Salı , 3 Aralık 2024

“CHP’nin genel başkanını değil, paradigmayı değiştirmeye ihtiyaç var!” – Fikret Başkaya ile söyleşi – Ahmet Külsoy

“CHP’nin genel başkanını değil, paradigmayı değiştirmeye ihtiyaç var!”

 

Fikret Başkaya ile söyleşi

 

Ahmet Külsoy

 

1980 sonrasında sosyalist ve sosyal demokrat partiler hiç bir yerde varlık gösteremediler. Ya iktidar olamadılar ya da iktidar olduklarında hepsi neoliberalizme teslim oldular. Bizde de sosyal demokrat olduğunu söyleyen CHP bu zaman zarfında bir varlık gösteremedi. Bu durum nasıl açıklanabilir?

 

1980 kapitalizmin tarihinde bir dönüm noktasıydı. Neoliberalizmin dayatıldığı bir kırılma noktasıydı. Aslında emperyalizmin aldığı yeni biçimin yeni adıydı neoliberalizm… İstediğiniz zaman istediğiniz sosyal-ekonomik politikayı uygulayamazsınız. Sınıfsal güç dengelerinden bağımsız bir sosyo-ekonomik model mümkün değildir. Sosyal demokrasi [refah devleti] İkinci Emperyalist Savaş sonrasında, yaklaşık 30 yıllık dönemde geçerli oldu ama o dönemde iktidar olan partilerin sosyal demokrat olmaları gerekmiyordu, nitekim değildiler. Kapitalizmin genişleme dönemi sona erince de gündemden düştü. Zira, ‘sosyal demokrasinin’ maddi, sosyal, sınıfsal koşulları ortadan kalktı…

 

Bunu biraz açabilir misiniz?

 

1945  sonrasında ‘refah devleti’, ‘sosyal devlet’ denileni mümkün kılan bir maddi-sosyal ve politik koşullar oluşmuştu. Kapitalizmin 1910’lu yıllardan beri devam eden “yapısal krizi” aşılmış, ve sistem yeniden yaklaşık 30 yıl sürecek bir genişleme [ekspansiyon] dönemine girmişti. Üretim, verimlilik ve kâr oranlarında önemli artışlar gerçekleşti. Bu, işin ekonomik veçhesini angaje ediyor, dolayısıyla sermayenin ödünler verebilir durumda olması demekti… Politik planda da işçi sınıfları, bir bütün olarak ezilen ve sömürülen sınıflar lehine bir ‘güç dengesi’ oluşmuş, işçi sınıfının pazarlık gücü artmıştı. Faşizmin yenilgisi temelinde Batı’da işçi sınıflarının morali yükselmişti. Öte yandan sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin halkları da bağımsızlık bayrağını yükseltmişler, “biz de varız” demişlerdi… ‘Yeni bir ekonomik dünya düzeni’ talebiyle tarih sahnesine çıkmışlardı… Savaş sonrasında Sovyetler Birliği’nin de prestiji artmıştı… Böyle bir güçler dengesi demek, sermaye sınıfının ödünler vermeye zorlanması demekti. Kapitalizm yükselişteyken, ödünler vermesi mümkün hale geliyor… İşte ‘sosyal devlet’, ‘refah devleti’ denilen böylesi koşulların  eseri bir “istisna idi”…

 

 

Sınıfsal güç dengelerinin yeniden ve radikal olarak küresel sermaye lehine dönmesinin asıl nedeni ne idi o halde?

 

Bunun iki nedeninden söz edilebilir. Birincisi ve en önemlisi, kapitalizm tekrar ‘yapısal krize’ girmişti… Artık ödünler verebilir durumda değildi. Tam tersine verdiklerini geri almak üzere kapsamlı bir saldırıya geçti. İkincisi de, İkinci Enternasyonalden beri sahnede olan, sosyalist, komünist, sosyal demokrat partiler çoktan birer düzen partisi haline gelmişlerdi… Kapitalizmi aşma perspektifine yabancılaşmışlardı… Kapitalizm dahilinde işçi sınıfının durumunun iyileşebileceği kuruntusuna kapılmışlardı… Hiç bir inandırıcılıkları kalmamıştı… Başta işçi sınıfı olmak üzere emekçi sınıfların gözünde bir umut olmaktan çıkmışlardı…

 

CHP nasıl bir parti? Sosyal Demokrat bir parti mi?

 

Esasen CHP ‘müesses nizamın’ partisidir. Malûm, devleti kuran parti… Batı’da olduğu gibi işçi sınıfıyla bağı olan bir parti değil. Bir burjuva kitle partisi… Diğer burjuva partilerinden ayrıldığı yan, modernizme ve laikliğe vurgu yapması ama son dönemde laikliği eskisi kadar dillendirmiyor. 1962’de Türkiye İşçi Partisi kurulup hızla yükselişe geçince, “ben de ortanın solundayım” dedi. Tabanının TİP’e kaydığını gördü ve bir tedbir olarak ortanın solunda göründü… Konjonktür de zaten öyle bir şeye uygundu… Dünyada ‘kalkınmacılığın’ revaçta olduğu bir dönemdi 1960’lı, f970’li yıllar… Daha sonra da sosyal demokrasiyi benimsediğini ilan etti…

 

Seçimlerin ardından CHP’de yeniden kurultay tartışmaları başladı. Size göre genel başkan Kılıçtaroğlu’nun yerini Muharrem İnce veya başka biri alsa partiyi iktidara taşıyabilir mi?

 

Aslında CHP’nin sorunu genel başkan değil. Neoliberalizme cepheden meydan okuyamamakla ilgili. Neoliberalizm radikal olarak sorun edilmediği sürece, neoliberalizm dahilinde kalarak, ‘ben bu aracı daha iyi sürerim, direksiyona ben geçersem işler yoluna girer…’ demenin reel bir karşılığı olmaz… Oysa, emperyalist sermayeyle ve onun bizdeki uzantısı komprador sermayeyle ikircikli olmayan tarzda, cepheden bir hesaplaşmayı göze almayan hiç bir siyasi partinin, hiç bir şansı yok… Bu dünyada herkesi memnun etmek mümkün değildir. Gerekli de değildir. Uzlaşmaz çelişkilerle malûl bir sistem dahilinde iki tarafı da memnun etmek asla mümkün değildir. Geride kalan yaklaşık 40 yılda ülkenin varı-yoğu yağmalandı, talan edildi… Özelleştirilmemiş, metalaştırılmamış bir şey bırakmadılar. Tam bir kompradorlaşma tablosu geçerli. Hiç böylesi bir sömürü, yağma ve talan görülmedi…

 

Fakat hepsi bu kadar da değil, ekolojik yıkım da almış başını gidiyor… Yaşamın temeli hızla aşındırılıyor. Sömürü, yağma ve talan görülmemiş boyutlarda… Toplum  kritik bir kavşağa hızla yaklaşıyor. Böyle bir durum ortaya çıkmışken, ancak radikal bir program ve perspektifle bu yıkım tablosundan çıkılabilir…  Radikal bir program da geride kalan dönemde ‘özelleştirme’ adı altında toplumdan çalınanı asıl sahiplerine iade etmeyi, temel üretim araçlarının sosyalleştirilmesini [devletleştirimesini değil] ve bürokratik olmayan, demokratik bir planlamayı var sayar… Yeni perspektifin inandırıcı ve uygulanabilir olması gerekir… Neoliberal politikalarla sanayi ve tarım çökertilmiş durumda, enerjide dışa   bağımlılık had safhada, eğitim ve sağlık da özelleştirilmiş durumda ve yerlerde sürünüyor… Bu aslında bir çöküş tablosudur… Artık sistemin sorun çözme yeteneği yok… Her seferinde sorunlar daha da derinleşiyor ve şimdilik durumu hamasetle, ne demekse ‘yerli-milli’ safsatasıyla görünmez kılmaya çalışıyorlar… Oysa sorunlar artık ‘ertelenebilir’ değil… Mevcut düzen partilerinin bu devasa sorunlarla yüzleşme diye bir kaygıları yok…  Bu durum sürdürülebilir değil…

 

Siz kapitalizmin yolun sonuna geldiğini, artık sisteminin geri dönüşü olmayan eşiği aştığını söylüyorsunuz, oysa AKP sözcüleri yüksek büyüme oranlarıyla öğünüyorlar. “Bizim iktidarımız döneminde ekonomiyi üç kat büyüttük, kişi başına düşen geliri 3 binlerden 10 binlere taşıdık”, ihracatı uçurduk…” diyorlar…

 

Bir kere ben ona ‘kişi başına düşmeyen gelir’ diyorum. Zira düşmüyor… Bu tür durumlar söz konusu olduğunda aritmetik ortalamalar şeyleri gizleme, görünmez kılma işlevi görüyor… Büyümeye gelince, neyin, nasıl, ne pahasına büyüdüğünü de sorun etmek gerekir. Sadece büyüme rakamlarını, oranlarını telaffuz etmek yetmez… Aslında büyümenin tam bir yıkıma dönüştüğü gözden kaçıyor… Kaldı ki, rakamlara, istatistiklere istediğiniz yalanı söyletebilirsiniz ve söyletiyorlar da… İnsanlar bir çok şeyde olduğu gibi, büyüme  denileni de sorun etmiyor. Büyüme aslında paranın hareketini izler. Para her el değiştirdiğinde ekonomi büyümüş görünür… Ekilebilir, verimli topraklar üzerinde bir termik santral kurulduğunda, orada tarım yok edilir, toprak, su ve hava kirletilir, ve milli gelir [GSYH] büyümüş görünür… İnsanlar kirli suyu içip, kirli havayı soluyup hastalanır, tedavi edilirler ve GSYH daha da büyür… İhracat artışıyla öğünüyorsa, ithalat artışıyla da öğünüyorlar mı? Sen 100 birim mal ihraç etmek için 80 birim mal ithal etmek zorundaysan, orada bir başarıdan söz edilebilir mi?

 

Fakat ekseri gözden kaçan önemli bir şey var: Bir sosyo-ekonomik sistemin başarısı, düne göre bu gün neye sahip olduğuyla değil, karşı karşıya olduğu sorunları çözebilme yeteneğiyle ölçülür… Kapitalizm dahilinde büyüme sermayenin büyümesidir ve şimdilerde tuhaf, daha doğrusu saçma bir durum ortaya çıkmış bulunuyor… Öyle ki, büyümenin kendisi bir amaç haline gelmiş durumda… Başka türlü söylersek, büyüme için büyüme söz konusu, velhasıl ortada bir absürdlük var…

 

Bundan sonra CHP’de neler beklenebilir?

 

CHP epey zamandır çözümü ‘sağa açılmakta’ görüyor… Oysa, orası dolu… Ona sağda yer yok… Ya sola döner ya da giderek marjinalleşir… Aslında sola döndüğünde, bunu gerçekten yapabilirse,  gerçek bir güç haline gelmesi mümkündür… Bu nasıl olabilir? Şimdiden söylemek zor ama CHP’deki sol unsurlarla kendi dışındaki sol yelpazenin birlikteliği gerçekleşirse, solun tekrar kitlelerin gözünde bir çekim merkezi haline gelmesi mümkündür…

 

 

Son olarak ilave etmek istediğiniz bir şey var mı?

 

Bu günkü üretim ve tüketim sürdürülebilir değil. Fazla geç kalmadan üretimi kısmak, yönünü değiştirmek, lüzumsuz, zararlı üretime son vermek gerekiyor. Ayın şekilde tüketimi de kısmak gerekiyor. Tabii her şeyi değil, bilakis bazı sektörlerde kısıntı yaparken bazılarını da artırmak gerekebilir… Fakat, mutlaka bu saçma tüketim çılgınlığına son vermek şart… Zira verili rotada yola devam etmek, yıkıma koşar adım demeye geliyor… Velhasıl insanların aklını başına alması gereken bir zamandayız… Aksi halde her seferinde işlerin daha da sarpa sarması kaçınılmaz…

 

Takvim

Temmuz 2018
P S Ç P C C P
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031  

timeline

Aylık

ÖZGÜR ÜNİVERSİTE YOUTUBE