Çarşamba , 15 Ocak 2025

Fikret Başkaya ile Suriye, Orta-Doğu, emperyalizm üzerine…

Söyleşi: Mehmet Fuat Kırımlıoğlu

Doğru hatırlıyorsam, fanatik İslamcı örgütlerin Suriye’ye saldırdığı 2012 yılında Özgür Üniversite’nin güz dönemi açılış dersininiz başlığı “Emperyalizmin yeni stratejisi kaos”du… Orta-Doğu’daki bu sürekli savaş, çatışma, terör durumu nasıl açıklanabilir? 

Oraya ‘Orta-Doğu’ adını verenler sömürgeci, emperyalist İngilizler, Batı Avrupalılar… Kime göre orta-doğu, orta-batı, orta-güney, orta-kuzey? Kristof Kolomb’un macerası sonrasında Batı Avrupalılar dünyanın haritasını yaptılar ve her yere kendilerince bir ad koydular… Aslında oraya Orta-Doğu değil ama ‘dünyanın merkezi’ demek uygun olur… Pergelin ayağına Şam’a oturtup çevirirsen, Londra’ya, Moskova’ya, Johanesbourg’a, Hindistan’a az-çok eşit mesafede olduğunu görürüsün… Orta-Doğu dünyanın merkezidir… Her tarihsel dönemde jeopolitik, jeostratejik ve ekonomik-ticari önemi son derecede büyük bir bölgedir… Deniz ve kara yollarının da kavşağıdır. Napolyon Bonapart, boşuna “Suriye dünyanın kalbidir” dememişti…

Yayılmacı-emperyal emelleri olan hiçbir devletin o bölgeye gözünü dikmemesi mümkün değildir… Bu dün de öyleydi, bugün daha da de öyledir… Şimdilerde kapitalizmin damarlarında dolaşan kan olan petrolün, doğal gazın önemlice bir bölümü orada ve oradan Batı’ya taşınıyor… Tabii Batı kapitalizmi için vazgeçilmez bazı madenler de orada…

Hocam, o bölgede savaşlar, çatışmalar, düşmanlıklar, boğazlaşmalar neden hiç eksik olmuyor?

Orta-Doğu denilen o bölge, esas itibariyle bizde ‘Harb-i Umumî’ denilen birinci emperyalistler arası savaş (1914-1918) sonrasında İngilizler, kısmen de Fransızlar tarafından kurgulandı, dizayn edildi… Emperyalist savaşın taraflarından biri de Osmanlı İmparatorluğuydu… Bizde bağnaz resmi tarihçiler ondan söz etmemek için aşırı çaba harcarlar… Bize sadece Yunanlılarla savaşı anlatırlar… Eğer emperyalist savaştan söz edilirse, İttihatçıların Alman emperyalizminin çıkarı için milyonlarca insanın neden telef edildiğinin hatırlanmasını istemezler… Onca insan ne pahasına telef oldu? Benim Mehmet Ali dedem de o savaşın kurbanlarından biriydi… Boşuna ayıbı açık etmek daha büyük ayıptır denmemiş midir?

Orada neden 20 kadar devlet var? Emperyalistler bölge halklarını etnik, dinî ve mezhepsel kriterlere göre parçaladılar, böldüler… Dar sınırlar içine hapsettiler… Mesela Kürt coğrafyası dörde bölündü. Kürtler, çoğunluğu Türkiye’de olmak üzere, Irak, İran, Suriye devletlerinin sınırları içine hapsedildi… 1948’de de Filistin toprağında Siyonist İsrail’i peydahladılar…  Aslında İsrail bir bölge devleti değildir… Orta-Doğu denilen o bölgeye taşmış, taşınmış emperyalizmdir… Oradaki İngiltere’dir, ABD’dir, Fransa’dır, Almanya’dır, Kanada’dır, vb.  Emperyalist çıkarlar bölge halklarının sahip oldukları kaynakları kendi refah ve kalkınmaları için kullanmalarını engellemeyi gerektiriyor. Bunun için de bölge sürekli savaş, çatışma, boğazlaşma ortamında tutuluyor… Ulusal çıkarları gerçekleştirmek isteyen hareketlerin nasıl etkisizleştirildikleri, liderlerin başına nasıl çorap örüldüğü de ilgili herkesin malumudur…

Birinci emperyalisteler arası savaş sonrasında Milletler Cemiyeti (cemiyet-i akvam) tarafından Kendi kendilerini yönetme yetenekleri yok diye oraya İngiltere ve Fransa tarafından mandas statüsü dayatıldı.   İkinci emperyalist savaş sonrasında da bağımsızlıklarını kazandılar… Ama ‘şark cephesinde’ fazla değişiklik olmadı… Netice itibariyle bugün de ‘yeni sömürgecilik’ (neocolonialism) söz konusu… Bölgeden emperyalist Batı’ya kaynak akışı hız kesmeden devam ediyor.

Neo-koloniyalizmin önceki dönemden, doğrudan sömürgecilik döneminden ne farkı var?

Aslında önemli bir fark yok… Başta kendileri doğrudan yönetiyordu, yeni sömürgecilik döneminde de yönetenleri yönetiyorlar ki, yeni sömürgecilik daha az masraflı üstelik yabancı düşmanlığını da etkisizleştiriyor… Oralardakiler kompradorlaşmış rejimler… Kristof Kolomb’un macerasıyla başlayan süreç hız kesmeden kaldığı yerden devam ediyor… Şimdilerde Küresel Güney denilen dünyanın öteki büyük yarısından kapitalist-emperyalist batıya kaynak akışı hızını ve yoğunluğunu artırarak devam ediyor… Geride kalan yaklaşık beş yüz yılda Batı’nın zenginliği, dünyanın geri kalanının emeğinin sömürüsü ve doğal zenginliğinin yağma ve talanı sayesinde mümkün oldu… Batı öyle olduğu için dünyanın öteki büyük yarısı böyle… Aradaki eşitsiz ilişkiyi, sömürü ve bağımlılık ilişkisini yok sayarak gerçek durumu anlamak  mümkün değildir…

2000’li yılların başından itibaren o bölgeyi ‘kaos stratejisiyle’ çökertildiğini söylüyorsunuz, bölge halkları neden saldırıyı püskürtmekte yetersiz kalıyorlar?

Emperyalizm işbirlikçisi ‘yerel egemenlerle’ emperyalist kamp arasında çıkar ortaklığı var. O bölgedeki yönetimler bölge halklarının değil, işbirlikçi komprador sınıfların ve emperyalistlerin çıkarını gözetiyor… Radikal devrimler olmadan da bu statükodan çıkmak mümkün olmaz…

Geride kalan dönemde Türkiye’nin Orta Doğu politikası hakkında görüşünüz nedir?

Bidayetten itibaren Türkiye’nin Orta-Doğu politikası Emperyalist kampın çıkarlarıyla uyumluydu… Zaten bir NATO üyesi olan Türkiye’nin bölgeye yönelik ‘bağımsız, ulusal çıkarları gözeten’ bir dış politika uygulaması mümkün değildi… Türkiye, Filistin toprağında peydahlanan Siyonist İsrail devletini tanıyan ilk İslam devletiydi… İsrail ırkçı bir apartheit rejimidir… Varlık nedeni de bölgede emperyalist statükonun devamını sağlamaktır.

NATO üyesi olmak ülke çıkarlarını gözeten dış politika uygulamaya engel mi?

Türkiye 1952 yılında NATO’ya dahil olduğu gün bağımsız dış politika uygulama yeteneğini kaybetti… Sadece dış politika da değil, ekonomi politikası da emperyalist Batı çıkarlarına endekslendi… Sanayi ve tarım politikaları da… Türkiye’de kaç Amerikan üssü olduğunu kaç kişi biliyor? Türkiye ABD’yi hesaba katmadan bir adım atamaz, nitekim atamıyor… Ne demek istediğimi anmamak için AKP iktidarında yaşananları hatırlamak yeter…

Hem NATO üyesi olmak ve hem de ülke çıkarlarını gözeten dış politika uygulamak mümkün değil mi?

Bir kere neden söz ettiğini bilmek önemlidir denmiştir. NATO, başkomutanı Amerikalı general olan bir askerî saldırı paktıdır … Türkiye’nin öyle bir örgüte katılmasının haklı bir sebebi olabilir mi? Siz ona katılarak ne yapıyorsunuz? Ulusal çıkarlarınızı emperyalist çıkarlara ‘uyumlandırıyorsunuz… İncirlikte Amerikan üssü var… Orada herhalde nükleer silah da vardır. Bir savaş durumunda düğmeye siz mi yoksa üssün sahibi mi basacak?

Türkiye emperyalizme karşı yürütülen bir ulusal kurtuluş savaşı sonucunda kurulduğuna göre, NATO üyeliğiyle bağımsızlığı kalmadı mı demek istiyorsunuz?

Türkiye Cumhuriyeti’nin antiemperyalist savaşın sonunda kurulduğu söylemi bir resmi tarih ve resmî ideoloji yalanıdır… Söz konusu olan emperyalizme karşı savaş değil, emperyalizmle uzlaşmaydı… Emperyalizmle değil, emperyalizmi sahaya sürdüğü Yunanistan’la savaş söz konusuydu… Aradaki fark önemsiz değildir…

Türkiye’nin Suriye politikası hakkında ne söylemek istersiniz?

Türkiye’nin hangi konuda meymenetli bir politik yaklaşımı var ki, Suriye söz konusu olduğunda durum farklı olsun… Türkiye’de 2002 yılından beri Politik İslamcı bir rejim iktidarda… Türkiye’yi bir ‘İslam Emirliği’ne dönüştürmek gibi bir amaç söz konusu… Dış politikada atılan adımlar da o amaçla uyumlu bir rota izledi ve sonuç tam bir iflas… Türkiye, Suriye’nin çökertilmesinin başlıca aktörü oldu ve başına büyük bir bela aldı… Eğer emperyalist hesaplara ortak olmasaydı, durum çok farklı olabilirdi… Türkiye’nin sadece Suriye’nin çökertilmesinde değil, Irak’ın, Libya’nın çökertilmesinde de günahı büyük… Tarih asla affetmeyecektir!

Filistin konusunda da mı?

Aslında Filistin’e dair hiçbir zaman tutarlı bir yaklaşım söz konusu olmadı ve olamazdı da… Bir NATO üyesi, ABD uydusu bir devlet olan Türkiye’nin oraya dair düzgün yaklaşımı olamaz ve olmadığını yaşayarak görüyoruz, biliyoruz. Eğer şeylerin gerçeğine nüfuz etmek gibi samimi bir kaygın varsa, bir kere şeyleri adıyla çağırma basiretine sahip olacaksın… Şeylerin gerçeğiyle yüzleşmeye cüret edeceksin… Bunun için de bağnaz resmî tarih ve resmî ideolojinin dışına çıkma basiretin olacak…

Hocam benim sorunlarım bu kadar, sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bugün itibariyle Türkiye tam bir çöküş hali arz ediyor ki, bu kafayla da çöküş tablosundan çıkmak mümkün değil… Bir sorunu yaratandan çözüm beklemek abesle iştigal etmektir… Radikal bir paradigma değişikliğine acilen ihtiyaç var… Aksi halde çöküş derinleşmeye, işler sarpa sarmaya devam edecektir…

Takvim

Ocak 2025
P S Ç P C C P
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

timeline

Aylık

ÖZGÜR ÜNİVERSİTE YOUTUBE