Anti-emperyalist olmanın koşulu anti-kapitalist olmaktır ve kapitalizm emperyalizmdir. Kapitalizm tarih sahnesine çıktığı andan itibaren emperyalistti. Zira yayılma ve genişleme eğilimi ve dinamiği kapitalizmde mündemiçtir (onda içkindir). Dolayısıyla kapitalizmin belirli bir evresinde ortaya çıkmış bir şey değildir. XIX’uncu yüzyılın sonunda tekellerin ortaya çıkmasıyla yeni bir görünüm aldı, XX, yüzyılın sonunda da neoliberalizm/ küreselleşme de denilen yeni bir biçim almış bulunuyor. Velhasıl, tekelci kapitalizm, genelleşmiş tekelci kapitalizme dönüşmüş bulunuyor. Şimdilerde finans tarafından yönetilen-biçimlendirilen bir nitelik kazandı. Kapitalizm ta Kristof Kolomb’un macerasından beri, XVI. yüzyıldan beri emperyalistti. Kapitalizm kutuplaştırıcı bir dinamiğe sahiptir dolayısıyla egemen merkez-bağımlı çevre ikiliği ve karşıtlığı yaratarak ve her seferinde onu derinleştirerek yol alabiliyor. Kapitalizm dahilinde birinin zenginleşmesi, diğerinin yoksullaşmasıyla mümkündür. Gelişmişlik-azgelişmişlik, çevre-merkez, egemen merkez-bağımlı ülke ilişkisi ve çelişkisi, sistemin mantığında içerilmiş temel bir eğilimin sonucudur. Bu nitelikten ötürü de sistem dahilinde kalarak, kapitalizmle “bütünleşerek”, onu taklit etmeye çalışarak, çevrenin merkez gibi olabilme şansı yoktur… Yakalama mümkün değildir. Bizdeki meşhur tabirle, geçerli kapitalist dünya sistemi dahilinde “muasır medeniyet seviyesini yakalamak” asla mümkün değildir… Başka türlü söylersek, %80’in %20 gibi olması mümkün değildir… Yeryüzünün lânetlilerinin emperyalist merkezler gibi olması asla mümkün değildir… Yaşanabilir bir dünya ve toplum oluşturmanın yolu, kapitalizmden ve emperyalizmden kopmakla, başka bir rotaya girmekle başka bir şey yapmakla mümkündür…
Fakat önemli bir şey daha var. Emperyalizm ‘dışsal’ bir olgu değildir. Özellikle de ‘genelleşmiş tekeller’ çağında emperyalizm çoktan içerdedir ve kapitalizmden ayrı bir anti-emperyalist mücadele ve kurtuluş mümkün değildir. Emperyalizmle mücadeleye girişildiği anda kapitalizmle yüz yüze gelmek kaçınılmazdır. Bu yüzden neden söz ettiğini bilmek önemlidir…
Siyasal İslam baştan itibaren kolonyalist-emperyalist Batı tarafından peydahlanmış, araçlaştırılmış, kullanılmış ve kullanılmaktadır. Amaç, sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin ve halkların kolonyalizmden, emperyalizmden kopmasını engellemekti. Bu yüzden de baştan itibaren emperyalizme, kolonyalizme karşı değil, aydınlanmaya, sekülarizme, laikliğe, demokrasiye, sosyalizme, komünizme, sosyal eşitliğe ulusal egemenliğe karşıydı ve bizzat emperyalist Batılılar (İngiltere, Fransa, daha sonra ABD, vb.) tarafından peydahlandı. Velhasıl ilerici, sol, sosyalist, komünist, bağımsızlıkçı hareketleri etkisizleştirmek amacıyla kullanılan gerici-karanlıkçı, çağ dışı bir politik harekettir. Bu niteliği itibariyle de asla sorun çözme yeteneğine sahip değildir. Anti-emperyalist olması mümkün değildir ama maalesef içi boş bir yabancı (Hristiyan) düşmanlığı söylemi kitleleri kandırma işlevi görebiliyor.
Asıl önemli olan da Politik İslam’ın bir toplum projesi yoktur. Dünyayı anlamaktan aciz bir ‘politik projedir’. Bir pusulası, bir perspektifi yoktur. Başka türlü söylersek, yaratıcı ütopya üretebilme yeteneğine sahip değildir. Çözümü eskide, 15 yüzyıl geride arayan bir hareketin bu dünyada bir şeyler başarması mümkün müdür? Malûm tarihte geriye dönüş mümkün değildir, üstelik arzulanır bir şey de olmamalıdır…
Türkiye söz konusu olduğunda anti-emperyalist olmanın iki asgari koşulu var: 1. kapitalizmden çıkma perspektifine sahip olmak; 2. Başkomutanı Amerikalı bir general olan emperyalist askerî saldırı paktı NATO’dan çıkmak… Bunun dışında bir anti-emperyalizm söyleminin hiç bir inandırıcılığı, hiç bir kıymet-i harbiyesi olması mümkün değildir. Hem NATO’nun bir üyesi, bileşeni olacaksınız ve hem de emperyalizme karşı olmaktan söz ereceksiniz… Bu mümkün değildir. Aslında NATO’dan çıkmak, bağımsız bir dış politika uygulayabilmenin de olmazsa olmazıdır…
AKP piyasacıdır, özelleştirmecidir, bağnaz işçi düşmanıdır (aksi halde “iş kazası” denilenler bir katliama dönüşmezdi). AKP demek, kamuya-topluma-herkese ait olan ‘müştereklerin’ özel şahıslar, iş bitirici kapitalistler, yeni yetme ‘yandaşlar tarafından yağmalanması, talan edilmesidir. Geride kalan yaklaşık yüzyılın hiç bir döneminde bu ülke 15 yıllık AKP iktidarı döneminde olduğu kadar sömürü, yağma ve talana maruz kalmadı, ona şahit olmadı… Gerçek durum öyleydi ama üstelik yağma ve talan bir “başarı öyküsü” olarak sunulabildi. Sömürü, yağma ve talanın skandal boyutlara ulaştığı, ülkenin varı-yoğu bir avuç soyguncu çetesi tarafından gasp edildiği koşullarda, bunun bir başarı sayılması neden ve nasıl mümkün olabildi? Bu önemli sorun üzerinde kafa yormak mutlaka gerekiyor…
Türkiye’de AKP ve bir bütün olarak Politik İslamcılar emperyalizme değil, emperyalizme karşı olanlara, sola, sosyalistlere, ilericilere karşıdır. Aydınlığa karşıdır… Türkiye’de anti-emperyalist hareketin yükseldiği 1960’lı, 1970’li yıllarda Türkiye’deki İslamcılar emperyalizm (ABD) ve Türkiye’nin mülk sahibi sınıfları tarafından anti-emperyalist öğrencilerin, sosyalistlerin, ilericilerin karşısına dikildiler… Kanlı Pazar’ı hatırlamak yeter… Emperyalizmin suç ortaklarının bir de anti-emperyalistlik taslaması ne demeye geliyor? Kaldı ki, bu ülkenin gerici mülk sahibi sınıfları dinci gericiliği yardıma çağırmadan yönetemezlerdi… Şimdilerle Fetullah kılığına bürünmüş dinci virüs, toplumun bünyesine nüfuz edip ve devleti ve toplumu çürütmüş bulunuyor… İyi de bu durumun failleri kimdi? Kimlerdi?
Kapitalizmi sorun etmeden, kapitalizme karşı olmadan emperyalizme karşı olunabileceğini sanan ‘ulusalcıların’ anti-emperyalizm söyleminin de bir karşılığı yok ve olması da mümkün değildir. AKP ile ittifak yaptıklarına ve suç ortağı olmayı içlerine sindirdiklerine göre, neyi ne kadar yapabilecekleri de apaçık ortaya serilmiş bulunuyor… Bu dünyayı değiştirme iddiası ve perspektifi olanların önce içinde yaşadıkları dünyayı anlamaları gerekiyor ve kapitalizmi radikal olarak sorun etmeyenlerin bir şeyler başarması mümkün değildir ama maalesef kitleleri aldatabildikleri ve bir vakıadır…
Artık insanlığın önünde yakıcı bir sorun var: Ya vakitlice şu emperyalist kapitalizmden kurtulunacak, ya da insanlığın ve uygarlığın bir geleceği olmayacak. Zira çoktan kritik eşik aşılmakta ve işin şakaya gelir bir tarafı yok…