Pazar günü, Britanya Savunma Bakanlığı, HMS Duncan adlı ikinci bir Britanya destroyerinin Basra Körfezi’ne varmış olduğunu duyururken, Avrupalı egemen seçkinlerin İran’ı tehdit etmek üzere Basra Körfezi’ne küçük bir Avrupa deniz kuvvetleri filosu ya da “Avrupa filosu” konuşlandırma yönündeki çağrıları artırıyor.
Avrupa’dan gelen bu askeri tırmanmasının bahanesi, petrol zengini Basra Körfezi’nde Washington tarafından kışkırtılan askeri krizdir. Washington’ın 2015 İran nükleer anlaşmasını tek taraflı olarak iptal etmesinin, geçtiğimiz yıl İran’a yönelik yaptırımları yeniden uygulamaya koymasının ve bu yıl Trump’ın İran’ı bombalamaya 10 dakika kadar yaklaşmasının ardından, Britanya askerleri, ABD’nin emriyle, Cebelitarık’ta bir İran tankerine yasadışı bir şekilde el koydular ve İran tekneleri de Britanya bayraklı Stena Impero’yu tutukladı. Avrupa Birliği (AB) devletleri, duruma, Washington’a karşı çıkarak değil, İran’ı tehdit ederek tepki veriyorlar.
Britanya’nın ve diğer AB ülkelerinin yetkilileri, 19 Temmuz’da Stena Impero gemisine el konulmasının ardından, AB’nin İran’ı hedef almak üzere bir deniz gücü ile müdahil olması çağrısı yapan bir kampanya başlattılar. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, 23 Temmuz’da Ulusal Meclis’te yaptığı konuşmada, “Basra Körfezi’ndeki deniz yetki alanını daha iyi koruma” çağrısı yapmış ve eklemişti: “Bu yüzden, şimdi Britanyalılarla ve Almanlarla bir Avrupa görevi başlatıyoruz; böylece Basra Körfezi’ndeki denizcilik güvenliğini gözlemleyip koruyacak bir görevimiz olacak.”
ABD’nin İran’a karşı savaş yöneliminin ortasında, bu görev, Avrupalı emperyalist güçlerin stratejik Basra Körfezi’ndeki petrol kaynaklarından pay kapmayı amaçlayan pervasız bir girişimidir.
2013’te, Berlin 1945’te Nazilerin çökmesinden beri ilk kez dış politikasını yeniden askerileştirirken, bir grup Alman firması Hammadde İttifakı’nı kurmuştu. İttifakın yetkililerinden Dierk Paskert, Handelsblatt’ta yayınlanan “Kaynak savaşları görecek miyiz?” başlıklı yazısında, şunları belirtiyordu: “Tarih, birçok çatışmanın nedeninin kaynaklar uğruna mücadele olduğunu göstermektedir… Hammadde tedariki, katma değerin ve ülkenin refahının temelidir; aynı zamanda jeopolitik önem taşımaktadır.” Yazar, devamında, sanayinin, “hammaddeleri korumak üzere daha fazla devlet –ve ordu– müdahalesi” istediğini ekliyordu.
Pazartesi günü, Alman Sanayi Federasyonu (BDI) Başkanı Dieter Kempf, Basra Körfezi’ne yönelik bir AB müdahalesine Almanya’nın askeri olarak katılmasına desteğini açıkladı. Handelsblatt gazetesinin daha önce yaptığı kaynak savaşı çağrısını yineleyen Kempf, şunları söyledi: “Bir ihracat ülkesi ve sanayi gücü olan Almanya açısından, denizcilik özgürlüğü kritik önem taşımaktadır. … Dünyanın petrol talebinin en az beşte biri bu nakliye rotası üzerinden taşınıyor.”
AB’nin Basra Körfezi’ne sefer düzenlemesini “savunmacı bir müdahale” diye niteleyen Kempf, “Bu biz Avrupalılar arasında bir dayanışma meselesidir; Almanya bu tür bir göreve dahil olmalı,” diye ekledi.
Kempf’in görüşleri, Avrupa genelinde kapitalist politikacılar tarafından paylaşılıyor. Almanya’nın iktidardaki Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisinin üst düzey yetkilisi Norbert Röttgen, Alman ordusunun “bir Avrupa görevine gerçek bir katkı” yapması çağrısında bulundu. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in görünüşteki ardılı olan Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer, AB görevine katılmayı dışlamadı ve şunları söyledi: “Tam olarak ne planlandığını öğrenince konuyu görüşebiliriz.”
Geçtiğimiz hafta, Fransız, İtalyan ve Danimarkalı yetkililerin Britanya’nın bir AB deniz kuvvetleri görevi planını desteklediği; İspanyol ve Hollandalı yetkililerin ise konu üzerinde hala çalıştıkları bildirildi.
Pazartesi günü, İranlı yetkililer, AB’nin deniz kuvvetleri görevi planını kınadılar. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, “Yabancı güçlerin varlığı, bölgede güvenliğe yardımcı olmayacağı gibi, gerilimin de başlıca kaynağı olacaktır,” derken, hükümet sözcüsü Ali Rabiei şunları söyledi: “Basra Körfezi’ne bir Avrupa filosu gönderme planlarını duyduk. Bu düşmanca bir mesaj; provokatif ve gerilimleri yükseltecek.”
Avrupalı egemen çevrelerin bu planları Pentagon ile birlikte koordine ettiği bir sır değil. Pentagon, İran’a karşı savaş planlarının parçası olarak, AB devletlerini Basra Körfezi’ne savaş gemileri göndermeye çağırmıştı. Kıdemli bir AB diplomatı, ikiyüzlü bir şekilde, Reuters’a şunları söyledi: “Washington’ın talebindense, Britanya’nın talebi Avrupalıların bunun etrafında toplanmasına daha fazla kolaylık sağlıyor. Denizcilik özgürlüğü temeldir; bu, ABD’nin İran’a yönelik azami baskı harekatından ayrıdır.”
Güney Kore’deki yetkililerin de, benzer şekilde, Basra Körfezi’nde İran’ı hedef alan “denizcilik özgürlüğü” operasyonlarına savaş gemisi göndererek katılmayı tartıştığı söyleniyor.
İran’ı hedef alan bir AB deniz kuvvetleri görevi yönündeki kampanya, Avrupa’da ve dünya genelinde egemen çevrelerin histerik biçimde sağa kaydığının altını çizmektedir. Washington, yeni ve çok daha büyük bir Ortadoğu savaşı yöneliminin ortasında, Irak’ın “kitle imha silahları”na sahip olduğu yalanına dayanan 2003’teki yasadışı Irak istilasına yol açan provokasyon yöntemlerini tekrarlıyor. 2002’de Birleşmiş Milletler’de ABD’nin Irak’a karşı provokasyonlarını eleştirmiş olan Berlin ile Paris’in önderlik ettiği AB güçleri ise, bugün İran’a karşı savaş yönelimine karşı çıkma yönünde hiçbir açık girişimde bulunmuyorlar.
ABD, Avrupa ve uluslararası işçi sınıfı içinde Ortadoğu’daki savaşlara ve Trump’a destek olmamasına rağmen, Avrupa burjuvazisi, en azından şimdilik, büyük ölçüde Amerikan emperyalizminin savaş planları ile iç içe geçmiş askeri operasyonlara hazırlanıyor.
Bununla beraber, Basra Körfezi’ne kuvvet gönderen tüm emperyalist güçler arasında derin çelişkiler ve çatışmalar var. Trump yönetimi, bir yandan AB savaş gemilerini savaş planlarına dahil etmeye uğraşırken, diğer yandan AB şirketlerini milyarlarca dolarlık ticaret savaşı gümrük vergileriyle tehdit ediyor ve AB güçlerinin bağımsız bir AB ordusu planlarından vazgeçmesini talep ediyor. Bu arada AB, yaklaşan Brexit krizi ile sarsılıyor. Bu çatışmalar, İran karşıtı bir politika geliştirmeye çalıştıkları sırada, AB güçleri arasında gözle görülür gerilimlere yol açıyor.
AB’den anlaşmasız bir Brexit ile ayrılmayı talep eden Boris Johnson’ın geçtiğimiz hafta Britanya başbakanı olmasının ardından, Britanyalı yetkililer, ABD’nin savaş planları ile ilişkisiz olan “Avrupa filosu” hayalini terk ettiler. Göreve yeni başlayan Dışişleri Bakanı Dominique Raab, Londra’da yayınlanan Times’a, “Sanırım biz Avrupa önderliğinde bir yaklaşım görmek istiyoruz ama bu bana Amerika’nın da desteği olmadan uygulanabilir görünmüyor,” dedi. Daily Telegraph gazetesi, Raab’ın açıklamasının, “muhtemelen Almanya ile Fransa’yı rahatsız edeceğini” yazdı ve ekledi: “Her iki ülke de, Avrupa’nın herhangi bir girişiminin ABD’den bağımsız olması gerektiğini belirtmişti.”
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, bu konu üzerine yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Amerika Birleşik Devletleri’nin azami baskı politikasına katkıda bulunmayacağımızı açıkça ortaya koymuştuk. Bizim bölgedeki çabalarımız fark edilebilir şekilde Avrupalı olmalıdır.”
Fransa Savunma Bakanı Florence Parly ise, L’Est Républicain’a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Kendimizi yalnızca Avrupalılar arasında organize etmeye çalışıyoruz ama bir şey net: mevcut gerilimleri yatıştırma ve çıkarlarımızı savunma biçiminde tek bir hedefimiz olmalı. … Biz, gerginliği arttırıcı olarak algılanabilecek bir güce katkıda bulunmayız.”
Berlin’in ve Paris’in, kendileri ile ABD’nin İran’a karşı savaş planları arasına mesafe koyma girişimleri ikiyüzlülükten ibarettir. Onlar, İran’a azami baskı uygulamak ya da gerginliği arttırmak istemediklerini ilan ederlerken, dünyanın askeri ve ticari açıdan en istikrarsız parlama noktalarından birine savaş gemileri gönderme tehdidinde bulunarak krizi körüklüyorlar. Bu, ABD’nin savaşa politikasına yarayan bir hamledir.
AB’nin militarist politikası, İran’a karşı savaş yönelimine karşı koymanın tek yolunun, tüm dünyadaki işçilerin savaşa yönelik geniş muhalefetini, İran’ı hedef alan AB’nin emperyalist güçleri dahil tüm kapitalist hükümetlere karşı mücadelede harekete geçirmek olduğunun altını çizmektedir.
*wsws.org‘dan…