun başarılı olması için teorik pratik, mali, idari ne kadar iş, imkân varsa ona sağlamaya, parlatıp yükselmesinin önünü açarak desteklemeye başlar. Bu arada, başarıları ile büyülenen devşirme, kendi kendine “vay be! Ben neymişim!” diye şişinip durarak, rehavete kapılıp, doğal insani yetenek ve gerçekliğini baskılayarak, abartılı sahte bir kişilik ile ufak tefek suç (yasal ve toplumsal meşruiyete aykırı davranmak) işlemeye başlar. Ve giderek suç işlemekte profesyonelleşir. Böylece suç işleme biçimi, çeşidi ve dozu artarak devam eder. Ama bu arada patron olan devşirmeci güç, işlenen suç ve yolsuzlukların belgelerini peşi sıra toplayıp arşivler. Elde edilen belgenin suç oranı ve ihanet dozuna göre devşirmeye, yeni iş ve amaca uygun yolsuzluk, ihanet, suikast gibi işler yaptırmaya çalışılır. Öyle bir an gelir ki “icabında” devşirme, “o kadar da değil” diye “insani refleksiyle” buyrulan işe itiraz eder. Ama o an artık çok geç kalmıştır! Tıpkı wikiliks ve Pandora belgelerinde olduğu gibi işlenen suçlar ile ilgili olarak arşivdeki belgeler yüzüne ayna gibi tutulur. Belgeler devşirmeye gösterilerek, büyük ihtimalle ona şöyle denir “neden şimdiye kadar oldu da şimdi kıvırıyorsun” diye “kibarca ve nezaketle” tehdit edilir. Bu noktadan sonra devşirme, “gizlilik içinde” kimsenin bilmediğini sanarak, “eli mahkûm” vaziyette, her buyrulan işi ve suçu işlemek zorunda kalarak, buyrulanı yapıp suç işlemeye devam eder. Bu hareketleri ile devşirmeler: toplumuna, insanına ve kendi yaşam gerçekliğine ihanet eden bir suçlu, hatta insanlık düşmanı bir aparata nasıl dönüştürülmüş olduğunu ve nasıl kullanıldığını acı içinde öğrenmiş olur. Ama iş işten çoktan geçmiş olur. Zazaların bir atasözü bu “gizlilik” sanılan durumu şöyle ifade eder: “Gı gudvewrıd né lıméno” (insan pisliği, kartopunda saklanmaz). Suç, tıpkı wikiliks ve Pandora belgelerinde veya gizlemek maksadıyla üstüne beton dökülüp arkeolojik kazıya kalsa dahi, yine de zamanla her şeye rağmen açığa çıkar. Çıktığında da bütün devşirmelerin, işbirlikçilerin, ülke gerçeğine ihanet edenlerin, zayıf ve düşürülmüşlerin efendileri ile birlikte, nasıl insanlığa hizmet için değil de yüreksiz ve alçakça sadece tuvalete çalıştığı görülüp anlaşılacaktır.
[17] Modaser İslami, (14 October 2021), Bread and Water: the Starvation Diet of Afganistan of Kids, asiatimes.com web site.
[18] 11 Şubat 2021, Hürriyet.com.tr/dış haberler servisi.
[19] hurriyet.com/dış haberler (05.09.2021), ABD Genelkurmay Başkanından (Mark Milley) Afganistan İtirafı.
[20] Thierry Meyssan (20.08.2021), Afganistan’a İlişkin 7 Yalan, Voltaire İletişim Ağı.
[21] T.C. Kabil Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği, (2017), PDF İnternet Formatı.
[22] Mustafa Bağ (26.10.2021), Afganistan’da açlık nedeniyle bazı aileler kızlarını satıyor, tr.euronews.com/2021.
[23] Nazım Can (2019), Toplumların Altyapı Anatomisi ve Marksizm (IV), ozguruniversite.org, web site.
[24] Karl Marks (1844), El Yazmaları, Birikim Yayınlar, 5. Baskı (2009), S. 144.
[25] A, g, e, S. 62.
[26] Fernand Braudel (1963), Uygarlıkların Grameri, İmge Yayınları, 4. Baskı 2014, S. 594.
[27] Nazım Can (2019), Toplumların Altyapı Anatomisi ve Marksizm, (I, II, III, IV, V ve VI), ozguruniversite.org, web site.
[28] Engels, F. (1878), Anti-Dühring, Sol Yayınları, (1975), S. 444.
[29] Lenin, (1894), Ütopik ve Bilimsel Sosyalizm, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, 1. Baskı (1977), S. 222-229.
[30] Nazım Can (2019), Toplumların Altyapı Anatomisi ve Marksizm (IV), ozguruniversite.org, web site.